Saf bakir Anadolu insanı kandırılmaya ne kadar müsait değil mi? Çiftlikbank haberleri bir kez daha teyid etti halimizi.
Onlarca tavuk çiftliği kurmuşlar. Ortada ne tavuk var ne yumurta.
Hadi onlar cahilliklerinin, bilgisizliklerinin, otoritenin duruma seyirci kalmasının kurbanı oldular diyelim.
Borsa’nın cin gibi, paradan para kazanmayı bilen jilet gibi takım elbiseli kravatlı parlak çocuklarına ne demeli?
Bir haber çıkıyor.
Çemaş yönetimi ‘Kırşehir Şeker Fabrikası özelleştirmesine girebilirim. Bunun için dosya aldım’ diyor.
Borsa’da bir heyecan bir heyecan.
Dosya almak 2 bin lira, Borsa’da vurgun belki 22 milyon lira.
NEF’in, geleneksel müteahhit profiline hiç ama hiç uymayan patronunun geleneksel müteahhitlikle yetinmeyeceği yıllar öncesinden belliydi. NEF’in İcra Kurulu Başkanı Erden Timur’u tanıdığımda 2011 yılıydı. Bildiğimiz müteahhitlerden çok farklı bir profil ile karşı karşıya olduğumu anlamıştım hemen. Henüz İstanbul’da ilk işini yapmaya hazırlanıyordu. NEF’in ürettiği evler daha sonra marka oldu ve bu başarının sonucu olarak ciro bazında NEF son 3 yıldır açık ara birinciliğe oturdu. Erden Timur’un geleneksel müteahhitlik ile yetinmeme çabası, ortaya çok farklı bir gelecek kapısı açacak sanırım.
Erden Timur, önce klasik, kendi tabiri ile ‘kul işi’ müteahhitliği anlattı:
“İnşaatta metodlar
120 yıldır fazla değişmedi. Sadece çelik sistem girdi ama o da teknolojik bir değişiklik sayılmaz. Belki de yıllardır teknolojinin en az girdiği alan inşaat sektörü. Ayrıca iş çok lokal. Lokal kalınca da uluslararası bir marka çıkamıyor. Çünkü hâlâ sahada üretim yapılıyor. Bir inşaatın yüzde 83’ü sahada üretiliyor. Saha dışında üretim oranı yüzde 17’lerde.”
NEF, ‘Bu oranı nasıl yükseltiriz?’ diye kafa yormaya başlamış. Yaklaşık 3 yıl önce teknoloji alanına yoğunlaşmak için bir Ar-Ge birimi kurmuşlar. Amaç endüstri devrimini konut ve inşaat sektörüne uyarlayabilmek. Dışarıda üretilip getirilip yerine takılabilen evler yapmak.
Mesela dünyanın en büyük yolcu gemisi Freedom of the Seas gibi. Koskoca gemi, dışarıda yapılan kamaraların salonların gelip birleştirilmesi ile ortaya çıkıyor. ‘Bu denizde yapılabiliyorsa karada niye yapılmasın?’ demişler. Erden Timur, şöyle devam etti:
“Endüstri devrimi bizim sektöre kısmen uğramış. Biz dedik ki ‘Şu anda geride kaldığımız neyse onu yakalamaya çalışalım.’ Onun peşinden koşmak demek sürekli geride kalma stratejisi demek. Birçok teknoloji firması ile bir araya geldik. Önümüzdeki aylarda Ar-Ge çalışmalarını tamamladığımız ve yakında başlatacağımız işlerden birisi 3D printer (3 boyutlu yazıcı) ile ev yapmak. Mesela 1. ve 2. sanayi devrimini takip etsek dışarda ev yapıp monte etmeye yoğunlaşacaktık. 3D Printer ile 4. sanayi devrimine ilişkin bir noktaya eğilmiş olduk. Şu anda Hollandalı bir firmayla görüşmelerimiz sürüyor. Belli bir noktaya geldik. Yaklaşık 2 ay Ar-Ge süresi kaldı. İlk 3D Printer evi bu yılın üçüncü çeyreğinde üretmeye başlayacağız. 3D Printer makinası evin yapılacağı yerde ilk yapıyı yapıyor bulunduğu yerde yapıyı üretiyoruz. Makine kendisi üretiyor, el ile müdahale yok. Malzeme olarak 3D Printer’a ne malzeme koyuyorsanız ondan üretiliyor. Akışkan değil ama çok da sert bir malzeme olmaması gerekiyor. Konut cephesi ve zemini gibi birçok alanı üretebiliyoruz. Burada şu ana kadar çözülmemiş olan şey çok katlı olarak üretim yapmak.”
Kredi derece kuruluşları her not indirdiğinde artık klasikleşen bir ruh haline bürünüyoruz.
Aslında bu ruh hali yeni de değil. Yıllar önce Eurovision şarkı yarışmalarında da böyleydi, uluslararası ilişkilerde de böyleydi, sporda da böyle...
Hep hakkımızı yiyorlar, üzerimize oynuyorlar, Türkiye’yi kıskanıyor ve köşeye sıkıştırmaya çalışıyorlar.
Niyesiyle ilgili liste uzundur ama Türkiye uluslararası arenada çoğu ülkeye antipatik gelir, bu doğru. Taraflı, haksız kararlarla da karşılaşır. Bu da doğru...
Ancak başımızı kuma gömen, eleştirileri hiç ciddiye almayan bizler de masum değiliz.
Son olarak Moody’s Türkiye’nin notunu bir kez daha düşürünce tartışma tekrar alevlendi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da sert çıkarak “Kredi derecelendirme kuruluşlarını ciddiye almıyorum. Siyasetin, ali cengiz oyunlarının parçası oldular. Bizim notumuzu halk verir” diyerek noktayı koydu.
Tamam notu halk verir de parayı Hans veriyor.
İstanbul’un yeni havalimanı 29 Ekim’de açılıyor. THY de tüm operasyonunu bir gece içinde yeni alana taşıyacak. Bunun için ciddi bir hazırlık gerekiyor. Taşınma maliyetinin ise toplamda 600-650 milyon doları bulması bekleniyor. THY Başkanı İlker Aycı, “Şerefiye bedelleri ile bu maliyeti karşılar, hatta şapkadan tavşan çıkarıp kazançlı bile olabiliriz” dedi
Büyük bir aksilik olmazsa yeni havalimanı 29 Ekim’de resmen açılacak. Uçuşlarını 12 saat durduracak olan Türk Hava Yolları da (THY) Atatürk Havalimanı’ndaki operasyonunu bir gecede havadan ve karadan yeni alana kaydıracak. Bu kolay bir operasyon değil. Üstelik maliyetli. İnşaatlarla birlikte toplam maliyetin 600-650 milyon doları bulması bekleniyor.
THY Yönetim Kurulu ve İcra Komitesi Başkanı İlker Aycı “Sakın bunu özkaynakla karşılayacağımızı, bilançomuzu bozacağımızı düşünmeyin. Öncelikle şerefiyelerle bu maliyeti yöneteceğiz. Hatta bakarsınız şapkadan tavşan bile çıkarabiliriz. Üste para da kazanırız” dedi.
Hedef 500 uçaklı filo
Aycı ile dün THY Yönetim Binası’nda bir araya gelerek hem 2017 finansal sonuçlarını değerlendirdik hem de önümüzdeki dönem planlarını konuştuk. Kuşkusuz bu yılın en önemli olayı Atatürk Havalimanı’ndan yeni havalimanına geçiş olacak.
Şerefiye bedelleri ile taşınma maliyetinin karşılanacağını belirten Aycı, konuya şöyle açıklık getirdi: “Sonuçta ortaklarımız yani bizimle iş yapanlar çok ciddi bir nakit akışının içine girmiş oluyorlar. Mesela yeme içme meselesi. DO&CO ile anlaşmamızı yumuşak bir şekilde birbirimizi kırmadan kapatacağız. Yeni anlaşma yapacağız. Bu yeni anlaşmayı yaparken, yeni ortağımız, nakit akışını ve hizmet vereceği büyüklüğü göz önüne alarak belli bir şerefiye verecek. Benzer anlaşmaları daha pek çok alanda yapacağız. Öyle tahmin ediyorum ki yeni anlaşmalarla tüm maliyeti de karşılamış olacağız.”
Aycı, çok başarılı bir yılı geride bıraktıklarını belirtirken, yeni havalimanı ile birlikte THY’nin daha da ivmeleneceğini söyledi. 2023 yılında 500 uçaktan oluşan bir filoya sahip olmak gibi iddialı bir hedefleri olduğunu söyleyen Aycı, kargo tarafından da çok önemli gelişmeler olduğunu, finansallara kargodan da ekstra gelir yansıdığını söyledi. 122 ülke ve 310’dan fazla nokta ile şu an dünyanın en çok noktaya uçan havayolu olduklarını söyleyen Aycı, 2018’de yeni noktaların da geleceğini ifade etti. 2017’nin en çok ilgi çeken yeni uçuş noktasının Phuket olduğunu kaydeden Aycı, bu yıl ise Comor Adaları’na uçacaklarını ayrıca Semerkant, Akabe, Krasnador, Palermo gibi noktalara da uçacaklarını kaydetti. Geniş gövde uçakların sayısının 90’a çıktığını belirten Aycı, belli bir plan çerçevesinde bu yıl da filoya 10’un üzerinde uçak katılacağını, yaşlarının ise ortalama 7 olduğunu ifade etti.
Kongre turizminde ne yazık ki fırsatı kaçırdık. Bir daha o güzel günler geri gelir mi bilinmez. Ancak fuarcılıkta Türkiye yükselen değer. Rakipleri Dubai ve Moskova’dan daha iyi durumda. Fuar alanı olarak henüz 1960’lı yılların Almanya’sı yakalanmış olsa da geçecek potansiyel var
Beko, kolda olan adını Barcelona’nın antrenman formalarının göğsüne de yazdırdı. Ali Koç, “Bilinir olunca farkındalık arttı. Farkındalıkla ekstra pazar payı ve fiyatlamada daha yüksek seviye geldi. Verdiğimizi misliyle aldık” dedi
Geçen hafta içinde Barcelona şehrine gidip, Barcelona F.C ile Beko arasındaki sponsorluk işbirliğini genişleten anlaşmanın imza törenine katıldık. Atılan imzaların daha mürekkebi kurumadan Ali Koç’un Başkan Josep Maria Bartomeu Floreta ve futbolcu Gerard Pique ile fotoğrafları internet haberlerinde baş köşeye kurulmuştu bile. Ardından sosyal medyada kazan kaynamaya başladı.
Malum Ali Koç, Mayıs ayında yapılacak seçimde Fenerbahçe Kulübü’nün başkanlığına aday. Aziz Yıldırım’ın ise koltuğu bırakmaya niyeti yok. Fenerbahçe uzun süre göğüs reklamı bulamamışken ve daha çok yeni Acıbadem ile anlaşabilmişken, bazı Fenerbahçeli taraftarlar Koç’a sitem ediyordu. “Bu kadar parayı (19 milyon euro) Barcelona’ya vereceğine Fenerbahçe’ye verseydin ya” diyorlardı özetle...
Maalesef bizdeki mantık böyle işliyor. Sponsoru bir kulübe sevdalı olup, sponsorluk bedelini adeta bir bağış yaparcasına veren ve karşılık beklemeyen bir enayi gibi görüyoruz. Bunu taraftarlar da böyle görüyon kulüpler de... Oysa sponsorluk bir iş modeli. İş hedeflerine hizmet eden, seni bir pazara kabul ettiren yol haritası.
El üstünde tutuluyoruz
Bu yorumlardan habersiz Koç, imza töreni sonrası sohbetimizde tam da bu eleştirilere cevap niteliği olacak noktalara değindi. Sponsorluk anlaşmasının çarpan etkisinin müthiş olduğunu söyledi ve şöyle konuştu:
“Bizim iş hedeflerimizle Barcelona Kulübü’nün sponsorluk politikası çok örtüştü. Bu kulüp sponsorlarını adeta el üstünde tutuyor. Kral gibi hissettiriyorlar. Pek çok takımda sponsorun adı billboard gibi durur ama hiç yatırım yapılmaz. Doğal olarak geri dönüş de olmaz. Biz Barcelona kulübü ile yaptığımız anlaşma sayesinde çok iyi kazandık. Barcelona’nın bir İspanyol kulübü değil bir dünya kulübü olduğunu biliyoruz. Biz de kendi sektörümüzde global bir oyuncu olmaya çalışıyoruz. Barcelona Kulübü ile yaptığımız anlaşma çerçevesinde sadece İspanya’da değil, Çin’den Amerika Birleşik Devletleri’ne kadar tüm olmak istediğimiz pazarlarda adımızı duyurup bilinirliğimizi artırıyoruz. Bilinirlik artınca farkındalık artıyor. Farkındalıkla birlikte pazar payımız artıyor. Beko markası üst segmente çıkıyor ve daha yüksek fiyatla ürün satabiliyoruz. Dolayısıyla kâr marjımız artıyor. Yani biz bu iş modelinde kazananız.”
Ali Koç, Çin’den bir örnek verdi. Barcelona ile olan iş birliği sonrası Beko ürünlerinin Çin piyasasında baş köşeye çıktığını, mağazalarda Barcelona formalarının eşliğinde en önde sergilendiğini söyledi. Amerika Birleşik Devletleri’nde de özellikle son yıllarda futbola inanılmaz bir ilginin olduğunu kaydeden Ali Koç, benzer bir etkinin bu pazarda da görülmeye başladığını ifade etti.
Futbolda, kabiliyeti sınırlı ama tekmeye kafa sokanlarla, oyun bilgisi olmayıp ama yüreğiyle oynayanlarla uluslararası başarı kazanmak artık imkansız. Kulübü bir CEO gibi yönetmeyen kulüp başkanlarıyla da tabii. Spor bir endüstri ve spor ekonomisine hakim değilseniz, bu alanda kaybetmeye her zaman mahkumsunuz
Sabiha Gökçen Havalimanı’nın Malezyalı sahibi Malaysia Airports Holdings Berhad en çok yüzde 49’a kadar hisse satışı için değerleme çalışması başlattı. Ardından road show’a çıkacak. Atatürk Havalimanı işletmecisi TAV, “İlgilenebiliriz” demişti
İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı (ISG) CEO’su Ersel Göral, Malezyalı hissedar Malaysia Airports Holdings Berhad’ın bir çıkış niyeti olmadığını belirterek “Çünkü Malezyalılar burayı Avrupa’ya açılan kapıları olarak görüyor. Bölgedeki yeni fırsatlara bakıyorlar. Yüzde 51 kendilerine kalacak şekilde yüzde 49’a kadar hisse satışı olabilir. Bu yüzde 10 da olabilir yüzde 20 de olabilir. Ancak kesinlikle 50 olmaz. Belki hiç de olmayabilir. Road show’a çıkacağız. Bir short list oluşturacağız” dedi.
Şehir havalimanı olacak
Şu an havalimanının değeri ile ilgili bir çalışma yapıldığını kaydeden Göral, potansiyel alıcının sektör içinden ya da dışından olabileceğini, özel fonların da hisse alımı ile ilgilenebileceğini ifade etti.
Yeni yatırımlarla ISG’nin kapasitesinin Haziran ayında 41 milyona, daha sonra yatırımların tamamlanmasının ardından 65 milyona çıkacağını hatırlatan Göral, “Yeni açılacak 3’üncü havalimanı da bizi çok olumlu yönde etkileyecek. Metronun da gelmesiyle biz tam bir şehir havalimanı olacağız. Daha çok kişi bizi tercih edecek. Çift haneli büyüyeceğiz. EBİTDA marjımız da şu an yüzde 30 civarında” ifadesini kullandı.
İkinci pist yolda
ISG’nin yakın gelecekte yapacağı yatırımlarla ilgili konuşan Ersel Göral, DHMİ tarafından yapımı devam eden 3 bin 500 metrelik 2’nci pistin Haziran’da devreye alınacağını, pistin maliyetinin zemin şartlarından dolayı 550 milyon doları bulduğunu söyledi. Normal şartlarda bu uzunlukta bir pistin maliyetinin 50 ile 70 milyon dolar civarında olduğunu belirten Göral, dolgu alanların zorluğundan dolayı maliyetin 10 kata yakın arttığını belirtti. Kendilerinin de ISG olarak terminal genişletme çalışması yaptığını belirten Göral, şöyle konuştu:
“İç hatlar terminal genişletme projemiz devam ediyor. 4 hareketli körüğe de sahip bu terminalin bitmesi ile yıllık kapasitemiz yılın 2’nci yarısından sonra 33 milyondan 41 milyon yolcuya çıkacak. Halen kullanılmayan eski terminalin yerine yapacağımız bir başka terminalle birlikte de kapasite 65 milyon olacak. Bu terminalin de 2020 ya da 2021’de bitmesini planlıyoruz. Toplam yatırım 200 milyon euro civarında olacak. 2 pistin de tam zamanlı çalışmasıyla saatte 40 uçak olan kapasite 80 uçağa çıkacak.”