Vergiler makul olsa SUV üretimi Türkiye’deydi

29 Ekim 2017

Aston Martin’in Avrupa satış fiyatı 215 bin euro, Türkiye’de 575 bin euro. Tek sebebi yüksek vergiler. Türkiye Distribütörü Nevzat Kaya “Üretecekleri SUV modeli için uzun süre yer aradılar. 3 haneli satış yapabilseydik şimdi o üretim Galler’de değil Adapazarı’ndaydı” diyor

Beşiktaş’ın Monaco ile yaptığı ve 2-1 kazandığı Şampiyonlar Ligi maçı için Monaco’ya geldiğimde ve konaklayacağım Fairmont Oteli’nden içeri girdiğimde lobide beni bir Aston Martin DB 11 karşıladı. O göz alıcı dizaynı ile ihtişamlı bir şekilde karşımda duruyordu. Yanında teknik özellikleri ve fiyatını da gösteren kimlik kartı vardı.
Monaco’ya gitmeden hemen önce Aston Martin’in Türkiye distribütörü Nevzat Kaya ile sohbet etme imkanı bulmuştum. Aracın Türkiye’deki satış fiyatını biliyordum. Avrupa’daki satış fiyatını da söylemişti Kaya ve aradaki farka inanamamıştım. Check etme imkanı ayağıma gelmişti. Herkes yanında fotoğraf çektirirken ben göz ucuyla fiyatına baktım. Vallahi de billahi de 215 bin euro yazıyordu.
360 bin euro fark var
Peki bu aracın Türkiye’deki satış fiyatını biliyor musunuz?
Hemen söyleyeyim, 575 bin euroya yakın. Aynı aracı Avrupa’da 215 bin euroya, Türkiye’de 575 bin euroya alıyorsunuz. Elbette bu farkın tek bir izahı var, o da Türkiye’deki artık ‘El insaf’ noktasına gelen vergiler. Türkiye’de hayat ucuz derler. Ucuz olmayan iki şeyin biri et diğeri de otomobil sanırım. Hazine’nin kasası boşalınca ilk akla gelen otomobil vergileri oluyor. Ne de olsa yediveren gülü gibi. Toplam vergilerin yüzde 30’a yakını otomobil ve akaryakıtla alakalı. MTV’yi önce yüzde 40 artırıyorlar sonra yüzde 25’e indirdiler diye seviniyoruz.
Üretimi buraya taşırdım
Aston Martin’in Türkiye distribütörü Nevzat Kaya, bu aşırı vergiler nedeniyle fiyatı şiştikçe şişen arabanın satışında her şeye rağmen büyük başarı elde etmiş durumda. 2015 yılının ikinci yarısında Aston Martin’in distribütörlüğünü Borusan’dan devralan Nevzat Kaya 2016 yılı sonuna kadar
1.5 yılda 31 adet Aston Martin satarak merkezin de dikkatini çekiyor. Zira daha önce bu arabanın Türkiye satış ortalamaları yıllık 7-8 adetler civarında.
2017’de şu ana kadar 20 Aston Martin satan Nevzat Kaya’nın hedefi yılı 25’in üzerinde rakam ile kapamak. İngiltere’den distribütörlüğü alırken kendisinden istenen rakam yıllık 15 olmuş.
Almanya’dan sonra Aston Martin’in en iyi satış rakamına ulaştığı ülke Türkiye. Aston Martin kendi segmentinde Ortadoğu’da yüzde 13.2 pazar payına sahip. Rakipleri Lamborghini, Ferrari, Bentley. Türkiye’de Nevzat Kaya’nın distribütörlüğü sonrası kendi segmentinde pazar payı yüzde 46.7. Bu pazar payını dünyada tutturan başka ülke yok. Nevzat Kaya, yüksek vergilere ve ülke satış fiyatları arasındaki büyük farka rağmen bu hedefleri tutturduğuna dikkati çekerken “Eğer aracın satış fiyatı diğer ülkelere yakın olsaydı en az 100 tane satardım. Başarımı merkez de takdir ediyor. Hatta bana ‘Gel Milano’da, Roma’da arabamızı sen sat’ teklifi getiriyorlar” diyor.
Son dönemde malum SUV modeller ilgi çekiyor. Aston Martin de bu trende karşı koyamamış ve SUV modeli için düğmeye basmış. Nevzat Kaya bu gelişmeye dikkat çekerek “Uzun süre üretim için yer aradılar. Galler’de karar kıldılar. Eğer 100’lü rakamlarda satış yapıyor olsaydım bu üretim şimdi belki de Adapazarı’na gelmişti” diyor.
Telefonda satardım hâlâ öyle satıyorum
Henüz 17 yaşındayken, aile işi tekstili sonlandırıyorlar ve her şeyi satıp sermayeyi de aralarında bölüşüyorlar. Nevzat Kaya otomobil işini seviyor. Açık oto pazarlarında başkalarının arabalarını alıp satıyor. İkinci elde güvenin çok önemli olduğunu farkediyor ve müşterilerini hiç yanıltmıyor, kandırmaya çalışmıyor. Bu tarzı ile de kısa sürede açık oto pazarlarında aranan isim haline geliyor. Daha sonra Renault, Opel ve Peugeot’un bayiliklerini alıp sıfır araç satışına da giriyor. Yeniköy Motors’u kurup lüks araç işine giriyor. Kaya, sonrasını, “İngiltere’ye Aston Martin fabrikasını gezmek için ziyarete gittim. Kendimi anlatınca onlar da Türkiye pazarında daha fazla büyümek istediklerini söylediler. 2014 yılının sonunda Aston Martin dünya CEO’su ile tanıştık Dubai’de imzaları attık. D&D şirketini kurduk ve 20 milyon dolarlık yatırım yaptık. Bize yıllık 15 adet satış hedefi koydular. Biz üstüne çıktık. Eskiden telefonla araba satardım, hala da öyle satıyorum” diye anlatıyor. Kaya, SUV modelinin de gelmesi ile daha iyi rakamlara ulaşacaklarını belirterek “Ankara’da yeni bir bayi açacağız. İzmir’de 1, İstanbul’da da 2 bayimiz var. Maslak’da son teknoloji ile donatılmış bir servis açtık. 2022 yılına kadar 9 ayda bir yeni model çıkacağı için yatırımlara devam edeceğiz” dedi.

Devamını Oku

Karayip vatandaşlığına kasırga indirimi geldi

23 Ekim 2017

En kolay vatandaşlık hakkı veren Karayip adalarının bazılarında 1 Kasım’da İrma kasırgası sonrası özel indirim dönemi başlıyor. 240 bin dolarlık maliyet 31 Mart’a kadar kampanya ile 180 bin dolara inecek

Son dönemde gündemden düşmeyen bir konu “ikinci bir vatandaşlık ya da oturum.”
Kuşkusuz bu taleplerin artmasında birçok etken var. Herkesin derdi başka. Kimisi güvenlik, kimisi çocuklarının eğitim kaygısıyla, kimisi hayat tarzı değişikliği ile kimisi vergi düzenlemelerinden hoşnutsuzluğuyla, kimileri de politik istikrarsızlık sebebiyle ikinci bir vatandaşlık ya da oturma hakkı isteğinde bulunuyor. Son dönemde buna seyahat özgürlüğü kolaylığı maddesini de ekleyebiliriz.
Özellikle 2008 finansal krizinden sonra pek çok ülke oturum programları ve vatandaşlık programları başlatarak yeni bir gelir kapısı elde etmenin yollarını aradı. Portekiz, Yunanistan, Malta, İspanya gibi ülkeleri bu kategoride sayabiliriz. Karayip adalarındaki vatandaşlık programlarının temel sebebi de ekonomik. Bazı ada ülkelerinde toplam milli gelir içinde vatandaşlık başvurularından elde edilen gelir yüzde 20’leri geçebiliyor. İşte bu adalardan biri olan St.Kitts&Nevis ve Antigua&Barbuda İrma kasırgasının yarattığı tahribat sonrası ihtiyaç duyduğu acil fonları elde edebilmek için vatandaşlık programlarında indirime gitti.
1 hafta bulunma şartı
Antigua & Barbuda’da halen 240 bin dolar olan vatandaşlık maliyeti 1 Kasım’dan sonra 180 bin dolara indirilecek. St.Kitts de benzer bir indirim yaptı. Hatta tek kişilik başvurularda maliyet 140 bin dolara kadar düşürülüyor. St.Kitts bu indirimin 31 Mart’a kadar geçerli olacağını duyurdu. Antigua&Barbuda ise 1 Kasım’da başlayacak indirimin ne zaman biteceğine dair bir açıklama yapmadı. Bu iki ülkenin rekabetinden sonra St Lucia, Grenada ve Dominika’nın da benzer bir indirime gitmesi bekleniyor.
Bu ülkelerin tamamı bir dönem İngiliz sömürgesi olduğu için dilleri İngilizce. Başvuru sonrası 3 aylık bir araştırmanın ardından vatandaşlık talebiniz kabul ediliyor ya da reddediliyor. Vatandaşlığa kabul edildiğiniz takdirde İngiltere’ye, AB ülkelerine vizesiz serbest seyahat etme hatta oturma izni ile birlikte çalışma imkanı buluyorsunuz. Bazı Karayip ülkelerinin pasaportu ile ABD’ye de vizesiz girebiliyorsunuz. Üstelik bu ülke vatandaşı olduğunuzda sizden orada yaşamanızı ya da bir gayrimenkul almanızı da istemiyorlar. Yani toplam maliyet yukarıda belirtilen rakamlarla sınırlı. Sadece 5 yıl içinde 1 haftaya kadar bir süreyi ülkede geçirmenizi istiyorlar. “İsterseniz otelde kalın ancak adamızı bir görün, buranın havasını teneffüs edin” diyorlar.
Yunanistan Türkler’in radarında Yunanistan en az 250 bin euro gayrimenkul yatırımı yapan AB dışı ülke vatandaşlarına Yunanistan’da sürekli oturum hakkı veriyor. Yunanistan’da sürekli oturum alan yatırımcılar AB Schengen bölgesi içerisinde vizesiz dolaşım hakkına da sahip oluyor. Oturum hakkı sürekli ve her 5 yılda bir yapılan yatırımın devam etmesi koşuluyla uzatılıyor. Oturum başvurusuna aileler anne babalarını dahil edebilirler. Çocuklar, oturum haklarını 21 yaşına kadar kullanabilirler, daha sonra 24 yaşına kadar uzatım alınabilir. Yunanistan vatandaşlığı 7 yıllık sürekli oturum sonrasında, Yunanca dil bilgisiyle mümkün olabiliyor. Yunanistan gayrimenkul yatırımı yoluyla oturum programına Nisan 2017 istatistiki bilgilerine göre toplam 1.684 oturum başvurusu yapılmış ve bu başvuruların 701 tanesi Çin’den, 357 tanesi Rusya’dan ve üçüncü sırada 84 tanesi Mısır’den gelmiş. Türkiye’den Yunanistan’a yapılan başvurularda Şubat-Nisan 2017 arası yüzde 50 artış görülmüş ve Türkiye’den yapılan başvuruların yıl sonuna kadar 3’üncü sıraya yerleşmesi bekleniyor. Malta vatandaşlığının maliyeti 1.1 milyon euro Malta Bireysel Yatırımcı Programı verdiği haklar ve sağladığı imkanlar açısından günümüzde en değerli ekonomik vatandaşlık programı olarak dikkat çekiyor. Avrupa Birliği üyesi 28 ülkede ve İsviçre’de yaşama, çalışma, eğitim imkanı sağlayan Malta vatandaşlığı, aynı zamanda ABD dahil 167 ülkeye vizesiz seyahat ayrıcalığı sunuyor. Ancak fiyatı bir hayli yüksek. Başvuru için 3 kriteri yerine getirmek gerekiyor. Öncelikle Malta hükümetine en az 650 bin euro hibe yapmanız gerekiyor. Malta’da 350 bin euroluk gayrimenkul alma şartı da var. Bu yatırımı 5 yıl elinizde tutmanız gerekiyor. Satın almayıp yıllık en az 16 bin euro kirası olacak bir yeri kiralamanızı da kabul ediyorlar. Ancak henüz bitmedi. 150 bin euro tutarında devlet tahvili de almanız gerekiyor ve bunu da yine 5 yıl elinizde tutmanız şartı var.
Hayal tacirlerine dikkat
Ülke programları ilginç bir sektör oluşturmuş durumda. Ruslar, Çinliler bu pazarın en büyük alıcıları. Son dönemde Türkiye’den de başvurularda artış var. Ancak bu işlere aracılık eden bazı danışmanlar oturum izni veren ülkelerin paketlerini, vatandaşlık diye satabiliyor. Bu alanda Türkiye’nin en önemli danışmanlık firmalarından biri olan Hanley & Partnes’ın Genel Müdürü Tolga Habali, oturum izni veren ülkelerin vatandaşlık vermek için 15-20 yıla yakın bekleyebildiğine dikkat çekiyor. Son dönemde artan talebi fırsata çevirmek isteyen bazı dolandırıcıların da çıktığını söyleyen Habali, ülke kurallarının çok iyi analiz edilmesi gerektiğini söylüyor.

Devamını Oku

Türkiye’nin Goldman Sachs’ı olmak istiyoruz

18 Ekim 2017

Türkiye’de bir ilk gerçekleşti. NurolBank, Şekerbank’ın 85 milyon dolarlık sermaye benzeri eurobond ihracına destek verdi. NurolBank Genel Müdürü Özgür Altuntaş, “Goldman Sachs’ın, Morgan Stanley’in yaptığını Türkiye’de gerçekleştirdik” dedi

World Business Capital’den OPIC garantili aldığı uzun vadeli, sermaye benzeri krediyi Türkiye ‘de ilk defa bir yatırım bankası, hatta ilk finans kuruluşu olarak orta ölçekli başka bir bankanın (Şekerbank) 85 milyon dolarlık sermaye benzeri eurobond ihracına kanalize eden NurolBank, bu anlamda Türkiye’de ilk kez yapılan bir işleme de imza atmış oldu.

Kurumsal müşterilerin tüm finansal sorun ve ihtiyaçlarını doğru tanımlayıp, çözüm önerileri sunmaya çalıştıklarını belirten NurolBank’ın Genel Müdürü Özgür Altuntaş, “Bağlı bulunduğumuz gruptan bağımsız şekilde kendi ayakları üzerinde durabilen niş bir banka olmak ana hedefimiz. Türkiye’nin Goldman Sachs’ı, Morgan Stanley’i olmak istiyoruz” dedi.

Küresel krizin ardından uluslararası büyük yatırım bankalarının Türkiye’deki faaliyetlerini sonlandırmasının ardından sektörde bir boşluk oluştuğuna işaret eden Altuntaş, şöyle konuştu:

“Biz küçük boyutlardaki işlemlerde bile terzi usulü yatırım bankacılığı yapıyoruz. Sermaye piyasaları tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de gelişmek zorunda. Türkiye’nin kredilerini menkulleştirebilmesi lazım. Piyasadaki boşluğu değerlendireceğiz. Konvansiyonel bankaların hızlı refleks gösteremediği ürünlerle, ürünleri sunarak rekabet gücümüzü artırmaya çalışıyoruz. Önümüzdeki 5 senelik süreçte sektörün dünya standartlarında yatırım bankacılığı yapan en önemli oyuncularından biri olma hedefiyle çalışmalarımıza yön veriyoruz. Sermaye piyasalarına Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu ürünleri kazandıran yatırım bankası olacağımıza inanıyorum.”

Altuntaş, NurolBank’ın ölçek olarak küçük olmasının da sorun olmadığını ifade ederek, “Sektörümüzde yapılan hatalardan bir tanesi bilanço büyüklüğü karşılaştırması. Yatırım bankalarında yaratılan aktifler ivedilikle diğer yatırımcılara satılmak üzere kurgulandıklarından dolayı, bilanço büyüklüğü en önemli kriter değil. Nurol Bank olarak biz sektörde niş ve butik bir oyuncuyuz. Standart ürünlerimiz yok. Bunun için piyasa volatilitesi veya faizlerin yüksekte ya da düşükte hareket etmesi bizim müşterilerimize sunduğumuz ürünlerde çok büyük bir etki oluşturmuyor. Yatırım bankacılığının sağladığı esnek köprü finansman ürünleri firmalara ciddi anlamda bilançolarını düzeltmede ve bazı dereleri aşmada yardımcı oluyor. Sonrasında konvansiyonel bankacılık alanındaki ürünlerle fonlanmaya devam etmelerini sağlıyor” diye konuştu.

Devamını Oku

Petrol parası Bağdat’a giderse Kuzey aç kalır

30 Eylül 2017

Kuzey Irak, Ceyhan üzerinden 600 bin varil petrol satıp parasını da tıkır tıkır alıyordu. 50 bin varil petrol de karayoluyla Türkiye’ye geliyordu. Geçmişte para geciktiğinde hep ekonomik darboğaza girdiler. Zira petrol dışında gelirleri yok. Rusya ya da ABD gibi abileri kredi sözü vermediyse bu süreçte yine maaş ödeyemez hale düşecekler

Kuzey Irak’ta referandumla başlayan süreci analiz etmeye kronolojik olarak devam edelim. 2013 yılında Türkiye ile Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi yakınlaştı demiştik. Tarih 30 Kasım 2013. Türkiye ile Kuzey Irak yönetimi arasında bir dizi anlaşma yapıldıktan sonra 2 Aralık’ta Erbil’de yapılacak konferans çok önemli hale gelmişti.
Türkiye ile Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) arasında Kürt petrolünün aranması, satışı ve transferi konusunda bir dizi anlaşmanın imzalandığının ortaya çıkmasından sonra Ankara ile Bağdat arasında ipler gerilmişti. Dönemin Enerji Bakanı Taner Yıldız bu konferansa gitmek için yola çıktı. Ancak Irak hava sahasını özel amaçlı sefer yapacak Türk uçaklarına kapatıp fiili bir durum yarattı.
Türkiye, Irak merkezi yönetimini de kırmadan dökmeden bir orta yol bulunmasını istiyordu ancak Bağdat yönetimi taviz vermiyordu. Taner Yıldız’ı taşıyan uçak geri dönmek zorunda kaldı.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı son derece sakin bir tonla açıklama yaptı:
“IKBY Başbakanı Neçirvan Barzani’nin 27 Kasım’da Ankara’ya gerçekleştirdiği ziyaret sırasında IKBY ile enerji işbirliği alanında Irak Anayasası’na da uygun bazı ticari sözleşmeler üzerinde mutabık kalınmıştır. Ancak konuyla ilgili süreç henüz tamamlanmamıştır. Bu konunun üçlü bir çerçevede ele alınması ve halklarımızın ortak çıkar ve refahına hizmet edecek şekilde sonuçlandırılması arzu ve tercihimizdir. Ülkemiz bu işbirliğinin Merkezi Hükümet ile IKBY arasında Irak Anayasası ile uyumlu bir anlayış birliğinin gelişmesine ve pekişmesine de katkı sağlamasını temenni etmektedir. Bu anlayışla, taraflar arasındaki tüm konuların karşılıklı görüşmeler yoluyla ve iyi niyetle Irak’ın toprak bütünlüğü ve birliği zemininde süratle çözüme kavuşturulmasını arzu etmekteyiz.”
Petrol Ceyhan’a geldi
Bu açıklama suların durulmasına yetmedi. Çünkü ortada çok ciddi bir kavga vardı. Irak yönetimi Türkiye’ye çağrı yaptı ve “Önce Bağdat’a gelin, yaptığınız anlaşmaya açıklık getirin. Sonra Kürdistan’a gidin” mesajı verdi.
Bağdat’ın bu çabası bir süreliğine Kürt petrolünün Ceyhan’a akmasını engelledi ancak günün sonunda uluslararası güçler de devreye girince Kuzey Irak petrolü Ceyhan’a akmaya başladı. Bir süre Ceyhan’da Botaş’a ait tanklarda bekledi. Bir ara yaklaşık 2.5 milyon varil petrol Botaş tanklarında bekler hale geldi.
Hep nefessiz kaldılar
Türkiye işte o dönemde Kuzey Irak’a kredi vermeye başladı. Nasıl olsa verilen kredinin karşılığı petrol olarak Ceyhan’da duruyordu. Dönem dönem Türkiye’nin verdiği kredi toplamı 2 milyar doları buldu.
Kuzey Irak petrolünün sevkiyatı sebep ne olursa olsun her durduğu dönemde Kuzey Irak ekonomik olarak darboğaza girdi. Mesela 2016 yılı Mart ayında 1.5 ay boyunca petrol boru hattından sevkiyat yapılamadı. Türkiye, İdil ilçesinde PKK ile sürdürdüğü mücadele esnasında petrol akışını durdurdu. O kritik 1.5 aylık süre bile Kuzey Irak’ın parasız kalmasına yetti. Türkiye o tarihlerde acil olarak Erbil’e 150 milyon dolar göndererek, maaşların ödenmesini sağladı.
Bağdat’a bilgi verildi
Irak petrollerinin gelirinden yüzde 17 pay almaya razı Kürt Bölgesel Yönetimi, şu an itibarıyla gelen paranın tamamını alıyor. Hatta Kerkük bölgesinin DAEŞ’ten temizlenmesinden sonra fiili bir durum yarattılar ve bu bölgedeki kuyuları da işletmeye başladılar. Yani aslında hakları olmayan bir petrolün gelirini de almaya başladılar.
Türkiye fiili bir durum yaratılmasına giden yolda etkin oldu ancak her zaman Bağdat yönetimini de konudan bilgi sahibi yaptı. Ceyhan’a gelen petrolle ilgili her türlü uluslararası denetime açık olduğunu, süreci son derece şeffaf yöneteceğini başta Bağdat olmak üzere tüm dünyaya duyurdu. Odit raporlarının herkese açık olduğunu ilan etti. Şimdi yaptırımlar çerçevesinde bu paranın eskiden olduğu gibi Irak milli petrol şirketi SOMO’ya gitmesi gündemde. Bu paranın Bağdat’a gitmesi, Kuzey’in yine parasız kalması anlamına gelecek. O zaman ihtiyaç duydukları krediyi Türkiye’den de alamayacakları için ya Rusya’nın ya da ABD’nin kapısını çalacaklar. Ya da referandum sürecini sonlandırıp Bağdat yönetimi ile bir orta yol bulmaya çalışacaklar.
Kuzey’in petrolünü Rosneft satabilir Kuzey Irak Bölgesel Kürt yönetimi ile Türkiye’nin uzaklaşması, devreye Rusya ve İran’ın girmesi demektir. Zaten onlar da fırsat kolluyorlar. İran’dan referandum sürecinde yapılan açıklamalara bakın son derece sakin ve diplomatik bir üslup kullanmaya çalışıyorlar. Bölgeyi yakından bilen bir kaynağın yorumu dikkat çekici: Eğer bu gerginlik devam ederse 2 yıl içinde Irak petrolü ve gazını Rosneft’in sattığını görürsek şaşırmayalım. Biz Kuzey Irak’a çeşitli dönemlerde 2 milyar dolara yakın kredi verdik. Ancak Rusya da 3 milyar dolara yakın para verdi. Yani onlar da kapalı kapılar ardında oyunun ciddi bir parçası. Bu kriz ortamında, daha dengeli bir politika izleyerek kazançlı çıkmaya çalışacaklardır. Karadan taşınan petrol ne olacak? Kuzey Irak’ta Taq Taq, Tawke gibi sahalardan çıkan petrol adeta zeytinyağı kıvamında. Şampanya tabirini kullananlar da oluyor. Bir de daha kuzeyde Shaikan adlı sahadan çıkan petrol var. O petrol fazlaca ağır. Zift kıvamında. Bir süre Kerkük-Yumurtalık hattına pompalamayı yani diğer petrolle blend etmeyi denediler. Ancak müşteriler memnun kalmadı. Sülfürü yüksek, kalitesi düşük bir petrol. Zaten fiyatı da normal Brent petrole göre 15-16 dolar daha ucuz. Yani şu an petrolün varili 55 dolara satılıyorsa, Shaikan petrolünü 40 dolara almak mümkün. Bu petrol borulara aktarılamadığı için halen karayoluyla Türkiye’ye geliyor ve Ceyhan’a ulaşıyor. Günlük yaklaşık 50-60 bin varil petrol bu yolla taşınıyor. Bu petrolü Transped adlı şirket taşıyor. Sahiplerinin Sancak Ailesi olduğu tahmin ediliyor. Petrol akışı durursa, bu ağır petrolün akıbeti de merak konusu. Tankerler yine denizde kalır Irak Kürt Bölgesi’nden çıkan ilk petrol kargosunu taşıyan ve ne alıcısı ne de varış yeri belli olan petrol tankerini sanırım herkes hatırlıyordur. Bağdat’tan gelen yasal tehditler üzerine Kuzey Irak petrolünü taşıyan tanker Atlantik Okyanusu Kazablanka açıklarında zigzag çizerek beklemeye başlamıştı. United Leadership isimli ham petrol tankerini kimse limanına sokmadı. Bağdatlı yetkililer bir uyarı yaparak yarı özerk Kuzey Irak Kürt Yönetim Bölgesi’nden gelen petrolün Türkiye’den yasadışı bir şekilde yüklendiği ve Irak Petrol Bakanlığı veya Petrol Pazarlama Kurumu (SOMO) izinlerinin alınmadığını belirterek satışını engellemeye çalıştılar. Bir daha böyle bir olay yaşanır mı? Kürtler diyelim ki petrolü bir şekilde denize ulaştırdılar ve tankere yüklediler. Acaba müşteri bulabilirler mi? Kaynaklar bunun mümkün olmadığını belirtiyorlar. Ancak ABD, Rusya gibi devler devreye girerse elbette oyun değişebilir. İsrail’in de petrolün alıcısı olabileceği konuşuluyor. Vana’yı keserim sözü SAKINCALI Türkiye Kuzey Irak petrolünün uluslararası arenaya güvenli bir şekilde giriş yapmasını engellemeyecek. Sadece para trafiğinde değişiklik yapıp paranın Erbil yerine Bağdat’a gitmesini sağlayacak. Yani vanayı kesmeyecek. Zaten bu vana kesme meselesi tehlikeli bir mesele. Uluslararası alanda, “Güvenli bir enerji koridoruyuz” mesajı veren bir ülkenin siyasi gelişmelere göre vanayı açarım ya da kaparım demesi son derece riskli. Yarın öbür gün (olmaz ya) “Azerbaycan ile de Orta Asya ülkeleri ile de benzer sorunlar yaşarsan böyle mi yapacaksın” diye sorarlar seni köşeye sıkıştırırlar. Yani bunu yüksek sesle konuşmak da diplomatik bir hata.

Devamını Oku

600 bin varil petrolü satacağı başka yol yok

29 Eylül 2017

Kuzey Irak Kürt Yönetimi bir kumar oynadı. Ancak o kumarı oynarken, Türkiye’nin bu kadar büyük tepki göstereceğini belki de beklemiyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Vanayı keseriz, maaş ödeyemezler” sözünün arkasında yatan gerçekler ne? O vana Kürt bölgesi için ne ifade ediyor?

Kuzey Irak’a sanırım

8 kez gittim. Irak Kürdistan Bölgesi’nin petrolle imtihanını, Türkiye’nin bölgeye bakışını, Exxon başta olmak üzere uluslararası petrol şirketlerinin oyunlarını, değişen stratejileri yıllar içinde gözlemleme fırsatı buldum.

Kuzey Irak bağımsızlık referandumu ile konu yeniden gündemin baş köşesine oturdu. Yazılanlara çizilenlere bakıyorum ciddi bir kafa karışıklığı olduğunu görüyorum. Söz konusu olan bölgede resmi egemen bir devlet olmadığı için yapılan anlaşmaların, sürdürülen pazarlıkların büyük bölümü kapalı kapılar ardında gerçekleşti. Bu yüzden fotoğrafı çekmek olana bitene hakim olmak zor. Kulaktan dolma bazı bilgiler ışığında konu yorumlanmaya çalışılıyor. Bu yüzden öncelikle bir durum tespiti yapmanın faydalı olacağını düşünüyorum.

Bu vana hangi vana?

Kerkük’ten Ceyhan’a uzanan boru hattına neredeyse 40 yıldır petrol akar. Bu petrol Ceyhan’daki terminallerde gemilere yüklenir, dünya pazarlarına satılır. Satış işlemine yıllarca Irak’ın ulusal petrol şirketi SOMO aracılık etti.

Bu boru hattı genellikle Sünni nüfusun yaşadığı bölgeden geçer. 30 kilometrelik bir kısmı Kürt bölgesindedir ve Silopi’den Türkiye’ye girdikten sonra da Ceyhan’a kadar yaklaşık 600 kilometre daha devam eder.

Devamını Oku

Vazgeçmek zor ama her şey para değil...

17 Eylül 2017

Kuzey Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi 25 Eylül referandumu ile ilgili geri adım atmıyor. Bölgesel Yönetim Başkanı Barzani’nin Türkiye ile ilgili rahatlığının arkasında ise ticaret yatıyor. Ortak çıkarların, Irak’a açılan sınır kapılarının kapanmasına izin vermeyeceğini iddia ediyor

25 Eylül haftası geldi çattı. Diplomatik girişimler sonrası Kuzey Irak Kürdistan Yönetimi’nin geri adım atacağını düşünenlerin umduğu gelişme ne yazık ki olmadı.
ABD başta olmak üzere devreye giren güçler de Kürt Yönetimi’ni bağımsızlık referandumunu iptal etmeleri konusunda ikna edemediler. Son dakikada büyük bir sürpriz olmazsa Kuzey Irak’ta 25 Eylül’de referandum yapılacak. Referandum yapılacak bölgeye Kerkük’ün de dahil edilmesi, zaten bu gelişmeye büyük tepki gösteren Türkiye’nin hiddetini bir kat daha artırmış vaziyette.
Ancak Kuzey Irak Yönetimi’nde enteresan bir rahatlık var. Bu rahatlığın arkasında yatan nedeni geçtiğimiz hafta BBC ile bir röportaj gerçekleştiren Mesud Barzani izah etti aslında. Türkiye’nin kendileri ile çok büyük bir ticari partner olduğunu, dolayısıyla referandum sürecinde gelecek karşı tedbirlerin sınırlı kalacağını ima etti.
Rakamlar ne diyor?
Kuşkusuz Irak son yıllarda Türkiye’nin hemen yanıbaşında çok önemli bir pazar haline geldi. Bağdat Yönetimi ile anlaşamayan Kürtler için Türkiye, bir bakıma dış dünyaya açılan kapı oldu.
Zengin petrol ve doğalgaz yataklarının bulunduğu ülke mal alımında çok zorlanmıyor. Bağdat Yönetimi’nden satılan petrolün parasını alamadıkları zaman bazen ekonomik bunalıma giriyorlar ancak bu pek de uzun sürmüyor.
Türkiye’nin Irak’a yaptığı ihracatın büyük bölümü ülkenin Kuzey’ine yani Kürdistan Bölgesi’ne gidiyor.
Kuzey’in payı yüzde 80
Toplam ihracat içinde Kuzey’in payının yüzde 80’in üzerinde olduğu biliniyor. Yani 7-8 milyar dolarlık ihracatın en az 5.5-6 milyar doları Barzani’nin ülkesine. İşte tam da bu rakamı gözönünde bulunduran Barzani, “Türkiye biraz sesini yükseltir ancak ciddi adım atmaz.
Hele hele sınırları kapamak ve bize ekonomik ambargo uygulamak aklından geçmez” rahatlığında. Ancak yanılıyor. Bugüne kadar pek çok kriz atlatan Türkiye’nin bu blöfü yutması imkansız. Kuzey Irak gerginliği özellikle Güneydoğu Anadolu bölgesinde makarna satıcısından çimento satıcısına, beyaz etçiden bisküviciye kadar pek çok kesimi olumsuz etkiler fakat Türkiye ‘Ticari kayıplarım olacak’ endişesiyle bu gelişmeye seyirci kalmaz. Kuşkusuz bu gerginliğin döviz ve borsa üzerinde de bu hafta olumsuz etkilerini göreceğiz. Şiddeti biraz da ülke yetkili ağızlarından çıkan sözlerin tonuna bağlı olacak.
Açlıktan ölmeyiz çıkarlarımız ortak Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani, yaklaşan bağımsızlık referandumu öncesinde önceki hafta BBC Farsça Servisi’ne konuşmuş ve hem Türkiye’nin hem de İran’ın Kuzey Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile çok önemli bir ticari partner olduğunu hatırlatarak şu ifadeleri kullanmıştı: Kimseyle savaşmak zorunda kalmayacağımızı umarız, bunu istemiyoruz. Eğer bizi sadece lafla tehdit ediyorlarsa bırakın yapsınlar. Ama eğer bunu daha öteye taşıyıp tehditlerini hayata geçirmek isterlerse daha farklı bir durumla karşı karşıya kalırız. Son 25 yılda bölgede istikrara yardımcı olduğumuzu İran’a, Türkiye’ye ve diğer komşulara kanıtladık. Referandum hiçbir ülke için bir tehdit değildir. Eğer Kürdistan ülkesi kurulursa bu da güvenlik ve istikrara yardımcı olur. Sınırlarımızın kapanmasını ve komşularımızla ilişkilerimizin kötüleşmesini istemiyoruz. Ama eğer kapatmak istiyorlarsa bırakın kapatsınlar. Henüz olmamış şeyler hakkında konuşmak istemiyorum ama bizi sınırları kapatmakla tehdit edenlere açlıktan ölmeyeceğimizi söylemek isterim. Sınırları kapatmak kendi çıkarlarına da olmayacaktır. Böyle bir şey yapacaklarına inanmıyorum çünkü pek çok ortak çıkarımız var. Ama bazen bazı yetkilileri böyle şeyler söylüyor, bu ifadeler sözde kalmayıp uygulamaya geçse bile ne yaparlarsa yapsın kararımızdan pişmanlık duymamızı sağlayamayacaklarını belirtmek isterim. Toplam ihracatımızın % 6’sı Kuzey Irak’a Türkiye’nin dış ticarette en önemli partneri Almanya. Her ne kadar son dönemde Alman yetkililer de Türkiye’yi ekonomik olarak tehdit etme yoluna gitse de Almanya bir numaralı ihracat pazarımız olmaya devam ediyor. Belki Almanya Barzani’nin dediği gibi Türkiye olmasa açlıktan ölmez ancak Kuzey Irak için durum öyle değil. Yani ticarette aslında Türkiye Kuzey Irak’a değil, Kuzey Irak Türkiye’ye bağımlı. 2017’nin ilk 8 ayında 5.5 milyar dolarlık ihracatımız var. 2016 yılının tamamında 7.2 milyar dolar olmuş. Bu yıl normal şartlarda 8 ile 9 milyar dolar arasında gerçekleşmesi bekleniyor. Almanya ve Birleşik Krallık’tan sonra en büyük üçüncü ihracat pazarımız. Hatta bazen iki, bazen bir olduğu da oluyor. Mesela son verilere göre Ağustos’ta aylık bazda ikinci en büyük ihracat pazarımız. Ancak dediğim gibi para her şey değil. Barzani yönetimi sadece paranın konuşacağını düşünüyor.

Devamını Oku

Kemik tozu yerine inci koydu kadınlar bayıldı

5 Eylül 2017

Tüm üreticiler porselende form, desen, renk ile farklılaşırken, Karaca Grup, materyalin içine inci ekledi. 5 yıllık araştırma sonucu özel formülle üretilen yemek takımları, kadınların çok ilgisini çekti. Grup 1.1 milyar liralık cirosunun % 30’unu incili yemek takımı ile gerçekleştirdi

Karaca ‘Fine Pearl’ hikayesi ile adeta inovasyonun bir şirketin kaderini nasıl değiştirebileceğine dair çok önemli ipuçları veriyor. Geçtiğimiz günlerde Karaca Grup Yönetim Kurulu Üyesi Fatih Karaca ile bir araya geldik ve çok ilgimi çeken bu hikayeyi dinleme fırsatı buldum. Porselen, seramik gibi ürünlerde onlarca yıldır şirketler, formla, desenle, renkle ayrışmaya fark yaratmaya çalışırken, Karaca Grup’un Coca Cola benzeri çok özel ve gizli formülle hazırladığı incili materyali bir anda herkesin ilgisini çekti. Bu arada şirkete de adeta çağ atlattı ve çok farklı bir noktaya taşıdı.

Öncelikle belirtmem lazım ki inci gereksiz bir malzeme olarak hani sırf zenginlikten çorbaya altın tozu katmak gibi bir durum değil. Ciddi ciddi materyalin formülünü değiştiriyorsunuz. Ben de bilmiyordum ancak porselende tutucu malzeme olarak kemik tozu kullanılıyormuş. Karaca Grup işte bu kemik tozunun yerini acaba neyle değiştiririz sorusuna tam 4.5 yıl boyunca kafa patlatıp, farklı malzemeler kullanıp nihayetinde inci tozunda karar kılmış. Bunun da çok hassas ölçüleri var. Yani az ya da çok kattığınızda istediğiniz sonucu elde edemiyorsunuz. Bu yüzden laboratuvar çalışmaları yıllarca sürmüş ve şu an bu formül de son derece gizli ve Karaca’ya özel. Yani bir başkasının alıp da inci tozlu porselen üretmesi yasal olarak imkansız.
230 yıldır aynıydı
Fatih Karaca incili porselenin hikayesini şöyle özetledi: “Habitus ile yaptırdığımız kurum içi etnografik çalışmada kurumumuzu bugüne taşıyan değerlerimizi ortaya çıkartmıştık ve bu değerlerimizden bir tanesi ilkleri gerçekleştirip hayallerimizi hayata geçirmekti. Yani inovasyon markamızın kuruluşundan beri doğasında vardı. “Fine Pearl” hikâyesi bir anlık farkındalık ve bu farkındalığın peşine düşen kararlı, hayal gücü yüksek insanlarla başladı. 230 senedir yemek takımlarında markaların form, desen ve renk ile farklılaşmaya çalıştıklarını fakat materyal ile farklılaşamadıklarını gördük. İşlenebilir materyali belirleyebilmek için tüketicinin yemek takımı alırken materyal seçim motivasyonlarını bulmamız gerekiyordu. Yaptırdığımız araştırmada bu motivasyonların sağlık, doğallık, zarafet ve değerli görünüm olduğu ortaya çıktı. Bu motivasyonla inciyi gündemimize aldık. Fakat doğru materyalmiydi. İnci ile yemek takımı yapılıp yapılamayacağını bilmiyorduk. 4.5 yıllık bir çalışma 1.000’in üzerinde sample sonrası gerçek incilerle yapılmış inovatif ürünümüzü ortaya çıkardık.” Fatih Karaca incili takımın kadınlar tarafından çok beğenilmesini de şu sözlerle izah ediyor:
“Vermeer ‘İnci Küpeli Kız’, Boticelli ‘Venüs’ tabloları ile inci zarafetin simgesi haline gelmiş, Coco Chanel ile birlikte de bu zarafet kitlelere ulaşmıştı. Bunlara ek olarak duygusal bir bağ da vardı kadın ile inci arasında. Genel itibarıyle inci takımları evlilik sırasında kadının birinci derece akrabaları geline takıyordu. Araştırma bulguları ve inci özelliklerinin bu bulgular ile örtüşmesi bize satış başarısını getirdi.”
4 ülke sırada 1973 yılından bu yana sofra, mutfak ve ev tekstili sektöründe hizmet veren Karaca Grup bünyesinde 5 şirket bulunuyor. Karaca, Karaca Home, Emsan, Jumbo ve Cook Plus olmak üzere perakende, toptan, yurt dışı, franchise ve online satış kanalıyla yurtiçinde 270 mağazası olan grubun ayrıca 16 ülkede de mağazası var. 28 ülkeye ihracat yapan Karaca grup direkt yatırım yaptığı ülke sayısını 20’ye çıkartmayı hedefliyor. Kendi mağazalarının dışında 2500’ün üzerinde satış noktasına sahip grup 1800 çalışan sayısını da bu yıl 2 bine çıkaracak. 86 parçalı takımda 1 kilogram inci var İnci oldukça pahalı bir ürün. Japonya’da inci çiftlikleri var. Zaten Karaca da inciyi Japonya’dan getiriyor. 86 parçalık bir yemek takımı yaklaşık 25-26 kilogram ağırlığında. Bunun da modellere göre içinde 800 gram ile 1 kilogram arasında inci tozu bulunuyor. İncili yemek takımları sadece Türk kadınını değil, dünya kadınını da cezbetmiş durumda. 16 ülkede daha bu ürünler satılıyor. İncili yemek takımları o kadar tuttu ki piyasaya çıktığı günden bu yana 100 bin takımın üzerinde satış gerçekleşti. Yani yaklaşık 8.6 milyon adet. 300 milyon liranın üzerinde de bir ciro gerçekleşti. Grubun konsolide cirosunun 1.1 milyar TL olduğu düşünülürse, ‘Fine Pearl’ serisinin nasıl bir katkı sağladığı da daha iyi anlaşılıyor. 2018’de tasarımda büyük sürpriz var Fatih Karaca materyaldeki değişimi tasarımla da buluşturarak 2018’e çok iddialı gireceklerini belirtti: “Şu an iç ve dış ekip olarak 10’un üzerinde tasarımcıya sahibiz. Koleksiyonlarımızın kreatif yönü Barselona’da yaşayan İspanyol iki tasarımcı tarafından veriliyor. İç tasarım departmanımızın ortaya koyduğu tasarımlarla Türkiye ve dünyanın ön önemli ödüllerini topluyoruz. Geçen yıl Red Dot ve Design Turkey ödüllerini kazandık. Bu seneye de ödülle başlayıp 2 Red Dot ve IF Design ödüllerini aldık. Yılın İngiliz Tasarımcısı Ödülü’nü iki kez kazanan, tasarımın geleceğini belirleyecek 20 kişi arasında gösterilen ve ‘dahi’ olarak anılan Hüseyin Çağlayan, Türkiye’de moda ve tasarım denildiğinde ilk akla gelen ünlü tasarımcı Arzu Kaprol, tasarım gurusu Terence Conran tarafından dünyanın en iyi 100 tasarımcısından biri seçilen Aziz Sarıyer-Derin Sarıyer gibi isimler de ekibimize katıldı. Çok yakında arka arkaya bu koleksiyonları da tüketicilerimiz ile bu luşturmaya başlayacağız.”

Devamını Oku

‘Pohpoh’ servisini 500 bin kadın aradı

14 Ağustos 2017

Katma değerli data tüketimini hedefleyen Turkcell’in geliştirdiği SİM uygulamasında yer alan ‘Pohpohla beni’ bölümüne 1 ayda 500 bin kadın girdi. Uygulamaya girince ekrana iltifat dolu mesajlar geliyor

Türkiye’de kadına şiddetin geldiği boyut tartışıladursun, sanırım şiddetin olmadığı evlerin çoğunda da samimiyet ve sıcaklık yok. Eğer olsaydı, Turkcell’in “Pohpohla beni” uygulamasını ayda 500 bin kadın arayıp eşinden, sevgilisinden duymayı arzuladığı iltifat dolu sözlerin eksikliğini telefonda gidermek istemezdi diye düşünüyorum.

Önceki gün Turkcell Genel Müdürü Kaan Terzioğlu ile sohbet ediyorduk. Dünyada yüzde 28 büyüme yakalayan Turkcell gibi başka bir dijital operatör olmadığının altını çizen Terzioğlu, Ar-Ge ekibinin geliştirdiği uygulamalardan övgü ile söz etti. Bu uygulamalar, ham data değil işlenmiş katma değerli data kullandırmayı hedefleyen Turkcell’i rakiplerine karşı avantajlı konuma getiriyor. Kadınlara yönelik SİM uygulamasına dikkat çeken Terzioğlu, moda, astroloji, dekorasyon, yemek tarifi, çocuk gelişimi gibi bir kadının ihtiyaç duyduğu konularda yardımcı olmayı hedefleyen SİM’in bir detayına dikkat çekti: “Uygulamamızın içinde iltifat bölümü var. Bu tuşa basılınca bir erkek sesi çıkıyor ve kadınları pohpohlayan mesajlar okuyor.” Uygulamanın çok tuttuğunu ancak küçük bir sorunla karşılaştıklarını gülerek anlattı: “Eşinin telefonla ilgilendiğini görmeyen bir eş, erkek sesini duyunca ‘Sana iltifat eden o erkek kim?’ diye sormuş. Kadın da bu olayın ardından bizi aradı. ‘Ses uygulamasından vazgeçin, bu uygulama evlilikleri tehlikeye sokabilir’ dedi. Uyarıyı dikkate aldık. Mesajları yazılı olarak ekrana yansıtma yoluna gittik. Tıkladıkça mesaj değişiyor. Ayda 500 bin kadın kullanıyor.”

Bir gün 1440 dakika

Turkcell Genel Müdürü Kaan Terzioğlu, bir günün 1.440 dakika olduğuna işaret edip insanları nasıl daha fazla kapsayabileceklerinin araştırmalarını yaptıklarını ve sürekli yeniliklerle müşterilerinin karşısına çıktıklarını belirtti. Cepten ya da tabletten günde ortalama 43 dakika televizyon seyredildiğini kaydeden Terzioğlu, gazete ve dergilerin bulunabildiği Dergilik uygulamasında da 23 dakika kalındığını, 22 dakika müzik dinlendiğini, 33 dakika da konuşulduğunu söyledi. Terzioğlu, “Gün 1.440 dakika ise demek ki büyümek için gidecek çok yolumuz var. Buna odaklıyız. Zaten bu şekilde de büyüyoruz ve son çeyrek itibarıyla finansallarda en büyük rakibizimi geçtik. Dünyanın önde gelen kurumlarının analistleri bizi hayret içinde izliyor” diye konuştu.

Terzioğlu, Citibank analistinin yaptığı yorumu aktardı: Güle güle eski tip telekom dünyası. Merhaba teknoloji bazlı dijital büyüme hikayesi...

Enerjik Turkcell

Enerji verimliliği konusuna da odaklanan Turkcell dünyada yeni gelişen “PowerWall” (güç duvarı) pazarına girmeyi planlıyor. Kaan Terzioğlu “Bir Türk şirketi ile güçlerimizi birleştirip işbirliği yapıyoruz. PowerWall bir evin iki günlük elektrik ihtiyacını depolayabiliyor. 1 yıl içinde satmaya başlayabiliriz”

Devamını Oku