Bu deliliği durdurun!!!

“Bu deliliği durdurun!” diye haykırıyordu adam gözyaşları içinde kürsüden. “Bu tür olaylara ‘doğal felaket’ demeyi bırakın. İnsanın böyle bariz biçimde iklimi değiştirmesine ‘doğal’ denilemez” diye de sürdürüyordu haykırışını. O ağlıyordu; ben ağlıyordum; Filipinler için... Filipinler’deki kasırgadan etkilenen dört milyon çocuk için ağlıyorduk ikimiz de...

Haberin Devamı

Hiçbir konuşmacı etkilemedi son zamanlarda beni Yeb Sano kadar. O, Filipinler’in Birleşmiş Milletler Delegesi... Ülkesini yutan tayfunun şiddeti ve vuruculuğuyla eşdeğer aynı şiddette bir tayfun talan ediyordu onun da benliğini. Bu besbelliydi; yüzünden; titreyen sesinden; ucu açık tamamlanmamış cümlelerinden; göğsüyle boğazı arasında düğüm olmuş nefesinden; ölümleri içine dolduran ruhundan...

“Felaketler, doğal değildir. Onlar, fiziksel olmayan faktörlerin birleşmesidir; ekonomik, sosyal ve çevresel eşiklerin durmaksızın ihlalinin birikimidir. Çoğu zaman felaketler, dünyadaki eşitsizliğin sonucudur” diye devam ediyordu konuşmasına. Bu minval üzerinden gelişmiş ekonomilere, o ekonomilerin doğayı en çok kirleten ekonomiler olduğuna ve geleceği en çok bu ekonomilerin kararttığına vurgu yapıyordu çoğunlukla. Diyordu ki; “Uzmanlar, ülkemdeki süper tayfunun dünya tarihinde karaya vuran en güçlü tayfun olduğunu açıkladı. O kadar güçlüydü ki, eğer fırtına ölçeklerinde 6. kategori olsaydı, bu fırtına o kategoride olurdu” İşte bu ağır bedeli neden kendi ülkesi Filipinler’in ödediğini sorguluyordu haklı olarak; ve haykırıyordu içtenlikle; “Bu deliliği durdurun!!!”

Katılmamak ve onunla dünyaya, tam da onun söcükleriyle ve onun öfkesiyle haykırmamak mümkün mü? Durdursunlar bu çılgınlığı. Hepimiz için... Ama en çok çocuklarımız için...
Sano, iklim değişikliği ile ilgili hayali korkularımızı, gerçeklik perdesindeki kararmsar bir perde oyununa yansıtan şu korkutucu bilimsel kehanette bulunuyordu sonra; “Bilim bize iklim değişiminin daha şiddetli tropikal fırtınalar oluşturacağını ifade ediyor. Dünya ısındıkça okyanuslar da ısınacak. Sularda biriken enerji, gerçekleşen tayfunların şiddetini artıracak ve şu an meydana gelenden daha yıkıcı fırtına modelleri olağan olacak...”

Bir anne, emin olun ki hayatın anlamını ya da anlamlarını çoktan keşfetmiştir. Bu anlamlardan bir tanesi de pek çok anneye göre; varoluş zincirinin halkalarını birleştirecek büyülü güce sahip olmaktır. Benim hayatımın anlamı da bu keza. Bir can dünyaya getirip, onun da başka canlar dünyaya getirmesini sağlamak... Bu durumda biz anneler, felaketlerin olağan olduğu bir geleceği kabullenemeyiz. Öyle ki çocuklarımıza güvenli bir dünya bırakamayacaksak, varolmanın anlamını, daha doğrusu hayatın anlamını yitirmez miyiz???


DİĞER YENİ YAZILAR