Kamu borcunda durum tespiti ve güven sorunu

Devletin borcu endişe kaynağı olmaya devam ediyor. Borcun gerek TL gerek döviz cinsinden mutlak olarak artıyor olması çoğumuza ürkütücü geliyor

Haberin Devamı

Devletin borcu endişe kaynağı olmaya devam ediyor. Borcun gerek TL gerek döviz cinsinden mutlak olarak artıyor olması çoğumuza ürkütücü geliyor. Dolarla toplam konsolide borç 240 milyar doları aşmış durumda. Az değil. Borçla ilgili genel kötümserlik güvensizliği besliyor, risk primini ve reel faizleri artırıyor. Kötümser havaya IMF de katkı yapıyor. Faiz dışı fazlada (FDF) yüzde 6,5 düzeyi biraz esnetilirse büyük bir güven bunalımının patlak vereceği havasını basıyor.

Bu kötümserliğe katılmıyorum. Riskler elbette var. Özellikle kısa vadeli yapı ve döviz borcu, kırılgan bir yapı oluşturuyor. Ama durumun olduğundan çok daha olumsuz algılandığı kanaatindeyim. Kamu borcunun yarattığı riskin düzeyini doğru değerlendirmek için bakılması gereken ilk gösterge borcun mutlak olarak artıp artmadığı değil, milli gelire kıyasla azalıp azalmadığıdır. Maastricht kriterlerinin arasında en iyi bellediğimiz kriter, meşhur yüzde 60 oranıdır. Kamu borcunun GSMH'ye oranının bu çıtanın altında kalması istenir. Ama çok daha az bilinen bir diğer Maastricht kriteri, borç oranı çok yüksekse düzenli olarak azalmasının gerektiği şeklindedir. Bu kriter olmasaydı, borç oranı yüzde 100'ü geçen ne İtalya, ne Yunanistan, ne de Belçika Para Birliği'ne katılabilirlerdi.

Asgari faiz dışı fazla
Borç oranı nasıl azalır? Başlıca etkenleri şöyle sıralayabilirim: TL ve döviz cinsi reel faizlerin düşmesi, TLnin değerlenmesi ve ekonomik büyüme. Tüm bu değişkenler veri iken, mevcut borç oranını sabit tutacak FDF hesaplanır. Bu asgari FDF düzeyinin üzerine çıktığınız ölçüde borç oranını azaltırsınız. Asgari düzeyin çok üzerine çıkarsanız ne olur? Borç oranı daha hızlı azalır ama kamu hizmetlerinden ve istihdamından gereksiz yere taviz vermiş olursunuz.

Bu açıklamaların ışığında bir durum tespiti yapmaya çalışalım. Borç yükü 2001 krizinde yüzde 62,7'den yüzde 100,8'e fırlamıştı. Ardından düzenli olarak azaldı. Hazine 2004'ün sonunda yüzde 74,5'e düşmesini bekliyor. Peki gelecek üç yılda nasıl bir seyir izlemesi beklenebilir? Bu konuda Nur Keyder'in İktisat, İşletme ve Finans Dergisi'nin aralık sayısında yayınlanan makalesine başvurmak istiyorum. Profesör Keyder'in en kötümser senaryosu şöyle:

Üç yıl süresince TL'nin değeri sabit kalacak. Döviz cinsi reel faiz yüzde 8, TL cinsi önce yüzde 14 sonra yüzde 12, büyüme de yüzde 5 olacak. Bu koşullarda borç yükünü üç yılda 4 puan daha düşürebilmek için FDF'nin ilk iki yıl yüzde 5, üçüncü yılda da yüzde 4 olması yetiyor. Varsayımları yeterince kötümser bulmuyorsanız şu bilgilere bir göz atmanızı öneririm.

İtirazım var
Halen TL cinsi reel faizler yüzde 12'nin biraz altında. TL değer kazanıyor. Eurobond faizleri düşüyor. Borç yükü 2007'nin sonunda büyük ihtimalle yüzde 70'in altına inecek. Dikkatinizi çekerim: İlk iki yıl yüzde 5, üçüncü yıl yüzde 4 FDF varsayımının altında. Oysa, 2005 bütçesinde FDF yine yüzde 6,5 olarak bağlandı bile. Kötümser hava basanlara, yüzde 6,5 FDF saplantısı içinde olanlara, Merkez Bankası'nın aşırı temkinliliğine neden itiraz ettiğim umarım daha iyi anlaşılıyordur.

DİĞER YENİ YAZILAR