Avrupa'nın Türkiye tartışması

Tartışma olanca canlılığıyla devam ediyor. Bir yandan Avrupa Birliği geleceğini sorguluyor, diğer yandan biz de tarihsel şablonlarımızın dışına çıkmaya ve "Gerçekten Avrupalı'mıyız?" sorusunu sormaya zorlanıyoruz

Haberin Devamı

Tartışma olanca canlılığıyla devam ediyor. Bir yandan Avrupa Birliği geleceğini sorguluyor, diğer yandan biz de tarihsel şablonlarımızın dışına çıkmaya ve "Gerçekten Avrupalı'mıyız?" sorusunu sormaya zorlanıyoruz.

Türkiye'den önce genişlemenin Balkanlar'da tamamlanması gündemde. Üyeliğimizin hararetli savunucuları Yeşiller de bu görüşte. Avusturyalı Voggenhuber, "Önce Balkanları barış bölgesi haline getirmek gerekir" diyor. Cohn Bendit de, "Balkanlar Türkiye'den önce girecektir" öngörüsünde bulunuyor. Kastedilen Makendonya, Arnavutluk, Bosna-Hersek ve Sırbistan. Genişleme Balkanlar'la sınırlı değil. Türkiye'nin üyeliğinin tartışıldığı ortamda, Beyaz Rusya ve Ukrayna'nın üyeliği de tartışılmalı deniliyor. Bu ülkeler şimdilik aday değiller. Beyaz Rusya'yı eski rejim nostaljiği bir diktatör yönetiyor. Ukrayna ise Avrupa'nın Doğu'daki sınırını tayin edecek. Thierry de Montbrial, Ukrayna'nın seçiminin Rusya ile AB arasındaki jeostratejik çekişmeye bağlı olacağını savunuyor.

Ürkütücü genişleme
Türkiye yıllar sonra AB'nin eşiğine geldiğinde, otuz küsur üyeli bir AB ile karşılaşacak. Bu çılgın genişleme AB'yi ürkütüyor. Son genişleme, tarihin zorlamasıydı. Halen AB'nin yönetilebilirliği kanıtlanmış değil. Yeni kurumsal düzenin kabul edileceği bile garanti değil. Polonya ve İngiltere'de referandumlardan "Hayır" çıkacağına kesin gözüyle bakılıyor. Alman siyaset bilimci Kramer, İstanbul toplantısında, "Kimlik, sınırlar gibi tartışmalarla vakit geçirmeyelim. Yeni bir AB projesi gerekiyor. Önce yeni proje sonra Türkiye'nin üyeliği" derken bu temel sorunun altını çiziyordu.

Bu belirsizlik ortamında AB'nin "derinleşerek" süper güç olmasını isteyenler ikiye bölünmüş durumdalar. Üyeliğimize karşı olanlar Türkiye'nin bu hedefi saptıracağını savunuyor. Daha da ileri giderek İngiltere ve ABD'nin salt bu nedenle Türkiye'nin üyeliğini desteklediğini düşünüyorlar. Gerçekten böyle mi? Aksini ispatlamak bize düşüyor. Üyeliğimizi destekleyenler ise Joska Fisher'in bıkmadan usanmadan hatırlattığı gibi Türkiye'nin Avrupa'nın güvenliğine katkı yapabilmesi için içerde olması gerektiğini savunuyorlar. Eski Gaulliste bakanlardan Luc Ferry, geçenlerde Le Monde'da şöyle diyordu: "Büyük milletlerin arasında sadece Türkiye dünyaya şu gerçeği kabul ettirebilir: Laik, demokratik ve bununla birlikte Müslüman bir ülke olunabilir."

"Artık çok geç"
Aynı Ferry, ayrıcalıklı ortaklık için şöyle düşünüyor: "Bundan yirmi yıl önce, hatta 1999'da bu düşünülebilirdi ama artık oybirliğiyle verilen sözler dikkate alındığında öneri tamamen gerçek dışı." Aynı görüşü, "Artık çok geç" diyen Fransa Anayasa Mahkemesi eski başkanı Roger Badinter de paylaşıyor. Badinter'e göre, on yıl boyunca AB müktesabatına uyum sağlamak için çabalamış bir ülkeye referandumu bahane ederek hayır demek olanaksız. Bu bakımdan Chirac'ın referandum "çözümünü" Badinter "maskaralık" olarak niteliyor.

İster üyeliğimizi desteklesin ister karşı çıksın, Avrupalıların buluştuğu ortak bir nokta var: İş bulmak, yardım almak, kestirmeden demokratikleşmek gibi faydacı gerekçelerin dışında, Türkler yaşama biçimi ve zihniyet düzeyinde Avrupalı olmak istiyorlar mı? Bu soruya samimi bir yanıt vermemizin zamanı geldi.

DİĞER YENİ YAZILAR