IMF ile neden anlaşmamalıyız?

Haberin Devamı

Soruya “sentez” olarak tek cümle ile cevap vereceğim ama bunu yapmadan sizlere bazı sorular sormak ve cevaplarını da vermek istiyorum...

Soru 1: 2001 sonrası ortaya çıkan, “finansal olan ile makroekonomik olanın” ayrıştığı sistem içinde, en çok kimler kazandı? Cevabı çıkan gazete haberlerinden hiç yorum katmadan verelim; “sıcak paranın” 2002-2007 Kasım arasındaki kârı; her 1 dolara karşılık 5 ile 55 dolar arasında... Türkiye aynı dönemde yabancı para cinsinden giren kaynağa, en fazla kazandıran ülke oldu... Borsada işlem gören şirket değerlerinin toplamı 2001-2007 arasında 1’e 4’ten fazla arttı... En fazla prim yapan İMKB-30 hisselerinde yapancı payı yüzde 92’lere kadar çıktı... 2002 sonrası 1 dolar bozan 300-500 bin TL arasında kur farkı ve yüzde 100’lere varan basit faiz kazandı... Bunlar hepsi gazetelerde çıkan haberlerden alıntılar... Daha saymama gerek var mı? 2001 sonrası kurulan IMF destekli-Derviş modelinde dolar veya euro bozup TL enstrümanlarda yatırım yapanlar Türkiye’den inanılmaz getiriler elde ettiler...

Soru 2: 2002-2007 arasında yani dünya “zirveler” yaparken, Türk ekonomisi “reel anlamda” ne kazandı? Finansal dinamikler, makroekonomik dinamiklerden koptu. Sıcak para, piyasalarda sonuçları değiştirip hatta makro çarklarda “girdi” olarak üretilen döviz kuru gibi dinamikleri etkilerken, reel sektör diğer tarafa sesini duyuramadı. Cari açık arttı, dış ticaret açığı rekor seviyelere ulaştı. Bazı sektörler rekabet edemediği için tamamen yok olurken, Türkiye bir ilke imza attı; ekonomisi her yıl rekor seviyede büyüyen bir ülkede işsizlik arttı...

Soru 3: Finansal pasta içinde payı yüzde 1’in altında olan ama reel ekonominin çarklarından doğrudan etkilenen Türk halkı, bu sıcak para dinamiğinden ne kazandı? Reel olarak hiçbir şey kazanmadı. Ekonomi büyüdü ama alım gücü veya hayat standartları değişmedi. Evdeki işsizler yine iş bulamadı. Rahatlama görülen tek alan; artan kredi imkânları ile sıcak paracıların kazandıklarının onlara “borç olarak” daha dalgasız bir ortamda dağıtılması oldu...

Soru 4: Finansal olanın makroekonomik olandan koptuğu bu sistemi kim kurdu? Yapı 2001 sonrası Türkiye’nin yeniden borçlandırılarak IMF ile anlaşması ile o günün Ekonomi Bakanı Derviş tarafından kuruldu. Kimilerine göre mucize bir sistem ama özüne bakınca “kime, ne, ne kadar zaman içinde” kazandırdığı çok açık... Bu noktada çok ilginç bir detay daha var; Derviş 2002 yılında kur 1 milyon 300 binleri aşağı zorlarken ve sıcakçılar pozisyon açmaya başladıkları noktada TV’lerde günlerce Türk halkına “Dolar satanın eli yanar” çağrısı yaptı. O da yetmedi en yakın dostları takip eden birkaç yıl içinde “Dolar 2 milyonda ne zaman durur” sloganı ile halkı elindeki dolarları tutmaya çağırdılar. Sonuçta ne oldu? 50 milyar dolardan fazla dolar bozan sıcakçılar paralarını katlarken, Türk halkı çalışıp kazandığını da sıcakçıların cebine koymak zorunda kaldı...

Sonuç 1: Bütün bunlar olurken, petrol fiyatlarını tavan yapan konjonktür de işleri kolaylaştırdı... Bu noktada lütfen “Yüksek petrol fiyatı kimlerin işine yarıyor” tezini de hatırlayarak, şu soruya cevap arayın; 2002-2007 arasında IMF destekli bu sistemi kim kurdu, kimler, neler kazandı?

Sonuç 2: Türkiye’de yerleşik yabancı bankaların sahibi olan yurtdışında yerleşik “ana bankalar” devlet desteği ile ayakta duruyorlar. Türkiye’de banka satın alıp, bulunduğu ülkede “devletten para almayan” yok! Yine aynı şekilde her IMF programında içeride belli “sermaye” çok hızlı büyüyor ve bugün bu sistem tıkanmış durumda! Şimdi bir daha düşünün; IMF ile anlaşmamızı “kimler, neden” istiyorlar!

Sentez: Sanal dinamikleri kırılmış, gerçekten işleyen bir ekonomi istiyorsak; IMF ile “anlaşmamalıyız”! Bu “gerçeğe” dönüş için büyük bir adım! Bazı “tezgahlar” bozulacak ama Türkiye ve Türk halkı kazanacak!

DİĞER YENİ YAZILAR