Düşünüz gerçek olsun
Mari Camgöz Pektezol’un tam da yeni bir yıla yakışır nitelikte bir kitabı var: “El Yapımı Hayat”... Hayatın el yapımı olur mu, demeyin. Siz ona dokunmayı başarırsanız, olur.
Kitap 40 bölümden oluşuyor. Her bölüm, farklı bir hitapla, başka bir dikkat çekişle yakalıyor okuru. Hayatla, insanın kendisiyle ve onunla ilişkisini tatlı tatlı anlatıyor. Anlatırken küçük yol göstermeler, zevkli nasihatler sunuyor okura. Ve onu tamamen serbest bırakıyor satırların arasında:
“Neye inanıyorsak onu yaşarız.
Ne olmaya inanıyorsak o oluruz.
Şimdi kendini seçme vakti...
Bir kuş tüyü kadar hafif, özgür, ışık ve mutluluk dolu kocaman bir yürek seninle olsun.
Yeni başlangıçlar için kitaplar en güzel dostlarımızdır. Renkli ve ilginç eserleri okumanın tam zamanı...
Yaraları sarmanın zamanı geldi
Zeus Kabadayı’nın “Beni Neden Sevmedin” adlı kitabı yepyeni çıktı. Yaralarını sarmaya, yaşadıklarını unutmaya çalışanlara ya da tam tersi yaralarını ne olursa olsun kanatmaya kararlı olanlara uygun bir kitap…
Bir tanıtım yazısı düşünün, bu ifade var en başında ve şöyle devam ediyor:
“Varsa param, hepsini bağışlayın. Vücudumda kullanılabilir ne kadar organ varsa ve kime ne yarıyorsa, dağıtın. Ama kalbimi vermeyin. Kalbim sadece ona ait ve hep öyle kalacak. Ben ondan başka kimseyi sevmeyeceğim, sevemem. Çünkü onun baktığı gibi bakamaz kimse bana. İçimden hep “beni neden sevmedin” diye sordum. Durmadan sordum. Cevap bulamadım. Olsun.
En azından ben sevdim, bu ikimize de yeterdi. Bu bedende bu kalp sadece ona ait diyorum işte, sevmese de ona ait. Kimseye vermeyin.
Bencil olduğumu mu düşünüyorsun? Bana sorarsan o bunu hak ediyor yine de. Kimse bunu bana çok görmesin. Hayatı boyunca kimseye sevgi besleyememiş bir adamın son isteği bu. Kalbimi ona verin. Kabul etsin.”
Bu haftaki kitaplar geçmiş düşüncelerimize, duygularımıza, meraklarımıza ve günlerimize hitap eden nitelikte… Sıcak, keyifli…
Gerilim dolu bir macera…
Kutsal Topla-oğlu’nun “Tanrı’nın Temsilcileri” romanında ABD-Washington DC’den Türkiye’nin doğusuna, oradan Basra Körfezi’ne uzanan bir coğrafyada geçiyor olaylar…
Kahramanlar, çok renkli bir şekilde tasarlanmış. Romanı okudukça içine daha çok giriyor ve sonunu daha çok merak ediyorsunuz.
“Bu inanca sahip olanlar, insan odaklı düşünmezler tabiatı. Her şeyin bir nimet olduğu, insan için yaratıldığı düşüncesi yoktur bu inançta. Koyunlar, insanların sofralarına pirzola olsun diye dünyaya getirmezler kuzularını. İneklerin insanlara süt sağlamak gibi bir derdi, katırların, develerin yük taşıma gibi bir hevesi yoktur. Kiraz ağacının tabaklara meze yetiştirmek değildir hedefi. Ancak bu, insanın ihtiyaçlarını tabiattan karşılamaması gerektiği anlamına da gelmez. Dengesi bozulmadan yararlanılmalıdır ondan. Hayvanların ve bitkilerin de amacı, aynı insanlar gibi üremek, soylarını devam ettirmektir.” Farklı bir yaklaşım, değişik bir bakış açısıyla konuşturduğu kahramanlarıyla yazar, okura yepyeni bir pencere açıyor.
Bu yılın da bitmesine az kaldı. Tam da kitaplarla kendimizi gözden geçirme ve hayal kurma zamanı...
Patronla başa çıkın!
Lee G. Bolman ve Joan V. Gallos’un kitabı “Bağlılık”, hayatla, işle, patronlarla; kısacası zorluklarla başa çıkmanın formülünü veriyor okurlara. Kitap, yetenekli bir yöneticinin yeni işinde baskıcı bir patronla ve başarısız bir ekiple nasıl baş edeceğini içeren ilginç bir iş hikâyesini anlatan kitap, esler vererek, önemli noktaları vurgularken, teşhis edici durumları ve ilişki becerilerini güçlendirmenin yollarının altını çiziyor.
İnsanlara güvenmenin, iş dünyasında onlarla samimi ve sahici ilişkiler kurmanın son derece zor olduğu bu dönemde ilişkileri sağlam zeminlere oturtmak ve kalıcı hale getirmek için ihtiyacımız olan püf noktaları bize gümüş tepside sunuyor.
Zor zamanların insanlarıyız. Bağlılık, Özellikle iş hayatına yeni atılacakları yakından ilgilendiriyor.
Bu haftaki kitaplar, kendi karanlığımızın kilitli kapılarını açacak anahtarı veriyor bize…
En unutkan onlar çıktı
Kahraman Tazeoğlu, “İki Söz” adını verdiği kitabında; hayatı, aşkı, insan ilişkilerini; insanın kendiyle olan anlaşmalarını, kavgalarını, uzlaşmalarını anlatmış. Üstelik öyle uzun uzun değil, iki kısa cümlelik gerçeklerle… Siz bu iki cümleleri okuyup üstünde iki saat düşünebilin diye.
“Hayat bana neleri öğretti biliyor musun? Sen onu insan yerine koyarken o seni aptal yerine koyuyorsa yapacağın tek şey onu hayatından def etmektir.
Eğer bunu yapamamışsan o haklı demektir.”
Duyguları ve düşünceleri imbikten geçirmiş yazar bu kitabında…Ve başlığa taşıdığım kapak ayrıntısından da anlayacağınız gibi, kitabın içinde bunun gibi derin anlamlar taşıyan pek çok iki söz var.
Hayatın her tarafına dokunur edebiyat. Şiirle, öyküyle ve tarihle iç içedir. Onu geçmişten, bugünden; dünün ve bugünün ayrıntılarından koparmanın imkanı yoktur. Kitapların keyfini çıkarmanın tam zamanı...
2 bin senelik hata payı
Batı Anadolu’da yaşayan Yahudiler’in geçmişini araştıran Dr. Siren Bora, Anadolu Yahudilerinin 2600 yıllık tarihini irdelediği Ege’de Yahudi İzleri adlı kitapta bu başlangıcın tarihini kaleme almış. Şöyle bir soru soruluyor kitabın basın bildirgesinde: “Tarihin derinliklerinden günümüze dek varlığını sürdürmüş olan, Türkiye’nin çok kültürlü omurgasının bir kemiğini de oluşturan Yahudiler için “500 yıldır konuğumuzdur” yakıştırması, ne derece doğrudur?”
İşte tam da bu noktada, okuru aydınlatmak amacıyla Değerli hoca Prof. Dr. İlber Ortaylı kitaba bir önsöz yazmış. Kitap, bu tarihi yolculuğa okuru da yanına alarak yazarının tatlı üslubu ve yoğun bir araştırma sonucu ulaştığı bilgilerle tanıklık etmekte…
Her aşk yaşayana en güzel aşktır. En büyük olanı, en heyecanlı olanı, en inanılmaz olanı yaşar aşık olan. Hepsi eşsiz, eşsiz olduğu için de en’dir yaşayana… Dursaliye Şaban’ın “Parantez Aşklar” adlı kitabı, aşkta parantez açılamayacağını ama açmak zorunda kalanların hikayelerini toplamış.
Kitapların kendilerine has büyülü, tılsımlı bir dünyası var…Okuduğunuz hayatlar bir zaman sonra sizin oluyor...
Murakami merak uyandırıyor
Haruki Murakami hem Japon edebiyatının hem de dünya edebiyatının en parlak yıldızlarından biri. Postmodern romanlarını insan elinden düşüremiyor. Felsefik bakış açısı zaman zaman, ben neden bunu böyle düşünemezdim, dedirtiyor insana; zaman zaman da, tam da içimden gelenleri seslendirmiş kahramanıyla, dedirtiyor. Yazarın romanlarındaki karakterlerin çoğu yalnız, kendi gibi okumaya meraklı ve aydın kesimin insanları…
Karanlıktan Sonra adlı romanı da son derece keyifli. Her zaman olduğu gibi akıcı bir dili, renkli bir üslubu ve merak uyandıran tavrı ile yine çok ilgi çekecek gibi görünüyor.Yani kimsenin kitabı, boşuna başka dillere çevrilmiyor. Tabii bu arada Ali Volkan Erdemir’in başarılı çevirisini de görmezden gelmemek gerekiyor.
Dar bir alanda daralmak…
Okumak, yaşa bağlı bir keyif değil… Çünkü okumak, en önemli rengi hayatın. Bu yüzden her yaşa kitap var, unutmayın...
Serra yazmaya başlıyor
On beş yaşındaki Serra tüm duygularını, düşüncelerini anı defteriyle paylaşıyor. Annesiyle babası neden tuhaf davranıyorlar? Çeşme’de tatil günlerinde tanıştığı yeni arkadaşları, Serra’nın yaşamında ne gibi değişikliklere neden olacak? Tüm bu soruların cevaplarını Serra’nın anı defterinde bulacaksınız... Okumayan var mıdır İpek Ongun’un Bir Genç Kızın Gizli Defteri’ni? Eğer varsa, 104. Baskısını yaptı, hemen alıp okusun. Yaşı kaç olursa olsun hem de… Alsın çocuğuna hediye etsin, oturup onunla beraber okusun hatta. Serra’nın tuttuğu anı defteriyle onun gizli dünyasına adım atıyor, hayatın bir genç kızı nasıl derinden etkileyebileceğine şahitlik ediyoruz. Öğreniyor, hissediyor, ümitleniyor ve gençliğin eşsiz olduğunu hatırlıyoruz.
Kendi kırıklarıyla dalga geçen kadın…
Çok keyifli bir roman yazmış İdil Hazan Kohen. Şezlong Savaşları, hayatla ilgili önemli ipuçları saklıyor içinde. Ne kadar önden şezlong kapabildiğiniz üzerinde düşünmeye başlayacaksınız kitabı okuyunca. Öyle ya, deniz kenarının en büyük zaferidir önden boş şezlong bulup bütün gün kumsalın tadını çıkarmak. Peki ya hayatın kıyısında bu başarıyı göstermek gerekiyorsa? Ne kadar başarılısınız bu işte? Farklı karakterle süslenmiş hikayede Dila’nın yaşadığı hayat kavgasına eğlenerek şahit olacaksınız. Tatlı bir üslup, nefis bir gözlemcilik, keyifli bir dil… Yazar, kitabının tadını önce kendi çıkarmış bence…