Aşka dokunan kitaplar

2 Mart 2018

Kalbimize dokunan, kitapların edebiyatımızda önemli bir yeri var...

Ruh ikizinizi bulmak

“Tinder, Facebook, Happen, Instagram, Scorp... Gerçek aşkını bulmak için onlarca internet aracı... Pek çok hayal kırıklığı, uyumsuz eşleşmeler... Vazgeçecek noktaya geldiniz değil mi? Peki ya basit bir tükürük testi bütün probleminizi çözecek olsaydı? Sizi bu dünyadaki öteki yarınız ile buluşturmayı garanti etseydi? Hem de bu bir DNA testi sonuçta; tamamı ile güvenilir. Sorun şu: DNA eşiniz dünyanın öteki ucunda yaşıyor olabilir, sizden çok daha yaşlı, evli, sizinle aynı cinsten ve hatta bir psikopat olabilir. Bu test ona mutluluğu getirecek mi?... Her bir hikâye inanılmaz dönemeçlere giriyor ve okuru son sayfaya kadar diken üstünde tutuyor. “Gerçek Aşk” nefes nefese okunan bir psikolojik gerilim romanı.” Kitabın Amazon’da çok satmış olması çekti ilgimi. John Marrs’ın Gerçek Aşk romanı, psikolojik bir gerilim. Ben çok sevmem aslında bu tür romanları ama bir çırpıda okudum meraktan. Her kitap derin düşündürmek zorunda değil bizi, merakımızı uyandırması da güzelmiş doğrusu. Neymiş? Konu kitapsa önyargılı olmayacaksın hele ki kitap eleştirmeni isen, hiç!

Yarım kaldık sevgilim…

Gökhan Dağıstanlı adını ilk defa duydum. Kimse-Siz Mektuplar, ilk kitabı. Ama Gökhan Dağıstanlı KAFA adlı bir dergide yazıyor. Dergiciler beni affetsin, pek takip edemiyorum. Hemen üye oldum dergiye, kaçırdıklarımı görünce. Edebiyat sevenler biliyordur mutlaka ama ben çok kitap okumaktan dergilere istediğim vakit ayıramıyorum maalesef. Halbuki büyük yazar ve şairler, dergilerle var oldular edebiyatta. Umarım Gökhan Dağıstanlı da bu kitap gibi keyfince kitaplar yazar ve çok okunur. Neden mi? Sahici cümleler var mektuplarında ve biz aşka dair sahici bir şeyler okumaya hasretiz. Biraz romantizm, biraz coşku; biraz realizm, biraz yenilgi…Aşkla ilgili, yumuşak, tanıdık ama bir o kadar da kişisel ifadelerle sizin yerinize yazmış sanki. Yanlış anlamayın kolay, basit, sıradan demiyorum; derin, duygulu, düşündüren ve hakiki diyorum. Arada ciddi fark vardır; kendini rahat okutan ama çok düşündüren satırların. Alın, okuyun bence. O zaman daha iyi anlatmış olacağım yazdıklarımı.

Devamını Oku

Edebiyat, tarih ve bugün…

16 Şubat 2018

Bu hafta sizlere iki kitap tanıtacağım, ilki Türk Yahudilerini antatan Bir Deneyim Sözlüğü; diğeri ise Türk hikayeciliğinin mihenk taşı Sait Faik Abasıyanık’ın yaşam öyküsü...

Türkiye’de Yahudi olmak...

Türkiye’de Yahudi olmakla ilgili bir anı kitabı derledim 2008 yılında… Türk Musevi Cemaati Onursal Başkanı Bensiyon Pinto’nun anıları… Anlatmasam Olmazdı- Geniş Toplumda Yahudi Olmak adıyla yayınlanan kitap, Doğan Kitaptan çıkmış, çok güzel bir satış grafiğiyle okurlara ulaşmıştı. Yakın dostlarının çoğu Yahudi olan biri olarak Türkiye’de yaşayan Türk Musevilerinin kültürlerini, gelenek ve göreneklerini, yaşam tarzlarını çok iyi biliyorum. Renkli, samimi ve sahici dünyalarının ne kadar güzel olduğunu da…
Geçen gün Türkiye’de Yahudi Olmak adında bir kitaba rastladım kitapçıda. Kitap, Raşel Meseri ve Aylin Kuryel’in derlemesiyle oluşturulmuş Bir Deneyim Sözlüğü adıyla çıkmış. Alfabetik olarak Türk Yahudilerine, onların kültürlerine, hayata bakışlarına, dillerine, gelenek ve göreneklerine dair hemen hemen ne varsa hemen hepsine yer veriyor. Okurken eğleniyor, öğreniyor, neşeleniyor ve hüzünleniyorsunuz. Ama Türk Yahudileri hakkında kısa kısa bilgileri biriktirerek onları daha yakından tanıma fırsatı buluyorsunuz. Çok ama çok güzel… Yahudi dostunuz, tanıdığınız ya da komşunuz varsa okuyacaklarınızı zaten duydunuz, dediniz, yaşadınız demektir. Yoksa işte o zaman bu kitapla capcanlı, rengarenk bir dünyaya adım atacaksınız...
İletişim Yayınları, 270 syf, 24 TL
Sait Faik hakkında her şey
Sait Faik Abasıyanık… Türk Edebiyatında durum hikayeciliğinin öncüsü… Özlem Esmergül de Yalnız Hatta Yapayalnız adlı kitabında Sait Faik’i anlatmış. Bir yazarın bir yazarı anlatmak için araştırma yapmasını, sonra da bulduklarını kendi düş ve düşünceleriyle kaleme almasını çok değerli buluyorum. O kadar keyifli güzel olmuş ki, kalemine sağlık Özlem Esmergül’ün. Sevdikleri, sevmedikleri; dostları, dost sandıkları; yazar olmanın sancıları… Her şey var Sait Faik’le ilgili… Kitabın son sözünde yazar, bu kitabı yazarken nasıl bir yol izlediğinden söz etmiş. Yayın yönetmeni bir gün ona: ”Sait Faik’in yazdığı gibi yaşadığını biliyor olsan, bu hikayeler aslında çok daha büyük bir anlam kazanırdı, zaten Sait Faik’in hayatı fazlasıyla romanesk… Keşke bir roman yazsan.” demesi üzerine yazmış romanını… Bir yazarı boşuna sevmez insan… Kendisiyle ortak bir noktayı mutlaka yakalar kaleminde… Belli ki yazar da yakalamış…Sait Faik okumuş ve onu çok sevmiş biri olarak ben de inanılmaz keyif aldım. Humboldt’un izindeki objeler ecnp galeri’de ECNP Galeri’deki sergide, bu defa doğadan ilham alan ve kullandıkları malzemelerin özelliklerini deneylerle sınayan uluslararası tasarımcıların ürünleriyer alıyor. Cam ve seramiği, cam üfleme sürecinde bir araya getirme yöntemlerini ve statik tabaklardaki hareketi araştıran, standart slip-döküme alternatif arayan, kumun farklı görsel ve dokusal özelliklerini inceleyen, kile bir simyacı gözüyle yaklaşan birbirinden özel işler sergileniyor.Bu sergi, doğa bilimci Alexander VonHumboldt’un; keşif, ölçüm, gözlem ve doğayı anlamasından referans almıştır. Doğanın oluşumları, örüntüleri ve çalışmaları olan tasarımları içeriyor. Sergide eserleri yer alan tasarımcılar ise şöyle, Ekin Kayış, Lina Saleh, Studio Ayaskan Fargo Design, Made byManos, MG FloralProject, Rezzan Hasoğlu.

Devamını Oku

Sayfa sayfa hayat kesitleri

9 Şubat 2018

Roman, var olmayan ama varmış gibi hayatları anlatır bize… Sonunda da ‘nasıl yazmış’ dedirtir okurlara...

İnsanın yolu cesareti kadardır

“Kendini bu çağın uzağında konumlandıran insanların gizlice buluştuğu bir yer olmalıydı. Gece yenik düştüğü savaşlara inat, sabah yüzüne bayramlıklar giydiren kadınların; kabalığı öğütleyen topluma alaycı bir bakış atarak adımlarını yeryüzüne hafifçe yudumlattıran adamlarla buluştuğu bir yer...

İyi niyet, masumiyet ve düşlerle bezenmiş elma şekerlerini her yere düşürüşünde uslanmaz bir çocuk gibi kaldırıp yine de acılarının üstüne yürüyenlerin sığındığı bir yer mutlaka olmalıydı. Sevgili okurum, hazırsan gidelim.” Nasıl bir sığınak vadediyor yaza sizce? Var mı böyle onun iddia ettiği gibi bir yer? Acıları biriktiriyoruz, sonra onları çocukça bir masumiyetle sahiplenip devam ediyoruz hayat, öyle mi? Ya da bambaşka hayaller kuruyor , yepyeni umutlar üretiyoruz kendimize… Murat Gülen, Elma Şekerleriyle Yürüdüm Acılarımın Üstüne adlı kitabında, tutunduğu çocukça saflığın acıları gidermede nasıl bir kolaylık olduğu konusunu kitabın adına da uzunca taşıyarak anlatıyor. Aşk üzerine, hayat üzerine yeniden düşüneceğiniz keyifli bir kitap olmuş…

Fantastik edebiyatın şahikası

“Milyonların sevgilisi, rock efsanesi Jim Morrison... ve onun taparcasına hayran olduğu; kural tanımazlığı, asiliği, başkaldırısı, edebiyatı allak bullak eden dehası karşısında büyülendiği ünlü Fransız şair Arthur Rimbaud... ve mavi gözlü güzel Pamela. 1971 yılında, henüz 27 yaşındayken, Paris’te bir apartman dairesinin küvetinde ölü bulunan Morrison. Pamela’nın birbirini tutmayan ifadeleri. Apar topar bir cenaze merasimi, sonsuzluğa göçüş, Paris’te, Père Lachaise’de yapayalnız bir mezar! Yıllarca Jim’in hayranlarının tapınağı haline gelen bu mezarın üstünde yer alan mermer büst.. Jim Morrison’ın mermer büstü konuşuyor, aşka ve ölüme dair, şiire dair, hayata dair, hiç kimsenin bilmediği şeyler anlatıyor, anılarını fısıldıyor okurun kulağına.
Öykülerini de çok seviyorum ama romanlarına bayılıyorum Nazlı Eray’ın… Felsefe ve hukuk altyapısını, edebiyat birikimiyle birleştirerek müthiş bir kompozisyon yaratmış kaleminde… Yeni romanı Aşk Yeniden İcat Edilmeli, hakkında kendime ait hiçbir cümle yazmayacağım. Yazarsam, yazarın yazarlık işine karışmak olur. Ben istiyorum ki herkes okusun, kendi yorumunu kendi yapsın, hiçbirimiz onun işine karışmadan tadını çıkaralım güzel üslubu ve kaleminin…Şahane bir Nazlı Eray klasiği daha!
Karşıtı olmadan var olunmaz
Kadının ve erkeğin nasıl birer varlık olduğu konusu, bin yıllardır konuşulur, bu konuda yazılır çizilir; ama bir türlü doğru ve net bir cevap bulunamaz, tıpkı aşk gibi…Tek bir tanımı yoktur, onlar hakkında yapılan hiçbir açıklama yeterli değildir. Melek ve Şeytan’ın Romanı’nda Dilek ve Fatih’in yaşadıklarında bu konuya bir kez daha parmak basıyor Adem Özbay. Hangisinin melek, hangisinin şeytan olduğuna okuduğunuzda kendiniz karar verin.

Devamını Oku

Kitapların büyüsü…

27 Ocak 2018

Kitap okumak, geçmediği kapılardan geçirir okuru, başkalaştırır. Başkalaşmak ister misiniz bu

soğuk kış günlerinde?

Bir şeyler, bir şeyler

“Tekneleri ve yıldızları memleketi olarak görenler, ıssız yerlerde kendisi için evren olanlar, beklentisiz ve vaatsiz sevenler, yargılamadan-yadırgamadan dinleyenler, “Seni seviyorum”a karşılık “Ben de seni” demek istemeyip alternatif “Ben de seni”ler üretenler...
Ozan Önen, Babam Beni Şahdamarımdan Öptü’de böyle bir kurgu yaratmış satırlarda… Gülümsüyorsunuz, tanıdık buluyorsunuz, hüzünlenip ağlıyorsunuz okurken… Hatta okuduğunuz yerleri bir kez daha okuyorsunuz. Ya da en azından ben öyle yaptım. Her bölüm bir insanın arka sokaklarında özgürce dolaşmanızı sağlıyor. Duygular, düşünceler sapasağlam ve iç içe… Yazarın felsefe mezunu biri olmasının ve yaratıcılığını konuşturabilmesinin de kitabın başarısındaki payı çok büyük. Alın, okuyun. Kendinize ait bir şeyler bulacaksınız.
Masalların büyüsünde kalem…
Özcan Yüksek’in kitabından önce öz geçmişini okudum. İki özellik özellikle dikkatimi çekti: “İstanbul sokaklarında büyüdü.” ve “Masal araştırmacısı.” Çok güzel bir yaklaşımdı bu ifadeler birini tanıtmak için. Sokakta büyümüş çok az kişi kaldı çünkü ve masal araştırmak sadece kültürel bir yolculuğa çıkma sevdası değildi, çok daha fazlasıydı edebiyata merakı olanlar için… Daha fazlasıydı. Bin Bir Gece Masalları’nın güzel anlatıcısı Şehrazat’ın dokunduğu, anlattığı, söylediği ne varsa bir bir derlemiş yazar… Gerçeğin yalnızca uydurma olduğunu bilediğimiz masallar tarafından anlatıldığının en güzel ispatı Şehrazat’ın Sırları. Kendi kapılarını kendinize açmanın zamanı gelmedi mi sizce de? Bir gezginin kaleminden Yüzyıllık bir handa tacirlerin kaldığı geniş bir odanın pervazına oturmuş, şehrin seslerini dinliyorum. İpek kaftan, bulunmaz baharatlar değil alıp sattığım. Ben geçmişi geleceğe hayal kervanlarıyla taşıyan bir gezginim. Şehirler resmettim kelimelerle, nadir çiçeklerle renklendirdim beyaz kâğıtları. Güzel kokular sarıp sarmaladı beni. Gezip gördüğüm yerler içinden ülkemin topraklarını seçtim bu kitap için. Balonla şehirlerin üstünden geçerken çift başlı kartal bir sikke bıraktı avucuma; üzerinde ay ve yıldız. F. Hande Topbaş, gezdiği yerleri, tarihle, bugünle ve fotoğraflarla zenginleştirmiş Bir Şehir Durduğunda’da. Nefis bir gezi yazısı derlemesi fakat sıradan gezi yazılarına hiç benzemiyor. Biraz daha büyülü, biraz daha arka sokaklara ait hikayeler var içinde. Edirne’den Urla’ya, Kapadokya’dan Hasankeyf’e, Eskişehir’e, Van’a ve daha pek çok yere, tabii ki İstanbul’a uzanan nefis bir yolculuk… Yazarın elini tutup gezmeye hazır mısınız?

Devamını Oku

Hayatla ilgili ne varsa

19 Ocak 2018

Edebiyat bizi geliştirir, yetiştirir, büyütür. Hangi yaşta olursak olalım, bize hayatı öğretir.

Hayatla ilgili ne varsa edebiyatın konusudur. En çok da bizi ilgilendirir bunlar, çünkü edebiyatı severiz. Hayata başkalarının nasıl baktığını merak ederiz. Aramızdaki ortak veya farklı noktaları görmek, anlamak, onların üstünde düşünmek isteriz. Edebiyat bizi geliştirir, yetiştirir, büyütür. Hangi yaşta olursak olalım, bize hayatı öğretir. Başkalarının yaşanmışlıklarından ya da hayallerinden yola çıkarak yapar bunu… O da bizim gibi biriktirir yüzyıllardır…

Mevzu gemi değil, beklemek

Kimleri beklediniz? Sevdiğiniz, ümit ettiğinizi, bilmediğinizi? Bunu yaparken içiniz acıdı mı, yandı mı, adeta ikiye katlanır gibi oldu mu? Yoksa siz beklemeyi sevenlerden misiniz? Kimi insan zevk alır beklemekten... Beklerken, daha güzel günler yaşayacağına inancı tam olduğu için, o ümit yaşatır onu. Kimi de derin dehlizlere, karanlık yollara sapar o yolculukta… Sonra da yazmak ister yaşadıklarını, hissettiklerini Berkutay Sosyal’ın Gelmeyeni Beklemek adlı kitabı da böyle bir iç döküşün, ümidin, ümitsizliğin aforizmalar tadında küçük, tatlı, ifadeleriyle yazılmış bir kitap… Okuduğunuzda önce hissedip sonra uzun uzun düşünüyorsunuz yazılanlar üzerinde… Gelmeyen birini bekler mi insan? Kim bilir bekler belki de… İşte o bekleyiş neler yaşatır insana, bu kitabın içinde. Gelmeyeni beklemeyi bilenler için çok tanıdık, bilmeyenler için bu bekleyişin nasıl olduğuna dair ipucu… Yalnızlığını çok seven ve ona sıkı sıkıya bağlı olanlara gelmiş bu kitap. Yalnızlığına gömülen ve o teklikte kimi beklediğini bilmeyenlere…

Biz’i özlemek…

Yüreğim sensiz çok üşüyor, o kadar çok özledim ki ellerini...Sen aşık bir kadındın. Aşka aşık, aşktan vazgeçmeyen bir kadın. Çok geç oldu bunu fark edişim. Bir seçenek olmak, aşık olunan değil, sadece o hissin denek olarak kullanıldığı bir yürek olmak acıtıyor içimi. Bundandır belki de benim sana deli gibi tutuluşum. Ve bundandır senin bana hiç tutunmayışın, ardında kırık dallar bırakıp yok oluşun.Özgür kanatların, naif ruhun, buram buram aşk kokan tenin. Hepsi birer suçlu şimdi içimde. Tutuklanması gereken, müebbetlik birer suçlu. Sana varamamış, senin olamamış olmanın acısı birikmiş tamamen içimde. Çoğalmış, kanamış, kanatmış... Ah! Kadınım... Yaşananlar içindeki iki kişinin duruşunu, bilişini, birbirini anlayışını hatta bazen anlamayışını bile özlemek… Birini kaybedince, o biri gidince, onun boşluğunda kalınca her şeyi özlüyor insan eskide kalan biz’e ait. Belki de o biri gittiği için, belki de gerçekten biz diye bir şey artık olmadığı için… Çağrı Taner, Hüzünlü Bir Ponçik’te gerçek sevginin ayrıntılarını renk renk anlatmış. Bir erkeğin, bir kadını sahiden özlemesini, aşkın en güzel ifadelerini bulacaksınız kitapta…

hep Kitap’tan sömestr hikayesi Gülmek İçimizde

hep Kitap’ın çocuklara neşenin de kederin de, ağlamanın da gülmenin de hayata dair olduğunu ustaca anlatan kitabı sömestr tatilinde çıktı. Alman yazar Petra Fietzek’in kaleme aldığı Gülmek İçimizde’nin görselleri Marine Ludin’in imzasını taşıyor. Gülmek İçimizde , 9 yaş üstü okurlara hitap ediyor.

Devamını Oku

Gülmek, düşünmek ve hissetmek…

12 Ocak 2018

Gülüşlerimiz yavaş yavaş soluyorken mizah duygunuzu canlandıracak kitaplar seçtim sizler için...

Gülüşlerimiz yavaş yavaş soluyor büyük ustalar aramızdan ayrıldıkça… Bir fotoğraf paylaştım sosyal medyada; Halit Akçatepe, Tarık Akan, Kemal Sunal ve Münir Özkul vardı… Üçü de aramızda değil… Üçü de yüzümüzde bazen aşkla, bazen mizahla ama her zaman hayatla güller açtıran insanlardı. Gerçek, oldukları gibi, bizden… Özellikle mizah yapmak başka türlü bir yetenek, tam anlamıyla Allah vergisi bir durum… Ben de bu hafta önce mizaha yer vermek istedim büyük ustanın anısına… Yine kitaplar vardı raflarda, gülümseyişler gibi düşünceleri de paylaşacak…

Muzo ile Gülümsemek…

Şimdi size şahane bir yapıttan söz edeceğim: Muzaffer İzgü ile Gülümsemek. Kolektif bir derleme… Usta yazarla yaşananların, farklı kişilerce derlenip bir araya getirildiği nefis bir kitap. Anı kitapları, döneme de ışık tutar diye ekliyorum her zaman. İnsanların psikolojilerini, hayata bakışlarını, toplumun değer yargılarını da görürsünüz anılarda…

Bu da öyle bir kitap işte… İşin en güzel tarafı da kitaptan elde edilecek telif gelirinin Ege Çağdaş Eğitim Vakfı’na bırakılması.

Usta edebiyatçının: ”Unumu eledim, eleğimi astım. Benim işim tamam çocuklar. Üstüme düşeni fazlasıyla yaptım; çok yazdım, çok konuştum, artık bitti” demesi üzerine dostları bir araya gelerek ona kim olduğunu bir de kendileri anlatmak istemişler.

Yazarın ilk kitabı, Gecekondu’yu 1970’te yayımlandı. Yazarın 98’i çocuk kitabı olmak üzere yayımlanmış 154 kitabı buluyor. Zıkkımın Kökü ile Ekmek Parası adlı eserlerinde kendi yaşam öyküsünü kaleme almıştı. Yazar, 84 yaşında aramızdan ayrıldı. Bu kitap, onu anılarıyla, sevdikleriyle ve en önemlisi tatlı üslubuyla sonsuza kadar yaşatacak.

Mutluluk sana ‘çat kapı’ gelecek

Devamını Oku

Nostalji yolculuğuna çıkın

5 Ocak 2018

Yeni yılın ilk kitapları şahane… Tam da yepyeni bir yıla hazırlanırken biraz geçmişe dokunan, biraz da bugünü sorgulayan türden.

1950’li Yıllarda İstanbul

Nefis bir zaman yolculuğuna çıkmak ister misiniz? Elvis Presley’in deri ceketleri, açık yakalı gömlekleriyle genç kızların kalbini çaldığı, James Dean’in alnına dökülen isyankar saçlarıyla sinema tarihine damga vurduğu, Kraliçe 2. Elizabeth’in tahta henüz çıktığı ellili yıllara gitmek ister misiniz? Üstelik bu yolculuğu, tüm bu yaşananların tatlı etkisiyle İstanbul’da yapmak?

Güven Gürkan Öztan ve Serdar Korucu şahane bir araştırmaya imza atmışlar. Tutku, Değişim ve Zarafet adlı kitaplarında İstanbul’un 1950’li yıllarına kapı aralamışlar. Türkiye insanının mutlu hatıralarına dokunuyor kitap.

Bir şehre, o şehrin insanlarına, kocaman bir zaman tünelinden geçerek bakmak, o şarkıları söylemek, hayata o zamanın insanlarının gözünden bakmak… Bunu yapabiliyorsunuz kitabı okurken… O kadar sahici, o kadar sıcak ve bir o kadar da eğlenceli…

İyi yaşam sürmek için…

Hayatı ne kadar ciddiye alıyorsunuz? Çok mu? Hatta o kadar ki neredeyse yaşadığınız her ayrıntı bir yönüyle size dert mi oluyor? O zaman bu tanıtacağım kitap size göre.
New York Times’ın bestseller’ı olan Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı, Mark Manson tarafından kaleme alınmış. Kitabı dilimize Pınar Savaş kazandırmış.
Dünyanın berbat bir yer olduğunu kabul etmeye ve bu gerçekle yaşamaya okuru davet eden kitap, hayata ait sıkıntıları kafaya takmadan yaşamanın püf noktalarını anlatıyor. Ama derdi, nasıl mutlu olunur, sorusunun cevabını vermek değil. Hatta yazar bu görüşe şiddetle karşı çıkıyor. Onun bakış açısı bambaşka:
“Değmeyecek şeyleri kafaya takmamak çok önemlidir. Dünyayı kurtaracak olan şey budur. Dünyanın bazen berbat olduğunu ama bunun da doğal olduğunu kabul ederek yaşamak gerek. Çünkü her zaman böyleydi ve böyle olacak. Sosyal medyada her gün milyonlarca kere paylaşılan “Nasıl Mutlu Olunur” tarzı saçmalıklarda yanlış olan ve kimsenin fark etmediği şey şudur: Daha pozitif bir deneyimi arzu etmenin kendisi negatif bir deneyimdir.
Benimle evlenir misin?
Bu soruya evet demişseniz, evlisiniz demektir. Peki nasıl yürüdünüz bu evet’in yolunu? Farkında olarak mı yoksa bir hayal alemine dalarak mı? Doğan Cüceloğlu, belki de bu sorulara verilecek doğru cevapların toplumun en önemli ihtiyacı olduğunu görmüş olacak ki Evlenmeden Önce başlıklı kitabında bu süreci irdelemeyi seçmiş. Hocanın her zamanki tatlı üslubu, doğal dili ve kolay anlaşılır tarzı evli de olsanız bekar da bu kitaptan zevk almanızı sağlıyor.

Devamını Oku