İç dünyamıza dönüş

14 Temmuz 2018

Bu hafta biraz kendi içimize dönelim istiyorum. Öyle ya! Aşk da bizde, farkındalık da hayata iç gözüyle bakma becerisi de… O zaman önce kendimize bakalım.

Ölümü anlatmak zordur ama imkansız değildir

Ölümü anlatmak zordur, ama imkânsız değildir. Bunu başaran bir kitap Hoşçakal. Ömrümüzün gelip geçici oluşu, kabul etmemiz, katlanmamız gereken zorlukların başında geliyor.

Erol Göka, uzmanlık alanının dışına taşmayı o kadar ustaca başarıyor ki, Hoşçakal’ı okurken bir felsefecinin, manevi bir rehberin, kültürel bir antropoloğun, bir edebiyatçının ve bir psikiyatrın sırayla söz aldıklarını düşünüyor insan. Ölüm herkesin başında, demiş şair… Ölümü sorgulamak hep en büyük meşguliyet-lerinden biri olmuş insanın… ‘Verdiği acı geride kalanları bu kadar sarsarken acaba giden ne düşünür’ sorusunu sormadan edememiş kendine.

Bu kitapta Erol Göka, Hoşçakal diyerek ölümü anlatmış. İnsan zamansız öğrenmesin bu gerçeği ama madem var, o zaman bunu yazmayı bilenden okuyabilir.

Bir kadını unutmak için kaç farklı kadın gerekir?
Birol İnan ilk kitabını yazmış: Hep Sevgili Kalalım. Ne güzel bir adı var, diye düşündüm kitabı görünce… Hemen herkes; sevgilisine, eşine bu cümleyi kurmuştur, kuruyordur. O büyüyü, o tutkuyu, o heyecanı hiçbirimiz kaybetmek istemeyiz. Sanıyorum yazar da istememiş olacak ki yarattığı Demir karakteriyle bunu anlatmaya çalışmış. Kendini bir orta yaş erkeği olarak tanıtan yazar, Demir’in Bodrum’daki hayatıyla aşka, sevdaya, ilişkiye ve yaşananlara mavi bir gözle bakıyor. Ben okurken çok keyif aldım. Umarım, yeniden yazar, yazar. Bazı kalemler kaybedilmemeli, tek kitapla hatırlanmamalı. Bilinen üsluplar, yeni kahramanlarla vücut bulmalı…
Anlam, bilinç, felsefe ve özgür irade…
“Daniel Dennett uzun kariyeri boyunca insan davranışına ve insan zihninin doğasına ilişkin düşünüşümüze olağanüstü katkılarda bulundu. Bu kitabında birtakım zor sorular üzerine en sevdiği düşünme aletlerini paylaşıyor. Tanıdık örneklerle başlıyor Occam’ın Usturası, Platon’un Mağarası ancak çok geçmeden, zor problemlerin kilidini açan, Acayip Başgardiyan veya Zombiler ve Zimbolar gibi renkli isimlere sahip özgün yaratılarına geçiş yapıyor. Dennett’in eğlenceli ve aydınlatıcı düşünce deneyleriyse hayal gücünün tunç kapılarını açıyor ve özgür iradenin doğası, insan bilinci ve anlam arayışımız üzerinde dönen ateşli tartışmaları teşvik ediyor. İnsanı, düşüncelerini, hayallerini, becerilerini, onun hayata bakışını irdelemiş Daniel C. Dennett, Sezgi Pompaları ve Diğer Düşünme Aletleri adlı kitabında. Bu tür çevirileri yapmak zordur. Ozan Karakaş, bu zor işi başarmış bir çevirmen. Çünkü kişisel bakışla evrensel kitaplar yazmak zaten başlı başına zor iş. Bu kitap bir de yabancı dildeyse bunu anadil mantığı ve duygusuyla kaleme almak, kitabı yeniden yazmak gibi bir iş… Uzun ve farklı bakış açıları var kitapta. Yavaş yavaş ve içinize sindire sindire okumanız lazım. Öyle bir solukta değil, belki altını çize çize okuyacak ve saklayacaksınız.

Devamını Oku

Öykü, felsefe ve hayalgücü

6 Temmuz 2018

İkinci hayat ne zaman başlar?

Biz fark ettiğimiz zaman… Neyi mi? Hayatın aslında bir tane olduğunu… Ne hoş bir tezat değil mi? Doğru bir bakış açısı üstelik. Madem tek, o zaman kendimize yaptığımız yanlışlar karşısında şans tanımalı, hayattan vazgeçmemeliyiz.

Raphaelle Giordiano’nun romanı, İkinci Hayatın Tek Bir Hayatın Olduğunu Anladığında Başlar’da bu yazdıklarım bir kitap olmuş, akmış… Camille’in hayata bakış açısını değiştirmeye karar vermesi, yaşadığı trafik kazası, onun hayatını nasıl şekillendiriyor ve sonunda neler oluyor, bunu görüyorsunuz. Farkındalık denen o mucizevi bakış, insanı nereden nereye getiriyor, onu görüyorsunuz. Çok hoş gerçekten…

Dualar ve aminler kitabı...

“Dua; koşarken durmak, dururken düşünmek, düşünürken geçmişe ve geleceğe kulluğun kararınca sahip çıkmaktır.”

Ümit Meriç, böyle tanımlamış Dualar ve Aminler kitabının başındaki dua sözcüğünü… Dünü, bugünü; yaşananları, yaşanacakları, siyaseti, tarihi, edebiyatı, felsefeyi kitabının içine almış, kendi tanımlarını yapmış ve içinde yaşadığımız dönem için dualar etmiş. Kısa ve öz; ama çok düşündürücü…
Dualarınıza yeni bir kalbî şuur ve boyut katacak dualar ve aminler, Ümit Meriç’in mümin inceliğiyle ölümsüzleştirdiği bir eser… Bu kitap en yalın ve gündelik bir insan tecrübesinin her haliyle insanı Rabbiyle beraberliğe yönlendiren bir dua olduğunu bize gösteriyor. İbadetler içerisinde özellikle namaz ve hac tecrübesinin kişiye kazandırdığı manevi ve ruhsal açılımlar duadaki yakarış ve samimiyetle birleştiriliyor.
Bu eser insanları tarihleri, kültürleri ve ibadetleriyle bütünleştirip barıştırarak dikkatleri vefa ve duaya çekiyor. En yalın bir insan tecrübesinin bile her haliyle insanı Rabbiyle beraberliğe yönlendiren bir dua olduğunu bize gösteriyor.
Öykünün tatlı büyüsü…
Hemingway’in en ünlü karakterlerinden birinin başrolde olduğu klasik öyküler, Ünlü Nick Adams Öyküleri… Unutulmaz bir karakterin çocukluktan delikanlılığa, sonra da askerlik, gazilik, yazarlık ve babalığa adım atışını Hemingway’in yaşamıyla büyük paralellikler taşıyan bir olaylar dizisini gözler önüne seriyor. Ancak, Philip Young’ın da önsözde belirttiği gibi, “Hemingway doğal olarak öykülerinin anlaşılmasını ve bu tür düşünceler olmaksızın keyifle okunmasını amaçlıyordu ki uzun zamandan beri olagelen de budur aslında.” Ernest Hemingway denince Çanlar Kimin İçin Çalıyor,Yaşlı Adam ve Deniz, Silahlara Veda gelir akla… Yani romanı, romancılığı… Öyküleri de en az romanları kadar özgün ve akıcı… Nick Adams Öyküleri bir kitap. Bu yönleriyle Nobel ve Pulitzer gibi hatırı sayılır ödülleri de evine götürmüş, edebiyat tarihinde yer etmiş Amerikalı bir yazar Hemingway… O, aynı zamanda bir savaşçı, bir başkaldıran, düşünceleri için savaşan; ama aynı zamanda da barışsever ve sükunetli bir adam. Sağlam bir kalem, sağlam bir yürek… Öykülere bayılacaksınız.

Devamını Oku

Tatilin tadını kitaplarla çıkarın

29 Haziran 2018

Yalnız bir adam...

Enver Paşa’yı hepiniz bilirsiniz. Seven de vardır onu aranızda, sevmeyen de… Anlamış da olabilirsiniz yapmak istediklerini, sonuna kadar karşı çıkmış da… Ama bu kitapta aşık ve duygusal bir askerden söz ediliyor Enver Paşa denince… Onun hemen hemen hiç bilmediğimiz bir yönüyle, bir romanda buluşturuyor Tuna Serim bizi…Yalnız Bir Adam, çok hoş bir aşk romanı olmuş. İçinde tarih de var, biyografik bir tat da…Enver Paşa ile Naciye Sultan’ın aşkına hem hayret edecek hem de bayılacaksınız.

Hedefleri, yapmak istedikleri tavizsiz ama aşkında yüreği kelebek kanadı gibi titreyen bir adam… Tarihi dönemlere ışık tutan sağlam hayal güçlerine ve iyi araştırmalara dayalı romanlara bayılıyorum. Eminim siz de keyifle okuyacaksınız.

Deneme’nin en iyi kalemi

Stefan Zweig’ten söz ediyorum. 1909-1941 yılları arasında kaleme aldığı denemelerine bu son baskıda çevirmen Ahmed Arpad, yenilerini de ekleyerek kitaba yeni tatlar katmış. Deneme, şahane bir tür. Yazarın önce kendi için yazdığı, ona katılıp katılmamanın tamamen size kaldığı bir tür.
“20. yüzyıl edebiyatının kuşkusuz en önemli isimlerinden biri olan Stefan Zweig, insanlık durumuna gösterdiği duyarlılık ve olaylara, kişilere karşı hümanist yaklaşımıyla tanınan bir aydındı. Zweig, derin karakter analizleri ve detaylı betimlemeleriyle çağının en önemli yazarları arasında yer almıştı.
Zweig’ın 1909-1941 yılları arasında kaleme aldığı bu denemeler, yazarın dünya görüşünün gelişimine önemli bir ışık tutuyor. I. Dünya Savaşı’na giden süreçten, ölümünden bir yıl önceye kadar geçen zamanda Zweig’ın düşüncelerinin ne tür evrelerden geçtiği, bugün öne çıkan hümanist yönünün nasıl sivrildiği bu yazılarda gözler önüne seriliyor. Geleceğe Güven, yazarı yakından tanıyanlar için şaşırtıcı, yazarla yeni tanışanlar içinse açıklayıcı nitelikte bir kitap. Yazarın sağlam kalemi, çevirmenin nefis başarısı harika.
Sosyoloji ve insan üzerine
Köksal Alver, Edebiyat sosyolojiye ne anlatır, diye sormuş. Bu sorunun cevabına bakıyorsunuz kitapta; M. Kayahan Özgül, Sosyoloji, edebiyatın nesi olur, sorusuyla aralarındaki ilişkiye bakmış. Kurtuluş Kayalı, Türk romanı ekseninde Türkiye’yi okuma teşebbüsü ile sosyolojik metinlere yansıyan Türkiye fotoğrafı arasında bağlantı kurulabilir mi, gibi neredeyse başlı başına bir araştırmaya el atmış kitapta; Handan İnci - Ayfer Tunç ise Edebiyat ve sosyolojinin imkânları başlığıyla iki ilmin olanaklarını gözler önüne sermiş. Ayşen Şatıroğlu da sosyoloji ve edebiyatı iki başlık altında incelemiş. Şahane bir araştırma: Edebiyat ve Sosyoloji, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümünün nefis bir çalışması…Açılımı toplum bilim olan sosyolojinin hammaddesi insan olan edebiyata olan etkisi, edebiyatın da insana etkisi üzerine nitelikli bir çalışma…

Devamını Oku

Düş ve gerçeğin ortasındaki kitaplar

22 Haziran 2018

Çağdaş bir masal…

“Mitra, Tarsus’ta doğmuş ve Kilikya korsanları tarafından tüm Akdeniz’e yayılarak Romalı askerler arasında büyük bir inanan kitlesine sahip olmuştu. Dışarıya kapalı bir gizem diniydi ve bu inancın tohumlarını Tarsus’un ünlü Stoacı filozofları atmıştı. Roma’nın Hıristiyanlığı resmi din ilan ettiği 4. yüzyılda ise yok edilmişti. ‘Mitraeum’ denilen yeraltı tapınakları ve mağaralarda ibadet eden Mitraistler, dinin sırlarını dışarıya açmadıkları için arkalarında hiç yazılı belge bırakmamışlardı.”

Yonca Eldener’i, Göbeklitepe’nin Muhafızı’nda tanıdım. Şimdi Yedi Uynanalar’ı yazmış, hemen aldım. Modern edebiyatın kalemleri her zaman çok güçlü olmuyor bana göre. Ama yazar, genç olmasına rağmen oldukça etkin ve sürükleyici bir üslupla yazıyor. Bu romanı da çok keyifli; küçük, farklı, birbirine bağlı bölümler ve yan yana yürüyen hikayelerle örülmüş… Çok zevk aldım okurken…

Düşler ülkesinde bir yer…

Santa Esperanza’yı bilmiyordum bu kitaba rastlayıncaya kadar. Hatta görünce, bir insan adı zannettim adını, bir yer olduğunu hiç düşünmedim. Ben, bu kadar zevkli, teknik olarak bu kadar başarılı bir kitabı uzun zamandır okumamıştım. Bilmeceli, şahane planlanmış, sürükleyici, düşle gerçeği birleştirici nefis bir roman… “Santa Esperanza Karadeniz’de Gürcistan’a yakın bir yerde, üç adadan oluşan bir ülke. Bu ülkede, ortaçağda yerleşmiş Gürcüler ile ticaretle uğraşan Cenevizliler, daha geç tarihte adaları ele geçirmiş olan Osmanlı torunları Türkler ile 19. yüzyılda, Kırım Savaşından sonra adaların yönetimini ele geçirmiş olan İngilizler yaşıyor.

Bir ütopya üzerine kurulmuş olan Santa Esperanza, çok uzun bir geçmişi olan Gürcü edebiyatının son dönemde yazılmış en ilginç romanlarından biri; belki de başta geleni. Bu adalar ülkesinde sayısız olay gelişiyor, ama olaylar belli bir kronolojik sırayla değil, İnti denilen ve Esperanza’ya özgü 36 karttan oluşan oyun kartı üzerinden anlatılıyor. Bundan dolayı kitabı, alışık olduğunuz düzen içinde okuma zorunluğu yok, herhangi bir bölümünden başlayabilirsiniz.

Devamını Oku

Yaz zamanı okumaları

15 Haziran 2018

Hayat kaç kere yaşanır?

Nazlı Eray’ın neredeyse tüm kitaplarını okudum. Onda, başkasında olmayan bir farklılık, kaleminde kimseninkine benzemeyen bir büyü var. Belki de yazdığı roman türünün güzelliği ama bence onun hayal gücünün farklılığı bu. Uyku İstasyonu, böyle bir kitap…Farklı… Gözlerinize yaşlar da doluyor, içiniz kıpır kıpar da oluyor. Olanla olmayanın içinde çizgisinde dolaşıyorsunuz onu okurken. Gerçekten son derece keyifli…Nazlı Eray’ın yüreğinden öpmek lazım…

“Anlatıcı bir yandan bir hastanenin yoğun bakım servisinde bitkisel hayatta olan annesinin uyanmasını çaresizce beklerken bir yandan da insana nereyi görmek isterse orayı gösteren Hamdullah Bey’in sihirli aynasının, Yıldız Tozu Oteli’nin gizemli odalarının, Ömer’in Bahçesi’nin mucizevi mönüsünün eşliğinde bedenin, zamanın, mekânın ve hayatın acı gerçeklerinin kısıtlayamadığı büyülü bir serüvene adım atıyor.

“Hayatı kaybolan kadınlar…”
Ne garip bir şey eğreti gelin işi! Geçmişte yalnızca Denizli’de yaşatılan bu kültürde kadınların hayatlarına sinen o derin yalnızlık her seferinde beni şaşırtıyor. Erkekleri, kendi evlerinde hayata hazırlayan, bunun için karın tokluğuna o evde yaşayan, sonra da işi bitince kapının önüne konan kadınların hikayesi var kitapta. Şükran Kozalı ’nın Eğreti Gelinler romanı, geleneklerin trajik tarafına dokunuyor. “Denizli’den başka hiçbir yerde yaşanmamış olan “eğreti gelin” geleneğini el altından yürüten zengin aileler, ergen oğullarını kadın bedeniyle tanıştırıp evliliğe hazırlarken, kendi evlerinde özel döşeli bir oda açıyordu. Bedenlerini karın tokluğuna delikanlılarına sunan kadınlar, eğreti gelinlikleri süresince yol yordam öğrenip, sahte bir mutlulukla yetinmek zorunda kalıyordu. Kozalarını delip kelebek olmak isterlerse de, kızgın buhara sokulup canlanmaları önleniyor: Eline bohçasıyla yüreği tutuşturulan eğreti geline, “Bu evde işin bitti!” deniliyordu. Evsiz barksız kaldığında bir zamanlar gelinlik yaptığı tutkulu erkekler bazen onları korumaları altına alsa da geçmişleri hep keskin ve kırıcıydı...
Atatürk ve Nutuk...
Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk eseri bir tarih ve tavsiye mektubu adeta…Adnan Özyalçıner, şeçkileriyle Atatürk’ü ve kurtuluş yolculuğunu anlatıyor. Yazar, kitabı için şöyle diyor: Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardır çekilen ulusal felaketlerden uyanışın ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedeli. Bu sonucu, Türk gençliğine emanet ediyorum. Atatürk, Nutuk’ta Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı hangi zor şartlarda, ne gibi sıkıntılara göğüs gererek kazanmaya çalıştığımızı anlatmış. Atatürk’ün çağdaş ulus devletinin kuruluşuyla devrimlerin önemini vurgulayarak ulusal varlık ve yurt bağımsızlığının, yaratılan eserlerin gelecek nesillerce nasıl korunması gerektiği konusundaki açıklamaları da çok önemli. Mustafa Kemal, büyük zorluklarla bağımsızlığına kavuşan yurdumuzu, hızla gerçekleştirilen siyasal, toplumsal ve kültürel devrimleri gençliğe emanet etmiştir.

Devamını Oku

Ruhunuza iyi gelecek kitaplar

9 Haziran 2018

Altı yüz yıllık yolculuk…

Nasreddin Hoca’yı bilmeyeniniz var mı? Zannetmem. İyi kötü herkes bir fıkrasını olsun bilir. Yüzlerce kitapta derlendi fıkraları, yüzlerce yıl insanları o fıkralarla düşündürmeye devam ediyor. Bu kitap da öncelikle şahane bir araştırma… Nefis bir başvuru kaynağı… Ama hepsinden önemlisi içinde gülümseme olan bir kitap… Çok önemli başlıkları var hocayla ilgili. Kim olduğu, nerede doğduğu, ailesi, yakınları, onun hakkında anlatılan efsaneler, büyük Türk eserlerinde ona nasıl yer verildiği, onun hakkında yapılan yanlışlar, dünyada anlatılan Nasreddin Hoca fıkraları ve tabii ki bu topraklardaki fıkraları… Çok kapsamlı bir kütüphane kitabı. Dr. Mustafa Duman’ın Nasreddin Hoca ve 1616 Fıkrası adlı bu müthiş çalışmasına, M. Sabri Koz, çok kapsamlı bir sunuş yazısı yazmış. İster araştırmacı olun, ister iyi bir okuyucu bence mutlaka kitaplığınızda ona bir yer ayırın.

Mardin’de duvardan akan suyun hikayesi vardır

Şahane topraklarımız, nefis bir kültür hazinemiz var. O hazineden beslenen birbirinden değerli kalemler yetişiyor her gün… Çok keyifli romanlar, tadına doyulmayacak sevdalar, akıldan hiç çıkmayacak hikayeler yazıyorlar. Esin Sayar da bu kalemlerden biri…

Önce İzler adlı bir öykü kitabı yayımlamış, ardından Tesadüfleri yazmış. Aşk Gibi Anlıktır İhanet ve sonrasında da Ölmez Aşkın Peşinde adlı romanı çıktı. Bu roman tam size yazdığım türden capcanlı insanların capcanlı, tanıdık, renkli yaşanmışlıklarını anlatıyor… Okudukça romanın içinde yaşar gibi oluyorsunuz.

Mardin Üniversitesi’nin tarih profesörlerinden Latif Bey, torunu Macid’e sarı bir zarftan bahsettiği andan itibaren, genç erkeğin yaşamı birden karışır. İstanbul ve Mardin arasında büyüyen Macid, kendisine çocukken anlatılan, çoğunu unuttuğu aile meseleleri ile tekrar hesaplaşmak zorunda kalmıştır. Karşısına çıkan mitolojik “bronz at heykeli” ise başka bir muammadır...

Sevgi korkuyu yok eder mi?

Öteki olmayı, ötekileştirilmenin en acı taraflarını belki den çok Afrikalılar yaşadılar. Alan Paton, bu insanlarla birlikte yaşamış olanların acılarını yakından görmüş biri… Yaşadıklarını bir romanda toplamayı ve bu kahramanların hikayelerinde bize anlatmayı seçmiş. Ağla Sevgili Yurdum’da doğduğu topraklarda başı dik yaşayamayan insanların öyküsünü anlatmış…

Devamını Oku

Ruhunuzu okşayan okumalar

1 Haziran 2018

Bu haftaki kitaplar, biraz daha ruha hitap eder nitelikte… Okuyunca göreceksiniz. Hayale, duyguya, romantizme; kısacası insanın onu insan yapan taraflarına dokunur nitelikte…

Mevsimin başka bahara ihtiyacı yok

Bir kitap düşünün, iki sayfada bir, bir bölüm değişiyor. Bir iç dökme, bir muhasebe, bir nasihat verme halleri saklı içinde… Konu mu? Elbette aşk… Elbette onu hak eden, bilen, yaşayan insan olmanın kuralları, yolları, önerileri var içinde… Songül Ünsal, bunu birinci kişi ağzından ikinci kişiye yazmış. Çok hoş bir teknik ve çok sıcak bir üslup… Kitabın adı: Yalnız Anlaşıldık. Nasıl vurgularsanız öyle anlayacaksınız adını. Tek başınalık mı var sizce adında, yoksa eninde sonunda anlaşılmış olmak mı? Acaba yazar bu hileyle daha mı iyi anlatıyor anlatacağını? Ben çok beğendim. Kitabın içinde özdeyiş niteliğinde ifadeler de var. “Önce vazgeçildik sonra da vazgeçtik. İçimizdeki yalnızlığa rağmen umudumuz kaybolmadı. Ne kadar üzülsek de güzel sevmekten hiç vazgeçmedik.

Tüm yalnızlara, yalnızlığıyla gurur duyanlara gelsin...”

Belki bir gün özlersin...

“Bırak umursama, elinden geleni yaptıysan bırak işte. her şeyi tamamlayamazsın. Kırıklıkların kimliğindir, kalp sancıların seni büyütendir. Sevgini ve emeğini hak edene ver, seni senden alana değil. Seni sen yapanı sahiplen, dönüp geleni kabullen. Kim bilir, sen de kırmışsındır bir kalp. Belki bir gün sen de özler, geri dönmek istersin. Neyse ki yarın var, umutların en sevdiği gün.”

Devamını Oku

Konuşan kitaplar

25 Mayıs 2018

Bazı kitaplar konuşur… Bu hafta size tanıtacağım kitapların da söyleyecekleri var. Sesleri var adeta, konuşuyorlar. Yazı değil, söz duyuyorsunuz onlardan.

Zorluk ve kolaylık

Bu farklı bir roman… Ateş’le Su’yun romanı…Bir kadın ve bir erkeğin yenilgilerini, birbirine olan düşkünlüklerini, hayata ve birbirlerine olan tutunma çabalarını, hayatı adam etme amaçlarını okuyacaksınız romanda... Çilek Koklayan Adam, Hakkı Ergök’ün üçüncü kitabı… Daha önceki kitaplarını okumadım ama şimdi geri dönüp okuyacağım. Farklı bir kalemi var, değişik bir hayal gücüne sahip…

Bir kadınla bir erkeğin yan yana giden ve birbirine değen hikayeleri ve sonunda olanların hayatı bambaşka noktalara taşıması gerçeği… Değişik bulacaksınız...

Hakkı Ergök, Çilek Koklayan Adam’da, film setlerinden, Beyoğlu’nun arka sokaklarına uzanan bir “mutluluğa ulaşma” savaşını anlatıyor.

Başka Karşılaşmalar başka karşı duruşlar
Adalet Ağaoğlu okumayı sever misiniz? Ben bayılırım… Oyunları, öyküleri bambaşkadır. Bu defa, belli konulara temas etmiş ve denemelerini bir kitapta toplamış. Çok ama çok keyifli gerçekten. Yazarın, oldukça farklı bir yaklaşımı var edebiyata… Onun üslubu, kimseninkine benzemez.
Başka Karşılaşmalar, Adalet Ağaoğlu’nun deneme, değini ve söyleşilerinden oluşan bir derleme. Karşılaşmalar’da olduğu gibi, yazar yine okurunu karşılıyor bu kitapta. Ancak bu kez başka kentlerde “karşılaşıyor”, müzeleri ve sergileri geziyor, radyo ve tiyatro kulislerinden geçiyor, sinemaya uğruyor, çeşitli objelere dokunuyor. Başka Karşılaşmalar’da Ağaoğlu, başka karşı duruşlar sergiliyor.
İstanbul’un büyülü tarihi ve sırları Ana caddelerinden ara sokaklarına; camilerinden kilise ve sinagoglarına, tarihine olan farklı yaklaşımlarına kadar İstanbul’u anlatıyor Faruk Pekin, İstanbul, Şehrin Sırları adlı kitabında… Büyülü bir şehir İstanbul… Yaşadığı onca kahramanlığa göre erkek, sahip olduğu geçmişine göre kadın bir şehir… Upuzun bir tarihi, bir sürü bilinmezliği hala açığa çıkmamış sırları var bu şehrin… 30 yılı aşkın süredir Adım Adım İstanbul gezileri düzenleyen Faruk Pekin kültürel mirasın ışığında, ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel etmenleriyle, doğasıyla, tarihi dokusuyla, her sınıf ve tabakadan insanıyla, toplumsal yönleriyle, yaşayan bir İstanbul’u sergiliyor.

Devamını Oku