Türkiye'nin en eski tiyatrosunu uyandırdılar

Haberin Devamı

Türkiye'nin en eski ve köklü tiyatrosu olan AST önümüzdeki ay 50. yaşını kutlayacak. Üstelik aynı binada, aynı sahnede... Tiyatronun yönetimi bir süre önce oyuncu Mahir İpek, tiyatro sanatçısı Hakan Güven ve emekli gazeteci Vedat Çuhadar aldı. Tiyatronun geleceğini İpek ve Güven ile konuştuk.

Ankara Sanat Tiyatrosu (AST) epey değişmiş, neler yaptınız?
Baştan aşağı yeniledik. Avrupa standartlarını yakalayalım istedik. Çok uzun zamandır tiyatroya el sürülmemişti. Salon yenilendi, sahne zemini, ışık sistemi elden geçirildi, fuaye genişletildi. Bina eski olduğundan elektrik, su sistemi de yenilendi. Kısacası her şey yeniden yapıldı.

Yönetimi devraldıktan sonra yenileme dışında neler yaptınız?
Tadilat yeni oldu. Zaten önceliğimiz farklıydı, önce seyircinin yeniden buraya gelmesini sağlamamız gerekiyordu. Son döneminde seyirci ortalaması oldukça düşmüştü. Biz bunu nasıl yeniden eski haline getiririz üzerine çalıştık. İlk senemiz biraz sallantılı geçti, ama sonra iki oyun; "Giderayak" ve "Zübük" ile yeniden seyircimize kavuştuk. Özellikle geçen sezon AST oyunlarını kapalı gişe sahneledi.

Siz oyuncusunuz, tiyatro yönetmek, işletmek zor oldu mu?
Kolay iş değil tabii. Tiyatrolar karlar yapan yerler değil. Zaten yönetimi aldığımızda hatırı sayılır bir borcu da devraldık. Şu anda zaten bu tiyatro hem sanatsal anlamda hem de ekonomik anlamda bir düze çıkma mücadelesi veriyor. Sanatsal anlamda bayağı bir başımızı kaldırdığımızı düşünüyorum. Özellikle bu ay sahnelemeye başlayacağımız yeni oyunumuzla... Aziz Nesin’in oyunları burada çok önemli

Yeni oyununuz da Zübük gibi Aziz Nesin'in, neden?
Aslında denk geldi. Zübük'le birlikte yeniden bir Aziz Nesin olmasının nedeni, oyunu sahneye koyan Yücel Erten'dir. 50. yıl kapsamında hayata geçireceğimiz projelerden birisi, Türkiye'nin önemli yönetmenlerinin burada oyun sahneye koyması. Bu isimlerden birisi de Yücel Erten. Kendisinin Aziz Nesin hikayelerinden oyunlaştırdığı "Selamün Kavlen Karakolu" zaten elimizdeydi.

Sezon sürecinde 3 oyun dönüşümlü mü oynanacak?
Ocak ayında yeni bir oyun daha sahneleyeceğiz. Amacımız, iki oyunla sezonu kapatmaktansa, bir repertuvar tiyatrosu haline gelmek.
Söyleyeceğimiz lafları sanatla buluşturduk

AST'da eskiden belli çizgideki oyunlar sahnelenirdi, bu duruşunda bir değişiklik olacak mı?
Çizgimizde bir sapma yok. Ancak dünyada birçok denge değişti. Tiyatro da estetik, plastik biçimde değişim gösteriyor. Biz ona ayak uydurmaya çalışıyoruz. Bundan sonraki oyun projelerimiz de bunun üzerine gidecek. Sonuçta biz bir slogan tiyatrosu değiliz. Yaptığımız oyunlarda altı kırmızı kalemle kalın kalın çizilmiş beylik laflarla bir şey anlatmaya çalışmıyoruz. Zaten AST hiçbir zaman bir slogan tiyatrosu olmadı. Söyleyeceği lafları belli bir sanatsal estetikle buluşturan bir tiyatro oldu. Bu anlamda da bir öncü tiyatro olmuştur. Ama son birkaç senesinde, çeşitli problemlerden dolayı ivme kaybetti. Şimdi biz bunu yeniden yukarıya doğru çevirmeye çalışıyoruz.
Omuzlarınızda ciddi bir sorumluluk var.
Aynen öyle, ciddi bir yükün altındayız. 50 yıllık bir kurumu ayakta tutmaya çalışmak, her anlamda ciddi bir zihin yorgunluğu yaratıyor... 50 yıllık bir özel tiyatro dünyanın başka bir yerinde olsa koruma altına alınır. Bir kültür mirası şeklinde davranılır. Hem de aynı salonda 50 yıl boyunca perde açmış, binin üzerinde çok önemli aktör yetiştirmiş bir tiyatroysa...
Hedefiniz ne, AST’ı eski günlerine döndürmek mi...
AST'ı yeni bir yere oturtmak derdimiz. Bu nedenle de bu 50 yıllık tiyatroyu, ki dünyada da çok örneği yoktur, Avrupa'da nasıl tanıtabiliriz bunun peşindeyiz. Uluslararası Tiyatro Festivalleri ile yazışmalar yapıyoruz. AST'ın yüzünü Avrupa'ya çevirmeye niyetliyiz.
İstanbul’daki tiyatroların başındakiler hep Ankara’dan

İstanbullu sanatçıları burada sahneye çıkmaya ikna edebilecek misiniz?
Ankara sanatta ikinci plana itilmiş durumda. Oysa Ankara seyircisi çok özeldir, İstanbul oyuncuları için de öyledir. Durum böyleyken görsel ve yazılı medyanın da "yok sayması" nedeniyle bence Ankara geride kalıyor. Burada ciddi bir haksızlık var. Sanat İstanbul'dan ibarettir anlayışı var. Ben ise sanatın her şeyinin Ankara'da doğduğuna, buradan İstanbul'a yayıldığına inanıyorum. Bakın İstanbul'daki tiyatrolara, başındaki insanlara, çoğu Ankara'dan yetiştiler.

Siz de İstanbul'da yaşıyorsunuz, AST'la ilişkiniz nasıl oldu?
Ben tiyatro aşığı bir gençtim. 80'li yılların sonunda AST'taki oyunları izlemek, bu salonun merdivenlerinden inmek, benim için heyecan vericiydi. O yıllarda Anadolu Sanat Merkezi vardı, orada çocuk tiyatrosunda çalıştım. Ardından Halkoyuncuları Tiyatrosuna geçtim. Bu arada tiyatro kurslarına devam ettim. Sonra AST'ın oyuncularından Cezmi Baskın, Gökkuşağı Oyuncuları diye bir tiyatro kurdu, oyunlarını AST'ta sahneliyordu. Cezmi Abi'nin tiyatrosuna girdim, AST'a da öyle adım attım. Burada yetiştim, piştim diyebilirim oyunculuk anlamında. Oyunculukta eğitimin sınırı olduğunu düşünmüyorum.

Buradaki savaşımız tam bir Don Kişot'luk hikayesi gibi...

"Her kanalda diziler var, ben bunlara 'afyon' diyorum. Tamam içlerinde çok iyi olanları da var ama çoğunluk değil. Vatandaş işten gelip TV karşısına geçiyor, dizilerle uyuşuyor... Bu varken özellikle bütçesi kısıtlı olanların tiyatroya gelip oyun izlemesi çok zor. Biz tiyatro izleyicisini 20 yıl önce kaybettik. O yüzden şimdilerde tiyatro yapmak gerçekten çok zor... AST'ın 50. yılını kutluyoruz aynı mekanda, aynı salonda, kaç kişinin umurunda? Biz böyle bir durumda, salonlar, tiyatrolar kapanırken, seyirci 100'ken 10'lara düşmüşken, varımızı yoğumuzu tiyatroya harcayıp yatırım yapıyoruz. Burası daha güzel bir yer olsun, seyirci iyi yerde oyun izlesin diye. Delilik mi, Don Kişot'luk mu, kahramanlık mı, gerçekten biz de bilmiyoruz...
Burayla olan duygusal bağlarımız nedeniyle hiçbir maddiyat gözetmeden çalışıyoruz. Ve toprağın altına girmiş, uyuyan devi uyandırdık. Çok iyi bir duruma getirdik, daha da iyi yapacağız. Bu ekibin başarısıdır bu. Eski AST değil, yeni AST var artık. Eski oyunlar sahnelendikleri döneme göre güzel eserlerdi, o dönemin Türkiye'sinin toplumsal yapısına uygundu. Televizyon bağımlılığı bu kadar yoktu, iyi kotardılar. Bizim şanssızlığımız hem televizyonla, hem ekonomik krizle savaşmamız. Bizim savaşımız eski yönetimlerin verdiği savaştan yüz kat daha zor. Zedelenmiş bir markaya yeniden itibar kazandırmaya çalışıyoruz. Ama önemli olan geldiğimiz noktayı seyircinin farketmesi. Sonuçta burada bir çığlık var, bu çığlığı duyurmak istiyoruz."

DİĞER YENİ YAZILAR