Onu gördüğünde sarı saçları, renkli, büyük, cam gibi gözleri ve sadece kaliteli burjuva kadınlara has tavırlarından etkilenmiş “Ne cezbedici ve lacivert bir kadın bu” demişti Gazeteci...
***
Çok akıcı ve güzel bir İngilizcesi vardı...
Atina’da bu kadar iyi İngilizce konuşan kadın nadir görülürdü...
***
Yaptığı iş, çok iyi düzeyde İngilizce bilmesini gerektiriyordu...
***
Yunan başkentine geleli çok bir zaman olmamıştı; Gazeteci’nin...
Gazeteleri ve televizyonları yöneten tepe noktasındaki genel yayın yönetmenleri; “bu görevlere getirilirken, dönemin siyasi iktidarıyla ilişkileri, iktidarlar değişince ne olacakları, görevden alınıp alınmayacakları” hep merak edilen bir konuydu...
***
Gazeteci; hayatı boyunca hiçbir siyasi partiyle ve iktidarla hiçbir ilişki kurmamıştı... Ankara’da tanıdığı politikacılar; sadece televizyon programlarında konuşmacı olarak çıkanlardı... Onun dışında hiçbir siyasiyle “hiçbir ikili, özel, genel” ilişkiye girmezdi...
***
Öyle olduğu için; gazetelerin, televizyonların genel yayın yönetmenliği gibi görevlerini; “kendisi ve konumu için olmayacak bir rüya! olarak görmüş,” o defteri; Aydın Doğan’ın kendisine 29 yaşındayken Milliyet Gazetesi’nin yazı işleri müdürlüğünü teklif ettiği gün kapatmıştı...
***
-“Ben televizyon programcısı olayım... Gazetede köşe yazayım... Medyada yönetici değil, yaratıcı alanlarda faaliyet göstereyim... Siyasi iktidarlara yakın ya da muhalif ilişkiler üzerinden yapılan gazetecilik bana göre değil...” demişti...
Türkiye’nin medya tarihini araştıranlar; Milliyet Gazetesi’nin bu tarih içinde ne kadar önemli bir yer tuttuğunu fark edemezler...
***
Oysa Hürriyet Gazetesi; “devletin halk ve millet nezdindeki kitle gazetesi olsa” da; Milliyet gazetesi “Türkiye’nin, aydın, entelektüel, akademik, sivil ve askeri bürokratik merkezlerinin” sesi olarak, “prestiji ve etkinliği yüksek gazete”si konumunu ve misyonunu her daim sürdürürdü...
***
Hürriyet geniş kitleler nazarında etkiliydi...
Oysa Milliyet; geniş kitleleri etkileyen asker ve sivil bürokrasi, akademik dünya, diplomasi ve siyaset üzerinde bir “referans gazetesi” olarak; en etkili gazeteydi...
***
“Gazeteci” 35 yıl önce; Milliyet Gazetesi’nde, mesleğinin ikinci yılına başladığında; bu gerçeklerin farkında değildi;
“Televizyonlarda Türkiye’yi yıllarca kasıp kavuran 5 adamın, bir masanın etrafında, hüngür hüngür ağladığı o geceyi hatırlıyor musun?..” dedi Şansal Büyüka; Gazeteci’ye...
***
1999’un bahar aylarıydı...
Show TV; televizyon dünyasını kasıp kavuruyordu...
Bütün rakiplerini geride bırakıyor, tek başına sürekli birinci oluyordu...
Gazetelerde aleyhine kampanyalar; köşe yazıları, manşetler gırla gidiyordu...
***
Şansal Büyüka’nın deyimiyle “Ana haber ve spor programlarının karşı konulmaz ratingleriyle Türkiye’de SHOW TV diye bir moda çıkıyordu...”
Aydın Doğan’a ‘SHOW’daki sözleşmesini verip, ayrıldığı günden bu yana, bir kez Milliyet’in gecesinde buluşmuşlardı...
Masasına davet etmişti Aydın Doğan Gazeteci’yi...
***
Zaman zaman davetlerde karşılaşıyorlardı... Faruk Bayhan’ın “Gitme... Sen orada yok olursun” sözü doğru çıkmasa da, dolaylı bir öngörü haklı çıkmıştı...
***
Kanal D’den ayrılmasıyla birlikte Gazeteci’yi, Kanal D ve ATV’yle aynı grupta olan bütün gazeteler; “tam anlamıyla hedefe koymuşlardı...”
***
Gazeteci’nin “Acı var mı Acı” yılları böyle başlayacaktı...
Taylan Bilgel; Gazeteci’nin SHOW’a transferinden yedi yıl sonra Aydın Doğan’ın Gazeteci’yle özel olarak görüşmek istediğini söylüyordu...
***
Gazeteci; Aydın Doğan’la Kanal D’ye veda ederken yaptığı son görüşmeyi hatırladı...
SHOW’a gideceği duyulunca; SHOW’dan Kanal D’ye genel müdür gelen Faruk Bayhan onu odasına almış; “Gazeteci’yi ikna etmek istemişti...”
***
“Gazeteci” Faruk Bayhan’ı severdi...
Onu kırmak istemezdi...
Ne var ki; “Gazeteci’yi kendi ‘kimliğiyle, programıyla’ kabul eden SHOW TV ona kucak açmıştı...”
Show Haber’i yönetir, anchormanliğini yaparken “tüm televizyon haberlerinin toplamından fazla izleniyordu” Gazeteci’nin haber merkezi...
***
Yaklaşık altı yıldır durum böyleydi ve hiçbir şekilde değişmeyeceği anlaşılıyordu...
***
Gazeteci; Aydın Doğan’ın sahibi olduğu Kanal D’nin rakibi bir kanaldaydı...
Aydın Doğan ortaklık yaptığı ATV ile oluşturduğu “düzeneğin” karşısında; spor programıyla birlikte tek başına duruyordu...
***
Onun uzun yıllar önce Atina’ya gönderilmesini öneren Taylan Bilgel bir gün Gazeteci’yi aradı...
Bundan tam üç yıl önce; 22 Eylül 2013’de; Beşiktaş; Galatasaray ile 76 bin kişilik Olimpiyat stadının ful çeken tribünlerinde sezonun ilk derbisine çıkıyor...
Beşiktaş o yıl da, Biliç’in yönetiminde sezona iddialı bir başlangıç yapıyor...
***
Tıpkı birkaç gün önce Benfica maçında atılan müthiş beraberlik golü gibi, o günlerden hemen önce de Beşiktaş Norveç Tromsö takımı karşısında iki mükemmel golle tur atlıyor...
***
Galatasaray maçında o sıralarda her şey Beşiktaş’ın lehine gözüküyor...
Oysa o gün; “Beşiktaş’a seyircinin içinde tarihin en büyük provokasyonlarından biri yapılıyor” ve “hakem kararına güya tepki duyan!!!” seyirci, elini kolunu sallayarak stada giriyor...