Emin Çölaşan; Turgut Özal’ı “takunyalı” diye eleştiren en ağır muhalif yazar olarak biliniyor o günlerde Türkiye’de...
-Takunyalılar iktidarı...” diyor Turgut Özal ve yönetimi için...
***
Mehmet Barlas; Turgut Özal’ın “Türkiye’ye çağ atlattığına” inanan; ANAP’ın en ateşli savunucusu bir köşe yazarı... Ara ara eleştirmesine karşın ne pahasına olursa olsun Özal’ın yanında duran en önemli kalem...
***
Emin Çölaşan;
Atatürk’ün kurduğu TED’in Koleji’nden mezun; Atatürkçü laik, sosyal demokrat, siyasi iktidarlara muhalif bir kişilik...
Birkaç gün önce sonsuzluğa uğurlanan Tarık Akan’ın Emel Sayın’la yaşadığı “dört yıllık büyük aşk” gazetelerin sayfalarını süslüyor...
***
O günlerin tanığı olan birçok kişiye göre, zamanında birçok ilişkisi olan Tarık Akan’ın Emel Sayın’a duyduğu aşk; “hayatının gerçek anlamda ilk aşkı” oluyor...
***
Emel Sayın; Tarık Akan’ın vefatının ardından; onunla fotoğraflarını koyup;
-“Elveda sevgili... Tarık...” demekten çekinmiyor...
***
Tarık Akan-Emel Sayın aşkı, yıllar yılı özellikle gizli tutuluyor, üzerindeki örtü kapatılmaya çalışılıyor...
Aydın Doğan’la Genç Gazeteci arasında Milliyet-Sabah ansiklopedi savaşı esnasında yaşanan, gerginlik bir süre sonra yerini yeniden yumuşamaya bıraktı...
Gazeteci TRT’ye yaptığı televizyon programının dördüncü yıldönümü için İstanbul’da büyük bir kutlama yapmayı tasarlıyordu...
***
Divan Brasserie’nin Kuruçeşme’de Boğaz’a nazır terasında yapacaktı Gazeteci; televizyon programının dördüncü yaşgünü kutlamasını...
***
O günlerde Akrep Nalan’ı dinler, onun müziğinden ilham alırdı Gazeteci... Akrep Nalan’ı arayıp; -“Gecemde repertuvarından bir potburi sunar mısın bizim için” dedi... Nalan memnuniyetle gelip, şarkılarını okuyacağını söyledi...
***
Yakın bir kız arkadaşı Divan’ların sahibi Vehbi Koç’un kızı Samahat Arsel’i yakından tanıyordu...
Yıllar önce; New York’un zenginlerinin oturduğu; kavşakta, 5. Cadde’yle Central Park arasında kalan 58. Cadde’de yürürken, karşıda sıra sıra dizilen faytoncular “Gazeteci”yi tanıyorlar; Türkçe sesleniyorlar:
“Sizi faytonla Central Park’ta gezdirmemizi ister misiniz?..” diye...
***
Gazeteci ilk kez o gün; New York’ta Central Park’ın girişinde park eden faytoncuların arasında hatırı sayılır oranda Türkler olduğunu görüyor...
***
New York’un güneşli gününde; Gazeteci; birkaç blok ötede 72. Cadde’nin Central Park’a çıkan köşede, 1980 yılında yaşanan korkunç trajediyi ve o trajedinin bir tarafında ömür boyu onu yaşayacak kadına tanıklık etmek üzere, olay mahalline gidiyor...
***
Japon sevgili, John Lennon’un Beatles’tan ayrılmasını tetikleyerek; 21 yıl sonra onun öldürülmesine zemin hazırlayacağını bilmiyor o sırada...
Instagram’da gelinlikli bir genç kızın babasının omuzuna yaslanmış halinin fotoğrafını görüyorum...
Fotoğrafın altında kısa ve özlü bir yazı var...
Genç kadınlar yazıyı birbirleriyle paylaşıyorlar...
Üç önermeden oluşan altı cümlelik muhteşem yazı şöyle;
***
“BABA NE KADAR SAĞLAMSA...
KIZI O KADAR DİK DURUR...
***
Ansiklopedi savaşlarını, tek bir gazete değil tek bir patron kazandı...
Meydan Larousse’u veren Sabah o sırada tirajda zaten birinci gazeteydi...
Milliyet ise tirajla değil, etkinlikle ve “basında güven sloganıyla” yaşayan bir prestij gazeteydi...
Tirajda üçüncü sıradaydı...
Ansiklopedi savaşlarının sonunda Milliyet Sabah’la, aynı kulvara geliyor; tirajda birinciliği paylaşıyor; Sabah’la Türk medyasının tiraj savaşının zirvesine yerleşiyordu...
***
Milliyet’te başta genel yayın yönetmeni Umur Talu olmak , herkes mutluydu...
Sabah’la başlayan savaşın zirvesine oturmuştu Milliyet; Çetin Emeç döneminden bu yana ilk kez...
12 Eylül bandını girmeyin... Diğer bantlarla programı yapın...”
Televizyon kanalının talimatı buydu...
Oysa Gazeteci; 3.5 yılı programcı, 6.5 yılı olarak TRT’de “devlet memuru haline gelmeden” Atina muhabirliği yaptığı yayıncılığın 10. yılında “daha özgür program yapabilmek için” özel televizyona geçmişti...
***
Daha beşinci haftada;
-“Şunu girme, bunu gir...” diyorlardı...
Kabul etmeyi “yüreği” istemezdi Gazeteci’nin...
O da yüreğinin söylediği dışında hiçbir işi yapmazdı...
Gazeteci; Atina’daki ilk sıcak yazını; tahmin ettiği gibi Türk-Yunan ilişkilerinde çıkan bir krizle değil; 12 Eylül rejimi dönemiyle ilgili yaptığı “milyar dolarlık rüşvet haberiyle” yaşamaya başlıyordu...
***
O sırada farkında değildi...
Ancak Yunan gizli servisi; “Gazeteci”nin kim olduğunu, ne olduğunu, gerçekte hangi amaca hizmet ettiğini” bütün gücüyle anlamaya ve bulmaya çalışıyordu...
***
“Gazeteci” 12 Eylül döneminin sonlarında, Atina’ya Milliyet temsilcisi olarak gelmişti...
Deutsche Welle’nin, İsveç Radyo’sunun Türkçe servislerinin temsilciliklerini aldıktan sonra; TRT’nin de Atina temsilcisi olmuştu...