Gazeteci Boğaz’da sabah yürüyüşünü yapıyordu...
Dört kişilik bir ekiptiler o gün; birlikte spor yapan...
Gazeteci’nin bir dönem yöneticiliğini yaptığın kulübün Başkanı’yla sohbet ediyorlardı; yürüyüş esnasında...
Yarı yolu bitirip, geri dönüşe geçtiklerinde Kuruçeşme’de Galatasaray adasının hizasından geçiyorlardı...
***
Gazeteci; Beşiktaş Başkanına dönüp şunları anlattı;
Beşiktaş’lılığın iki ana dönemi vardı hayatına egemen olan...
İlk 50 yıllık Beşiktaş’lılık dönemi; romantik bir dönemdi...
Şehirleri gezmek güzeldi...
Ama şehirleri gezerken, şehrin öz kadınlarını gezmeniz gerekirdi...
Kiralık aşklar değil...
Kirasız gerçek; sahici sevgililer edinmek beklenirdi...
***
Cite-Universitaire’de, bohem bir öğrenci odasında kalmayan bir erkek; Paris’li bir kadını tanımış olmazdı Gazeteci’ye göre...
***
Ambelokipi’nin arka sokaklarında gecenin bir yarısından sonra kız arkadaşının adresini aramamış bir adam; kendisini Atina’yı yaşamış da sayamazdı; Gazeteci’nin hayat felsefesine göre...
İnsanların seni sevmesi, sana saygı göstermesinden çok daha önemli...
Saygı mecburi olabilir...
Ama sevgi yürekten gelir...
La Edri
***
Hayatın değişmez kanunu;
Basit insanlar hep ilgi ve alaka görür...
Gazeteci’yi, çevresindeki bütün meslektaşlarından ayıran birçok önemli özellik vardı...
***
Gazeteci; hayatı boyunca “gazetecilik mesleğinin dışında, resmi çalıştığı kurumlar haricinde” hiçbir kurumla, dernekle, örgütle, resmi kuruluşla, gayr-i resmi grupla, “Gazeteciler Cemiyeti” de dahil hiçbir mesleki organizasyonla bağlantıya girmemişti...
***
O; hiçbir yere üye olmazdı...
Hiçbir topluluğun, derneğin, örgütün, kuruluşun bir parçası haline gelmezdi...
Aidiyetsiz yaşardı...
Gazeteciydi o...
Gazeteci’nin evindeki özel kasası monte edildiği dolaptan çıkartılarak götürüldü...
Bir Pazar öğleden sonrasıydı...
Hırsızlar Gazeteci’nin o sıralarda Pazar günleri öğle saatlerinde “evden çıktığını ve evde kimselerin olmadığını” tespit etmişlerdi!...
***
Gazeteci her Pazar öğlen, annesini, babasını, üç çocuğunu alıyor; ailesini yemeğe götürüyordu...
Pazar öğlen yardımcılar da küçük çocuklarla, yaşlı anne babanın yanında oluyor; Pazar birkaç saat evde hiç kimse olmuyordu...
***
Özel kasa hırsızları! her nasılsa bu durumun farkındaydılar!..
28 Şubat günlerinde Hasan Karakaya’ya yapılan kumpası fark ediyor Gazeteci... Yıllar sonra; 28 Şubat soruşturmasında bu kez Hasan Karakaya; Gazeteci’ye yönelik yapılan “içeri attırma kumpasının” belgesini veriyor Gazeteci’ye...
***
Gazeteci; bu olayı açıklayınca bir arkadaşı ona mesaj atıyor;
-“Bunları yazman şart mıydı?..” diye...
***
Ona göre; “siyasi islamcılar,” Gazeteci’nin yazdıklarını kullanabileceklerinden, bu tür yazıları laik yazarların yazması sakınca teşkil ediyor...
***
Bu yazılardan siyasi islamcılar yararlanırken; laikler yaralanıyor!..
Hayat aldığınız nefeslerde değil; nefesimizi kesen anlarla ölçülür... (Hitch)
***
Eğer sevdiğimiz kişiler bizden çalınmışsa, onları uzun yaşatmanın yolu, onları asla sevmekten vazgeçmemektir...
Binalar yanar, insanlar ölür, ancak gerçek aşk ölümsüzdür...
(The Crow)
***
Birlikte olmayı hak etmeyen milyonlarca insan yan yanayken, ben neden hala senden ayrı nefes alıyorum...
(City of Angels)
Genç bir gazeteciyken Cüneyt Arcayürek’in; “Türkiye’nin demokrasi tarihini anlattığı kitap serisini okurken” Süleyman Demirel; “Türkiye’de ana mesele Çankaya (Cumhurbaşkanlığı) meselesidir... Bütün kavga onun üzerine döner...” sözlerini okuyor Gazeteci...
***
Demirel bu sözleri Cüneyt Arcayürek’e 12 Eylül darbesini izleyen siyasi tecrit günlerinde başbaşa yaptıkları sohbette söylüyor...
***
Kitabı okuduktan sonra; Süleyman Demirel’in çok abarttığını düşünüyor Gazeteci... -“Ne yani...” diyor;
-“Koskoca 12 Eylül; sadece Kenan Evren Cumhurbaşkanlığı’na çıksın diye mi yapıldı... Olur mu öyle şey?..”
***
Süleyman Demirel’in; 12 Eylül’ü gözlerde sıfırlamak için onu bir “Cumhurbaşkanlığı makamı meselesi” haline getirmeyi çalıştığını düşünüyor...