Hava buz gibi…
Arnavutköy sahilinde ayakları çıplak iki küçük çocuk...
Trafik lambaları kırmızıya döndüğü anda ellerine bir kağıt parçasıyla araçların önüne atlıyorlar.
“Suriyeliyiz. Türkçe bilmiyoruz. Allah rızası için yardım edin…”
Piti, (evdeki bebek) kendi kendine bir şeyler yemeğe başladığından beri evde kurabiye pişiyor...
Sağlıklı olsun diye de bir derdimiz var. Hazır bebe bisküvisi vermek istemiyorum. Vermiyorum da.
Sağlıklı kurabiye yapmak kolay mı? Değil. İçinde şeker olmayacak, beyaz un olmayacak, kabartma tozu olmayacak, vanilin olmayacak, nişasta olmayacak… Bayağı bildiğin mücadele! Yaptığımız “kafa kıran” Kalamiti Jeyn kurabiyelerini yazmıştım hatırlarsanız… Tam bir rezaletti.
Ama vazgeçmiş değiliz. O gündür bugündür denemeler yapıp duruyoruz. Kimi iyi oldu kimi daha kötü oldu ama şekersiz unsuz kabartma tozsuz, karbonatsız, sahte vanilyasız kurabiye ve türevleri konusunda resmen uzman oldum. İyi bir şey çıktığı gün yazacağım burada tarifini…
- İyi bir kahvaltı:
İyi bir yemek karşısında çok fazla ses çıkarmayan Türk halkı iyi bir kahvaltı karşısında uçar… Sabahleyin çayını, zeytinini, beyaz peynirini, böreğini, reçelini, balını, domatesini, kaymağını sür önüne, artık istediğine ikna et… Niye “kahvaltılı basın toplantısı” yapıyorlar sanıyorsunuz?
Yeni bir öneri: “Düğün yemeği” yerine “düğün kahvaltısı”. İçki derdi de olmayacağı için çok daha az masraflı olur. Kahvaltı sırasında nikah, kahvaltıdan sonra altın faslı, o da bittikten sonra halay… Son olarak da kahve servisiyle düğünü bitirmece… Nasıl?
- Yurtdışında Türkçe servis:
Bir kadın komşum var. Arabasını karşı kaldırıma, benim arabamla kardeşinin arabası arasına park ediyor. Kabul ediyorum, dünyanın en kolay park yeri değil. Birkaç manevra gerekiyor.
Bir yıldır her akşam aynı şey oluyor. Geldiğinde kornaya basıyor, erkek kardeşi dışarı çıkıyor, “sağa git, sola kıvır, hop, tamam, ileri” diyerek ablasını yönlendiriyor, 5-10 dakikalık bir mücadeleden sonra araç park edilebiliyor.
Her seferinde hayretler ve hayranlıklar içinde kalıyorum.
Hayretim: Bir yıldır park sensorlarına rağmen bu işi öğrenemiyor olması.
“Erkek müzesi” yokken “kadın” müzesi diye bir şey, ileri düzey feministler için pek sevilesi bir şey değildir. Zira “müzeye koymak” kadını mağdur, hassas, zayıf, kırılabilir, korunması gereken Çin porseleni gibi bir mertebeye indirir… diye düşünürler. Doğru mudur bu? Tartışılır. Müzecilik özellikle son 20-30 yılda çok değişti. Müzeyi hangi fikirden yola çıkarak ve nasıl yaptığına bağlı…
İzmir Konak Belediyesi geçtiğimiz günlerde Basmane’de bir Kadın Müzesi açtı. Twitter’da “en çok konuşulan” ilk üç konu arasına girdi. İnsanların belli ki çok hoşuna gitti bu fikir. İzmir’in her zaman “özgür” “bağımsız” “müdanasız” kadına destekleyici bir hassasiyeti vardır zaten. Desteklemeleri hem çok hoş hem çok beklenen bir şey.
Müze, daha önce hiç derinlerine dalmadığım Basmane semtinin Tilkilik mahallesinde… Eskiden zenginlerin oturduğu makbul bir mahalleymiş. Zamanında nefis konaklar yaptırmış orada oturanlar. Sonra birçok nedenle zenginler başka yerlere taşınmış, konaklar kaderlerine terk edilmiş. Bazıları yıkılmış, yerine berbat gecekondu apartmanları yapılmış, bazıları ise ferlerini kaybetmiş halde kalmışlar.
Konak Belediyesi, orada burada kalmış bu son örnekleri alıp önce restore ediyor. Radyo Müzesi de aynı şekilde kazandırılmış. Kadın Müzesinin binası çok etkileyici. Labirent gibi geçişleri olan üç katlı kocaman bir tarihi yapı. Restore edilmiş olması hakikaten sevindirici. Elbette müze olması da.
Geçen hafta yazmıştım. Koca Türkiye’de medeni, estetik, yaşanılası beş veya altı yer vardır. Ezici çoğunluk Kandahar’dan hallice. Dünyanın en çirkin şehir ve kasabalarını yapmakta üstümüze yok. Savaş olmadığı halde savaş alanı gibi görünen yegâne ülkeyizdir herhalde.. Üstelik az ötemizdeki Gürcistan savaş gördüğü halde öyle değil.
Polonezköy işte bu nadir güzel yerlerden biri. Geçen hafta yazmıştım. Kasabaya yeni imar planı çizildi. Plana göre yeni yapılar, AVM’ler, bankalar yapılabilecek.
Yeni yapılar muhtemelen bir takım süper düper zenginler için villalar. Sonra da daha az zenginler için orman manzaralı “seçkin” siteler.. En arkada da orta sınıf için 120 taksitte berbat bloklar.
Dün, Şehir Plancıları Odası, Çevre Mühendisleri Odası ve Kuzey Ormanları Savunması Grubu, plana itiraz etti. Bir iki yıl daha kazanıldı demektir bu. En fazla bu. Devlet, bir yeri “geri kalan” her yere benzetmeye karar verdiyse yapacak bir yoktur. Bir müteahhit mutlaka zengin edilmelidir!
Dün, yeni bir köprümüzün açılışı yapıldı. Haliç üzerindeki akıllı metro köprüsü, gazetecilere gösterildi…
İnşaatına ilk başlandığı zaman gözlerime inanamamıştım. Haliç üzerinde bir “Godzilla” gibi yükseliyordu. (Gerçi her çağdaş köprü bir Godzilla değil midir?)
“Yeterince itiş kakış yokmuş gibi bir de bu mu?” demiştim..
Büyük bir ihtiyaç olduğunu bildiğim halde…
İnsanlara istemedikleri bir şeyi verip mutlu olmalarını bekleyemezsiniz. İnsanı kırıyor elbette verdiklerinin değerinin bilinmemesi. Ama sorun bakalım kendinize: Bu yaptığını o istemiş miydi?
Çoğu zaman cevap: Hayır.
Sen kendi kendine yaptın ne yaptıysan. Onun hoşuna gider diye düşündün. Onu mutlu edip seni daha çok sevmesini umdun…
Halbuki hakikat şu: Seviyorsa seviyordur. Ne yaparsan yap veya ne yapmazsan yapma… Seni sevecektir.