"Romanlar mahzun insanı omuzları çökmüş, gözleri sönmüş, hareketsiz ve sessiz bir insan diye, yani daha açıkçası bir miskin şeklinde tasvir ederler. Bende daima bunun aksi olmuştur. Ne zaman derin bir üzüntüye kapılsam gözlerim parlar, tavır ve hareketlerim neşelenir, içim içime sığmaz olur." -Reşat Nuri Güntekin, Çalıkuşu
Hayatı boyunca ağlamış insanların acı bir kahkahası vardır.
Başlarına ne gelirse gelsin umursamıyormuş gibi devam ederler yaşamaya.
Mizahları acıtıcı, sözleri kırıcıdır.
Biri daha gelip canlarını yakmasın diye hep çok güçlüymüş gibi görünür ve bunun onları dış dünyadan koruduğunu zannederler.
Kalplerine girmek zordur, çıkmak imkansız.
Koydukları duvarı aşmak zordur...
Ve bir kere, yalnızca bir kere size gardlarını indirdiklerinde, karşılaşacaklarınızla baş etmek de zordur.
"İnsanoğlunun kıskançlık, başkalarını çekememe hastalığından kurtulması, daha çok zaman alacaktır. Bu zamanın ne kadar uzun olacağını bilemem ama yeryüzünde kötülüklerin, ağır haksızlıkların sürekli gizli kalamayacağını, adaletin, gerçeğin yok edilemeyeceğini bilmek beni rahatlatıyor ve sevinmem için yetiyor." -Cengiz Aytmatov, Gün Olur Asra Bedel
1- Yolanthe Cabau'lu Mina Towers reklamı
Galatasaraylı Wesley Sneijder'ın eşi olan Yolanthe, memlekete indiği günden beri güzel yabancı yenge kontejanından ilgi odağı. Yaptığı somut bir iş yok ama popülaritesinden geçilmiyor. Kızın bir suçu yok. Biz yabancı yenge seviyoruz. Neyse bu kızımızı sonunda bir reklama koydular. Mina Towers reklamı. Nedense Kadıköy'ün Bağdat Caddesi'nin pabucunu dama atacak bir lokasyon iddiasında söz konusu kuleler. Yolanthe de sonsuz saadeti caanım Üsküdar'a Gideriken şarkısının üstüne yazılmış tuhaf sözlerle Mina Towers kulelerinde buluyor. Hayır İngilizcem beni yamultmuyorsa "towers" zaten "kuleler" demek. Düşünelim...
Reklam, Yolanthe'nin korkunç fosforlu pembe elbisesi ve ardından bir Candan Erçetin klibindeymişçesine akın akın gelen kalabalıkla korkunçluğun zirvesini görüyor. Ama daha da beteri reklamdaki kadın kim diye defalarca baktım, baktım... sonra tahmin hakkımı kullandım. Evet. Yolanthe'ymiş. Benim bile güçlükle tanıdığım bir "celebrity"i yurdum insanı nereden tanısın, çok merak ediyorum. Üstelik tuhaf makyaj, tuhaf açı ve tuhaf ışık yüzünden Yolanthe kendinden başka her şeye benziyor reklamda.
Günün sonunda resmen tüyler ürpertici bir reklam olmuş. Tebrik ediyorum. Antipati uyandırarak ilgi çekme konusunda resmen bir devrim bu reklam ama daha iyisi var...
2- Simge Sağın'lı Deichmann reklamı
Da-da-da-da-dayhman. Deichmann. Yaz desen yazamam markanın adını. Jake Gyllenhaal'ün soyadını yazmayı bile bir yılda öğrendim. Jiyllenhöööl diye telaffuz edildiğini çözmem de zaman aldı elbet.
Markaların isimleri zor olduğunda ve bağımsız olarak Türkiye pazarına girdiklerinde tutundurma için önce markanın adını kafalara kazımak gerekiyor. Bu doğru. Ama bu şekilde ve bu şiddette kazımak doğru mu bilemedim. Reklam konsepti genel olarak güzel. Son günlerin popüler şarkıcısı Simge, üç farklı fonda ve konseptte en popüler şarkısı "miş miş muş muş"u DAYHMAN'a uyarlanmış sözlerle söylüyor. Geçen yazın en popüler şarkısıydı bu. Bu kışın da en kafa şişiren şarkısı oldu tebrik ediyoruz markayı. Bir de anlayamıyorum... O kadar prodüksiyon, çaba... Reklamda kullanılan ayakkabılar resmen demode görünüyor. Neden? Bir yerinden tutunca diğer yerinden dökülmek zorunda mı reklamlar? Bu reklamdan ne öğrendik? Dayhman demeyi. Aferin bize.
"Herkesin kalbinin çizildiği bir yer var. Orada görünmez bir duvara çarpıyorsun. Daha öteye gidemiyorsun. Bütün dünyan o çakıldığın yerden uzanabildiğin yere kadar oluyor artık." -Emrah Serbes
Arka arkaya gelen boşanma haberleri ve vazgeçen tüm kadınların ağzında aynı dört kelime: "Ben elimden geleni yaptım."
Kadınlar neden elinden geleni yapıyor?
Neden elinden geleni yapmak zorunda hissediyor?
Neden sınırları zorlanan hep kadınlar oluyor?
Kadının dünyadaki varlığı bir şeyelere katlanmak üzerine mi kurulu?
Dayanmak, çile çekmek, eziyet görmek...
"Kimse hayatını değiştireni hatırlamaz, biliyorsun. Herkes hayatını mahvedeni hatırlar. Belki de hayatımızı asıl değiştirenler, onu mahvedenlerdir." -'99 YAZI
Demet Şener, İbrahim Kutluay'la evliliğini bitireceğini açıkladı dün.
Kanal D'de yayınlanan Renkli Sayfalar programına, Gülşen Yüksel'e bizzat mesaj attı.
Aldatıldığını açıkladı.
Yetmedi avukatı aradı.
Henüz bir dava açılmadığını ancak açılacağını, anlaşma yoluna gidilmezse ciddi bir tazminat talep edileceğini duyurdu.
Gözümün önüne Şener'in Kutluay'la ilişkilerinin ilk günleri geldi.
Kutluay'ın o dönem kiminle birlikte olduğunu artık hepiniz biliyorsunuz.
"Seni az tanıyorum... Az... Sen de fark ettin mi? Az dediğin, küçücük bir kelime. Sadece A ve Z. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında." -Hakan Günday, Az
İnsan olmanın sorumluluğu ve ağırlığının farkına varan pek az insan olduğunun farkındayım.
Mesela dünyaya bir neden için geldiğinin farkında değil pek çok insan.
Birşeyleri değiştirme isteği sıfır pek çok insanda.
Üzücü şeylere üzülmüş gibi, neşeli şeylere sevinmiş gibi yaparak geçirebileceklerine inanıyorlar hayatı.
Belki de geçiriyorlar.
Yaşadıkları kadarı yetiyor onlara.
Gerçekten sevmeyi, düşünmeyi, sevinmeyi, üzülmeyi, hissetmeyi denemiyorlar bir ömür.
"Dur ve düşün.
şu an oturmakta olduğumuz bu metruk kafe, yarın anı olacak.
Birbirimize söylediğimiz sözlerin çoğunu hatırlamayacağız bile.
Kırdığımız kalpleri geride bırakmış, kaçırdığımız fırsatları unutmuş olacağız.
Ama kokular kalacak aklımızda.
Birbirimizin ruhuna dokunduğumuz anlar ve dostluğumuzun kokusu kalacak.
şimdi ağlıyorsun ya biri için...
Yarın gözyaşların olmayacak.
"Erken vazgeçişlerim vardı benim
Seninse erken tükenişlerin
Ve gece
Uygun değildi beklemeye
Yine de bekledim...
Avucumda unutulmuş binlerce gölge
Yeraltında
Öldürülmeyi bekledim
"Hiç değilse, bir yoksul, sevildiği zaman, kesin olarak, sadece kendisi için sevildiğini bilir." -Balzac, Goriot Baba
İnsan kendini kandırmadan nasıl sever?
Nasıl inanır?
Görüp de görmezden gelmezse nasıl güvenir?
Dünyanın en büyük laneti fazlasını algılayan bir beyin, hisseden bir kalptir.
İnsan kalbini kandırmadan nasıl aşık olabilir?
İnsanın kendini kandırması gerekir.
Tıklım tıkış bir partinin ortasında atılan ilk kahkahayı düşünün.