“Tarih bir imtihandı ve gökkubbenin altında değişen hiçbir
şey olmadı kıyafetlerden başka. Oysa bir yüzü kararırken
dünyanın, gülümseyen bir çiçek açar hep öbür yüzünde.” –İskender Pala, Kırk Güzeller Çeşmesi
Karadenizli kadınları bilirsiniz...
Kurtuluş Savaşı sırasında evlerinde barklarında erkek kalmadığı için silah kullanmayı öğrenmiş, namusunu müdafaada ve ev idare etmede bir dünya markası kadınlardır.
Bıraksanız her biri tek başına ülke yönetir.
Pekçoğu kocaları kahvede gıybet ederken, çay ve fındık tarlalarında işçilik yapar, çocuk büyütür ve bundan bir dakika bile gocunmaz.
Zor zamanlar görmüş, zor kaderlerden geçmişlerdir.
“İnsanın en büyük hatalarından biri de, doğru zamanı yanlış kişilerle doldurmaktır.” – Charles Bukowski
İnsan dediğin çeşit çeşit.
Ve kısa ömrümde bin bir çeşit insanla karşılaştım ben.
Nasıl becerdiğimi sormayın.
Nerede bir cins varsa geldi beni buldu.
Belki de ben onları elimle koymuş gibi buldum.
Neticede sıradan olan hiçbir şey benim ilgimi çekmez.
Mevcut şeyde bir aksaklık, anormallik yoksa, gözüme çarpmaz.
“Nedir bir ölüm? Dağların taşların kabul etmeyip insanın kabul ettiği şey mi? Sen ölümü beklerken kalan sağların sende seyrettiği şey mi yoksa?” –Nazan Bekiroğlu
Anneannem öldü benim.
85 yıllık hüzün dolu hikayesinin son imzasını iki hafta yoğun bakımda kaldığı bir hastane odasına attı ve ayrıldı aramızdan.
15 yıldır alzheimer hastasıydı.
Teyzem ve dayım, bu 15 yılda hayatlarını askıya alıp kendilerini anneannemi hayatta tutma görevine adadılar.
Ve bir mucize yarattılar.
Alzheimer’ın son evresini bile yıllar önce geride bırakmış olan anneannemi, beyni hayati işlevlerinin çoğunu unuttuğu halde hayatta tuttular.
Sevgiyle, aşkla, bir dakika bile üf demeden yaptılar bunu.
"Doğrusu, yaşadığım hayata dönüp baktıkça utanç duyuyorum şimdi. Hatta, laf aramızda, öldükten sonra bu hayat yakama yapışıp benden hesap soracak mı acaba diye korkuyorum. Ne dersin, böyle bir şey olur mu sence? Yani, hayat tamamlanınca, artık ben tamamlandım diye gelip adamın karşısına dikilir mi? Belki de dikilir, nereden biliyoruz ki... Belki de, kimilerinin zebani dediği şey bizim tamamlanmış hayatımızdır... Bizi sorguya çekecek olan melekler de öyledir belki... Korkuyorum, evet... Ne yazık ki, korkuyorum." -Hasan Ali Toptaş, Uykuların Doğusu
Neredeyse 7-8 yaşımdan beri majör depresyonla savaşıyorum.
İlaç kullanmadan.
“Bir etki yarattınız mı bir düşman kazandınız demektir. Sevilmek için sıradan biri olmak gerek.” –Oscar Wilde, Dorian Gray’in Portresi
Madonna…
Kürk Mantolu olan değil, bildiğimiz pop kraliçesi olan Madonna.
24 yaşından beri yükselmek için ödemediği bedel kalmayan, sahip olduğu her niteliği son kırıntısına kadar kullanıp pop müziğin temel dinamiklerini yaratan Madonna.
Bugün 58 yaşında.
Ve inanılmaz fiziğiyle, kendisini örnek alarak bir yere gelen popçu kızlara meydan okuyor.
Geçenlerde bir konserinde Ariana Grande adlı mini diva adayı kızla twerk yani popo sallama dansı yaptı.
Almadığı korkunç eleştiri kalmadı.
''Sağır bir şiddet karşısında hangi söz bir anlam ifade eder ki?'' –Ursula K. Le Guin, Tehanu
Bu dünyada iyi insanların başarılı olduğunu görmedim pek.
Ortaya büyük işler çıkaranların, kabara kabara yaptıkları büyük bir kötülük üzerinde yükseldiğine hepiniz gibi defalarca şahit oldum.
Sorsanız, bunu yapmaları gerektiğini, başka şansları olmadığını, yaptıklarından üzgün olduklarını ama asla pişmanlık duymadıklarını söylerler size.
Çünkü garip bir şekilde zirveye giden yol, şeytanla tokalaşmaktan geçer bu alemde.
Bazen o kadar abartırlar ki, bu kabarma durumunu, göz göre göre hayatını mahvettikleri birinden söz ederken bile kılları kıpırdamaz.
Öyle olmuştur, çünkü öyle olması gerekmiştir onlar için.
Birinin canı yanmıştır ya da birilerinin ama sonunda büyük bir başarı kazanılmıştır.
“Biz tarihin ortanca çocuklarıyız. Bizi bir gün milyoner olacağımıza, film yıldızı, rock yıldızı olacağımıza inandıran televizyon programlarıyla büyüdük; ama bunların hiçbirini olamayacağız. Ve bu gerçek kafamıza ancak dank ediyor.” –Chuck Palahniuk, Dövüş Kulübü
Haziran ayının sonunda bir yazı yazmıştım.
“İnstagram fenomenleri, Frankenstein ve kahraman yeni dünya” diye.
Sosyal medya fenomenleri ve Mary Shelley’nin 1818’de yayınlanan romanı Frankenstein arasındaki bağlantıyla açıklamıştım meseleyi.
Demiştim ki, insan önce yaratır, sonra yarattığından bıkar, kurtulmak ister...
Bu arada yarattığı “şey” peşine düşer...
Ve sonuç, Frankenstein romanının sonu kadar hazin olur.
(Yazıyı bulup okumanızı tavsiye ederim. Tekrar etmeyeyim şimdi)
“Kendi kırıntılarını kurtar ve eğer boğulursan, en azından sahile doğru yüzerken boğulduğunu bil.” –Ray Bradbury, Fahrenheit 451
Geçen hafta söz verdiğim gibi bir haftadır gelen mailleri tek tek okudum.
Başlı başına bir vaka olanları sizlerle paylaşarak, üzerine kalem oynattım.
Ve fakat, tüm bunların ötesinde, herkesin ortak bir derdi var.
Bitmeyen aşklar.
Kimi üniversitedeki sevgilisine dönmüş onunla yeniden denemeye çalışıyor, kimi asla olmayacağı için ayrıldığı en son sevgilisine.
Herkes, “Olmayacağını biliyorum ama denemek istiyorum” diyor.
Belki başka türlü olur diyor...