Demokrasilerde “Başkan’ın Adamları”

Haberin Devamı

Kişilerin, muhalefet partilerinin yasa dışı dinlenmesi gibi olaylar ya da iddialar, birçok ülkede görülmüştür. Ve sonuçta aynı bulgular ortaya çıkar. İlk başta olayın gerçek yüzü anlaşılmaz. Üstelik gerçeğin çarpıtılması için çalışan siyasetçiler, onlara yardımcı olan aydınlar(!), gazeteciler olur. Sonunda anlaşılır ki, yapanların da, gerçeği saptırmaya çalışan, yanıltmaya çalışan kişilerin tümü de, esasta olayın içindeymiş yani tümü de BAŞKAN’IN ADAMLARI imiş.
Örneğin ABD’de yaşanan ünlü Watergate skandalı böyle bir olaydı. Watergate, bir otel ve iş merkezi ve aynı zamanda Demokrat Parti’nin merkezi idi. 17 Haziran 1972 günü 5 kişi Watergate iş merkezindeki bir büroya girerken polis tarafından yakalanarak tutuklandı. İlk önce soruşturma tamamen “basit bir hırsızlık olayı” boyutunda ele alındı ve kapatılmak istendi. Ancak Washington Post gazetesi muhabirleri Carl Bernstein ve Bob Woodward, olayın gerçek boyutunu ortaya çıkarmaya çalıştı.
Sürdürdükleri izler sonucunda, ABD tarihinin en önemli skandallarından biri ortaya çıktı. Binaya giren kişilerin, basit hırsızlar olmadığı, Başkan Nixon’un partisi olan Cumhuriyetçi Parti ile bağlantılı oldukları ve amaçlarının rakip Demokrat Parti’nin telefonlarını gizlice dinlemek üzere mikrofonlar yerleştirmek olduğu ortaya çıktı. Bu olay, sonuçta Başkan Nixon’un istifası ile sonuçlandı. Ama görüldü ki bu iki gazetecinin araştırması sırasında, karşılarına çıkan tüm engelleri yaratan, olayın basit bir hırsızlık olduğuna inandırmaya çalışan kişilerin tümü de, meğer gazeteci, siyasetçi değil, BAŞKAN’IN ADAMLARI imiş.

***


Bunun tek örneği Watergate olayı değildir. Örneğin başka bir ülkede bir bakarsınız, medya kuruluşlarının yüzde 90’ı (tamamen ya da baskı yolu ile) iktidarın emrine girer. Bu yolla “iktidar aydını, iktidar gazetecisi” olan kişiler, karşı çıkan herkesi, “cüppeliler darbesi, yargı darbesi, seçkinler darbesi” savları ile sindirmeye çalışır. Yine bu ülkede, Başbakan’ın damadının şirketi, bir medya kuruluşunu tek başına katıldığı bir ihale ile eline geçirir. Üstelik bir milyar dolara yakın parasını, tamamen kamu bankalarından sağlar. Sonra bu medya kuruluşunun yöneticileri ve bazı yazarları, yine bazı iş adamları ve bu savların sahibi aydınlar(!), BAŞKAN ile GİZLİ BİR YEMEKTE buluşurlar. O yemekte, bundan sonra ne yapacaklarını tartışırlar. Sonra bir bakarsınız, bu gizli yemek ortaya çıktığında, bunu “bir dost yemeği” diye ya da “off the record konuşmalar yazılır mı” türünde sözüm ona tezlerle geçiştirmeye çalışırlar. Bu ülkede örneğin bir Yüksek Mahkeme, iktidar aydınlarının, “yargı bağımsız olmaz, tarafsız olur” gibi anlamsız tezlerine karşı çıkınca, aynı kişiler, “demokrasiye karşı yargı darbesi” türünde ilkokul münazarası düzeyinde savlarla karşı çıkarlar. Ve bir de öğrenirsiniz ki, bu aydınlar, gazeteciler, gerçekte BAŞKAN’IN ADAMLARI imiş. Ve ne söyleyeceklerinin, neye inanacaklarının talimatını hep bu tür buluşmalarda alırlarmış.

***


Örneğin başka bir ülkede, bir bakarsınız Yüksek Mahkeme’nin bir üyesi hatta Başkan Yardımcısı dinleniyor. Bazı aydınlar, siyasetçiler, “dinlenen yok, izlenen var” diyor. Ya da “ispat etsin bakalım” diyor. Ya da bir muhalefet partisi üyesi, yasa dışı dinlenmiş. Üstelik elde edilen yasa dışı kayıtlar, iktidara bağlı basın kuruluşunda yayınlanmış. Ve birileri, yasa dışı dinleyeni, yayınlayanı değil de, dinleneni eleştiriyor. Üstelik o birileri yeni değiştirilen Ceza Yasası’ndaki hükümleri hatırlamıyor. Ve sonra bir bakarsınız ki, dinleyenler de, yayınlayanlar da, çarpıtmaya çalışanlar da, Ceza Yasası’nı bir türlü hatırlamayanlar da, meğer gerçekte BAŞKAN’IN ADAMLARI imiş.
Ama Türkiye’de tabii ki bu
örneklerin hiçbiri geçerli değil. Çünkü anayasasında da yazdığı gibi, “Türkiye, demokratik
bir hukuk devletidir.”

DİĞER YENİ YAZILAR