Gazete Vatan Logo

AK Parti Esad'a ne önerdi?

AK Parti Esad'a ne önerdi?

Uçağımızın düşürülmesi, sayıları yüzbinleri bulan mültecilerin kamplarımızda misafir edilmesi, vatandaşlarımızın üzerine bombaların düşmesi ve son olarak Reyhanlı’daki vahim saldırılar gösterdi ki Suriye ve Türkiye ilişkileri artık eskisi gibi olmayacak… Son gelişmeleri bölgeyi yakından takip eden gazeteci Ceyda Karan’la konuştuk.

Kürtler, Nusayriler, Aleviler, Yezidiler, Ortodoks Araplar, Türkmenler, Ermeniler, Çerkezler ve Sunni Müslümanların bir arada yaşadığı bir coğrafyada olanları Sunni Müslümanlarla Nusayri Esad’ın savaşı olarak değerlendirirsek büyük bir yanılgıya düşeriz.
AK Parti Esada ne önerdi
Peki, bu iç savaş neyin mücadelesi? Taraflar neye göre belirlendi ve kim kimi destekliyor?
Yaşanan sürecin Arap isyanından bağımsız değerlendirilemeyeceğini ama çok daha derinlikli olduğunu dile getiren Karan, Esad sonrası senaryo içinse karamsar bir tablo çiziyor; “Bölge bir daha eskisi gibi olmayabilir!”

Suriye’de yaşananları Arap Baharı’ndan bağımsız değerlendirebilir miyiz?
Ben Arap Baharı yerine Arap İsyanı demeyi daha doğru buluyorum. Suriye’de yaşananları da Arap İsyanından bağımsız değerlendiremeyiz. Tıpkı Mısır’da ve Tunus’ta olduğu gibi mevcut statükoya itiraz bayrağı yükseltildi.

Arap isyanından farklı olan neydi peki?
Suriye’de silahların çok başlangıçta devreye girmesinde,(Kimileri Şubat-Mart 2011’de bile silahlı unsurlar bulunduğunu bile iddia ediyor) Körfez monarşilerinin rolü büyük. Suriye’de gidişatı da bu etken belirledi maalesef.

Suriye yönetiminin kanlı bastırma mekanizmasını devreye sokması, barışçı gösterilere silahlarla müdahale edilmesi, muhaliflerin de hemen sabotaj ve silahları devreye sokması, intikam saldırıları kanlı bir iç savaşı tetikledi.

Bu sürece neden dâhil olduk?
Türkiye’nin en uzun sınırı paylaştığı Suriye’ye ilgisiz kalamazdı zaten. AK Parti hükümeti 2000’lerin ikinci yarısından itibaren son derece sıkı ilişkiler kurdu. Ortak bakanlar kurulu toplandı, sınırın açılması iki tarafa da yaradı. Sorun belki de Türkiye’nin nasıl müdahil olacağındaydı.

Türkiye ne yapmalıydı?
Türkiye başlangıçta çabalar sarf etti. 2011 yaz aylarında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Şam ziyaretleri var. Fakat sanırım Suriye yönetiminin üç beş ayda ayrıcalıklı pozisyonundan vazgeçip görülmemiş reformlara imza atacağı düşünüldü.

Suriye tarafı ise Türkiye’nin kendilerini reforma değil, iktidarı Müslüman Kardeşlerle paylaşmaya zorladığı iddiasında. Bu görüşmelerde neler konuşuldu bilmiyorum ama Türkiye’nin daha görüşmeler sürerken çoğu eski Müslüman Kardeşler üyesi olan Suriyeli muhalifleri örgütlediği açık.

İlk muhalefet toplantısının 2011 Mayıs sonu-Haziran başında Antalya’da düzenlendiğini anımsayın. Bu durum Şam’da güvensizlik yaratmış olsa gerek. Sonra da zaten Türkiye hızla Katar ve Suudi Arabistan’ın bulunduğu Sünni bloğa kaydı.

Oysa baştan sona mezheplerüstü bir konum takınılmalı, taraflarüstü arabulucu konum benimsenmeliydi. Her ne olursa olsun, daha fazla kan dökülmesinin önüne set çekebilmenin tek yolu buydu. Aynı apartmanda yaşıyorsanız, komşu dairenizde yangın çıktıysa yapılacak tek şey yangını söndürmek için su dökmektir. Aksi halde kaçınılmaz olarak size de yayılır.

Suriye’deki bölünme nasıl bir bölünme?
‘Halkın yüzde 70-80’i Sünni, rejim Alevi, o zaman Sünniler ayaklanır, rejim devrilir, ortalık güllük gülistanlık olur’ klişe analizini doğru bulmuyorum. Suriye’nin karmaşık sosyolojisini ve seküler yapısını göz ardı ediyor zira.

Evet 23 milyonluk nüfusun çoğunluğu Sünni fakat çok geniş bir kesim ılımlı ve kentlerde yaşıyor. Ben Şam ziyaretlerimde köklü Sünni ailelerin, kırsal kesimde yoksul kesimleri ‘serseriler’ diye andıklarını bile işittim maalesef! Bir bakışı yansıtır bu.

Sözünü ettiğimiz aileler öyle 5-10 kişilik bildik aileler değil, binlerce üyesi bulunan aşiretlerden bahsediyoruz. Suriye rejiminin temel taşı olan ekonomiden aslan payını alan ılımlı Sünni kesimden...

Sorun ne?
Suriye’deki sorun daha ziyade mafyozi yönetim, adaletsiz paylaşım, 2000’li yıllarda çıkan kıtlık ve göçlerle varoşlaşma. Sonra Suriye ordusu, Arap milliyetçiliği gibi faktörler var. Ordunun yüzde 70’i Sünni askerlerden oluşuyor. Türkiye’de hep ‘komuta kademesi Alevi’ noktasına takıldık. Ben o Sünni askerleri operasyonda da gördüm, konuştum. Arap milliyetçiliğini, Baas sisteminin derin etkilerini, İran ile birlikte bölgedeki ‘direniş hattını’ oluşturduğunu, Suriye’nin bir zamanlar Arap aleminin öncü ülkelerinden olduğunu unuttuk.

Peki Suriye’de halkın olası rejim değişikliğine isteği arzusu nasıl?
Aslında bence zengini yoksulu bütün kesimler bir biçimde değişim istiyordu, ekonomide, siyasette liberalleşmeyi, dünyaya daha fazla açılmayı. İsyana kadar olan süreçte Türkiye ile ilişkilerin o kadar yakınlaşması bunun göstergesidir. Peki halkın kentlerde yaşayan geniş kesimlerinin bu değişimin ille de iktidarı devirerek olmasını istediklerine emin miyiz? Ben hiç emin değilim. İsyanın ilk yılından sonra da zaten radikal İslamcı unsurlar devreye girince bu sefer ‘ya Esad gider aşırılıkçılar gelirse’ korkusu başladı. Sadece Alevi yahut Hıristiyanlarda değil ılımlı Sünniler’de de. Bir yıl önce Şam’da ben bunu gördüm.

Esad sonrası olası tablo?
Esad sonrası tablo için karamsarım. Suriye bölgenin bütün sorunlu yanlarını barındırıyor. Mezhep yarılması derinleşiyor. Bölgesel ve küresel güçlerin çok başlarda yürütmeye başladığı vekalet savaşı kolay bitmez. ABD ve Rusya’nın bir şekilde Esad’ı devreden çıkartacak bir formül bulması kolay değil. Fakat eğer diplomatik süreçte bir geçiş yaratılamazsa bu savaşın bölgesel bir savaşa sebep olma riski de yüksek. Belki de bölünme.. Lübnan’daki Hizbullah ve İran faktörünü, Körfez’deki monarşilerin tutumunu da gözardı etmemeliyiz.

YARIN
Suriye meselesi denilince akla gelen ilk isim Hüsnü Mahalli!

Suriye’de başından beri neler oldu, süreç nereye doğru gidiyor, Türkiye bu sürecin neresinde

Haberin Devamı