Nişantaşı’nın havası bin beşyüz

Haberin Devamı

Bugünlerde hatırdan gidiyoruz. Tıpkı cumartesi gibi, pazar günü çıkmam kuralımı da bozdum kankam Ergun (Yıldız) uğruna. ‘Brunch yapalım’ demişti ama kalkışım zaten öğlen 1-2... Ayılma faslı, gazetesi, banyosu derken saat oldu 16.00.
Üç alternatif sundu, City’s’de karar kıldık. Pazar günü ve ben, üstelik kalabalıklar arasında... En önemli tabularımı yıkıyorum galiba.
Tanıdık görmeyeyim diye köşe bucak kaçarım oysa, off günümdür çünkü, kapatmışımdır kendimi hem ruhen hem bedenen.
Aksi gibi tanıdık üstüne tanıdık gördük, hepsi bizim camiadan.
Neyse, korktuğum olmadı, yemediler beni :)
Allah’ın selamını verdik gitti. City’s’i keşfe çıktık sonra. Çıktık kelimesinin hakkını verdik. Çık çık bitmez bir yer yapmışlar, dön baba dönelim yürüyen merdivenler etrafında. Yoruyor yani.
Neyse ki direkt yiyecek katına çıkan asansör açılacak yakında, o zamana kadar ya sabır çekmeli. Gezi alanı küçük, alışveriş merkezinden ziyade pasaj denebilir buraya. Elbet markalar için gelen olacaktır ama daha çok yeme-içme-muhabbete akın edecektir insanlar.
Benim merak ettiğim, City’s’in özenle seçilmiş mekânları Nişantaşı’nın diğer duraklarını nasıl etkileyecek?..
İş yapacak mı kuru kalabalığı mı ağırlayacak tartışmaları bir yana, semtin havasına hava kattığı bir gerçek. Yine yeniden ataktaki Salomanje, her daim gençlerin buluşma adresi Midpoint ve bir zamanlar insanların kapısında kuyruk olduğu ancak giderek kan kaybeden Kırıntı... City’s’le birlikte onlar da yükselecek mi, yoksa Nişantaşılı, yeni gözdesine mi prim verecek, bekleyip göreceğiz elbet.

*****

50 liralık hamburger!..

Birkaç yıl öncesine kadar suyun yanından geçmeyen ben, fazla kiloları attıktan sonra ayaklı kurbağa oldum vallaha. Günlük hayatımı da etkiliyor bu durum, bir yere gitmeden önce tuvalet bulur muyum, onu düşünüyorum. Afedersiniz yukarıdan içiyorum aşağıdan koyveriyorum, zerre su tutmuyor vücudum.
Gittiğim mekânlarda da garsonları en çok ben yoruyorum, hababam su dolduruyorlar bardağıma. Bardak da denemez, şişeyle götürüyorum. Sünger gibi kadın diyorlardır. İşte bu yüzden ilk sorum: ‘Aaaa... Bardaklarınız niye bu kadar küçük?’
Garson: ‘Şaka gibi değil mi?’
Mekânın adı İt’s a Joke, şaka gibi demek ya, ona gönderme yapıyor. Nişantaşı’nın yeni cazibe merkezi City’s açılmadan önce namı yayılan kafedeyiz. Alışveriş merkezinin en üst katında, bambaşka bir dünya.
Mutfaktan girilmesi herkese değişik gelmiş olacak ki en çok o tarafı yazıldı çizildi. Oysa nereden girildiğinden, her biri farklı masa ve sandalyelerinden, garsonların kıyafetinden daha fazla konuşulası şey lezzetleri kanımca... Mekânın albenisine kapılıp, yemeklerini es geçmeyin yani.
Mesela isli peynir ve patlıcanlı risottosu en şiddetlisinden Drew tavsiyesi. Bir de dondurması. Yabancı bir isim koymuş Gazi Usta, semifredo mudur nedir.
Ben aşureli dondurma dedim gitti, aşure tadı aldım çünkü. Onun dışında minik hamburgerleri de gayet iyi.
Masalara baktım da en çok hamburger rağbet görüyor galiba.
Hele biri var ki...
Pahalılığıyla namlı trüf mantarından yapılıyormuş, 50 lira!..
Onun da alıcısı olacaktır tabii. Genel olarak fiyatlar Nişantaşı usulü.
14 liradan başlıyor mönü.
İt’s a Joke’a gittiğinizde detaylara da dikkat edin. Hepsi ince bir zevkin, Çapa Group’un ‘anne’si Rose Kar’ın elinden çıkma.
Hatırlıyorum da... Aylar önce yaptığımız bir röportajda İzzet (Çapa) ‘Eller havaya yerini muhabbete bırakacak, bu alanda bir şeyler yapacağım’ demişti.
Dediğini yaptı. Kafeciliğe getirdiği renkli bakış açısıyla yeni bir dönemin kapılarını aralıyor şimdi. Evet, devir artık önce muhabbet sonra eğlence devri...

DİĞER YENİ YAZILAR