Aynı tuvaletin -farklı- yolcuları...

Haberin Devamı

Cumartesi çıkmam kuralımı bozduğum bir hafta sonuydu... Bir beni bir de New York valisi ve belediye başkanını giydiren modacı Taci Şeker’in doğum günüydü. 36 yılı geride bıraktı Taci ama bu 36 yıla pekçok başarı sığdırdı, birçok dünya liderini giydirmek gibi... Son numarasını da Nişantaşı’nın yeni gözdesi City’s’de yaparak İtalyan erkek giyim markası Palzileri’yi açtı. Ekonomi sayfalarından alırsınız zaten haberlerini, peki doğum gününde neler yapıldı?..

Önce Süzer Plaza’nın in mekânı Dinnerpark’ta yemek yendi. Buraya ilk kez gelenler yemeklerini çok beğendi ama bence müzikleri de çok iyi. Hatta yemek sonrası öyle bir çalmaya başladı ki başka yere gitmesek mi bile denildi.

Ne var ki doğum gününün parti kısmına katılacaklar kurtlu bir mekâna gelecekti, dolayısıyla gece orada devam etti. Ancak ‘öteki kadınlar’ bizim gruptan kızları biraz rahatsız etti. Giyim kuşamları, dans edişleri, vs.. Nitekim kadınlar tuvaletine gittiğimizde bu rahatsızlık had safhaya çıktı. Manzarayı gözlerinizin önüne sermek gerekirse:

Kızın biri bir tarafı göründü görünecek elbisesinin altına çantasından çıkardığı siyah opak çorabı giymekte, bir başkası çorapsız giydiği ayakkabısının topuk kısmına kat kat yaptığı tuvalet kağıdını yerleştirmekte, bir diğeri yanlarından, göbeğinden, baldırlarından taşanlarına aldırmadan giydiği straplez bluz ve süper ötesi minisiyle bankoya oturmuş arkadaşına ‘erkeklerin hepsi aynı ya...’ muhabbeti çekmekte, daha dün 18’ine girmiş gibi görüneni o tazecik dudaklarına sürdüğü kıpkırmızı rujla 30’unu devirmiş -benden bile yaşlı- göstermekte...

‘Bak bu yollu...’

Biz üç kızız... Üçümüz de de mini elbise var, ayağımızda siyah opak çoraplar, dudağımızda parlatıcı. Birimiz, ‘Mini giydiğime utandım yemin ederim’ dedi. Diğeri ‘farkımız’ı hatırlattı:

‘Giymek değil taşımak önemli, duruşumuzla bile ayrılıyoruz bence.’

Kadınlar tuvaletlerinde manzara böyledir genelde. -Mekândan bağımsız- Bir ‘öteki kadınlar’ vardır, bir de dehşetle onlara bakıp ‘benim bunların arasında ne işim var’ diyenler...

Erkekler bu işin piri olmuş, duruş farkının yani. Bara gittiğimizde, bir kadını gösterip ‘Bak bu o yolun...’ derler mesela. ‘Nasıl anlıyorsunuz?’ diye sorarım. Öyle ya, benim de saçım uzun(du), ben de mini giymişim, benim de dekoltem var, günahını alıyor olabilirler. ‘Offf Ebru...’ derler, ‘Duruş, yürüyüş, bir bakış yeter.’

Gece kadınları ikiye ayrılıyor denebilir bu durumda: Giydiğini taşıyanlar ve taşıdığını sananlar...

Kadınlar hangi gruptan olduklarının farkında olsun olmasın, erkekler onları bir bakışta ayırdedebiliyorlar ki, bu da bir kazanımdır, nereden baktığınıza göre değişse de...

Tanımadığım biri...

Cumartesinin bir başka adresinde, hiç tanımadığım biri sokuldu: ‘Dün gece televizyonda niye o kadar sustun, senin gibi dobra yazılar yazan birinin daha çok konuşması gerekiyordu.’

Beni tanısa hayatım boyunca konuştuğumun toplamı kadar konuştuğumu bilirdi oysa. Tanıyanlar öyle dedi çünkü: ‘Kızım bi ‘susmadın ya...’ Televizyonun benim üzerimde etkisi budur arkadaşlar. Tanıyanlara ‘O sen değilsin’ dedirtiyor; tanımayanlara da hiç olmadığım biri gibi gösteriyor. Sevişemedik gitti ekranla. İyisi mi ben yazayım siz okuyun ya...

FOTO NOTU: ‘Bu kadar güzel bir kadın beklemiyordum, gazetedeki resminizle alakanız yok, çok güzel ve çekici bir kadın vardı tv’de, köşenizdeki resminizi değiştirin lütfen’ diyenleri de aydınlatayım: İşte sırf bunu duymak için değiştirmiyorum :) Ayrıca tanınmak için bu işi yapmıyorum, bu işi yaptığım için tanınıyorum. Hem cismen değil, ismen tanınmanın hazzı da bir başka.

DİĞER YENİ YAZILAR