TPAO ve Botaş’a Irak’ın kuzeyinden rakip geliyor. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi petrol üretim-satışı ile petrol ve doğalgazın taşınması için dört yeni şirket kurmak üzere gereken tüm hazırlıkları tamamladı.
ABD önderliğindeki koalisyon güçlerinin 2003 başında Irak’ı işgal etmesi Ortadoğu’daki tüm dengeleri alt üst etti. Saddam Hüseyin rejiminin terör örgütü El Kaide işbirliği içinde olduğu ve sahip olduğu kitle imha silahlarıyla ABD ve Batı açısından büyük bir tehdit oluşturduğu iddiasıyla başlatılan savaş jeo-politik ve jeo-ekonomik açıdan çok farklı sonuçlar doğurdu.
Hedefler büyük
Aradan geçen 10 yılı incelediğimizde yalanlar üzerine kurulu bu korkunç savaşın belki de tek galibinin Irak’ın kuzeyindeki Kürt yönetimi olduğu görülüyor. 2002’de yaklaşık 10 bin kilometrekarelik bir alanı kontrol eden Kürtler -ABD ve İngiltere’ye verdikleri koşulsuz desteğin mükâfatı olarak- topraklarını 41 bin kilometrekareye çıkarmayı başarırken, Musul ve Kerkük gibi iki önemli petrol merkezinin de denetimini ele geçirdi.
Ora İstanbul Alışveriş Merkezi’ne 285 milyon euro kredi veren Ziraat, şirket zor duruma düşünce krediyi tahsil edemedi. Ziraat, batık krediyi resmen batık kredi olarak kayda geçirince BDDK’nın tahsili gecikmiş alacaklar kalemi bir haftada 568 milyon lira birden arttı
Ziraat Bankası, 2010’da verdiği 285 milyon euroluk krediyi tahsil edemedi. Banka batık krediyi ‘tahsili gecikmiş alacak’ olarak kayda geçirince BDDK’nın tahsili gecikmiş alacaklar kalemi bir haftada 568 milyon lira birden arttı. Bankanın toplam alacaklarının gecikme faiziyle birlikte 630 milyon lira olduğu ifade ediliyor.
Bu skandal Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) haftalık bülteninde yer alan bir veri sayesinde ortaya çıktı. BDDK’nın haftalık interaktif bülteninde yer alan bilgilere göre 31 Ağustos 2012’de 5 milyar 41 milyon lira olan batık kredi miktarı sadece bir hafta sonra yani 7 Eylül 2012’de 5 milyar 609 milyon liraya yükseldi. Bu beklenmedik artış bankacılık kulislerini de hareketlendirdi. Sektörde batan 568 milyon liralık kredinin ticari kredi olduğu ve tek bir banka tarafından verildiği iddiaları dolaşmaya başladı.
Gelişmeleri izleyen VATAN, son derece çarpıcı bir sonuca ulaştı. Bahsi geçen batık kredi Ziraat Bankası tarafından 2010 yılında Ora AVM’ye kullandırılan 285 milyon euroluk kredi idi. 2010 yılında kullandırılan kredinin geri ödemesiz dönemi 2012 başında sona ermişti. Ancak şirket vadesi gelen borçlarını ödeyememişti. Bu yüzden kredi yasal zorunluluklar nedeniyle tahsili gecikmiş alacaklar hanesine kaydedilmişti.
TBMM Askeri Darbeleri Araştırma Komisyonu 1994-2005 arasında batan bankaların toplam maliyetini sordu. TMSF, ‘Gizli’ ibareli yazıyla net maliyetin 31.4 milyar dolar olduğunu bildirdi. Fon ayrıca batık bankalarda görevli emekli paşa ve askerlerin listesini de Ankara’ya gönderdi.
Askeri darbelerin Türk ekonomisine etkilerini araştıran TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu Başbakanlık, Ekonomi Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, BDDK, TMSF gibi kurumlara yazı yazarak bilgi talebinde bulundu. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) komisyona gönderdiği ‘Gizli’ ibareli bir yazıyla batık bankaların kamuya getirdiği yük, off-shore ödemeleri ve batık bankalarda görev yapan asker ve bürokrat kişiler hakkında kapsamlı bilgiler verdi.
Vatan’ın edindiği bilgilere göre TMSF yazısında 1994-2005 yılları arasında 20 bankanın yönetim ve denetiminin devlete geçtiği bilgisine yer verildi. 5 Bankanın ise faaliyet izinleri kaldırılarak iflasına karar verildiği hatırlatıldı. Batık bankaların kamuya toplam maliyeti ise devir tarihleri itibarıyla 24 milyar 44 milyon dolar oldu.
Off-shore’a 570 milyon $
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in ‘300 bin lüks otoyu incelemeye aldık’ açıklamasının ayrıntıları netleşti. Maliye, Gümrük ve Emniyet’ten oluşan özel çalışma grubu son 10 yılda yurtdışından ithal edilen lüks otoları mercek altına aldı. Yasadışı yollarla yurtdışından getirilen araçlarla ilgili incelemenin sonucunda devletin kasasına 140 milyon lira girmesi bekleniyor.
Sosyete, sanat ve spor dünyasına kötü haber... Maliye Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ile İstanbul emniyeti son 10 yılda yapılan lüks araç ithalatını mercek altına aldı. İstanbul Cumhuriyet savcılığı bünyesinde oluşturulan ‘çalışma grubu’ Türkiye’ye distribütörler üzerinden gelmeyen araçlarla ilgili bilgi bankası oluşturmak için harekete geçti. Bu kapsamda lüks otoların üretildiği ABD, Almanya ve İtalya’daki otomobil üreticileriyle temasa geçilecek, ilgili ülkelerin gümrük ve emniyet teşkilatlarından Türkiye’ye gönderilen araçlarla ilgili bilgi talep edilecek. Gelen bilgiler ışığında ‘grey market’ olarak tanımlanan ve her yıl milyonlarca liralık vergi kaybına neden olan pazar denetim altına alınacak. Araçları satanlar ile bilerek alanlara 140 milyon liraya yakın vergi cezası tebliğ edilecek.
Lüks otomobillerde ÖTV vurgununda üç yol izleniyor. Birinci yöntem de belli markalara ait lüks araçların ithalatında kardeş şirketler birbirlerine eksik fatura ve sahte belge düzenliyor. Aracın fiyatı düşük gösterildiği için daha az ÖTV ve KDV ödeniyor. İkinci yöntem de satılan araç için iki farklı fatura düzenleniyor. Örneğin 50 bin liralık bir araç için 40 bin liralık fatura hazırlanıyor. Yüzde 37’lik en düşük ÖTV matrahı 40 bin lira üzerinden hesaplanırken geriye kalan 10 bin liralık kısım ise aksesuar olarak gösteriliyor. Üçüncü vergi kaçırma yöntemi sahte belge ile Türkiye’ye giriş yapan sıfır görünümlü ikinci el araç satışı. Vergi kaçakçılığında yaşanan artışın perde arkasında büyük motorlu araçların ÖTV’sinin yüksek olması yatıyor. Motor silindir hacmi 2000 cc’nin üzerindeki araçlarda vergi yüzde 130’a çıkarılmıştı.
Uyuşturucu operasyonuyla başladı
Ziraat Bankası’nın mevduatı son bir senede 28 milyar lira azaldı. Yüksek gelir bekleyen bireysel ve ticari mevduat sahipleri ile ‘bu maliyeti karşılamam artık mümkün değil’ diyerek yolları ayıran Ziraat’ın bu hamlesi olumlu sonuç verdi ve bankanın kârı yüzde 20 artışla 1.3 milyar liraya yükseldi.
Kamu devi Ziraat Bankası’nda son bir yıldır sessiz bir devrim yaşanıyor. Hüseyin Aydın’ın genel müdürlük koltuğuna oturmasıyla başlayan değişim süreci bankanın bilançosuna da yansımış durumda. Yıllardır bankacılık liginin zirvesinde yer alan Ziraat’in bu yıl liderliği İş Bankası’na kaptırması da bunun bir sonucu...
Durumu kısaca özetlemek için biraz geriye Haziran 2011’e geri dönelim. Türkiye Bankalar Birliği (TBB) verilerine göre Ziraat Bankası’nın geçen yıl Haziran’da toplam bilanço büyüklüğü 171 milyar lira idi ve banka en yakın rakibi İş Bankası’nın 23 milyar lira önünde yer alıyordu. Hüseyin Aydın’ın görev başlamasının ardından banka frene bastı ve hızla küçülmeye başladı. Aydın’ın yönetiminde geçen ilk 6 ayda 163 milyar liraya gerileyen toplam aktifler, Haziran 2012’ye gelindiğinde 153.7 milyara indi. Şu anda Ziraat Bankası, İş Bankası’nın 12 milyar lira gerisinde ve üçüncü sıradaki Garanti Bankası’nın nefesini ensesinde hissediyor. (Garanti’nin toplam aktifleri 152.4 milyar liraya ulaştı. Yani Ziraat ile arasında sadece 1.3 milyar liralık bir fark kaldı)
Bankanın bilançosunda yaşanan değişimi incelediğimizde çok daha çarpıcı bir tablo ile karşılaşıyoruz. TBB verilerine göre Haziran 2011’de Ziraat Bankası’nın kasasında toplam 134.2 milyar lira mevduat bulunuyordu. Aradan geçen 1 yılda bankanın kasasında bulunan mevduat yüzde 20 azaldı ve 106.6 milyar liraya geriledi. Kabaca bir hesapla Ziraat’in kasasından çıkan toplam mevduat 27.6 milyar lira. Yani Türk Ekonomi Bankası’nın (TEB) toplam mevduatı kadar bir tutar Ziraat Bankası’nın kasasından çıktı ve diğer bankalara aktı.
Gizli servislerin çok önemli görevlerinden biri de ülke ekonomisine katkı sağlamaktır. İsrail istihbarat topluluğunun en gizli birimlerinden Lakam; savunma sanayii, nükleer enerji ve yüksek teknoloji ürünlerini bir şekilde ülkeye kazandırarak İsrail’in teknoloji ihraç eden ülkelerden biri olmasına yardımcı olmuştu.
İsrail ve istihbarat sözcükleri yan yana geldiğinde akla gelen ilk kurum Mossad olacaktır. İstihbarat servisleri hakkında biraz okuyup yazanlar buna iç istihbarat örgütü Shin Beith ve askeri istihbarat birimi Aman’ı da ekler. Ama ‘Lakam’ sözcüğü tıpkı sıradan vatandaşlar gibi onlar için de yabancı bir sözcüktür. Oysaki, kısaltması ‘Lakam’ olan Bilimsel İstihbarat Ajansı’nın (Lishka Le’Kishrei Mada) İsrail istihbarat topluluğunun en gizemli ama aynı zamanda en yararlı birimidir. 240 milyar dolara ulaşan ülke ekonomisine yıllar boyunca önemli katkılar sağlamış ve daha da önemlisi İsrail ekonomisinin ayakta kalmasında hayati roller üstlenmiştir.
Mirage Operasyonu
1957 yılında Savunma Bakanlığına bağlı bir birim olarak kurulan Bilimsel İstihbarat Ajansı, Mossad ve Aman’dan farklı olarak ekonomik ihtiyaçları karşılamakla görevlendirildi. Ülke ekonomisinin ihtiyaç duyduğu her türlü bilimsel ve teknolojik bilgiyi mümkün olan her yolu kullanarak elde etmek servisin birinci göreviydi. Bu nedenle ‘her türlü yol’ tanımının içine şantaj, rüşvet, suikast ve adam kaçırma da dâhil edildi. Servis ilk yıllardan itibaren kritik öneme sahip sektörler olan savunma sanayi ve nükleer enerjiye odaklandı. 1948’de kurulan İsrail Devleti düşmanlarla çevrili bir Arap denizinin ortasında var olma mücadelesi veriyordu. İhtiyacı olan silahları dost ülkelerden temin eden İsrail, 1963 Savaşı’ndan sonra Avrupa ülkelerinin silah ambargosuna maruz kalınca büyük bir şok yaşamış, bundan ötürü de savunma sanayi milli güvenliğin birinci gündem maddesi haline gelmişti.
Park Holding’in patronu Turgay Ciner ve Fatih Saraç tarafından kurulan UCZ 4 ay gibi kısa sürede 230 mağazalık büyük bir zincire dönüştü. 2013 sonunda 2 bin mağazaya ulaşması öngörülen UCZ’un ortakları arasına ünlü reklamcı Yiğit Şardan da katıldı.
İşadamı Turgay Ciner, Türkiye’nin maden imparatoru olarak bilinir. Son yıllarda medya ve spor alanındaki yatırımlarıyla dikkat çeken ünlü işadamı başarı halkasına şimdi de perakende sektörünü eklemek istiyor. BİM, A-101, Migros, Tansaş, Şok gibi dev zincirlerin yer aldığı perakende arenasına UCZ Mağazaları ile adım atan Ciner, çok farklı bir mağaza ve satış stratejisiyle rakiplerinden pay almaya çalışıyor.
Ayda 110 mağaza açacak
UCZ, tahmin edeceğiniz üzere ‘ucuz’ sözcüğünün kısaltması. Şirketin isim babası BİM ve A-101 mağazalarının kuruluşunda aktif rol üstlenen Mehmet Fatih Saraç. Turgay Ciner ile kişisel dostluğu bulunan Saraç, işin operasyonel tarafını yöneten kişi. Edindiğimiz bilgilere göre şirketin kuruluş öyküsü de oldukça ilginç. 2 sene önce bir dost sohbetinde Turgay Ciner, perakende sektörüne girmek istediğini söyleyerek, Fatih Saraç’a “Bende para var, sende de tecrübe. Birlikte perakende sektöründe iş yapalım mı?” demiş. Bunun üzerine çalışmalar başlamış ve iki sene süren fizibilite çalışmalarının ardından Nisan 2012’de şirket ilk mağazasını İstanbul’da açmış.
TRT, 1. Lig sponsorluğu için PTT ile el sıkıştı. Üç yıllık anlaşmada PTT, ilk yıl için yaklaşık 13 milyon lira ödeyecek. Fiyat ikinci yıldan itibaren TÜFE oranında zamlanacak.
Yılda 3.5 milyon kişiyi stadyuma, milyonlarca futbolseveri de ekranları başına toplayan TFF 1. Lig’in yeni isim sponsoru PTT oldu. Lig’in yayın haklarını elinde bulunduran TRT ile PTT uzun süren görüşmelerin ardından fiyatta anlaştı ve taraflar sponsorluk için el sıkıştı. Edinilen bilgilere göre taraflar 2+1 olmak üzere toplam 3 yıllığına anlaştı. Yapılan anlaşmaya göre PTT ilk yıl yaklaşık 13 milyon lira (7 milyon dolar) ödeyecek. İkinci yıldan itibaren fiyat her yıl enflasyon nisbetinde artacak.
TRT yönetimi 2008’de Bank Asya ile başladıkları isim sponsorluğu çalışmalarında gelinen noktadan oldukça memnun. Bank Asya’dan yılda ortalama 10 milyon lira kazanç elde eden TRT, yeni anlaşmayla rakamı yüzde 30 arttırmayı başardı.
Ancak bu durum bile TRT’nin kâr etmesini sağlamıyor. Türkiye Futbol Federasyonu ile yapılan anlaşma gereği olarak federasyona yılda 45 milyon lira ödeniyor. Buna operasyonel giderler de dahil edildiğinde 1. Lig’in TRT’ye maliyeti yaklaşık 60 milyon liraya ulaşıyor. Dolayısıyla reklam gelirlerinde sağlanan artış kurumun bir anlamda naklen yayından kaynaklanan zararın azalması anlamına geliyor.