Klişe mlişe ama gerçek arkadaş! Sen ne anlatırsan anlat karşındaki canı ne istiyorsa onu anlıyor.
“Kapasitesi ne kadarsa” falan da demeyeceğim. Bu, denyoluklara “hafifletici” sebep bulmak demek. Ve bunu yapmaya da hiç niyetim yok.
Mesele şu aslında. Bu totodan anlama hadisesi zekânın veya bilginin kıtlığına değil, insanın kötülük seviyesine bağlı. Anladığı zekâsından çok kötülüğüne bağlı.
Bir insan ne kadar kötüyse o kadar yanlış, eksik veya tamamen gerisinden anlıyor.
Erkeklerin, kadınların dakka bir gol bir plan-proje-taahhüt işlerinden çok “bunalıyor” ya. Hani beraberliğin daha ilk aylarından itibaren “şunu yapalım, bunu yapalım” demelerinden.
Şimdi size acı bir gerçek söyleyeceğim.
O anında kurduğumuz projeler var ya… Aslında onlar olmasa kadınlar erkeklerin suratına bile bakmaz.
Kadınlar kendilerine hayal kurdurabilen adamlara aşık olur.
Mutat kışlık izninizdeki yazarınız (bir nevi boz ayı izni) yavaş yavaş geri dönüyor sayın okurlar. Kitap (Küçük Oteller 2014) bitti, Mutlu Tönbekici is back.. …
Ancak bu gün ben olmayacağım bu köşede… Zira Perihan Mağden’i konuk edeceğim. Zira yeni bir kitap çıkardı: “Sahibinden sıfır kilometre köşe yazıları! TEHLİKELİ TEMAYÜLLER” Hiçbir yerde yayınlanmamış (zira bildiğiniz gibi P.M. hiçbir gazetede yazmıyor… Veya “hiçbir gazete onu barındıramıyor” diyelim…) 26 köşe yazısından oluşan bir kitap.
Herkesin ettiği lafı ben de edeceğim: Perihan Mağden’i özlemişim. Zaman zaman internetten eski yazılarını bulup okuyan biri olarak… Evet iyi geldi… Üstelik komşu olmamıza ve sık sık görüşüyor olmamıza (canlı yayın) rağmen... (Canlı yayını da süperdir bu arada)
Dahası kitapta ben de varım. Hem de iki ayrı yerde. Açık açık değil elbette… Bir arkadaş, sevgili komşu kisvesi altında… (Ben iyi komşuyum. Kötü komşu başkası!) Hoş, Perihan Mağden kastetmediği halde kendimi kitabın birçok yerinde gördüm, o da ayrı. Ama nerede gördüğümü söylemiyciiim elbette… Şimdi sahneyi Perihan Mağden’e terk ediyorum….
İki gün önce bir çocuk kayboldu…
Uyanıp üzerinde uyku tulumuyla evden çıkmış, gitmiş...
Neden çıkmış, nasıl çıkmış… Henüz bilmiyoruz…
Tanıdığım böyle iki çocuk var. Biri bildiğin uyurgezer. Yataktan kalkıyor, kapıyı açıyor ve çıkıp gidiyor. Sabah soruyorsun neden çıktın diye, hiçbir şey hatırlamıyor. Dört yaşında bir şey o da.
Süper ottan bir ülkede yaşıyorsak nooolmuş yaaani...
Dünyanın en berbat, en çirkin şehirlerinde oturuyorsak nooolmuş yani...
Millet seviyor...
Millet gecekondu apartmanlarda yaşamayı seviyor ki devletten de başka bir talebi yok. Gidiyor yine aynı belediyeye oyunu basıyor...
Siyaset, geçmişte veya mevcutta verdiği kararlar yüzünden arkadaşlarınla, komşularınla, halkınla alay etmek değildir.
Onları küçümsemek, ayıplamak da değildir.
Hele hele bu nedenle onlara küsmek hiç değildir…
Geçmişte böyle yapanları en çok ben eleştirdim. “Bidon kafa”, “makarna kafa”, “kömür kafa”, “göbek kaşıyan adam” diyenlerden tiksindim.
Erguvanlar açmışken erguvan yazısı yazmadan olur mu?
Olmaz.. Allahın gücüne gider…
“Ben bu kadar güzel bir şey yarattım, siz onu nasıl görmezden gelirsiniz” der..
Bana sorarsanız bugün, oyunuzu verdikten sonra erguvan “teftişine” çıkın. “Teftiş” dedim zira bunca yıldır beni ve erguvan yazılarımı okuyorsanız, artık etrafınızdaki erguvanların yerini zaten biliyorsunuzdur. O nedenle “keşfe” çıkın demedim de “teftişe” çıkın dedim…
“Amaaan youtube çoluk çocuk eğlencesi, kapansa ne olacak” diyenler için yazıyorum bu yazıyı.
Nermin Abla, kızının eski bilgisayarıyla oylanan emekli bir ablamız. Facebook, skype derken doktoru "spor yap" dedi. "Yoksa ölürsün, felç olursun ve saire ve saire…"
Hayatının hiçbir döneminde spor yapmamış biri olarak Nermin Abla'nın bildiği tek şey yürümek. Ama berbat bir yerde oturuyor. Sokağa çıkıp yürümek, ölümden beter. Koşu bandı ise hayatta kullanamaz. Düşer kalçasını kırar..
Ona Youtube’da çok basit bir şey gösterdim. Olduğun yerde yürüme egzersizi… Leslie Sansone diye bir kadın “Walk At Home” diye bir şey icat etmiş. “Tam bir Amerikan saçmalığı” derken baktım Nermin Abla’nın durumuna uyuyor… Bir gittiğimde gösterdim, çok hoşuna gitti. Baktım Nermin Abla, Leslie Sanson sayesinde her gün spor yapmaya başladı. Ne İngilizce bilir ne başka bir şey ama Leslie “volk… volk… volk...” dedikçe durduğu yerde yürüdü durdu. Aşağı yukarı bir 7-8 kilo da verdi!