Başkanlık, Türkiye’yi böler mi?

31 Ocak 2015

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Afrika dönüşü ‘Başkanlık’ sözleri eski tartışmayı yeniden alevlendirdi. Türkiye bir kez daha başkanlık sistemini tartışmaya başladı. Hemen politik bir cepheleşme yaşandı. Başkanlık değil, Erdoğan’ın sözleri konuşuldu. Ancak görünen o ki muhalefet ne kadar itiraz ederse etsin seçimin gündemi başkanlık olacak.

Türkiye çok partili hayata 1950’de geçti. Menderes’le büyük bir tarihsel sıçrama ve açılım yaşandı. Sonra 27 Mayıs 1960 darbesi oldu, koalisyonlar dönemi başladı. Darbenin etkisi kalktığında direksiyona Demirel geçti. 1965’ten sonra yeni bir kalkınma hamlesi başladı. Yetmişlerde, on hükümet kuruldu ve dağıldı. Destabilize edilen ülke adım adım darbeye sürüklendi.

- Başkanlık sistemini Erdoğan mı istiyor?

1980 darbesinden sonra Özal işbaşına geldi. Devlet yeniden yapılandırıldı ve toplum özgüven kazandı. Özal’dan sonra on yılda, on hükümet kuruldu. Derin istikrasızlık 28 Şubat’a davetiye çıkardı. Bu defa Tayyip Erdoğan direksiyona geçti. Ülke büyük bir açılım yaptı.

Geçmişte Özal ve Demirel’in başkanlık talebine karşı çıkanlar şimdi Erdoğan’a muhalefet ediyorlar. Türkiye, sistemi değil zihinlerdeki hayaletleri konuşuyor. Bu konu Erdoğan’la veya AK Parti ile gündeme gelmiş bir mesele değil. Türkiye bu sorunu 25 yıldır konuşuyor.

- Başkanlık sistemi ülkeyi böler mi?

Ülkelerin bölünmesinin sistemle ilgisi yok. Yugoslavya, Çekoslavakya, SSCB örnekleri ortada duruyor. Başkanlık isteminin uygulandığı ülkelerde bölünme olmadı ama parlamenter sistemle yönetilen pek çok ülke bölündü. Onların bölünmesinin de parlamentarizmle ilgisi yok.

Bölünme perspektifinden bakıldığında tam tersi bir durum var. Başkanlık sisteminin ideal ülkesi ABD. ABD ise dünyanın süper gücü. Durum böyle olunca soruyu tersinden de sorabiliriz. Süper güç olmak için demek ki başkanlık sistemi gerekiyor.

Devamını Oku

SYRİZA Dersleri 2

29 Ocak 2015

SYRİZA, PASOK mu olacak?

SYRİZA’nın önünde iki yol var. Birincisi ilkelerinden taviz vermeden ülkeyi krizden çıkarmak. İkincisi ise prensiplerinden taviz vererek ülkeyi kurtarırken kendisini krize sokmak. Nereden bakılırsa bakılsın gerçekten zor ve heyecan verici bir sınav. Programından taviz vermeden vaatlerini yerine getirirse sadece Yunanistan’ı kurtarmakla kalmayacak dünyaya esin kaynağı olacak.

Geçmişte tecrübe edilen radikal hareketlerin sınavından şimdi SYRİZA geçiyor. Önündeki en büyük engel ise seçim öncesi iktidara gelebilmek için yaptığı ütopik vaatler. Halk, bir müddet SYRİZA’ya sempati ile bakıp başarılı olması için zaman tanıyacaktır. Ancak yaşamında bir iyileşme göremezse verdiği desteği geri alacaktır.

SYRİZA’nın ekonomiyi, siyaseti ve yönetimi yeniden yapılandırma vaadi onu iktidara taşıdı. Ancak iktidarda kalabilmesi için bu vaatlerini yerine getirmesi gerekecek. SYRİZA’nın başarısı küresel kapitalizm hegamonisinden bir gedik açılması anlamına gelecek.

Çipras’ın başarısı ne anlama geliyor?

Çipras’ın başarması durumunda sol, Avrupa’da ve Latin Amerika’da ciddi bir alternatif haline gelecek. Onun başarısı en başta İspanya’da Podemos’u cesaretlendirecek. Kapitalizmin zorunlu seçenek olmadığı dünyaya gösterilecek. SYRİZA sözcüleri zaten kendilerini ‘Avrupa’nın alternatifi olarak tanımlıyorlar.

SYRİZA’nın başarısız olması durumundaysa hem Yunan ekonomisi batacak hem de sol seçenek bir kez daha tükenecek. AB sistemi ve Euro daha sert biçimde sorgulanmaya başlayacak. Yunan halkı acının şurubu bir müddet daha içmeye devam edeceği görünüyor. SYRİZA, propaganda ve vaatlerinde gösterdiği yaratıcılığı iktidarda da gerçekleştirebilirse büyük devrimi o zaman yapmış olur.

SYRİZA’nın önünde başarmaktan başka bir seçenek bulunmuyor. Gerçekçi olmak gerekirse kısa sürede çöken bir ekonomiyi ayağa kaldırması da pek olası görünmüyor. Ekonomistler, temkinli ve bekleyip görelim tavrındalar. Çünkü sorun sadece Yunanistan’la ilgili değil. Avrupa ekonomileri büyük durgunluk yaşıyor.

Devamını Oku

SYRİZA dersleri -1

28 Ocak 2015

SYRİZA’nın başarısının ardında ne var? SYRİZA’nın zaferi konuşulmaya devam ediyor. Görünen o ki daha uzun süre Çipras’ın hikayesi ve mükemmel başarısı tartışılacak. SYRİZA’nın başarısı Türkiye’de de çok fazla gündemde. Türkiye solu haklı olarak kendisine pay çıkarmaya çalışıyor. Haklı çünkü Yunanistan’da başarılan pekala bizde de gerçekleştirilebilir. Peki gerçekte durum böyle mi? Tabiki değil. Ortada farklı bir politik gerçekliğin olduğunu söylemek lazım. En yalın biçimiyle SYRİZA’nın başarısının ardında düzen karşıtlığı var. SYRİZA merkez sağ ve sol partilerin kötü yönetimine ve çürümüş politik yaklaşımlarına karşı umudu temsil ediyordu. Başka bir ifadeyle CHP ile SYRİZA arasında ontolojik bir fark var.

SYRİZA, CHP’ye mi RP’ye mi benziyor?

SYRİZA benzeri durum bizde 2002 seçimlerinde yaşandı. Merkez sağ ve sol bloğun çökmesi sonucu AK Parti iktidara geldi. Hatta SYRİZA’nın başarısını 1995 seçimlerindeki RP’nin zaferine daha çok benzetebiliriz. RP, neo liberal ekonomi politikalarına karşı sert bir muhalefet yürütmüş ve geniş toplum kesimlerinde büyük bir farkındalık oluşturmuştu. SYRİZA’nın başarısının arkasında seksenlerde başlayan yeni sağ’ın iktisat siyasetinin önemli etkisi var. Ülkemizde yapılan CHP-SYRİZA analojisi ise gerçekten komik. Bu mukayese CHP’nin nasıl bir eklektik siyaset izlediğinin açık göstergesi. Sağa açılan CHP’ye karşı düzen karşıtlığı temelinde sonuna kadar sola açılan SYRİZA var. Bu kıyas bir anlamda elmalarla armutların toplanmasına benziyor. Bütün bunlar bir yana SYRİZA’nın durduğu ‘değişim-statüko’ dikotomisinde CHP nerede duruyor. CHP’lilerin önce bu soruya bir cevap vermeleri gerekiyor.

Blair, Çipras, İhsanoğlu ve CHP!

Ayrıca, CHP’nin Yunanistan’daki karşılığının PASOK olduğunu biliyoruz. Bu da bir yana geçmişte Tony Blair öykünmesiyle üçüncü yol savunuculuğu yapan CHP bir süre sonra eski sağcı politikacılara davetiye çıkarmıştı. Bazı CHP’lilerin fırsatçı bir yaklaşımla SYRİZA’nın zaferinin rüzgarından istifade etmeye çalışmaları günü kurtarabilir ama kalıcı bir başarı getiremez. CHP’nin başarı için SYRİZA’ya gitmesine de gerek yok. 1970’lerin CHP’ne baksalar doğruyu bulacaklar. Yeri gelmişken hemen söyleyelim SYRİZA’nın günümüzde karşılığı belki HDP olabilir. Cumhurbaşkanlığı seçimleri aslında tam da bunun provası oldu. HDP, SYRİZA’nın başarısını doğru okur ve yeni bir politik vokabüleri ve dil inşaa edebilirse yeni bir hikaye yazabilir. Ancak burada da gerçekçi olmak lazım. 2015 seçimine çok az zaman kaldı ve büylesine ustaca bir kimyagerlik için büyük bir liderlik gerekiyor.

SYRİZA’nın başarısının ardında ne var?
1. SYRİZA, neo liberal eokonomi politiğe tepki olarak doğru, büyüdü ve iktidara geldi 2. Özelleşitirme, sosyal güvenlik ve kötü yönetim politikaları SYRİZA’yı adım adım büyüttü 3. SYRİZA, merkezin çökmesi ve toplumsal karşılığını kaybetmesi sonucu iktidara geldi 4. SYRİZA, statükocu partilere karşı düzen karşıtlığını savundu ve büyük bir zafer kazandı. 5. SYRİZA, kendi gündemini halka anlattı. Kendisini rakipleri üzerinden tanımlamadı. 6. Çipras ve arkadaşları pozitif bir kampanya yürüttüler ve kara propagandalara dönüp bakmadılar 7. SYRİZA salon solculuğu değil devrimci bir paradigmayla yeni bir Yunanistan vaat etti. 8. Beğenirsiniz beğenmezsiniz Çipras’ın bir hikayesi ve insanlar o hikayeye inandılar. 9. SYRİZA’nın Türkiye’deki karşılığı RP, AK Parti, HDP hatta Genç Parti daha olabilir ama CHP olamaz. Yarın: SYRİZA bundan sonra ne yapacak?

Devamını Oku

Bu seçimin konularından biri ‘başkanlık’ olacak!

26 Ocak 2015

Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Ahmet (Davutoğlu) Bey gerek başdanışmanlık, gerek dışişleri bakanlığı yaptığı dönemde yine başkanlık sistemini meydanlarda hep konuştuk. Bu seçimlerin de bence üzerinde konuşulacak konularından biri olacaktır diye düşünüyorum”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Etiyopya, Cibuti, Somali ziyareti sonrası dönüş yolunda gazetecilerin sorularını cevaplandırdı...

- Yeni dönemde başkanlık sisteminin rolü ne olur? Bu konuda hükümetle bir uyum problemi var mı? Kulislere çeşitli iddialar yansıyor...

“Öncelikle gündemi belirlenen bir Türkiye ile gündem belirleyen bir Türkiye noktasında, gerçekten ben ‘başkanlık sistemi’nin bu sürece güç katacağına inanıyorum. Başkanlık sisteminin sağlayacağı en büyük avantaj, çok başlılığı ortadan kaldırması olacaktır. Seri karar almak, çok daha çabuk netice almayı getirecektir diye düşünüyorum. Zira bizdeki mevcut sistemde karar süreci süratle işliyor dersek kendimizi aldatırız. İkincisi, her zaman söylediğim bir şey var; gerek insan yönetiminde, gerek paranın yönetiminde, gerekse bilginin yönetiminde çok daha verimli olabiliriz ama şu anda verimli değiliz, bu çok açık net, ortada. Verim ekonomisi devreye sokabilirsek, netice almamız da o denli artacaktır. Biz bugüne kadar birçok şeyleri yatırım noktasında yapabildiysek bazı sıkıntıları yaşayarak olmuştur. Eğer bir başkanlık sistemi olmuş olsa, yatırımlar noktasında da, alt yapı, üst yapı, insana yönelik yatırımlarda da çok daha başarılı neticeler alırız. Acaba gelişmiş ülkelerin ne kadarında başkanlık sistemi var, ne kadarında yok? Görüyoruz ki tamamına yakınında var. Buradan netice alındığına göre, biz niye hâlâ ayaklarımıza prangaları bağlayalım, gitmemek, koşmamak için buna devam edelim.”

- Şu anki yapı neden ayağımızda pranga?

“Ben iki cumhurbaşkanı ile çalıştım. Şimdi Abdullah Bey değil de başka biri olsaydı, biz bu kadar rahat çalışamayacaktık. Hükümetle aramızda uyum problemi olup olmadığını sormuştunuz... Biz tabii ki koordineliyiz, hükümetle aramızda kolay kolay Allah göstermesin herhangi bir şey olmaz. Ben kolaylaştırıcı olacağım, hükümet de bu noktada çalışmalarını rahatlıkla sürdürecek. Tabii dışarıdan dedikodu üretenler olacaktır. İşte kalkıp da şu anda Cumhurbaşkanlığı makamını dahi ‘kaçak saray’ olarak niteleyecek kadar alçalanlar, seviye kaybına uğrayanlar... Şu uçağı dahi eleştirenlerin dünyaya bakışlarını düşünün. Büyük düşünemezseniz, ufkunuz büyük olmazsa, sizler gelişmiş ülkelerle rekabet yapamazsınız.”

‘Görüş ayrılığı yok’

Devamını Oku

Somali saldırısının arkasında kim var?

25 Ocak 2015

Mogadişu - Somali’de yaşananlar aslında Afrika kıtasının özeti gibi. Somali’nin uzun ve dramatik bir hikayesi var. Henüz çıkarılmıyor ama büyük miktarda petrol, doğalgaz ve uranyum olduğu ileri sürülüyor. Geniş düzlüklerde kabilelerin yaşadığı Somali büyük jeostratejik öneme sahip. Burası Afrika boynuzunu, Aden Körfeizini, okyanusu ve dolayısıyla Hindiçini kontrol eden bir garnizon. Somali, Batılılardan aldığı sözlere güvenerek 1977’de Etiyopya’ya savaş açmış. SSCB ve Küba’nın devreye girmesiyle Somali askerleri püskürtülmüş. General Siad Barre darbeyle devrilene kadar ülkeyi diktatörlükle yönetmiş.

1991’de bu defa Barre’ye darbe yapılmış. Barre ülkeyi terk etmiş. Yirmi yıl sürecek iç savaş başlamış. Kırsalda yaşayan klanlar kanlı bir boğazlaşmaya tutuşmuşlar. Ülkede taş üstünde taş kalmamış. Somalililer savaşmaktan yorgun düşünce barış yapmaya karar vermişler. Neredeyse her binada iç savaştan kalma kurşun izlerin gördük.

Darbe-savaş-yoksulluk sarmalı

İç savaştan sonra aşiret reislerinden oluşan İslam Mahkemeleri Birliği barışı sağlamış. Ancak bu defa da Etiyopya, Somali’ye savaş açmış. Etiyopya askerleri Mogadişu’ya kadar gelmişler. Etiyopya, İslam Mahkemeleri Birliğini dağıtmış. Film gibi değil mi? Daha bitmedi. Etiyopya İslamcı olduğu için klanlar heyeti dağıtınca yeni bir savaş başlamış.

İslam Mahkemeleri Birliği Hareketinin dağıtılmasıyla hareketin gençlik örgütü eline silah alıyor. İşte bildiğiniz El Şebab, Türkçesiyle Mücahid Gençlik Hareketi böylece ortaya çıkıyor. Hali hazırda El Şebab’ın kırsalda ciddi bir varlığa sahip olduğu iddia ediliyor.

Halk, El Şebab’ı aşırİslamcı bulup, görüşlerine katılmasa da güvenliği sağladığı için ciddi destek veriyor. 1970’lerin Beyrut’u olarak nitelenen Mogadişu bitmeyen savaşlar sonucunda bugün harabeye dönmüş. Ülkede büyük bir açlık, yoksulluk ve kaos var.

Üç aşamalı saldırı planı

Güvenlik açığı Cumhurbaşkanı Erdoğan Afrika’dayken kendini gösterdi. Mogadişu’da canlı bomba saldırısı oldu. Cumhurbaşkanlığı protokol görevlilerini hedef alan saldırıyı El Şebab üstlendi. Güvenilir kaynaklar saldırının arkasında El Şebab’ı taşeron olarak kullanan ve

Devamını Oku

Hayaldi, gerçek oldu: Erdoğan Cibuti’de

24 Ocak 2015

Emperyalizmin nasıl bir insanlık suçu olduğunu görmek istiyorsanız Afrika’ya gelmelisiniz. Burası Batılılar tarafından yağmalanan bir kıta. Tekil olarak ülkeler değil topyekün bir kıta talan edilmiş. Sömürgeciler sadece doğal kaynakları değil insanların gözlerindeki ışığı dahi çalmışlar. Afrika’da sömürgecilik yeni bir maskeyle yoluna devam diyor. İngiltere, Fransa, İtalya’dan sonra sıra Çin’e gelmiş. Şimdi kıtanın her yerinde Çin’i görüyorsunuz.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Doğu Afrika’yı kapsayan gezisinin üçüncü günündeyiz. Etiyopya’dan sonra Cibuti’ye geldik. Buradan da Somali’ye geçilecek. Erdoğan’ın Cibuti parlamentosundaki konuşması sembolik değeri yüksek tarihsel bir konuşmaydı. Sanki AK Parti grubunda konuşurcasına Cibuti meclisine hitap etti. Erdoğan’ın konuşmasında meclis, milli irade ve demokrasi vurgusu önemliydi

‘...Cibuti, farklı görüşlerin bu Meclis çatısı altında ifade edilebildiği, örnek gösterilebilecek demokrasi geleneğine sahip bir ülke olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Arkasında halkın desteği olan bir parlamentonun başaramayacağı hiçbir şey yoktur. Dolayısıyla Cibuti’nin, böyle bir parlamentoyla, büyümeye, gelişmeye, güçlenmeye devam edeceğine yürekten inanıyorum.’

Parlamentonun önünde toplanan kalabalık Cumhurbaşkanını ‘Başkan Erdoğan’ sloganlarıyla karşıladı. Meydanda açılan bir pankart ilginçti. Pankartta ‘Cibuti’ye Gelmeniz Hayaldi Gerçek Oldu Yiğit Adam’ yazıyordu. Erdoğan dur durak dinlemeden dünyayı dolaşmaya ve çalışmaya devam ediyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Biz sizin doğal kaynaklarınız için gelmiyoruz. Sizinle kardeş olduğumuz için buradayız’ sözü Afrika sokağında büyük yankı uyandırıyor. Erdoğan sevgisi burada gözle görülür biçimde yükseliyor.

Cibuti, Afrika’nın jeostratejik önemi en yüksek ülkelerinden. Başta Fransa, ve Japonya olmak üzere pekçok ülkenin askeri üssü var. Askeri üslerin bulunduğu Cibuti’ye Türkiye ekonomi üssü kuruyor. Uzmanlar Cibuti’nin ilerleyen yıllarda Körfez’in Hong Konk’u olacağını söylüyorlar.

Türkiye’ye dışardan bakmak!

Erdoğan’la yurt dışı gezisine çıktığınızda liderliğinin gücünü daha iyi görüyorsunuz. Addis Ababa’da, Cibuti’de veya Bağdat’ta yürüdüğünde insanlar onu görmek ve dokunmak için büyük mücadele veriyorlar. Erdoğan’ın Avrasya’da bu etkinliğini gören büyük güçler doğal olarak onu itibarsızlaştırmak için her yolu deniyorlar. Tam bu noktada Somali’de patlayan bombalar büyük güçlerin taşeronlar aracılığıyla ‘Erdoğan’a buraya gelme’ mesajı taşıyor.

Devamını Oku

Okulları kapatın...

22 Ocak 2015

ADDİS ABABA - Etiyopya, kara derili, ak yürekli güzel insanların ülkesi. Uçağımız beş saatlik uçuştan sonra Addis Ababa’ya indiğinde akşam olmuştu. Kolonyal mimarinin hakim olduğu büyük bir otele yerleştik. Etiyopya, Afrika birliğinin, dolayısıyla kıtanın politik merkezi. Kıtanın kalbi burada atıyor. Başkent Addis Ababa da hızla Afrika’nın Brüksel’i olma yolunda ilerliyor.

İlk defa Etiyopya’ya geldim ve sürprizle karşılaşmadım. Tahmin edebileceğiniz gibi fakirlik ve yoksulluk buranın kaderi olmuş. Addis Ababa’da nereye gidilir? Bilmiyoruz. Allah’tan heyette Akif Beki ve Nihal Bengisu Karaca var. İkisi de kıdemli Afrika uzmanı. Müzeleri, nerede yemek yeneceğini, nerede ne olduğunu iyi biliyorlar. Böylece aramızda en çok uçağa binen gazeteciler de belli oldu.

Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olduktan sonra ilk defa geziye katıldım. Tayyip Erdoğan’ı, belediye başkanlığı döneminden bu yana izleyen biri olarak tuhaf bir duygu fırtınasına kapıldım. Hedeflerine ulaşmış muzaffer komutan edası vardı. Başbakanlıktan getirdiği eski ekibine yeni bir misyon ve görev yükleyerek kaldığı yerden devam ettiğini gördüm. Ne yaptığını bilen, kararlı ve kendinden emin bir hali vardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile eşi Emine Erdoğan, kızı Sümeyye Erdoğan, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Gıda-Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, Bilim Sanayi ve Teknoloji Fikri Işık, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ve Binali Yıldırımı’ın olduğu kalabalık bir heyetle Etiyopya’ya geldi. Heyetin bileşenleri yeni dönemde Erdoğan’ın nasıl hareket edeceğinin işaretini veriyor.

Tayyip Erdoğan’ın ‘Gülen okullarını kapatın. Ne tür destek lazımsa biz verelim’ sözü tarihidir. Türkiye’nin ve Erdoğan’ın desteğini kaybetmiş Gülen okulları için zor bir dönem başlıyor. Muhtemelen yeni bir stratejiyle daralarak survivor’ını sağlama yoluna gideceklerdir.

Türkiye, Afrika kıtasıyla yakından ilgileniyor. Davutoğlu’nun fikir babalığını yaptığı 2005 Afrika Yılı hamlesi artık ciddi bir işbirliğine dönüşmüş. 2009’da Afrika’da 12 büyükelçilik varken bugün bu sayı 35’e yükselmiş.

Beyaz adamın kıtaya girmesiyle derileri gibi Afrikalıların kaderleri de kara olmuş. Emperyalizmin böl ve yönet stratejisi asırlardır kan ve gözyaşı vermiş. Etiyopya, petrolü, doğalgazı olmamasına rağmen son dönemde iki defa bölünmüş. Önce Cibuti, sonra Eritre ayrılıp bağımsızlığına kavuşmuş. Uzmanlar acaba doğal kaynakları olsaydı ne olurdu diyorlar.

Devamını Oku

Siyasette yeni dönem

19 Ocak 2015

Cumhurbaşkanı’nın, Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmesi eski tartışmaları yeniden gündeme getirdi. Bu hikayenin uzun bir geçmişi var. Türkiye 25 yıldır bu konuyu tartışıyor. Problem daha çok kişiler üzerinden konuşulsa da son tahlilde bu bir sistem tartışması. 1982 Anayasası bu tartışmayı kişilerden bağımsız bir mesele haline getiriyor.

Esas mesele anayasada sayılan Cumhurbaşkanın yetkileri ve sorumlulukları noktasında düğümleniyor. 2007’de yapılan cumhurbaşkanını halkın seçmesine kabul eden değişiklikle Türkiye zaten sistem değişikliğine gitti.

Başkanlık tartışması ilk defa farkındalık yaratacak şekilde Turgut Özal tarafından söylendi. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, 1989’da parlamentoda Cumhurbaşkanı seçildiğinde fiilen başkan gibi davrandı. Başbakan Yıldırım Akbulut döneminde bakanlar kuruluna başkanlık etti. Birinci Körfez savaşında ipleri tamamen eline aldı. ABD Başkanı Bush’la doğrudan ilişki tesis etti. Anavatan Partisinin başına Mesut Yılmaz’ın geçmesiyle Özal-ANAP ilişkisi zehirlendi. Özal’ın partiyle ipleri koparıldı. Özal, partisinden dışlandı. Bunun üzerine Özal, köşkten inip yeni parti arayışlarına girdi. Ancak 1993’te zamansız ölümü buna izin vermedi. Özal, açık biçimde Başkanlık sistemini savunuyordu.

Özal-Demirel yarı başkanlık istedi

Özal’ın vefatıyla bu defa Süleyman Demirel parlamento tarafından Cumhurbaşkanı seçildi. Süleyman Demirel, arkama bakmam dediyse de partisi DYP’yle fırtınalı bir ilişkisi oldu. DYP’nin başına önce İsmet Sezgin daha sonra Tansu Çiller geçti. Demirel, Çiller ilişkisi zamanla bozuldu.

Cumhurbaşkanlığı döneminde Süleyman Demirel, başkanlık sisteminin tartışılmasını savundu. Anayasal vatandaşlık kavramını ortaya attı. Ahmet Necdet Sezer, bu tartışmalara girmedi. Parlamenter sistemin devam ettirilmesi gerektiğini dile getirdi.

Türkiye siyaseti Özal ve Demirel’le başlayarak bu tartışmanın içinde oldu. Siyaset kurumu bu sorunu uzlaşmayla çözmek yerine politik rekabete kurban verdi. Liderler muhalefette ayrı, iktidarda farklı yorum yaptılar.

Osmanlı yenilik hareketi kendisine model olarak Fransa’yı seçti. Sistem Fransız ekolüne göre dizayn edildi. Ancak geçen zaman içinde Türkiye taklit ettiği modeli dahi izleyemez hale geldi. Fransa, De Gaulle beraber yarı başkanlık sistemine geçti. İkinci Dünya Savaşının muzaffer komutanı De Gaulle, Fransanın kurtuluşunun yarı başkanlık sisteminde olduğunu öne sürüyordu.

Devamını Oku