Paralel yapı kimi destekleyecek?

16 Mart 2015

Gülen grubu bu seçimde parçalı bir stratejiyle hareket edecek. Büyük ihtimalle kamuoyu önünde kimseye destek vermeyecekler. Ancak arkada AK Parti’nin kaybetmesi için her şeyi yapacaklar. Paralel yapının seçim stratejisi eklektik bir plana dayanacak. Durumsallık yaklaşımı olarak özetleyebileceğimiz bu stratejinin ana fikrini yerel duyarlılıklar oluşturuyor...

Aslında benzer tartışmayı 30 Mart yerel ve 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaptık. Paralel yapının kurucu bir etkisinin olmadığı görüldü. Grubun oyunu yüzde 5-10 bandında görüp partilerle pazarlık masasına oturan ‘abiler’ hüsrana uğradı. Özgüven zehirlenmesi içerisinde AK Partiyi devireceklerini iddia edenler tarihi tokat yediler.

Fakat yenilen pehlivan güreşe doymaz misali dedikodularına devam ediyorlar. Yerel seçim öncesi dile getirdikleri akla ziyan görüşleri hatırlıyorsunuz. Anlı şanlı gazeteciler Tayyip Erdoğan ülkeyi terk edecek dediler. AK Partinin oyu yüzde 25 dediler. Erdoğan önce yerel sonra ulusal iktidarını kaybedecek dediler. Sonuçta ne oldu? Kim kaybetti, kim kazandı?

Ablalar sahaya inecek mi?

Hüseyin Gülerce’nin seçim sonrası söylediklerini biliyorsunuz. Gülerce, Gülen grubunun CHP için kapı kapı dolaşıp oy istediğini belirtti. Ablaların ev ziyaretlerinde CHP için destek istediklerini söyledi. Tarih ve toplumsal hafıza tüm bunları kaydetti.

Önümüzde yeni bir seçim var. Gülen grubu bu defa daha ihtiyatlı bir dil kullanıyor. Yerel seçim ve cumhurbaşkanlığı seçiminde istediğin elde edemeyen ve toplumsal ayıplanmayla karşılaşan paralel yapı bu defa yoğurdu üfleyerek yiyecek. Perde arkasında durup son ana kadar sahaya inmeyecek. Son on beş günde organize biçimde negatif kampanyaya başlayacak.

Paralel yapının iki hedefi var. Birincisi AK Parti iktidardan insin istiyor. İkincisi ise CHP, MHP, HDP’nin iktidar olmasını diliyor. 17/25 Aralık sonrası AK Partinin iktidardan düşmesini istemeleri normal. Ancak bu tavrın hareketin tabanında yarattığı ciddi bir kopma var.

Fethullah Gülen ne derse desin, insanlar Erdoğan’ı seviyor. Tabanda büyük bir geçişkenlik var. Gülen’in ‘AK Parti’ye oy vermeyin’ talimatı tabanda tepkiye yol açıyor. Gülen’in talimatına rağmen insanların çoğu hem oylarını AK Partiye veriyorlar hem de Gülen grubuna biraz daha yabancılaşıyorlar.

Devamını Oku

Erdoğan 400 vekil neden istiyor?

11 Mart 2015

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “400 vekil istiyorum” sözü tartışılmaya devam ediyor. Muhalefet Erdoğan’ın tarafsız olması gerektiğini dile getiriyor. Burada küçük bir parantez açayım. Muhalefet gerçeğin farkına varamıyor. Ülkede sistem değişti. Muhalefet bunu göremiyor.

Cumhurbaşkanını halkın seçmesiyle paradigma değişti. Her ne kadar adı parlamenterazim olsa da fiilen yarı başkanlık sistemine geçildi. Hal böyle olunca halkın oyuyla seçilen cumhurbaşkanı fiilen partili bir cumhurbaşkanı oluyor. Bunlar eski tartışmalar ama hatırlatmakta fayda var.

Muhalefet, realiteyle yüzleşmek istemiyor. Kendini AK Parti üzerinden tanımlamaya devam ediyor. Toplumun ezberini bozacak stratejik hamleler yapamıyor. Durum böyle olunca sonuç değişmiyor. Aynı manzara 400 vekil meselesinde de var. CHP ve MHP Erdoğan’a cevap verene kadar kendi hedeflerini ortaya koysa daha fazla toplumsal karşılık bulacaklar.

Erdoğan’ın üç hedefi

Sahaya inildiğinde AK Parti’yi görüyorsunuz. Büyük bir seferberlik duygusuyla çalışıyorlar. Muhalefetin seçim takvimini geç başlatmasının bu partilerin tabanında motivasyonu bozduğu gözleniyor. Muhalefet sahaya geç inmekle, sokağı rakiplerine bırakmış oluyor. Fakat muhalefet partilerinin bu ince hesapları düşünecek kurmay zekası bulunmuyor.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 400 vekil talebi sonuçta bir siyasi iddiayı ortaya koyuyor. Erdoğan, seçime üç temel hedefle giriyor. Birincisi AK Parti’nin yeni anayasayı yapacak çoğunluğu almasını sağlamak. İkincisi başkanlık sistemini getirmek. Üçüncüsü ilk iki hedefi gerçekleştirebilecek 400 vekil.

AK Parti kendisi için riskli bir alan olan başkanlık sistemi tartışmalarına girmekten kaçmıyor. Bu tavır Amerikalıların ‘Ne kadar risk o kadar kazanç’ prensibini hatırlatıyor. AK Parti seçimde belki 400 vekil çıkaramayacak ama en önce kendi teşkilatlatının önüne bir kızıl elma hedefi koyarak tabanı dinamik tutacak.

Erdoğan’ın amacı ne?

Devamını Oku

Erdoğan, Davutoğlu krizi mi?

9 Mart 2015

Muhalefete ve bazı gazetecilere göre AK Parti’de büyük kriz var. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu anlaşamıyor. Güne bu haberlerle başlıyorlar, akşam kendileri de buna inanıyorlar. Siz ne kadar, ‘Tamam da bunu neye dayandırıyorsunuz’ diye sorarsanız sorun onlar dönüp dönüp aynı tezleri tekrarlıyorlar.

Benzer tezleri Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan için söylemişlerdi. Abdullah Gül’e yedi yılda yedi parti kurdurdular. Son dönemde iyice inanmaya başlamışlardı. Hatta partinin içinde Gülcüler, Tayyipçiler listeleri yayınladılar. Aynı haberleri temcit pilavı ısıtıp ısıtıp servis ettiler. Sonuçta ne oldu? Abdullah Gül’ün görev süresi bitti ve tüm iddialar boşa çıktı.

Gül bitti, Davutoğlu başladı!

Aynı çevreler tezviratlarına devam ediyorlar. Şimdi aynı tezleri Erdoğan-Davutoğlu için dile getiriyorlar. Daha önce de yazdım. Bu iddiaları dillendirenlerin en büyük problemi kendilerini AK Parti üzerinden tanımlıyor olmaları. Bu tezin geri planında ‘Biz kendimize güvenmiyoruz. Rakibimizin yanlış yapmasını bekliyoruz’ alt metni var. Ancak bundan kurucu bir siyaset çıkmaz. Toplum bunu görüyor ve yapılan mühendisliğe prim vermiyor.

Yeri geldi bir kez daha belirtelim. Gül ile Erdoğan arasında bir siyaset farkı olmadığı gibi Erdoğan ile Davutoğlu arasında da bir siyaset farkı bulunmuyor. Bu yorum farkı olmadığı anlamına gelmiyor. Doğal olarak iki insandan bahsediyoruz. Tabii ki insani farklılıklar olacak. Ancak son tahlilde bu isimler dünyaya aynı pencereden bakıyorlar.

AB, demokratikleşme, Kıbrıs, çözüm süreci, ekonomi yönetimi ve daha birçok konuda aynı savları paylaşıyorlar. Bunların da ötesinde bu insanlar aynı davanın müntesipleri. Aynı rüyaları görüyorlar, aynı hayalleri paylaşıyorlar. Hal böyle olunca cumhurbaşkanı ile başbakan arasında çatlak oluşturma çabaları beyhude uğraşılar.

Muhalefetin açmazı ne?

Bu tavır aslında muhalefetin kendi güçsüzlüğünün ilanı anlamına geliyor. Muhalefetin özgüven eksikliğini gözler önüne seriyor. İşte dün bir kez daha gördük. Cumhurbaşkanı Bakanlar Kurulu’na başkanlık etti. Hükümet ve parti Tayyip Erdoğan’ın bu hareketin lideri olduğunu biliyor. Ona sebep muhalefet kendini Erdoğan-Davutoğlu üzerinden tanımlamaya çalışana kadar seçime yoğunlaşmalı.

Devamını Oku

Türkiye seçime, CHP kurultaya!

4 Mart 2015

CHP Lideri kemal Kılıçdaroğlu seçim için yüzde 35 hedefi koydu. Sanırım gerçek biraz farklı. Kılıçdaroğlu 2010’da genel başkanlık koltuğuna oturdu. Toplum kendisine büyük kredi açtı. O dönemde yapılan anketlerde CHP’nin oyu yüzde 30’larda çıkıyordu. On yedi yıllık Baykal dönemi bitmiş yeni bir sayfa açılmıştı.

Kılıçdaroğlu ne yapsa toplum ilgi duyuyor ve merakla takip ediyordu. Fakat Kemal Kılıçdaroğlu açılan bu toplumsal krediyi politik alana tahvil edemedi. Toplumsal desteği ucuzca harcadı. Dört yılda dört seçim kaybetti. Büyüsü bozuldu. Söyledikleri merak edilmez oldu. Politik seçimleri, adam tercihleri hep tartışıldı. CHP ilk defa bölgesel parti olma tehdidiyle karşı karşıya kaldı.

Parti, hiçbir dönemde yaşamadığı kadar bölgeselleşme riskiyle karşılaştı. CHP Güneydoğu Anadolu’da yok. Doğu Anadolu’da yok. İç Anadolu’da yok. Doğu Karadeniz’de yok. Peki nerede var. Geçen beş yılda bölge partisi haline geldi. Umut kaybedildi. Başarı unutuldu. Geldiğimiz bu noktada CHP bırakın yüzde 35 almayı pek çok vilayette aday dahi çıkartamadı.

İl başkanı neden aday olmuyor?

Önceki gün gazetelerde bir haber vardı. Habere göre CHP’nin on ilde kapısını çalan olmadı. Dört ilde ise sadece birer kişi başvurmuş. Buna göre CHP ondört ilde seçimleri şimdiden kaybetmiş görünüyor. CHP’ye 3’ü büyükşehir, 4 ilde ise birer başvuru olmuş.

Adaylık başvurusu olmayabilir. Bu anlaşılabilir bir durum. Fakat sonuçta CHP’nin o illerde, ilçelerde teşkilatı var. İl başkanı, ilçe başkanı var. İl başkanın dahi adaylık için müracaat etmediği bir durum yaşanıyor. İl veya ilçe başkanı acaba neden adaylık için müracaat etmiyor. Gerçekten garip bir durum.

Bu tablo dahi CHP’de yaşanan sorunun derinliği bakımından manidar. CHP’de Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli. Tam anlamıyla fırtına öncesi sessizlik yaşanıyor. Siyasi bilanço hergeçen gün ağırlaşıyor. Yerel seçimde Kılıçdaroğlu’nun ağır mağlubiyet alması, Mersin ve Artvin’in dahi kaybedilmesi CHP’de sözün bittiği yerdi.

Yerel seçim mağlubiyetini hazmedemeden Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aday gösterilmesi bardağı taşıran son damla oldu. İhsanoğlu’nun aday gösterilmesinde de sorun olmayabilir. Ancak Kılıçdaroğlu önderliğinin parti kurullarında tartışmadan bu kararı alması soruna yol açtı. Ekmeleddin İhsanoğlu tercihinin parti bürokrasisinde değil, Beykoz Konaklarında alınması ciddi krize neden oldu.

Devamını Oku

Yeni dönem başlıyor...

28 Şubat 2015

Türkiye’de yeni bir dönem başlıyor. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ve Sırrı Süreyya Önder’in açıklamaları tarihsel öneme sahip. Türkiye siyasetinde ve Ortadoğu’da yeni bir sayfa açılıyor. Süreç bu noktaya kolay gelmedi. Ancak bugün zorlukları konuşma zamanı değil. Tüm yazılanlar arşivlerde duruyor.

Dünkü çağrı aslında HDP heyetinin 4 Şubat görüşmesinde İmralı’dan alındı. Öcalan, PKK’nın kongre toplayıp ‘Türkiye’de silahlı çağrıyı bırakmasını’ istiyordu. Ancak Kandil bu çağrıya olumlu yanıt vermedi. Geride kalan 25 günün hikayesi yazıldığında nasıl bir aksiyon yaşandığını okuyacaksınız. Nefes kesen görüşmeler sonunda peş peşe dünkü açıklamalar geldi.

Yalçın Akdoğan’ın perde arkasında yaptıkları olmasa sürecin bu noktaya gelmesi zor olacaktı. Hakan Fidan’ın tarihsel hakkını teslim etmek gerekiyor. Ayrıca Muhammed Dervişoğlu’nun son dönemde sessiz ve derinden yürüttüğü trafiğin altını çizmek lazım. Başbakan Davutoğlu’nun cesur ve kararlı tutumu olmasa süreç bu tarihi noktaya gelemeyecekti.

2005’ten 2015’e ilerleyen süreç

Tayyip Erdoğan’ın 2005 Diyarbakır konuşmasıyla başlayan süreç on yıl sonra finale geldi. Geçen on yıl içinde büyük badireler atlatıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın risk alarak ileri hamleler yapması ve en son Başbakan Davutoğlu hükümetinin programına girmesi tarihi adımlar oldu. Bugün artık yeni bir tarih başlıyor. Eski Türkiye’nin ve eski rejimin prangalarından biri olan sorunun çözümü konusunda kritik günler yaşanıyor.

Sorunlarının anası olan Kürt meselesinin çözümünde yol ayrımındayız.

Bu yazı yazılırken Kandil’den henüz bir açıklama gelmemişti. Ancak görünen o ki arka kapı diplomasisi sonucu Kandil, İmralı’nın çağrısına uyacak. Kandil geçmişte olduğu gibi farklı açıklamalar yapsa da İmralı’nın dediği olacaktır.

Emre Taner döneminde başlatılan, Hakan Fidan’la ileri bir noktaya taşınan süreç artık kalıcı barışa daha yakın. Şubat ayının başında İmralı’dan yapılan çağrıya PKK’nın kerhen destek verdiği görülüyor. PKK’nın silahlı mücadeleyi bırakmak istemediği herkesin bildiği bir sır. Ancak Kandil’in direnerek çekilme taktiğine karşı Öcalan’ın devreye girerek rest çekmesi örgütteki direnci kırdı.

Devamını Oku

AK Parti ne yapacak?

25 Şubat 2015

Seçim yaklaştıkça, siyasette heyecan yükseliyor. Liderler yakında meydanlara inecekler. Bugünden itibaren sırayla partileri mercek altına alacağız. İktidar partisiyle başlıyoruz. AK Parti seçimin favorisi. Tüm anketlerde birinci görünüyor. Rakibi, CHP, MHP, HDP değil kendisi. AK Parti kendi yanlış yapmadığı takdirde muhalefetin kendisinin iktidara gelmesi mümkün görünmüyor.

AK Parti liderini Köşk’e gönderdikten sonra Ahmet Hoca’yla yeni bir sayfa açtı. Başbakan Davutoğlu’nun kurumsallaşmayı sağlamak gibi zor bir görevi var. Gelenek oluşturma ve yenilenme kavramları paradoksal bir süreci içinde barındırıyor. Bir taraftan geleneği oluşturma diğer taraftan hareketi ileri taşımak doğası gereği zor bir süreç.

İnşaa ve inovasyon

Başbakan Davutoğlu’nun il kongrelerini izledim. Daha önce bu analizleri yazdım. Ahmet Hoca, sezgisel zekası yüksek, hızla adaptasyon sağlayan, çabuk öğrenen bir lider. Geçiş dönemini başarıyla yönetiyor. AK Parti gibi büyük bir yapıda birlik ve beraberliği sağlayabilmek zor. Hepsinden önemlisi yeni hedefler koyup, tabanı bu yeni hedefe odaklamak emek istiyor.

Ben AK Parti’yi büyük bir transatlantiğe benzetiyorum. Gideceği limanı bilen büyük bir gemi. Geminin kaptanı değişse de rotası değişmiyor. Gemiye binenler, inenler oluyor ama organizasyonda bir aksama olmuyor. AK Parti büyük bir orkestra gibi. Orkestranın içinde çok sayıda enstruman bulunuyor. Hepsinin farklı sesi ve tınısı var.

Tek tek çaldıklarında fazla bir anlam ifade etmiyorlar. Ancak şefinin koordiasyonuyla muazzam bir orkestraya dönüşebiliyorlar.

AK Parti geçen on üç yıla rağmen sosyolojik mütekabiliyetini devam ettiriyor. Üç genel, üç yerel, iki referandum ve bir cumhurbaşkanlığı seçimini kazandı. Bu başarı sadece Türkiye’de değil, dünyada az görülen bir hikaye. Hepsinden öte AK Partinin oyu hala yüzde elli bandında. Parti, aritmetik başarının yanında politik bir devrim gerçekleştirdi.

Yaşanan kimi sorunlara rağmen toplumsal kredisini muhafaza ediyor. Davutoğlu, partinin inovasyonunu kurumsallaştırıp, Yeni Türkiye’ye Yeni AK Parti gömleğini giydirmeye çalışıyor.

Devamını Oku