Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu Cumartesi günü yaptığı konuşmada “ırkçılığın yükselmesine” dikkat çekti.
“Son dönemde Avrupa’da aşırı sağ, ırkçılık, göçmen karşıtlığı ve kendinden farklı olana tahammülsüzlüğün, 2’inci Dünya Savaşı’ndan bu yana hiç olmadığı kadar yükseldiğini, tedbir alınması gerektiğini” söyledi.
Bu konuşmanın ertesi günü Yunanistan’da 75 yaşındaki Selanik Belediye Başkanı, Türk dostu Yannis Boutaris faşist görüşlü grupların saldırısına uğradı. Saldırganlar “Türklerle kardeşiz, Atatürk Selanikli’dir ve büyük bir şahsiyettir” gibi sözleriyle tanınan Boutaris’e şişe ve sopalarla saldırarak hastanelik ettiler.
Bugüne kadar da Yunanistan’la siyasi anlaşmazlığa düştüğümüz dönemler olmuştu ama iki ülke arasında böyle bir nefret eylemine rastlanmamıştı.
Uzlaşmacı politika
Siyaset yurt içinde ve yurt dışında şiddetle özdeşleşmemelidir.
Yunanistan’daki olay Bakan Çavuşoğlu’nun uyarısını haklı çıkarmaktadır.
Aşırı sağcı, milliyetçi kesimlerin Batı ülkelerinde Müslümanlara ve Türklere tepkileri şiddete dönüşmüştür.
Erken seçim yaklaşıyor ve cumhurbaşkanı adaylarının seçim manifestoları arka arkaya açıklanıyor.
Vaatlerin hepsi kulağa hoş geliyor ama önemli olan bunların hangisinin, ne kadar uygulanabilir olduğu…
Örneğin, 4 muhalefet partisinden oluşan “Millet İttifakı” ekonomi ve seçim güvenliği üzerinde çok duruyor.
Fabrikaların, özellikle son olarak şeker fabrikalarının satışı hep gündemlerinde. İktidar değişirse bu fabrikaların satışlarını tekrar gözden geçirmek, yapılabiliyorsa “yeniden devlete almak” sıkça tekrarlanıyor.
Tarımın kötülemesi, kendi ürünlerimizi ve üreticimizi desteklemek yerine kolaya kaçarak bunları ithal etmemiz muhalefet adaylarının eleştirilerinin öncelikli hedefi.
Gerçekten de Hükümet bu konuda acil önlemler alabilir, almalıdır.
Sistem çekişmesi
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Ak Parti’nin tercihi olan, hatta “ekonomiyi iyiye götüreceğini” iddia ettikleri “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” muhalefet partileri tarafından ret ediliyor. Muhalefet adayları, iktidar oldukları takdirde “Parlamenter sisteme geri dönüleceği” mesajı verirken “Olağanüstü Hal’ uygulamasının kalkacağını” da hatırlatıyorlar.
Vatan topraklarının düşman işgalinden kurtarılmasının ilk adımı o gün atılmıştı, 19 Mayıs 1919’da…
Mustafa Kemal Atatürk beraberindeki heyetle 16 Mayıs’ta Bandırma vapuruyla Galata’dan ayrılır ve 19 Mayıs’ta Milli Mücadele’yi başlatmak üzere Samsun’a ayak basar.
İşgal kuvvetlerinin elinde olan Samsun’dan başlayan mücadele, Türk milletinin zaferlerle dolu Kurtuluş Savaşı ve arkasından kurulan özgür bir ülkeyle; bağımsız Türkiye Cumhuriyeti devleti ile sonlanmıştır.
Geleceğin gençlerde olduğunu bilen, Gençliğe Hitabesi ve birçok sözüyle bunu anlatan Atatürk 19 Mayıs’ı da “kurtardığı ülkeyi emanet ettiği” gençliğe armağan etmiştir. Milli Mücadele aslında dünyada benzeri olmayan mucizevi bir kurtuluş mücadelesidir.
Bütün milli bayramlarımız içinde ayrı bir önemi olan 19 Mayıs’ın millet tarafından coşkuyla kutlanması ise en doğal haktır.
19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’mız kutlu olsun.
Fener alayı…
Samsun’da her yıl 19 Mayıs akşamı “Atatürk’ün Samsun’a çıktığı Kurtuluş İskelesi”nden başlayarak yapılan fener alayına gençler ve halk büyük mutlulukla katılır.
ABD’nin büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyarak Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesi dünya çapında bir kıyamet yarattı.
Filistinliler Gazze sınırına toplandı, sınırı geçmeye çalıştı.
İsrail yağdırdığı bombalar, kurşunlarla bebekleri, çocukları bile içine alan 62 kişiyi katletti, binlerce kişiyi yaraladı.
Ramazan arifesinde bu vahşete karşı Türkiye’nin tüm illerinde vatandaşlar protesto gösteriyle ayağa kalktılar.
İsrail’le anlaşmalar
İsrail’in tam bir soykırım olarak nitelenecek bu saldırısı dünyanın her köşesinde benzer bir tepkiyle karşılaştı.
ABD’nin kendi içinden ve İngiltere’den Brezilya ve Arjantin’e, Hindistan’a kadar çok sayıda ülkede ABD ile İsrail’e karşı öfkeli protestolar yapıldı.
Ankara’da CHP’nin Meclis’e verdiği “İsrail’le tüm anlaşmalar iptal edilsin” önerisinin Ak Partililerin oylarıyla ret edilmesine ana muhalefet partisi tepki gösterdi.
Amerika Birleşik Devletleri uzun süre bir küresel lider rolündeydi.
Yıllar içinde, diğer ülkeler özellikle de kontrolüne almak istediği Müslüman ülkeler söz konusu olduğunda son derece acımasız planlar yaptığı görüldü. Afganistan, Irak gibi ülkelerde izlediği yanlış politikalar terörizmi ateşledi, şiddetin artmasına neden oldu. Taliban’dan başlayarak, El Kaide, IŞİD gibi kanlı terör örgütleri güçlenip yayıldılar.
Trump’ın etkisi
Bugün de dünyada birçok ülke Trump yönetiminin askeri stratejilerinin hatalı varsayımlara dayandığında hemfikir.
Trump başkan seçildiğinde duydukları endişe boşa çıkmadı.
AB ülkeleri Suriye ve Irak’ta IŞİD’e karşı mücadelede ABD ile birlikte Koalisyon Güçleri’nin içinde yer alsalar da medyaları, siyasetçileri Trump’ın birçok kararını sert şekilde eleştiriyor. Fransa Dışişleri Bakanı, Gazze sınırı katliamından sonra Ortadoğu’da bir savaşın çıkabileceği ihtimalini dile getirirken “İsrail’in güvenliğine bağlıyız ancak bu derece şiddet meşrulaştırılamaz” dedi.
ABD medyasında ve senatörleri arasında aynı eleştirileri yapanlar var.
Demokrat Partili Senatör Bernie Sanders, İsrail’in “silahsız” Filistinliler’e yaptığı katliam konusunda sessiz kalan Trump’ın aksine:
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Türk-İngiliz Tatlıdil Forumu” için gittiği Londra’da ABD’ye tepkilerini bildiren bir konuşma yaptı. Önce ABD’nin büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıyarak “Birleşmiş Milletler kararlarını ihlal ettiğini, uluslararası hukuka uymadığını” bir yazılı açıklamayla bildirdi. Katıldığı etkinlikte yaptığı konuşmada ise ABD’nin “Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması”nın kabul edilmeyeceğini, Doğu Kudüs’ün Filistin’in başkenti olduğunu bütün İslam aleminin kabul ettiğini” söyledi.
ABD, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdıklarını ilan ederek onlarca yıldır süren İsrail-Filistin savaşlarının Filistin aleyhine sonuçlandığını emrivaki yoluyla kabul ettireceğini sanıyor.
ABD’nin yeni hatası
Bu adım, İsrail-Filistin arasındaki kanlı süreci sakin ve kalıcı bir çözüme değil, Filistin için yeni felaketlere sürükleyecektir.
ABD, İsrail için kusursuz bir gelecek hazırlamak uğruna Suriye’nin kuzeyinde PKK-PYD’ye destek vererek onların birçok kenti ele geçirmesini sağladı.
Böylece Türkiye için bitmeyecek bir sorun yarattı. Arkasından Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etti ve büyükelçiliğini oraya taşıdı. Filistin için bitmeyecek kanlı bir süreç daha başlattı..
İki devletli çözüm
Trump’ın kararından hemen sonra dün ABD Büyükelçiliğinin Gazze’deki açılışı sırasında Gazze sınırında yapılan protestolarda ve İsrail saldırılarında 53 kişi öldü, 2400 kişi yaralandı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ne kadar eleştirilse de yaptığı hataları sonuna kadar tekrarlamaya kararlı görünüyor.
En kolay ve en ısrarlı olduğu yanlış “istediği kişiye FETÖ etiketi yapıştırabileceğini” sanması.
Bugüne kadar önce MHP içindeyken kurultay isteyen genel başkan adaylarını FETÖ’cü ilan etti. Bu adayların büyük bir kısmı ayrılıp yeni parti kurdular, aklına geldikçe yine devam etti.
Siyasi etiğe ve hukuka aykırı olduğu defalarca yazıldı, çizildi, “liderleri, cumhurbaşkanı adaylarını keyfi şekilde suçlayamayacağı” söylendi ama bunlar Bahçeli’ye tesir etmiyor.
Ak Parti-MHP Cumhur İttifakı kurulduktan sonra Bahçeli diğer partilere de “ittifak yapacaklarsa resmi yapsınlar” gibi çağrılarda bulunmuştu.
CHP-İYİ Parti-Saadet Partisi ve Demokrat Parti “Millet İttifakı”nı kurdular, Bahçeli yine memnun değil.
Hukuk devletinde…
Yüksek Seçim Kurulu “seçime katılma şartlarını sağlamış” bir parti için vereceği kararı geciktirince CHP’den 15 milletvekili bu partiye geçerek olumsuz çıkabilecek bir kararın önünü kesmişlerdi.
Türkiye’nin en önemli sorunu eğitim ve işsizlik. Eşit gelir dağılımı ve enflasyon. İnsanlar pahalılık ve işsizlikten dolayı en temel ihtiyaçlarını alamaz olduklarından şikayet ediyor.
İşsiz gençlerimiz, iş bulma konusunda umutlarını yitirmiş halde.
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün TOBB töreninde yaptığı konuşmada ekonomiye yoğun olarak değindi. Küresel ekonomideki dalgalanmaların Türkiye’de “felaket habercisi gibi sunulduğunu” söyledi.
“Bizi kur spekülatörleri, derecelendirme kuruluşu adı altında gizlenen Türkiye düşmanları ilgilendirmez” dedi.
Güvenilir olabilmek
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen yıl Türkiye’nin 7.4 büyüme oranı olduğunu, dünyada bir numara olduğumuzu, oysa derecelendirme kuruluşlarının buna bakmadığını belirtiyor. O kredi kuruluşunun mensubu değiliz, biz oradan çekildik diyor.
Burada bir noktayı; aynı kredi kuruluşlarının yakın geçmişte Türkiye’ye daha iyi derecelendirme notları verdiklerini, Türkiye’yi “güvenle yatırım yapılabilecek ülkeler” arasında gösterdiğini hatırlamak lazım. Türkiye’nin senede en az 250 milyar dolar borç bulması ve dışardan gelecek yatırımlarını arttırarak dış borçlarını ödeme kolaylığı yaratması gerekiyor. Eğer biz küresel ekonominin bir parçasıysak “o kredi kuruluşunun mensubu değiliz” demek doğru olmaz.
Zira bir değil, birkaç uluslararası kredi kuruluşu bu değerlendirmeleri yapıyor. Yabancı yatırımcı da bunlara bakarak karar veriyor. Türk yatırımcı da buna bakarak çekilebiliyor.