Aylardır beklenen seçim bitti ve Cumhur İttifakı genel seçimi, Erdoğan ise cumhurbaşkanlığı seçimini kazandı. Genel seçimde Ak Parti yüzde 42.4, MHP yüzde 11.1, CHP yüzde 22.7, HDP yüzde 11.6, İYİ Parti yüzde 10 oy oranı aldı. Böylece Cumhur İttifakı 342 milletvekili ile Meclis’te çoğunluğu sağlamış oldu. Muhalefet partileri “cumhurbaşkanlığı seçiminin 2’inci tura kalacağına” kesin gözüyle bakıyordu, anketlerin çoğu da böyle gösteriyordu ancak seçim 1’inci turda Tayyip Erdoğan’ın zaferiyle sonuçlandı.
Erdoğan oyların yüzde 52.6’sını, Muharrem İnce 30.6’sını, Demirtaş 8.4’ünü, Akşener ise 7.4’ünü aldı.
Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP ise Kasım seçiminde yüzde 11.9 oy almıştı, oylarının çoğunu muhafaza etti ve 24 Haziran’da 11.1 oy oranı aldı.
Yanlış hesap
Muharrem İnce cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı yüzde 30.67 oy oranı ile milletvekili seçiminde yüzde 22.7 almış olan CHP’nin oy oranının çok üstüne çıktı.
Meral Akşener, baştan beri hesaplarını çoğu MHP ve Ak Parti’den gelecek oylar üzerine kurmuştu.
Teşkilatları ve milletvekili listelerini de MHP ağırlıklı olarak yaptı, ancak bunun doğru bir karar olmadığı görüldü.
İYİ Parti barajı sınırda aşarken Ak Parti seçmeninin bir kısmından oy almış olabilir ama oylarını koruyan MHP yerine daha çok CHP’den oy koparmış gibi görünüyor.
Bugüne kadar çok seçim, referandum, büyük olaylar yaşadık, hepsini sabırla atlattık. Ancak...
Cumhuriyet tarihinde bu kadar merakla, heyecanla, nefesleri tutarak beklenen bir Pazar olmadı. Bütün liderlerin de vurguladığı gibi bugünkü seçim Türkiye tarihinin dönüm noktalarından biri olacak.
Seçimi Erdoğan ve Ak Parti kazanırsa Türkiye “kendine özgü, benzeri Batı ülkelerinde görülmemiş bir başkanlık sistemi” uygulamasına geçecek.
Muhalefet Partileri daha yüksek oy alırsa yeniden “parlamenter sisteme dönüş” hazırlıkları başlayacak. TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Mustafa Şentop “Başkanlık cumhuriyeti zorunlu kılar” demişti.
Oysa dünyada yönetiminin adı “başkanlık” olan, isminde “cumhuriyet” sözcüğü bulunan ama demokrasi” olamayan çok sayıda ülke var.
Demokrasi şartı
Bir ülkede demokrasi olabilmesi için önce denetim mekanizmalarının, güçler ayrılığının tam olarak var olması gerekiyor.
Hangi parti gelirse gelsin, hangi sistem uygulanırsa uygulansın hükümet, meclis ve yargı birbirinden bağımsız hareket edemiyorsa demokrasi olamaz.
Dün gazetelerde muhalefet partileri ile bazı STK’ların biraraya geldiği Adil Seçim Platformu’nun çağrısı vardı. Adil Seçim platformu “sandıkların yüzde 99’unun güvende olduğunu” bildirmiş. Seçmenler “huzur içinde sandığa gidebilir” diyor.
CHP’de milletvekili adayı olan ve sandık güvenliği için çalışan Mehmet Ali Çelebi ise “Oyumuz güvende ama hala Urfa ve Erzurum’da müşahit eksiğimiz var” diyor. Oy ve Ötesi seçmene “sandık tutanağını çek gönder” kampanyası yapıyor.
24 Haziran’da herkes “T3 Tutanak gönder” uygulamasını telefonuna indirerek sandık tutanaklarını çekip gönderebilecek, seçim ihlallerini bildirebilecek.
Görüldüğü gibi seçim güvenliği için sıkı bir faaliyet yürütülüyor.
Anadolu Ajansı meselesi
Partiler ve seçmenler bu çalışmaları yaparken birdenbire ortaya Anadolu Ajansı’nın TV NET kanalında 19 Haziran gecesi verdiği seçim tablosu çıktı.
Seçimden 5 gün önce AA’nın tablosu “açılan sandıkların yüzde yüz olduğu” belirtilerek il, il yazılmış.
Tayyip Erdoğan’ın yüzde 53, Muharrem İnce’nin yüzde 26, Akşener’in yüzde 12, Demirtaş’ın yüzde 7 şeklindeki oranları ekrana yansıtılmış. Bu olay sosyal medyada ve internet sitelerinde yer alınca haklı olarak büyük bir tepki ortaya çıktı.
Salı akşamı Otokoç Otomotiv’in kuruluşunun 90’ıncı yıldönümü idi.
Aynı akşam Koç Holding Şeref Başkanı Sayın Rahmi Koç’un da “iş hayatına başlamasının 60’ıncı yılı” kutlandı.
Cem Yılmaz’ın fotoğraflarla anlattığı “Rahmi Koç’un hayatı” içinde babası Vehbi Koç’tan başlayarak Koç ailesinin yurt içi ve dışında Türkiye için nasıl durmadan çalışıp ürettiğini izledik.
Otokoç Otomotiv’in temelleri 1928’de atılmış. İlk yerli otomobil Anadol, Ford, Volvo, Fiat, Jeep gibi yabancı markaların, araç kiralama şirketi Avis’in getirilmesi derken Otokoç yıllar içinde yabancı ülkelerde de yer alan dev bir otomotiv sanayiine dönüşmüş.
Vehbi Koç’un Cumhuriyet’in kurulmasından kısa süre sonra Batı ülkelerindeki gelişmeleri Türkiye’ye getirme çabasını daha sonra Rahmi Koç aynı titizlik ve ciddiyetle sürdürmüş. Koç Vakfı ve Üniversitesi’yle eğitimde de büyük hizmet veren Koç Holding’in sağlıktan gıda sektörüne kadar hemen her alanda kazandığı başarılar Türkiye’nin çağdaşlaşmasına büyük katkı sağlamıştır, sağlamaktadır.
Ali Koç’un Fenerbahçe Başkanı olmasıyla sanırım spor alanında da Koç ailesinin etkileri görülecektir.
Amaç ve ciddiyet
Rahmi Koç’un 60 yıllık iş hayatını ve Otokoç Otomotiv’le elde edilen ilerlemeyi izlediğim zaman bir kez daha “hedefe kilitlenme”nin önemini düşündüm.
Son derece önemli, ilk kez partiler arasında büyük bloklaşmaların olduğu bir seçime gidiyoruz.
Öyle ki sağ ve sol ayırımının bile ortadan kalktığı, farklı görüşlere sahip muhalefet partilerinin birleştiği bir seçim…
Bu seçimin sonucuna göre ya yeniden parlamenter rejime dönme adımları atılacak veya “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile yönetim başlayacak.
Devlet Bahçeli yeni sistemi “94 yıllık Cumhuriyet tarihimizin 3’üncü evresi” olarak tanımlamış.
Birinci evrenin Cumhuriyetin kuruluşu, ikinci evrenin “çok partili sisteme geçiş” olduğunu söylüyor.
Yeni sistemi ise “Yürütmeyi oluşturan cumhurbaşkanı ve hükümet, yasamayı oluşturan milletvekilleri ve partiler” olarak tarif ediyor.
Bunlara “bağımsız yargı”yı ekliyor.
Kuvvetler ayrılığı, nasıl?
Cumhurbaşkanı Erdoğan Yenikapı mitinginde de rakiplerinin “devlet tecrübesi” olmadığını söyledi.
Sayın Erdoğan, özellikle Muharrem İnce’yi tek rakip gibi gördüğünü konuşmalarında ona karşı yaptığı vurgularla dile getiriyor. Kamuoyu araştırmaları da sonucun böyle olacağını, ikisinin yarışacağını gösteriyor. Yenikapı mitinginde Cumhurbaşkanı “Bugün FETÖ’yü, PKK’yı ağzına alamayanlar, bu ülkeyi yönetmeye talip oluyorlar” dedi.
Oysa kendisi ve partisi yeniden seçilse de, muhalefet partileri ve adayları öne geçse de, gelecek hükümet ve cumhurbaşkanı terör örgütlerini temizleme sorunuyla karşı karşıya olacaktır.
PKK ve FETÖ
Bugün bile hala FETÖ yargıdan ve diğer devlet kurumlarından temizlenmiş değil. O nedenle insanlar FETÖ’nün seçim sırasında bile faaliyet gösterebileceğinden endişe ediyor. PKK terörü bitmedi. Kandil ve Sincar’a yapılan operasyonların ne derece etkisi olacağı bilinmiyor.
2016’da Kandil’in büyük ölçüde boşaltıldığı, oradaki PKK’lıların ABD kontrolündeki Sincar’a kaydığı bildirilmişti.
TSK’nın Sincar’daki mevzileri vurması daha etkili olabilir.
Osman Öcalan 2007’de PKK’nın 7 bin üyesi olduğunu, bunların 3 bininin Türkiye’de, 2 bininin İran’da PEJAK’ın içinde, 1700’ünün Kuzey Irak’ta olduğunu söylemişti.
Mübarek Ramazan Bayramı’nı kutluyoruz, milletimize hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.
Bu bayramın diğerlerinden farkı, hemen ertesinde büyük seçimlerin yapılacak olması…
O nedenle, bayram tatili de nerede olursanız olun seçim sohbetleriyle geçiyor.
Bu sohbetlerde de telaş, endişe, gerginlik var.
Zaten son yıllarda Suriye’de PKK ile mücadelemiz topluma endişeli süreçler yaşattı.
İç politikada gerginlik, çekişme hep vardı, seçim süreciyle birlikte had safhaya çıktı.
Bunun yanında toplumda insanlara, hayvanlara karşı şiddet de dayanılmaz ölçüde arttı.
Suruç olayı
Hürriyet’in türbanlı yazarı Ayşe Baykal “AKP’nin reklamlarında ‘türban yasağının kaldırılmasının’ vurgulanmasına tepki göstermiş:
“Ak Parti iktidarının ilk yıllarında başörtülü çalışanların mağdur olmaması adına Ak Parti’ye oy verdiğim olmuştur. Ama 2018 Türkiye’sine bu endişe yakışmıyor”.
Görüldüğü gibi, seçim propagandalarında “din, inanç” konularının gündeme getirilmesi o partiye oy vermiş bir yazarın bile tepkisini çekiyor.
Önceki yazımda belirttiğim gibi, cumhurbaşkanı adayları ve liderler din konusunu söylemlerinden çıkarmalıdır.,
Halk, içinde bulunduğu maddi sorunlara, eğitimden istihdama, adalet, özgürlük ve yoksulluğun önlenmesine dair neler yapılacağını öğrenme telaşındadır.
Açılım-çözüm süreci
Türkiye’de Açılım ve Çözüm Süreci dönemlerinde Öcalan da İmralı’dan konuşur, hükümete yol haritaları gönderirdi.
Sonra ne olduysa Öcalan’ın önerileri hiç duyulmaz oldu.