Faizi dengeleyici adım geldi

13 Eylül 2018

Ağustos ayı başından itibaren piyasalarda yaşanan oynaklık ve dolar/TL kurunun 7.21’li seviyelere kadar yükselmesi, piyasalardaki fiyatlama davranışlarını bozmuştu. Bunun en fazla hissedildiği alan her ne kadar döviz kurları gibi görünse de asıl belirsizlik faiz tarafında yaşanmaya başlamıştı. Finansal piyasalar için her zaman “aslolan faizdir”. Son dönemde TL’nin faizi konusunda ciddi bir kakofoni yaşanıyor, ekonominin taraflarının fiyatlama yapmasında dahi önemli zorluklar yaşanıyordu.

Merkez Bankası’nın dünkü faiz hamlesi Türk Lirası’nın faizinin “dengelenmesi” açısından oldukça cesur bir adım oldu. Kendi kredibilitesini artırma, bağımsızlığını vurgulama açısından önemli olan bu kararla birlikte politika faizini 625 baz puan artırarak yüzde 24’e yükseltti. Son günlerde bankaları yüzde 19.25 gecelik faizden fonlayan PPK’nın bu kararı etki anlamında 475 baz puanlık bir artış anlamına geliyor. Diğer yandan yeniden gecelikten, haftalık repoya dönülecek olması bir yandan sadeleşmiş para politikası anlamına gelirken, diğer yandan yeniden geceliğe döndüğü durumda 150 baz puanlık daha “atımlık barutunun” olması anlamına gelecek. Gecelik faiz yüzde 25.50’ye yükseltilirken, sadeleşme politikası sırasında açıklandığı üzere Geç Likidite Penceresi faizi de yüzde 27’ye çıkmış oldu.

Faizlerdeki bu artış, TCMB’nin uzun zamandan bu yana enflasyon/piyasa faizlerini geriden takip ettiği bir dönemden; önüne geçmese de yanına geldiği bir seviyeye gelinmesini sağladı. Piyasa beklentileri 500 baz puan ve altındaydı, Pazartesi günkü yazımda 725 baz puan artış beklediğimi yazmıştım. Aslında bu beklentiden çok faizlerin dengelenmesi adına bir temenni ba’abındandı. Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun temennime oldukça yakın yaptığı artış sonrasında dolar/TL kurları gün içinde (Cumhurbaşkanı’nın toplantı öncesinde yaptığı konuşma sırasında) 6.5520’lere yükselen dolar/TL kuru 6.0150’ye kadar geriledi, 6.1750 seviyelerinden günü kapattı.

Faiz artışı; her ne kadar borsanın sevmediği bir hamle olsa da bu kez piyasalara bir istikrar gelmesi beklentisi ile borsa tarafından da olumlu karşılandı.

Dün PPK dışındaki önemli gelişmelerden birisi de yurt içindeki yerleşik kişilerin (Gerçek ve tüzel) menkul ve gayrimenkul alım-satım ve kiralama işlemlerinde döviz kullanamayacaklarına dair Cumhurbaşkanlığı kararnamesi idi. Sabahtan özellikle reel sektör, gayrimenkul ve araç kiralama sektörünü yakından ilgilendiren bu düzenleme eski sözleşmelerin de 30 gün içinde TL’ye döndürülmesini gerektiriyor. Birçok sektörde sorun yaratabilecek bu düzenlemenin yeni bir döviz talebi yaratıp yaratmayacağı önümüzdeki günlerde açıklanacak “istisna” listelerine göre netlik kazanacak.

Devamını Oku

Merkez ne yaparsa Dolar/TL ne olur?

9 Eylül 2018

Bu hafta bizim piyasalarımız için 13 Eylül Perşembe günü yapılacak PPK toplantısından çıkacak karar büyük önem taşıyor. Bütün gözler bu hafta PPK’da olacak. Yan gözle de İdlib’deki gelişmeleri izleyeceğiz

Geçtiğimiz hafta başındaki yazımda Türk Lirası’nın ‘çoklu faizi’ olduğunu, bunun da kredi fiyatlamasındaki zorluklardan tutun da bankaların vadeli işlem fiyatlaması yapmasındaki zorluklara varana kadar bir çok sıkıntı yarattığına değinmiştim.

Merkez Bankası’nın (TCMB) politika ve fonlama faizleri, mevduat ve kredi faizleri ile Londra’daki swap faizleri ile 2 yıllık gösterge bono faizlerinin hepsi ayrı telden çalıyor. Bankaların hazinelerine dahi sorsanız, ‘Bugün Türk Lirası’nın 1, 3, 12 ve 24 aylık faizleri nedir?’ deseniz, hepsi birbirinden çok farklı faizler verecektir. Hal böyle olunca kredi/mevduat cephesinde ve kur riskinin yönetilmesi (Hedging) konularında ‘fiyatlama yapmak’ ne yazık ki mümkün ol(a)mıyor.

Perşembe günü açıklanacak Para Politikası Kurulu (PPK) kararları (kararları diyorum zira sadece faiz kararı değil, bu kararı destekleyici bazı adımlar da gelebilir) piyasalardaki bu kakofoniyi ortadan kaldırmasa da dengeleme konusunda önemli ölçüde yardımcı olabilir.

PPK’dan bir faiz artışı geleceği, geçtiğimiz hafta Merkez Bankası’nın ‘Gerekli önlemler alınacaktır’ minvalindeki açıklamasından sonra güçlenmeye başlamıştı. Geçtiğimiz Perşembe günü JP Morgan’ın “TCMB’nin 500 baz puan faiz artırmasını, bu artışı da Eylül’de veya Eylül ve Ekim’deki toplantıda yapmasını bekliyoruz” şeklindeki raporu sonrasında faiz artış olasılığı piyasalarca daha fazla satın alınmaya başladı.

Bu beklenti ile 31 Ağustos’ta 6.7881’e kadar yükselen dolar/TL kuru geçtiğimiz haftayı 6.38’li seviyelerden kapattı.

Devamını Oku

Piyasalar nasıl nefes alacak?

2 Eylül 2018

Uzun bayram tatilinden sonra piyasalar yeniden hareketleniyor. Bugün açıklanacak Ağustos enflasyon verisi kritik. Yıllık TÜFE, TCMB’nin politika faizini geçebilir. Gözler bu durumda Eylül ayı ortasındaki PPK toplantısına çevrilecek. OVP, yeni yol haritası için önemli olacak

Bankalar hem kredi vermekte hem de vadeli kur işlemleri yapmakta zorlanmaya başladılar. Neden mi? Biraz uzun bir yoldan açıklamaya çalışayım. Uzun bir bayram tatili sonrasındaki hafta boyunca hem kurlar arttı hem de kur cephesindeki oynaklık artarak devam etti. Kurlardaki oynaklık bir yana faiz cephesindeki “belirsizlik” de arttı. BDDK’nın swap işlemleri konusunda Türk bankalarına sermayelerinin önce yüzde 50’sine, daha sonra yüzde 25’ine sınırlama getirmesi sonrasında piyasalar biraz karıştı. Yurt dışındaki bankaların TL’ye erişimini kısıtlamaya yönelik bu önlem bir tarafı çözerken, diğer tarafı bozdu.

Merkez Bankası’nın (TCMB) swap işlemlerine taraf olacağı bir piyasayı devreye alacağı, Borsa İstanbul’da da benzer bir piyasanın devreye gireceği, ha keza TCMB’nin dolar vadeli kontratlarında da işlem yapacağına dair açıklamalar geldi. Son olarak TL’ye olan ilgiyi teşvik etmek için; TL mevduatlarındaki stopaj vergi oranları düşürülürken, dövizden kazanılanda stopaj oranı yükseltildi.

OVP bekleniyor

Tüm bunlar aslında geçici, palyatif önlemler. Kısa süreli çözümlerin derdimizi çözeceği zamanları çoktan geçtik. Kurban Bayramı tatilinde “Rahip Brunson krizi” konusunda bazı adımlar atılacağı beklentisi güçlüydü. O nedenle dolar/TL kuru 5.95-6.10 bandında seyrediyordu. Bu konuda bir adım atılmadığı görülünce bayram sonrasındaki hafta içinde dolar/TL kurunda (30 Ağustos tatilindeki 6.8438’i saymasak bile) geçtiğimiz Cuma günü 6.7881’e kadar bir yükseliş yaşandı.

Orta Vadeli Program (OVP) piyasaların merakla beklediği bir konu. Bundan sonraki dönemde nasıl bir yol haritasının izleneceğinin anlaşılması açısından önem taşıyor. Ancak OVP’nin açıklanmasının bir kez daha ertelenmesi piyasalardaki gerginliği artırıyor.

Bono piyasalarındaki “likidite kuruluğu” had safhaya ulaştı. Gösterge 2 yıllık tahvilde geçtiğimiz hafta boyunca neredeyse hiç işlem geçmedi. Bu çok ama çok önemli bir noktadır. Zira her zaman söylediğim gibi finansal piyasalarda “asıl olan faizdir” ve faizin nerede olduğu ya merkez bankalarının politika faizlerine ya da ilgili piyasadaki kamu kağıtlarının getirilerine bakılır. Bizde TCMB’nin piyasaların neredeyse 1.000 baz puan gerisinde kaldığı, tahvil piyasalarında işlem gerçekleşmediği bir ortamda TL’nin, kısa ve uzun vadeli faizlerinin ne olduğunu bilmek neredeyse imkansız hale geldi. Faizlerin nerede olduğunu anlamak için Londra swap piyasasına bakacağım deseniz, BDDK’nın getirmiş olduğu kısa vadeli çözüm nedeniyle orada da sağlıklı bir fiyat ne yazık ki oluşamıyor. Bir de işin içine bankaların pozisyonlarındaki farklılaşma nedeniyle birbirleriyle işlem yapma konusunda birkaç kez düşünmelerini eklersek neden kredi verme ve vadeli kur işlemleri yapmakta zorlandıklarını anlayabiliriz.

Devamını Oku

Doların ateşi sönecek mi?

12 Ağustos 2018

Piyasalar Merkez Bankası başta olmak üzere politika yapıcılardan bazı adımlar görmek istiyor. Bunlar gelirse kurlarda yeni zirveler yaşanmaz. Kurban Bayramı tatili planlamalar ve gerekli adımlar için önemli fırsat

Öyle bir haftayı geride bıraktık ki; 2001 krizinden bu yana kurlarda, tek günde yaşanan en yüksek oynaklığı yaşadık. “Rahip Brunson krizi” devam ederken Cuma günü dolar/TL kuru 6.8000 seviyesine kadar yükseldi. Bu yükseliş; Bakan Berat Albayrak’ın yeni döneme dair ekonomi yönetiminin nasıl olacağına dair sunumunu yaptığı sırada yaşandı. Sunumun başladığı sıralarda Trump’ın attığı Türkiye’ye yönelik demir çelik ve alüminyum vergilerini iki katına çıkardığına dair tweet’i de bunda etkili oldu. Her ne kadar Trump’ın bu kararının uygulanabilirliği sorgulansa da nihayetinde “Rahip Brunson krizi” üzerinde taraflar birbirlerine karşı sert sözler sarf etmekten geri durmuyorlar.

Eski (güzel) günlerde bu ve benzeri atışmalar sosyal medya veya geleneksel medya üzerinden yapılmaz, kapalı kapılar ardında yürütülürdü. Artık her şey gözler önünde ve tüm “şiddeti” ile sürüyor. Umarız bayram öncesinde bu konuda karşılıklı mutabakata varılmış adımlar atılır.

Anlamlı adımlar lazım

Geçtiğimiz hafta başındaki yazımda “Bu yıl içinde 5.25-5.2750 seviyelerinin görülmesi ihtimali artmış durumda. Bu seviye; teknik analizde bir çok indikatörün bir araya geldiği seviyeler. Aşılmasını beklemiyorum. Bu seviyelerin görülme hızı önemli olacak. Teknik analizler (ya da benim sihirli kürem) önümüzdeki 3 ay içinde bu seviyelerin test edilmesinin mümkün olduğunu söylüyor” diye yazmıştım.

Devamında da “Eğer bu seviyeler görülür ve haftalık kapanışlar bazında geçilmezse yılın 4.6750-4.7850 bandında kapanabileceğini bekliyorum. Bu tahminin gerçekleşebilmesinin alt koşulu olarak, 2 yıllık gösterge tahvil getirilerinin yüzde 24.50-25.50, 10 yıllık tahvil getirilerinin de yüzde 21.00-21.50 seviyelerine doğru yükselmeden önce TCMB’nin yıl sonuna kadar en azından 150-200 baz puanlık bir faiz artışına gidebileceği varsayımı var. Eğer Merkez’den anlamlı politika hamleleri veya faiz artışları gelmezse 5.2750’lerin üzerindeki “haritası çizilmemiş alanlarda” piyasaları neyin beklediğini kestirmek hayli zor” diye devamını getirmiştim.

Benim dolar/TL’de 3 aya kadar görülür dediğim seviyeler; değil 3 hafta, değil 3 gün, neredeyse 3 saat içinde görüldü. 2 yıllık tahvil getirileri yüzde 24.85’e, 10 yıllık tahvil getirileri 22.11’e yükseldi ve haftalık kapanışlar bu seviyelerden veya oldukça yakınından gerçekleşti. Gelinen noktada “haritası çizilmemiş alanlara” girildi. Bundan sonrasının nasıl şekilleneceğine dair “politika yapıcıların” kararlı ve “anlamlı” adımlar atması gereken zamanlardayız.

Bakan Albayrak’ın Cuma günkü sunumu anlaşıldığı kadarıyla piyasalara yeterince ikna edebilmiş değil. Hele ki “yapısal reformlar” konusundaki söylemleri, piyasaların çok da duymak istediği yaklaşım olarak değerlendirilmemiş görünüyor. Genel kabul gören desteğin en kısa zamanda geri kazanılması için bazı acil önlemlerin alınmasında fayda var.

Devamını Oku

Karşılıklı yaptırımlar piyasayı nasıl etkiler?

5 Ağustos 2018

Piyasalar, Türkiye ile ABD arasındaki krize odaklandı. Karşılıklı yaptırımlar gerilime neden olabilir. Sorunun çözüleceği varsayımıyla doların ateşi düşecektir. Merkez Bankası hızlı önlemler alırsa kur yıl sonunu 5 liranın altında kapatabilir

Geçtiğimiz haftanın bizim açımızdan en önemli olayını sorsanız; İçişleri ve Adalet Bakanlarımıza ABD tarafından uygulanmaya başlanan yaptırımlardı derim. Rahip Brunson’un tutukluluk halinin “ev hapsine” çevrilmesi dahi bu yaptırımların gelmesini engelleyemedi. Korkarım mesele artık sadece “rahip meselesi” değil. Rahip Brunson’a karşılık Hakan Atilla ve Halk Bankası’na yönelik iki yeni soruşturma, uygulanması muhtemel ceza ve bunun miktarına dair “pazarlıklar” da ‘rahip meselesine’ dahil oldu. Medyada yer alan; bir yandan OFAC (ABD’nin yaptırımları koyan ve denetleyen Yabancı Varlıkların Kontrolü Ofisi) bir yandan da New York Güney Bölgesi Başsavcılığı’nın soruşturma başlattığı iddialara önemliydi.

İlişkiler zarar görür mü?

Adeta ‘Soğuk Savaş’ dönemlerindeki casus takaslarına benzer bir durum yaşanıyor. İsrail’de Ebru Özkan’ın salıverilmesi için devreye giren Trump’ın Brunson’ın salıverilmesini beklediği anda gelen ‘ev hapsi’ olayın “sertleşmesine” ve yaptırımların devreye girmesine neden olduğu anlaşılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hafta sonu yaptığı açıklamalardan karşılıklılık ilkesi gereği, ABD İçişleri ve Adalet Bakanları için yaptırımların devreye alınmasının araştırıldığı anlaşılıyor. Böylesi karşılıklı yaptırımların devam etmesi durumunda hem karşılıklı ilişkiler hem de piyasalar daha da gerilecektir.

Pazarlıkların içinde Hakan Atilla’nın olması anlaşılabilir. Ancak Halk Bankası’nın da pazarlık konusu olması, sürecin çok da çabuk bitmeye(bile)ceği izlenimi uyandırıyor. Bu konu sadece önümüzdeki haftanın değil; sonrasındaki haftaların hatta ayların konusu olmaya devam edecek. Zira yukarıda da dediğim gibi mesele sadece “rahip meselesi” değil, Türkiye-ABD ilişkilerinin geleceğinin de tartışıldığı bir mesele. Hatta Türkiye’nin Batı Bloğuna dahil olmaya devam edip etmeyeceğine kadar da varabilecek bir mesele... Hele ki her iki ülkede de popülist liderler iş başındayken...

Fren yerine gaz

Geçtiğimiz haftanın önemli konularından birisi de Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’nin göreve geldikten sonraki ilk 100 günlük eylem planının açıklanması oldu. Açıklanan planda yine inşaat ve milli savunma projeleri ve buna bağlı olarak büyüme teması öndeydi. “Ölü devasa projelerden biri” olmaya aday gördüğüm Kanal İstanbul’da ısrarın sürmesi, inşaat bazlı büyüme hedefinin devam ettiğinin en önemli göstergesi. Halbuki daha derli toplu, kaynak-hedef dengesinin daha iyi ortaya konduğu, gaz yerine frenin öncelikli olduğu ve büyümeden çok “kalkınmayı” öne çıkaran bir programın ortaya konmuş olmasını beklerdim. 100 günlük icraat programı çerçevesinde yapılacak birçok iş/proje var. Sanırım aralarından aklımda kalan en radikal değişim önerisi; Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarında yer alan “...yargıda hedef süre uygulamasına geçiyoruz. Böylece soruşturma ve yargılamaların önceden ilan edilecek sürelerde tamamlanmasını amaçlıyoruz” olanıydı. Hukukun hızlı ve adil çalışmasına ihtiyaç var. Uzlaşma uygulamaları etkinleştirilerek mahkemelerin iş yükünün azaltılması hedefleniyor şeklinde açıklandı.
Artçılar baskı yaratır mı? hafta içinde TCMB açıkladığı yılın 3. Enflasyon Raporu’nda; 2018 yılı enfla syon beklentisini yüzde 8.4’ten yüzde 13.4’e, 2019 yılı beklentisini de yüzde 6.5’ten yüzde 9.3’e yükseltti. Bu açıklamanın hemen ardından Botaş’ın 44 aydan sonra ilk kez doğal gaz fiyatlarını artırdığı haberi geldi. TCMB’nin enflasyon raporu sonrasında gelen bu zamlar, tahminlerin bir kez daha gözden geçirilmesine neden olacak gibi... Bu artıştan sonra açıklanan Temmuz ayı enflasyon rakamları beklentilerin altında kaldı. Yıllık TÜFE yüzde 15.85 oldu. Üretici fiyatlarında artış yavaşlayarak da olsa devam etti. 1 yıllık artış oranı yüzde 25’e ulaştı. Aradaki 10 puanlık farkın ne şekilde kapanacağı, üreticilerin bu maliyet farkını tüketicilere yansıtıp, yansıtamayacaklarını ileride göreceğiz. Enflasyonun beklentilerin altında kalması TCMB üzerindeki baskıyı sınırladı. Ancak bunun kısa süreli olacağını, zamlardan sonra bunların yaratacağı “artçılar” nedeniyle TCMB’nin yeniden baskı altında kalacağını düşünüyorum. Yıl sonunda dolar ne olur? Uzun bir süredir yıl sonuna dair tahmin yapmakta zorlandım, biraz da kaçındım. Geçtiğimiz yıl Mart ayında 2017 sonunun 3.80 olacağına dair tahminimi, tüm yıl boyunca (3.40’ın altına düşülmesine rağmen) korumuştum ve yıl sonu 3.7787’den kapanmıştı. Bu yılın oynak geçeceğini yılın başında yazmıştım. Yılın ilk yarısında 4.20, iyi yönetilmezse 4.55’lerin görüleceğini tahmin edip, Vatan’daki yazımda paylaşmıştım. Bu denli kötü yönetileceğini de beklemiyordum. Geçtiğimiz hafta ‘yaptırımlar’ sonrasında 5.1152 seviyesi görüldü. Bu yıl içinde 5.25-5.2750 seviyelerinin görülmesi ihtimali artmış durumda. Bu seviye; teknik analizde birçok indikatörün bir araya geldiği seviyeler. Aşılmasını beklemiyorum. Bu seviyelerin görülme hızı önemli olacak. Teknik analizler (ya da benim sihirli kürem) önümüzdeki 3 ay içinde bu seviyelerin test edilmesinin mümkün olduğunu söylüyor. Bu seviyeler kritik. Eğer yukarı yönlü sert geçilecek olursa 5’li rakamlar bile hızla geride kalabilir. Dediğim gibi bunu beklemiyorum. Gerek “rahip meselesinin” yolda çözülebileceği, gerekse de TCMB’nin bazı önlemler alma konusunda hızlı davranacağı varsayımı ile bu seviyelerin zirve ya da zirveye yakın düzeyler olacağını tahmin ediyorum. Eğer bu seviyeler görülür ve haftalık kapanışlar bazında geçilmezse yılın 4.6750-4.7850 bandında kapanabileceğini bekliyorum. Bu tahminin gerçekleşebilmesinin alt koşulu olarak, 2 yıllık gösterge tahvil getirilerinin yüzde 24.50-25.50, 10 yıllık tahvil getirilerinin de yüzde 21.00-21.50 seviyelerine doğru yükselmeden önce TCMB’nin yıl sonuna kadar en azından 150-200 baz puanlık bir faiz artışına gidebileceği varsayımı var. Eğer Merkez’den anlamlı politika hamleleri veya faiz artışları gelmezse 5.2750’lerin üzerindeki “haritası çizilmemiş alanlarda” piyasaları neyin beklediğini kestirmek zor.

Devamını Oku

Estonya’dan bir ilk: “Dijital Oturum”

2 Ağustos 2018

Estonya Cumhuriyeti, Avrupa Birliği çapında iş yapmak isteyen girişimcilere, Türkiye’den ayrılmadan bir Avrupa Birliği şirketi kurmak için ilginç bir çözüm sunuyor. Estonya’nın dünyada ilk kez uygulamaya geçirdiği e-Residency (e-Oturum) programı ile girişimciler, Türkiye’den çalışırken global bir AB şirketi kurabilmelerini sağlayan resmi dijital kimlik elde etme hakkını kazanıyor.

Program çerçevesinde dijital/sanal olarak Estonya’da oturum hakkı kazanıp, AB hukukuna dahil olan işletmeler kurulabiliyor. E-oturum programına başvuru internet üzerinden,

100 euroluk bir başvuru ücreti ödeyerek kolaylıkla yapılabiliyor. Başvurunuz adli kontroller tamamlanıp, onaylandıktan sonra normal Estonya vatandaşlarının kullandığı kimlik kartından farklı olarak fotoğrafsız bir kimlik kartına sahip oluyorsunuz. Bu kimlik kartı Estonya’ya girme veya ikamet hakkı vermiyor ancak tüzel bir kişilik oluşturmanız, bir şirket kurmanız konusunda her türlü hakkı veriyor. Özellikle dijital dünyada iş yapan. Daha global atılım yapmak isteyen StartUp’lar işlerini formalitesiz ve teknoloji odaklı bir ortamda kurma şansı elde ediyor.

180 Türk şirketi
e-Residency programı kapsamında kurulan şirketler, ‘adresten bağımsız güvenilir AB şirketi’ statüsüne sahip olduğu için, dünyanın herhangi bir yerinden düşük maliyetle ve fazla formalite gerektirmeden yönetilebiliyor. Şirketlerin yönetim kurulları yine dijital ortamda toplantı yapıp, dijital imzaları ile kararlar alabiliyorlar.
Estonya, e-Residency programını başlattığı Aralık 2014 tarihinden bu yana 155 ülkeden 40 binden fazla kişiye e-Residency izni vermiş. e-oturum programı aracılığı ile Estonya’da kayıtlı 6 bin şirket kurulmuş. Bunların 180’i Türk şirketi. Bu programın yanı sıra Estonya İçişleri Bakanlığı ve Startup şirket topluluğu tarafından yürütülmekte olan Estonya’da Startup şirketi kurulmasını teşvik eden Startup Estonia programı devreye alınmış. Bu programa kabul edilen şirketlerin AB vatandaşı olmayan çalışanları özel ‘Startup Vizesi’ ile Estonya’daki startup şirketlerde çalışmasına imkan veriyor.
1.3 milyon nüfusa sahip olan Estonya, İsrail, Yeni Zelanda, Güney Kore, İngiltere, Kanada ve Uruguay ile birlikte Digital 7 (D-7) üyesi olarak dijital dünyada önemli bir yer kapmayı hedefliyor. Ülkedeki kamu hizmetlerinin yüzde 99’u internet ortamında yapılıyor. Tüm ülke vatandaşları bu işlemlerini çipli fiziksel kimlik kartları üzerinden yürütebiliyorlar. Dijital ortamdaki hizmetler, analog hizmetlere oranla yüzde 20 daha ucuz.
Estonya’da Startup kurulması durumunda kurumlar vergisi; kâr dağıtılmadığı durumda; yok! Kârı dağıtmadan şirketin içinde kalması ve bunun da şirketlerin sermaye yapılarının daha da güçlendirilmesi hedefleniyor. Düzenli temettü ödenmesi durumunda yüzde 14, düzensiz temettü ödenmesi durumunda da yüzde 20 kurumlar vergisi uygulanıyor. Bu vergi koşulları şirketin Estonya’daki şirket üzerinden gelir elde etmesi durumunda geçerli. Eğer yatırımcılar gelirlerini Estonya dışından elde ediyorlar ise, kendi ülkelerindeki vergilendirmeye tabiler.
Estonya; Skype’ın çıktığı ülke olarak 4 “Unicorn”a (1 milyar dolar değerini aşan Startup şirketlere verilen ad) sahip olmakla övünüyor. Skype’ın yanı sıra Playtech, Transferwise ve Uber’in Avrupa versiyonu olan Taxify da diğerleri. Amaç bu sayının daha da artması...
Neden yeni Unicorn’lardan birisi Türkiye’den gelen girişimcilerden çıkmasın diyorlar...

Devamını Oku

İş Merkez’den çıktı

29 Temmuz 2018

Merkez Bankası son PPK kararıyla ‘Ben para politikası olarak üzerime düşeni yaptım şimdi sırada maliye politikası var’ mesajı verdi. Piyasada gözler kritik Temmuz enflasyonuna çevrildi. TCMB’nin haklı olup olmayacağı Cuma günü ortaya çıkacak

Geçtiğimiz hafta Para Politikası Kurulu (PPK); piyasa katılımcılarının 100-125 baz puanlık faiz artışı beklentisine karşın para politikası faizlerini sabit tuttu. Haftalık repo faizi olan yüzde 17.75’i sabit tutan TCMB, “işgören faiz” dediğim piyasa faizlerinin yine gerisinde kaldı. Yüzde 21-22’lerdeki TL swap faizleri (karşılığında dolar verildiğinden dolayı dolar fonlama maliyetini de buna eklemek gerek) yüzde 24-25’lere yükselmiş olan TL kredi faizlerinin hayli gerisinde kalmayı başardı.

Toplantıdan sonra yapılan açıklamada, “Enflasyon görünümünde belirgin bir iyileşme sağlanana kadar para politikasındaki sıkı duruş kararlılıkla sürdürülecektir. İhtiyaç duyulması halinde ilave parasal sıkılaştırma yapılabilecektir” denmiş. Sıkı duruş nerede? Merkez Bankası daha ne kadar piyasanın gerisinde kalacak? Ya da bu kadar beklenti oluş(turul)muşken sıkılaştırılmayan para politikasında, ilave sıkılaştırılmaya başka ne zaman ihtiyaç duyulacak?

Açıklamada yeni olan önemli bir nokta var. Buna geçmeden önce... Bu toplantı diğerleri ile aynı “sıklette” bir toplantı değildi. Bu toplantı yeni “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin” ilk PPK toplantısı idi. Bu toplantıdan çıkacak karar; Merkez Bankası bağımsız mı olacak, yoksa seçimlerden önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi Merkez Bankası siyasi otoriteyle “uyumlu” hareket edecekti, bunun anlaşılacağı bir toplantı olacaktı.

Ne demek istedi?

Piyasalar; faizlerin sabit tutulma kararını, bir anlamda Merkez Bankası’nın bağımsızlığına veda olarak algıladı. Diğer yandan; PPK toplantısının hemen öncesinde Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın yapmış olduğu toplantıların, halkla ilişkiler çabalarının da bir anlamı olmadığını düşünmeye başladı. Dolar/TL kurundaki ve özellikle 10 yıllık tahvil getirilerindeki yükseliş, borsadaki düşüş piyasaların karar tepkisiydi, sert oldu.

Toplantı sonrasındaki açıklamada yer alan ‘...maliye politikasının dengelenme sürecine vereceği katkı’ yeni olandı. Sadece bu yeni “ekten” yola çıkarsak; Merkez Bankası bir anlamda enflasyonla mücadelede faiz artışı ile yapılacak katkının maliye politikaları ile desteklenmesi gerektiğini hatırlatmış diye düşünebiliriz. İyimser bir gözle bakıldığında TCMB’nin ‘Ben para politikası olarak üzerime düşeni yaptım, şimdi sırada maliye politikası var’ dedi diye düşünülebilir.

İletişim eksikliği var

Devamını Oku

Faiz kararı çok şey söyleyecek

22 Temmuz 2018

Piyasalar Merkez Bankası’nın yarınki PPK toplantısına kilitlendi. Faizi 100-150 baz puan artırırsa kurda 4.67-4.63 bandı görülebilir

Daha önceden de birçok kritik Para Politikası Kurulu (PPK) kararlarına şahit olduk. Zira ülkedeki ekonomi politikaların, enflasyondaki gelişmelerin ve hatta büyümenin ne yöne doğru gideceği konusunda PPK’nın para politikası önemli rol oynuyor.

Toplamda 500 baz puanlık bir artış ile yüzde 17.75’e kadar yükseltilen ve yeniden politika oranı haline gelen; Haftalık Repo Oran’ının artırılıp, artırılmayacağı bu haftanın bizim piyasalarımız açısından önem taşıyan en önemli karar olacak. Yurt dışının; özellikle de Kuzey yarı kürenin tatil mevsimine girdiği, Trump dışında haberlerin yavaşladığı bir dönemde; sadece önümüzdeki bir kaç ayı değil, belki de önümüzdeki bir kaç yılı yakından ilgilendirecek.

Neden bu kadar önemli derseniz, yarın yapılacak toplantı “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin” başladığı yeni dönemin ilk toplantısı. Daha önemlisi tüm ekonomik birimlerin (TCMB’nin de) yeni ihdas edilen Maliye ve Hazine Bakanlığı’na atanan Bakan Berat Albayrak’a bağlandığı bir dönemin ilk toplantısı olması açısından da önemli.

PPK toplantısından 100-125 baz puanlık bir faiz artışı beklentisi var. Peki bu faiz artış beklentisi fiyatlara yansımış, yani piyasa katılımcıları bu artışı “satın almış” durumda mı?

Piyasa fiyatladı mı?

Kur tarafındaki yatay seyir, böyle bir beklentiyi biraz yansıtıyor ancak çok da emin değil gibi davranıyor. Sanki 50-75 baz puanlık kısmı fiyatlanmış, ancak ya fazlasından ya da hiç artış yapılmayabileceğinden dolayı önce PPK kararını görmek ister bir havada. Borsa deseniz, artan faiz oranlarından çok da mutlu olmayacak bir alan. Zira artan faizler bankaların; daha önceden verdikleri uzun vadeli sabit faizli kredilerinden dolayı; kârlarını olumsuz etkilerken, şirketlerin de büyüme ve kârlılıklarını olumsuz etkileyeceğinden normalde borsa tarafı zarar görecek. Ancak borsa, yatay giden ve düşme “hevesinde” olan kur nedeniyle geçtiğimiz haftayı yükselerek kapattı.

Merkez Bankası’nın kendi kredibilitesini artırabilmek; yükselmeye devam eden ve en erken 2019 yılı ilk çeyreğinde gerilemeye başlaması beklenen enflasyon ile mücadele adına faiz artışı anlamlı bir adım olacaktır. Ancak burada bir sorun var. Zira ülke ekonomisindeki var olan problemlerin, faiz artışı ile çözülebileceği noktayı çoktan geçmiş durumdayız. Ne kadar faiz artırsak da; yurt dışında doğrudan sermaye yatırımı çekebilmemiz, var olan dış ticaret kredi imkanlarının, akreditiflerin miktar ve vadelerini artırmamız/uzatmamız kısa vadede kolay görünmüyor.

Devamını Oku