Ergenekon davasında aftan başka çözüm yok!

Eski Yargıtay Başkanı Prof. Sami Selçuk:

Haberin Devamı

Prof. Sami Selçuk her zaman olduğu gibi, hukukun üstünlüğü penceresinden bakıyor Ergenekon davasına da... Vardığı çözüm biraz şaşırtabilir, ama ona göre “Şimdiye kadar olanlar bir yana bırakılmalı. Ergenekon davasında tek çözüm af!” Neden mi? İşte cevabı; “Zira ortada dış dünyaya yansımış herhangi bir şiddet olgusu yoksa, eylem suç olmaz! Yargıtay kararı bozmak zorunda kalır. O zaman dava tekrar ilk mahkemenin önüne gelecektir ve kolay kolay bitmeyecektir.”

Peki ya sanıklar affı değil de aklanmayı isterse? Selçuk yıllardır tutuklu yargılanan tüm sanıkların haklarının baki olması gerektiğini belirtiyor. “Aklanmak isteyenlere mutlaka o hak tanınmalı. Tıpkı 1960’daki Af Yasası gibi. Bu durumda o kişilerin davaları sürer” diyor...

60 bin kişinin telefonu dinlendi... 3 bin şüpheli izlendi... 66’sı tutuklu 275 sanık, 17 bin sayfa iddianame, 120 milyon sayfa dosya var... Bir hesaba göre bu dosyayı bir savcının okuması bile 456 yıl sürer. İşte böyle bir dava Ergenekon. Ama bir hukuk davası olmasının da ötesinde siyaseti doğrudan etkileyen, Türkiye’nin geleceğini yönlendirecek bir dava. Daha da önemlisi Türkiye’de siyasi kutuplaşmanın ana konusu. Yarı yarıya desek abartı olmaz! Kimimiz tümüyle düzmece, iktidarın muhalefeti sindirmek için kurduğu bir komplo olarak görüyor, kimimiz ise Türkiye’de gerçek demokrasinin yerleşmesi için vazgeçilmez bir dava...

Peki, bu dava sonuçlanır mı? İşte bu noktada hemen herkes hemfikir, bu dava hayatta bitmez! Sade vatandaş için bu böyle. Peki, hukukçular ne düşünüyor?

Konu böylesine Türk siyasetini temelden değiştirecek bir dava olunca, geçmişte çok önemli kararlara imza atmış, eski Yargıtay Başkanı, Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sami Selçuk’a danışmaktan daha doğal bir şey olamazdı. Çünkü o Türkiye’nin hukuk konusunda en önemli ismi... Bugüne kadar her çıkışıyla ezber bozmuş, hiçbir zaman taraf olmayan, doğru bildiğini söyleyen gerçek bir hukukçu... Söz konusu bir başbakan da olsa, darbeci bir general ya da sade vatandaş da olsa... Sadece iki örnekle yetinelim; Erdoğan’ın şiir okuduğu için eyleminin suç olmayacağını savunan da, Evren’in geriye dönük yargılanamayacağını söyleyen de oydu!

Yargı, en çok da Yargıtay büyük bir sınav verecek

Ergenekon davası geçen hafta da sonuçlanmadı, üstelik bu kez Silivri’de binlerce kişi mahkeme kapısına dayandı ve kutuplaşma iyiden iyiye su yüzüne çıktı. Bu davanın gidişatını bir de ona sormak için Ankara’ya gittim. Kangrenleşen davaya radikal bir çözüm içeren şaşırtıcı bir cevapla karşılaştım. Bugüne kadar kimsenin dile getirmeye cesaret edemeyeceği türden! “Ben dosyayı görmedim, incelemedim. Kanıtları da bilmiyorum” diye bir uyarı yaparak girdi söze. Ve devam etti; “Birini öldürmeye niyetlenseniz, bu suç olmaz. Günah olur, ahlaka aykırı olur. Ama asla suç olmaz. Dış dünyaya yansıyan bir davranış olmadan hukuk böyle iç dünyada kalanlarla uğraşmaz. Sözgelimi, elinizde silah bir pusu kurarsınız, yakalanırsınız, o zaman da insan öldürmeye kalkışma olur. Hazırlık davranışları kural olarak cezalandırılamaz. Basına yansıdığı kadarıyla bu davalarda dış dünyaya yansıyan maddi bir davranıştan söz edilmiyor. O zaman ‘cebir ve şiddet kullanarak hükümeti düşürmeye kalkışma’ suçu oluşmaz. Eğer sokakta ‘Ben ihtilal yapacağım. Hükümeti düşüreceğim’ derseniz bu suça teşvik olur. Onun cezası da bu kadar ağır değildir. Bu yüzden yargı büyük bir sınav verecek. Böyle bir davada kolay kolay sağlıklı bir karar çıkmaz.”

Selçuk’a göre, mahkeme ne karar verirse versin, Yargıtay dış dünyaya yansıyan bir şiddet olgusu yoksa kararı bozacak ve dava tekrar ilk mahkemenin önüne gelecek. Kısacası, bu davanın sonuçlanabilme olasılığı hemen hemen hiç yok. İşte bu yüzden çarpıcı bir öneride bulunuyor Selçuk; “Tüm bunları bir kenara itmenin bir yolunu bulalım. Bu yol aftır!” Bu çözümü önerirken bir boşluğu da hemen kapatmayı unutmuyor. Sanıkların haklarını korumayı. “Sanıklar isterse, bu affı kabul etmeyebilmeli; ‘Ben suç işlemedim, aklanmak istiyorum’ diyebilmeli. 1960’daki Af Yasası’nda bu hak tanınmıştı. O zaman o sanıklar için dava sürer.”

Ergenekon davasında aftan başka çözüm yok

- Sizce Ergenekon davası biter mi?

Ben dosyayı görmedim, incelemedim. Kanıtları da bilmiyorum ama hem Ergenekon davasında hem de Balyoz davasında Yargıtay büyük bir sınav verecek. Çünkü dış dünyaya yansımış maddi öğenin bulunduğuna ilişkin bir haber, bugüne dek basına yansımadı. Ben duymadım, işitmedim.

- Yani kanıt mı yok?

Hayır, kanıt değil. Maddi öğe. Hukuk insanların iç dünyasıyla uğraşmaz. Yasaların öngördüğü ayrıksı durumlarda uğraşır yalnızca. Yani siz beni öldürmeyi düşünebilirsiniz. Bu günahtır, bu ahlaka aykırıdır, hukuk onunla uğraşmaz. Ama eğer beni öldürmeye teşebbüs ettiyseniz, bunu en azından dış dünyaya yansıyan bir davranışla yaptıysanız, o zaman hukuk çevrime girer. Sözgelimi elinizde silah bir pusu kurduğunuz sırada yakalanırsınız. Hükümeti düşürmeye kalkışma suçu da, şiddetin dış dünyaya yansıdığı anda oluşur. TCY’nin maddesi böyle diyor: “Şiddet kullanarak.” Bu davalarda en önemli nokta dış dünyaya yansımış bir şiddet var mı, yok mu sorunudur. Eğer yoksa o suç oluşmaz.

- Bu davalarda hiç mi suç unsuru yok?

Dosyayı bilmiyorum. Ben sadece suçun temel öğesinden söz ediyorum. Bu suç oluşmazsa belki örgüt kurma suçu olabilir. Olur demiyorum. Dikkat edin, kanıtlar ve suçun öğeleri varsa olabilir diyorum. Siz dışarıya çıkarsınız, dersiniz ki “Ben hükümeti düşüreceğim, ihtilal yapacağım.” Bu suça teşvik olur. Bunu bir örgütlenme içinde yaparsanız, bu suç işlemek için anlaşma olur, örgütlenme olur. Onların cezası da bu kadar ağır değildir. Bu kadar basit! Yargı bu bakımdan büyük bir sınav geçirecek. En çok da Yargıtay geçirecek bu sınavı. Neden derseniz bir kere bu dosyaları incelemek korkunç bir karabasan.

- 17 bin sayfa iddianame, 120 milyon sayfa dosya olduğu söyleniyor...

Ben ona inanmıyorum, biraz abartı. Ama 100 bin sayfa olduğunu düşünün; 100 bin sayfayı bile ne kadar zamanda okuyabilirsiniz? Varsayalım ki, Yargıtay Başsavcılığına dava dosyası geldi, siz de 20 savcıyı görevlendirdiniz. Birbirleriyle eşgüdüm, bağlantı içinde olacaklar, tartışacaklar. Ne kadar zamanda, nasıl? Bunun bir kopukluk tehlikesi taşıdığı açık. Ardından Özel Daire’ye gelecek dosya, orada da aynı şey olacak. 20 inceleme yargıcına verdiğinizi düşünün dosyayı. Onlar da okuyup, görüş bildirecekler. Dehşet verici bir durum bu. Ama gerçek.

Yargıçlar, bugüne dek yaptıkları duruşmadan edindikleri izlenime göre karar vermişlerdir. Doğrusu da budur. Ama yargıçlar duruşma sürerken kimi oturumlarda değişmişlerse o duruşma butlanla sakattır ve dolayısıyla izlenim de sakattır. Karar sağlıklı olamaz. Ama Yargıtay yargıçları, okumak ve incelemek zorundalar. Okumadan karar verilemez. Tutanakları okuyacaklar zorunlu olarak...

- Kaç yıl sürer bu?

Bilemem. Onun için ben diyorum ki, buradan kolay kolay sağlıklı bir karar çıkmaz. Yargıtay, eğer dış dünyaya yansıyan herhangi bir şiddet teşebbüsü yoksa kararı bozacaktır. Dava tekrar ilk mahkemenin önüne gelecektir. Bu kararlardan sağlıklı bir kararın çıkması güç bir olasılık. Hüküm ise olasılıklara göre verilmez. Kesinliklere göre verilir. Bu bakımdan bir öneride bulunuyorum; diyorum ki bunları bir yana bırakmanın hukuki yolunu arayın. Nedir o yol? Aftır!

- Ergenekon’a af mı? Nasıl?

Evet, af! Bu son dönemde Özel Yetkili Mahkemeler tarafından yargılanan davalarla ilgili olarak bir af çıkması zorunlu. Ancak bu af yasasında bir nokta da açıklığa kavuşturulmalı, 1960 yılında genel bir af çıktı, “İsteyen sanık affı kabul etmeyebilir” dendi. Yani sanık “Hayır, ben bu affı kabul etmiyorum. Ben suç işlemedim. Aklanmak istiyorum” diyebilmeli.

- O zaman tutukluluk hali sürer mi peki?

Hayır. Tutuklular dışarı çıkar, ama bu arada yargılanır. Sonuçta mahkeme ya aklanma kararı verir ya da mahkûmiyet. Mahkûmiyet verince af tekrar devreye girer. Ben başka çözüm yolu bulamıyorum burada. Çünkü bu durum, dikkat edin, sadece muhalefeti değil, iktidarı da rahatsız ediyor.

Başbuğ tutuklandığında Başbakan istifa etmeliydi

- İktidar da davanın hızlandırılmasını istiyor. Ama o da olmuyor...

Elbette, bir an evvel bitsin istiyorlar. “Tutukluluk uzun sürdü” diyorlar. Söz gelimi, Başbakan, Ergenekon davasında tutuklu yargılanan Genelkurmay Başkanı Başbuğ hakkında ne dedi? “Genelkurmay Başkanı örgüt elemanı değil, suçlama insaf dışı, tutuklu yargılanmasını doğru bulmuyorum” dedi... Başbuğ’u, genelkurmay başkanlığı yapmış bir insanı siz terör örgütü kurmaktan yargılıyorsunuz. Düş bu, böyle bir şey olamaz. Ve Genelkurmay Başkanı Başbakan’a bağlıdır. Bu tutuklama Avrupa’da olsaydı, başbakan istifa etmek zorunda kalırdı. Çünkü “Sana en yakın çalışma arkadaşını tanımamışsın, sen de çekil” derlerdi. Nitekim Almanya’nın efsanevi sosyal demokrat lideri Willy Brant öyle yaptı. Yanında çalışan özel danışmanı Günther Guillaumme hakkında Demokratik Alman ajanlığından, casusluktan dolayı dava açılınca, “Başbakanlıktan ayrılıyorum. En yakın arkadaşını tanımayan bir insan başbakanlık yapamaz” dedi. Çekti, gitti. Siyaseti kapattı. Bunlar hep ilkeli siyaset bilincidir. Bizde o yok ne yazık ki!

- Peki dünyada Ergenokon benzeri, afla sonuçlanmış dava örnekleri var mı?

Var tabii... Türkiye’de bir yanılgı var; sık sık af çıkmaz diye. Fransa’da her cumhurbaşkanı seçiminden sonra af çıkar. Dünyanın en çok af çıkaran ülkesi Fransa’dır. Ama doğru dürüst af çıkar. Çünkü af çıkarmanın ilkeleri, kuralları vardır. O kurallara uyularak af çıkar. Benim önerdiğim bu kısmi af da o ilkelere uygun bir şekilde çıkarılmalı. Ben Devlet Güvenlik Mahkemelerinin yerine geçen, ikiyüzlü bir anlayışla adı değiştirilen, özü değiştirilmeyen Özel Yetkili Mahkemelerle ilgili bütün davaların afla temizlenmesinden yanayım. Dikkat edin, bu ülkede çok büyük bir kutuplaşma ve gerilim var. Böylece barış ülkesi olmanın önemli adımlarından biri atılır, bu kutuplaşma ve gerilim de bitmiş olur. Ve dava da kapanır. Tabii, bu af yasasına bazı istisnalar getirilebilir o ayrı mesele.

- Mesela?

Onu bilemiyorum. Hükümet siyasal bir değerlendirme yapmak suretiyle bazı istisnalar getirebilir. Sonuçta bu bir siyasal değerlendirmedir, hukuki değerlendirme değil. Yani ülke yararları açısından bir değerlendirme yapabilir, ama onun ne olacağını bilemem.

- Ergenekon davasında aynı anda hem sanık hem tanık hem de gizli tanık olanlar var. Böyle bir şey mümkün mü?

Mümkün değil, hayır.

- Peki ya Şemdin Sakık için değerlendirmeniz nedir? Onun da gizli tanık olduğu ortaya çıktı...

Bu davada tartışılacak ayrıntıya inerseniz çok şey var. İşte o yüzden en iyisi afla temizlemek.

- Size bu dava sürecinde hukuken bu kadar da olmaz dedirten bir şey oldu mu?

Biraz önce söyledim; ülkenin genelkurmay başkanını tutuklu yargılayamazsınız. Yargılarsanız başka sonuçlarının da olması gerekir. Orduları emanet etmişsiniz, terörle savaşmış adam, yıllardan beri savaş içinde. Böyle bir adamı, “Terör örgütü kurdu” diye tutukluyorsunuz. Olacak şey mi bu? Dokuz ölçüp bir biçmek gerek. Hükümeti terörle ortadan kaldıracakmış! Gülerler adama ya, olacak şey değil. Diğer sanıklar için de aynı şeyi söyleyebilirim; dışa yansımış bir darbe teşebbüsü var mı, yok mu? Olay bu! Benim gördüğüm kadarıyla basına böyle bir şey yansımadı!

Menderes’in tek önemli suçu 6-7 Eylül olaylarıydı!

- Peki ya planlar? Mesela Fatih Camii yakılacak diye bir plan yapılmış...

İnandırıcı değil. Bunlar birer kurgu. 27 Mayıs 1960’ta da böyle kurgular basında yer aldı. Öğrencilerin kıyma makinesinde geçirilip buzdolaplarında saklandıkları yazıldı, çizildi. Hepsi utanç vericiydi. Amerika’da da McCarthy döneminde çok kötü olaylar yaşandı. Ama bugün Amerika onları yaptığından pişman. Türkiye de 20 yıl sonra aynı şekilde pişman olacak. Mesela Menderes’i astılar. Bugün “Menderes’in asılması iyi oldu” diyen insan var mı? Yok. Çok kötü bir olaydı. Menderes ve arkadaşları için tek önemli suç vardı, o da 6-7 Eylül olaylarıydı. Onun dışındakiler, söz gelimi anayasaya aykırı yasa çıkartmak, doğrudan doğruya yasama sorumsuzluğuna girer. Suç olmaz.

- 6- 7 Eylül olaylarında niye suçlular? Bizzat halkı kışkırttıkları için mi?

Evet. Kendileri yaptılar çünkü. “Biz ayarladık bu olayları ama böyle sonuçları olacağını düşünmemiştik” dediler sonradan. Biliyorsunuz, önce “Atatürk’ün Selanik’teki evinde bomba patladı” diye radyoda bir haber yayımlandı. Ardından DP yanlısı İstanbul Ekspres Gazetesi “Atamızın evi bombalandı” manşetiyle çıktı. Sonradan anlaşıldı ki, genelde tirajı 20 bin civarında olan bu gazete, 6 Eylül’de 290 bin basılmış ve o dönemde kurulmuş olan Kıbrıs Türktür Derneği üyelerince halkı galeyana getirmek üzere kullanılmış. Nitekim 6-7 Eylül olaylarının olduğu sırada Seferberlik Tetkik Kurulu’nda görevli olan Sabri Yirmibeşoğlu, “6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı!” demişti... “Hangi noktada duracağını bilemedik eylemlerin” demeleri doğrudan doğruya suç, bu kesin, ama onun dışındaki suçlamalar tam bir güldürü.

- Sizce Ergenekon davası nedir?

Bu bir hükümeti zorla düşürmeye kalkışma davasıdır. Hukuktaki adı bu. Ama dediğim gibi, dış dünyaya yansıyan bir davranış var mı, ben bunu bilmiyorum. Önce bunun saptanması gerekiyor. Bunun dışında Ceza Yargılaması Yasası ne kadar sağlıklı uygulandı sürekli tartışılıyor. O ayrı bir sorun. Yani birçok tartışılabilecek durum söz konusu. Bu davayı çözmenin en iyi yolu bir af yasasıyla bitirmek. Böylece yargıçları da kurtarmış olursunuz, ülkeyi de... Bir barış ortamı yaratırsınız. En doğrusu bu. Af kararını TBMM verecek elbette.

Bu dava yargının işi, iktidarla hiç ilgisi yok!

- Dışarıdan baktığınızda Ergenekon ya da Balyoz davasında suç olarak gördüğünüz ne var?

Demin söyledim; belki bir örgütlenme suçu olabilir. Olur demiyorum bakın, olabilir diyorum. Onun da cezası az diyorum. Ama darbeye kalkışmanın olması için, şiddetin dış dünyaya yansıması gerekiyor. O var mı, yok mu tam olarak onu da bilmiyorum. Onu nasıl var olarak gördüklerini de bilmiyorum. Gerekçeyi de okumadım ama Yargıtay, zorunlu olarak bu öğenin gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde duracaktır. Tek bir tanık bile, bugüne kadar “Ergenekon örgütü var” dememiş deniyor... Öyleyse nasıl olmuş darbeye kalkışma? Bu bir yana, o davada biliyorsunuz kâtipler de yargılanıp ceza almış deniyor. Eğer bu doğruysa bir kâtip nasıl darbeye kalkışmıştır, doğrusu ben de çok merak ediyorum. Onu hiç anlayamadım, birisi bana açıklasın bunu.

- Öyleyse neden bu dava açıldı? Bunu anlayabiliyor musunuz?

Hayır anlayamıyorum. Ama şunu biliyorum; bu davanın iktidarla, hükümetle bir ilgisi yok. Bu bütünüyle yargının işi... Yanlış yapmışsa yargı yapmıştır. Ve düzeltecek olan da yine yargıdır. Hükümetin bu dava üzerinde bir etkisi olduğunu da hiç düşünmüyorum.

- Fethullah Gülen’in etkisi olduğunu iddia edenler var...

Dışarıdan şu etki yapmıştır, bu etki yapmıştır beni ilgilendirmiyor. Beni yargının ne yaptığı ilgilendiriyor. Ne iktidar ne de muhalefetin doğrudan doğruya etki yaptığını ben hiç düşünmüyorum. Siyasetin bu işin dışında olduğunu düşünüyorum.

- Telkin ya da tavsiye olamaz mı?

Hayır, hiç sanmıyorum. 40 yıllık mesleğim boyunca bir tek siyasetçi benden bir şey istemedi.

- Cesaret edememişlerdir hocam...

(Gülüyoruz) Hayır! Görev yaptığım bölgelerin bakanları, milletvekilleri vardı, ama hiç böyle bir şey olmadı. Sadece bir keresinde görevde bulunduğum bir ilçenin Adalet Partisi Başkanı dövülmüştü. Yıl 1970-71 olabilir. Döven adam hakkında dava açtık, basit bir dövme suçundan... Tam da suçüstü yargılaması yapılırken, sulh ceza mahkemesinde, dönemin Başbakan’ından telefon geldi. İlçe başkanıyla, yani mağdurla görüşmek istiyordu. Sanırım Ankara’ya telgraf çekmişler. PTT’den gelen görevli önce bana uğradı, “Efendim Başbakan telefonda bekliyor” dedi. “Gidin hâkim beye söyleyin” dedim. Hâkim Bey’in cevabı şu oldu; “Duruşma yapıyorum, başbakan beklesin!”

- O sırada başbakan kim, Demirel mi?

Evet, sanırım Demirel, mağdur ilçe başkanının gönlünü almak istedi. Ama konuşamadı. Sonunda da bir şey olmadı, dava da bitti.

- Bugün böyle bir şey olsa, “Başbakan beklesin!” denebilir mi sizce?

Bilmiyorum denebilir mi? Demek sizde böyle bir kuşku var. Eğer sokaktaki insanda böyle bir kuşku varsa, öncelikle iktidar bu kuşkunun nedenini araştırmalı ve gidermenin çaresini aramalı. Tersi durumda sadece yargıya değil, devlete de güven olmaz.

YARIN: Yargı ne kadar bağımsız?

DİĞER YENİ YAZILAR