Türkiye milyonlarca lira verse yapamayacağı tanıtımı yaptı!

Siyaset Bilimci Prof. Hakan Yılmaz’ın Gezi olayları yorumu...

Haberin Devamı

Bu olaylar sebebiyle Türkiye’nin imajı çok zarar görüyor deniyor... Ben tam tersini düşünüyorum; Türkiye’nin gençlerinin ne kadar Batılı, modern, aydın ve kendi deyimleriyle ‘çapulcu’ oldukları görüldü... İnanılmaz bir itibar kazandı Türkiye. Avrupa Birliği’ne girişi kolaylaştı...

Türkiye milyonlarca lira verse yapamayacağı tanıtımı yaptı



- Dünkü konuşmamızdan kısa bir özetle başlayalım mı bugün... “İnsanın çocuğuna yenilmekten korkmaması gerekir” demiştiniz...

Evet. Toplumun bir kesimi isteklerini, haklarını ifade etmeye, bunlar için mücadele etmeye başlayarak özneleşti. Temel oluşum budur. Ama bugüne kadar özneleşme taleplerine, kimlik taleplerine karşı hep şu dendi; git kişisel alanında ne olmak istiyorsan ol! Kürt, başörtülü, seküler, içki içen ol, ama bunu o alanın dışında yapma! “Git evinde içki iç”, “Git evinde Kürt ol”, “Git evinde başını ört”, “Git evinde eşcinsel ol” gibi... Oysa bütün mesele, özneleşmenin kişiselden kollektife ve kamusala taşınması, yasalarca da tanınmasıdır. Bunu isteyenlerin sayısı da önemli değildir. Bu tür toplumsal özneler ortaya çıktığında, bunu bastırmaya, yok saymaya çalışmak, azınlık diye küçümsemek, onu ancak daha çok celallendirir. Bunu, bir “teenage” çocuğun büyümesine, ailesine başkaldırmasına benzetebiliriz. Bu başkaldırı, anne babayı rahatsız da etse, faydalıdır, gereklidir, güzeldir. Burada anlayış, diyalog, bazen de çocuğun karşısında yenilmek şarttır. İnsan, çocuğuna yenilmekten, onun tarafından geçilmekten, aşılmaktan korkmamalıdır. Çocuğuna yenilmek güzeldir! Ve unutmayalım, bu olaylar da bir özgürlük patlamasıdır!

- Ama hâlâ CHP’nin işi, faiz lobisinin işi diyenler var...

Bu, Gezi Parkı olaylarını kesinlikle hiç anlamamak demektir. Bir de şu unutuluyor; biz global bir dünyada yaşıyoruz. Global dünya ne demek, dünyanın gözü sizin üzerinizde demek. Bu göz sadece geleneksel medyanın gözü değildir, bugünlerde daha çok sosyal medyanın gözüdür. Gezi Parkı’nda eylem yapan insanların yurtdışında arkadaşları var, eşleri, dostları var ve bu insanlar yurtdışıyla en çok bağlantısı olan insanlar. Dolayısıyla bu gözün üzerinizde olmasını hesaplamış olmanız gerekiyordu. Bu göz bir komplonun eseri olarak buraya gelmiş değil. Nerede bir şey olsa gidiyor... Occupy Wall Street’te de oradaydı, Tahrir’de de oradaydı. Artık global bir dünyada, kozmopolitleşmeye başlayan bir dünyada yaşıyoruz ve bu ortamda artık “Kimse karışmasın, ben burayı istediğim gibi çekip çevireyim” türü yaklaşımlar mümkün değil. Sıcak para geldi mi, sıcak göz de gelir!

Sıcak para geldi mi, sıcak göz de gelir!

- Yani bu hareket de onun bir bedeli?

Evet. Bu şuna benziyor; Batı’nın tekniğini alalım, ama kültürünü almayalım. Yani sermaye gelsin ama sosyal medya, twitter, facebook, kültür, CNN gelmesin. Böyle şey olmaz. Bunlar paket. Sıcak para geldi mi, ses etmiyor ve cari açığınızı kapatıyorsanız, sıcak bilginin de ülkenize geleceğini bilmeniz gerekiyor. Sıcak para geldi mi, sıcak bilgi de gelir, sıcak göz de gelir, her şey gelir. Dünyaya açıldığınız anda dünya üzerinize gelir. Dolayısıyla burada bir komplo aramaktansa olayı içeriden anlamaya çalışmak gerekiyor. İçerden anlamaya çalışınca da bir neslin, 80’lilerin isyanını görüyoruz burada. Özgürlük talebinin çok ön planda olduğunu, özne olma, adam yerine konma talebinin tam da bu özgürlük talebiyle bitişik olarak öne çıktığını görüyoruz. Bu, Cumhuriyet tarihinde ilk defa oluyor.

Türkiye milyonlarca lira verse yapamayacağı tanıtımı yaptı



- Türkiye’nin imajı çok zarar gördü deniyor bu olaylar sebebiyle. Katılıyor musunuz?

Ben tam tersini düşünüyorum; Türkiye milyonlarca lira harcayarak yapamayacağı propagandayı bu şekilde yapmış oldu. Türkiye’nin gençlerinin zihniyetleri itibariyle de, yaptıkları eylemler itibariyle de ne kadar Batılı, modern, aydınlık kişiler oldukları, kendi deyimleriyle nasıl ‘çapulcular’ oldukları görüldü... Batılı yaşdaşlarına ne kadar benzedikleri ve hatta onlardan daha ileride oldukları birçok açıdan ortaya çıktı. Ve Türkiye hayatında yapamayacağı bir propagandayı bu şekilde yaptı diye düşünüyorum. 24 saat CNN karargâh kurmuş, her fonda Taksim var. İnsanlar baktıklarında ne görüyor? Haklarını arayan, bunun için çeşitli eylem biçimleri inşa eden, icat eden kızlı erkekli bir gençlik grubunu görüyorlar.

- Müthiş zeki ve eğitimliler üstelik...

Dolayısıyla Türkiye’nin imajı zarar mı gördü? Kesinlikle hayır. İnanılmaz bir itibar kazandı Türkiye. Ben AB- Türkiye ilişkileriyle çok uğraşıyorum. “Avrupalılaşma” diye bir kavram kullanırız biz... Türkiye’ye, Gezi Parkı’na bakan Avrupalı bir genç, orada Avrupalı bir Türkiye görüyor. Hatta ben bir adım ileri gidip şunu da söyleyeceğim; bugün Avrupa gençliği biraz daha pasif, Avrupa gençlerine de örnek olacak, ivme kazandıracak bir gençlik hareketi bu. O yüzden herkes koşup koşup buraya geliyor. O yüzden herkes burayı izliyor. O yüzden herkes bu harekete bir yerinden katılmaya çalışıyor. Çünkü hareket güzel bir şeydir. Herkes haklarını bu vesileyle savunur.

- Sanki Berlin Duvarı yıkıldığında olduğuna benzer bir hava var Taksim Meydanı’nda... Artık biber gazı yok ortalıkta, ama herkes gaz maskesi alıyor. Çünkü “Ben oradaydım” diyebilmek istiyor...

Şunun altını çizeyim, bu önemli. Avrupa Birliği’ne Türkiye’nin girişini en çok Avrupa’nın kozmopolit gençliği istiyor. Biz 2009’da “Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne girişte kim destekliyor?” diye bir araştırma yaptık... Gördük ki, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesini destekleyen grup Avrupa Birliği’nin gençleri... Yani 18 yaşından 40 yaşına kadar olan grup. 40 yaşın üstü Türkiye’yi desteklemiyor. 18-40 yaş arasında ise destek fazla. Ve bunlar Türkiye’nin kültürüyle, müziğiyle bir şekilde bir irtibat kurmuş, daha kozmopolit bir Avrupalı gençlik. Ve bu Avrupalı kozmopolit gençlik sosyal medyasıyla, geleneksel medyasıyla, bizzat kendisiyle burada ve Türkiye’yi yakından izliyor. Hatta görüyoruz, gelip katılıyorlar... Dolayısıyla şu anda Avrupa’nın kozmopolit kuşağı Türkiye’nin kozmopolit kuşağını destekliyor. Türkiye’nin kozmopolit gençliği ile Avrupa’nın kozmopolit gençliği buluştular.

- Bu hareket Türkiye’den Avrupa’ya yayılabilir mi?

Ciddi bir biçimde yayılır. Bir kere örnek olacağı, sağda solda tekrarlanacağı kesin.

İktidarın tabusu yıkıldı!

- Ne oldu?

İktidarın tabusu yıkıldı; mizah yeniden doğdu!

- Ne olacak?

Temel soru şudur; özneleşme taleplerinin başörtülüler, Kürtler, gençler, kadınlar için tanındığı, haklara saygılı bir “çoğulcu” düzene mi geçeceğiz; yoksa çoğunlukçuluk bir çoğunluk diktasına mı dönüşecek? Böyle kriz durumlarında, iktidar bloğunda bazı bölünmeler olur, sertler ve ılımlılar arasında. İşte olayların nasıl evrileceği, bu bölünmelere bağlı.

Solda yükselme var!

- Bu gençler sloganlarında Deniz Gezmiş’e de çok yer veriyor... Siz seküler diye tanımladınız ama sola da yakın olarak tanımlayabilir miyiz onları?

Sol orada var tabii... Orta sınıflar araştırmamızda, “Kendinizi sağcılara mı, solculara mı, ortaya mı daha yakın görüyorsunuz?” diye sormuştuk... 2007’de, “Kendimi solcuların tarafına yakın olarak görüyorum” diyenlerin oranı yüzde 14 iken, bu oran 2012’de yüzde 20 olmuş. Kendisini sağcılara yakın görenlerin oranı ise çok değişmemiş.

- Peki oranı ne?

2007’de yüzde 35 imiş, 2012’de iki puan düşmüş yüzde 33 olmuş. İki puanlık bir azalma var sağcılarda. Merkezde pek bir oynama yok ama solda 6 puanlık bir artış var. Yani toplumda da 2007’den 2012’ye az da olsa solun daha fazla prim yaptığını görüyoruz.

- Bunu neye bağlıyorsunuz?

2007’den 2012’ye şöyle bir dönüşüm olmuş; bunu orta sınıf araştırması söylüyor bize. Mesela “Zenginlik ve yoksulluğun kaynağını nerede görüyorsunuz?” diye sorduğumuzda, 2007’de çoğunluk “Çalışmakta, çabalamakta, eğitimde görüyorum” derken, 2012’de “Torpil, kapkaç ve kayırmada” gördüğünü söylemiş. Yani soldaki yükselmenin bir nedeni, Türkiye’de zenginleşme ve yolsuzluğun daha çok bağdaştırılır hale gelmiş olmasıdır.

- Antikapitalist Müslümanların çıkışı da bu sebeple değil mi zaten? “Mülk Allah’ındır!” diyorlar mesela...

Evet. Onlar da benzer şeyleri söylüyorlar. Toplumda böyle bir kayış var.

Başkanlık sisteminde geri adım atılacaktır

- Bu hareket sonrasında en azından biber gazının orantılı kullanılması konusunda bir kazanım olduğunu görüyoruz. Peki başka kazanımlar da olacak mıdır?

Tabii... Belki yeşili koruma, ormanların imara açılması konusunda da bir geri adım olacak. Bir de siyasi baskı olacaktır. Yani başkanlık sistemi konusunda bence ciddi bir geri adım olacaktır. Bunun olmayacağı, Türkiye’de nasıl bir toplumsal tepkiye yol açacağı çıktı ortaya... Benim gördüğüm bu.

Clinton da, Obama da gençlik hareketlerinden sonra başkan oldu

- Gezi olayları kendi politikacılarını çıkarır mı?

Tabii... 68’i yaşayan ülkelerde, ABD’de, Fransa’da gençlik buna benzer biçimlerde ayaklandı. Ne oldu? Önce, ciddi, sert tepkiler gösterildi. Oralarda da polisle çatışmalar oldu. 68’den 70’lerin ortalarına kadar süren bir sürü olay oldu. Devletler de öyle kolay pes etmiyorlar tabii... Ama sonunda gençlerin istekleri siyasetin içine girdi, siyasileştirildi... Unutmayalım, o 68’li gençlerden biri olan Bill Clinton başkan oldu ABD’de. Obama’nın da ikinci kez seçilmesinde çok önemli bir etken Occupy Wall Street hareketidir. Yani “Wall Street’i İşgal Et!” hareketi... Eylül 2011’de New York’ta başlayan eylemler de barışçıydı, eylemcilerin çoğunluğunu eğitimli gençler oluşturuyordu... Sosyal eşitsizliği ve şirketlerin ABD yönetimi üzerindeki nüfuzunu protesto ediyorlardı. Sloganları şuydu; “Biz % 99’uz!” Eylem büyüktü, ama büyük medya kuruluşlarında çok yer almadı ve zaman zaman eylemcilere Nazi, Komünist, seks bağımlısı gibi sözler sarfedildi ve sonuçta eylemler tüm ABD’ye yayıldı. İşte bu eylemler sola çekti Amerika’daki söylemi. Sola çekince, Obama da o alanda kendine söyleyecek söz buldu. Eğer sadece Çay Partisi (Tea Party) Hareketi olsaydı Amerika’da, Obama bugün olduğundan çok daha sağda olacaktı. Dolayısıyla bu tür hareketler sınır çizerler. Neyin olmayacağını, neyi yapamayacağınızı size gösterirler. Ve toplumda hâkim söylemin içinde bir delik açılır böylece. Ve onun içinde söz söylemeye başlarsınız... Batı Avrupa demokrasileri tamamen 68 sonrasında ortaya çıkan kuşaksal başkaldırının söylemini, isyanını içine alarak, onları topluma katarak, hatta yükselterek bugünlere geldiler...

Çin gibi mi yapalım!

Tabii tam tersi örnekler de var. Mesela, Çin’deki Tiananmen Meydanı Olayları... 1989’da öğrencilerin, aydınların ve işçilerin başlattığı gösterileri Çin Halk Cumhuriyeti hükümeti kanlı bir şekilde bastırdı. Çin Kızılhaç’ına göre 2 bin-3 bin insan öldü. Dolayısıyla bu seçimler, ülkelerin seçimleri. Batı Avrupa gibi, Kuzey Amerika gibi davranırsanız çoğulcu, gençleriyle barışık demokratik bir topluma doğru evrilirsiniz. Öbür türlüsü, Çin gibi olur...

-BİTTİ-

DİĞER YENİ YAZILAR