2012, parlak bir yıl olmayacak ama uçak da yere çakılmayacak!

Haberin Devamı

Yeni ve zorlu bir yıla girerken, kısaca 2011’i değerlendirip 2012’de bizi neler beklediğini sormak için Prof. Taner Berksoy’un kapısını çaldım, içimi rahatlattı. Ona göre, Türkiye 2011’de küresel krizin tüm şoklarını atlattı. Bu demek değil ki yine büyümede rekor oranlar yakalayacağız. Elbette 2012, geçen yıl kadar parlak olmayacak...

“Hiçbir uçak havada kalmaz. Bir şekilde yere iner. Ya düşüp çakılarak ya da yumuşak iniş yaparak” diyen Berksoy, Türkiye’nin yumuşak bir iniş yapacağı görüşünde. Kimilerinin dediği gibi büyümenin yüzde 9’lardan yüzde 2’lere düşeceğine ise hiç ihtimal vermiyor. Onun büyüme tahmini yüzde 4 ila 5 aralığında...
2012, parlak bir yıl olmayacak ama uçak da yere çakılmayacak
Geçen yıl ekonomik kriz tartışmalarıyla bitti. Dünya sorunlarla boğuşurken Türkiye iki rekor kırdı! Büyümede Çin’i bile yakaladı üçüncü çeyrekte... Sanayi üretimi artıyor, işsizlik düşüyor. Tabii ki her şey toz pembe değil. Cari açıkta sıkıntı sürüyor. Dövizdeki yükseliş kimine göre iyi, kimine göre kötü... İhracatta ise yeni bir rekor kıracağımız kesin, küresel ekonomideki tüm olumsuzluklara rağmen! Ama sonuçta burası Türkiye ve Mars’ta yaşamıyoruz. Avrupa Birliği ülkelerindeki daralmanın bu yıl artarak süreceğini söylemek için müneccim olmaya gerek yok. Zira ihracatımızın yarısını bu bölgeye yapıyoruz... Yani 2012’de geçen yılki büyüme rakamlarını beklemek ham hayal. Mesele ne kadar büyüyeceğimiz, büyümedeki düşüşün istihdamı nasıl etkileyeceği ve enflasyondaki artışın sürüp sürmeyeceği meselesi... Bir de sokaktaki vatandaşın üç kuruş tasarrufunu nasıl değerlendireceği sorusu var. Altın mı, dolar mı?

Yeni ve zorlu bir yıla girerken, kısaca 2011’i değerlendirip 2012’de bizi neler beklediğini öğrenmek için Prof. Taner Berksoy’a bu soruların hepsini sordum. O yeni yılla yeni bir başlangıç yapıyor. Yıllardır dekanlığını sürdürdüğü Bahçeşehir Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden ayrılmış, bugün itibarıyla Okan Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak kariyerine devam edecek.

Krizden çıkışın ikinci yılıydı

Yılın son gününde röportajımı kabul etme inceliğini gösterdi, herkes o günü eğlenmeye, alışverişe ayırmışken, cıvıl cıvıl Bağdat Caddesi’ni geçip Erenköy’deki evine kapandık. Enflasyondan girdik, dövizden çıktık. Tabii ki küresel ekonomik kriz ve Türkiye’ye etkisiydi ana konumuz. Neyse ki çizdiği tablo biraz olsun içimize su serpti.

‘Avrupa yıkılacak, ölecek, bitecek’ diyenlere pek prim vermiyor Berksoy. Ona göre, ‘Yaşlı Kıta’ artık dipten dönmeye başlayacak. 9 Aralık’taki AB Zirvesi’nde alınan kararlara ilişkin yorumu böyle. Bu iyi haber, ancak öyle hemen sevinmeyin. AB ülkelerinde bir süre daha daralma devam edecek. Ama bu krizin yaralarının sarılma dönemi olacak. Zaten bu krizi bizim piyasalar daha önce defalarca satın aldığı için yeni bir tehdit yok Avrupa’dan bize gelecek.

Berksoy’un bir diğer tespiti Ortadoğu’yla ilgili ki, o da bizim açımızdan tedirginlik yaratacak bir durum değil. Yeni bir Arap baharı ve yeni bir savaş beklemiyor. Mesela İran ile İsrail ya da ABD arasında bir savaş... Bu da ihracatımız açısından olumlu bir haber, zira belirsizlik azaldıkça bu ülkelerle ticaretimiz gelişecek.

Zaten Berksoy, pek çok yabancı uzman gibi Türkiye’de ışık görenlerden... Gelişen piyasalar içinde yıldızı parlayan bir ülke olarak tanımlıyor Türkiye’yi ve Rusya, Çin, Hindistan ve Brezilya’nın aralarında olduğu, ‘gelişen piyasalar’ arasında sayıyor. Bunlar hep güzel haberler, ama akılcı bir saptama yapmayı da ihmal etmiyor Berksoy: “2012, 2011 kadar parlak bir yıl olmayacak ama Türkiye ekonomisindeki büyümedeki düşüş yumuşak olacak. Ben yüzde 4-5 aralığında bir büyüme bekliyorum!” diyor.

- Hocam hiç kimse 2011’in Türkiye için bu kadar iyi bir yıl olacağını tahmin edememişti sanırım...

Doğru. Türkiye için 2011, krizden çıkışın ikinci yılı. Aslında 2010’la birlikte krizden çıkmıştık. 2011’de ise Türkiye’nin ekonomik performansı gayet iyi. Malum, bizim bir Ekodiyalog grubumuz var. Birkaç senedir yapmıyoruz programı ama her senenin sonunda topluyorlar bizi, televizyonda bir değerlendirme yapıyoruz, beklentilerimizi söylüyoruz. Geçen sene de böyle bir şey yapmıştık. Doğrusu bazı tahminlerimiz tutar gibi oldu. Bazısında ise çok ciddi bir şekilde yanıldık.

- Hangilerinde yanıldınız?

Mesela 2011’de büyüme, beklentimizin çok üzerinde gerçekleşti. Çok hızlı bir tempo vardı. Cari açık bizim öngördüğümüzden neredeyse bir kat daha fazla oldu.

Şokları 2011’de yaşadık

- Neden böyle oldu peki?

Çünkü dünyadaki krize rağmen bizim kendi içimizden üreyen çok büyük olumsuzluklar yok. Biz de çok ciddi etkilendik bu krizden ama diğer ülkeler gibi büyük bir kırılma yaşamadık ve hemen toparlandık. Oysa dünyada hem siyasi hem de iktisadi açıdan bir sürü olumsuzluk yaşandı. Oradan sekerek Türkiye ekonomisi de 2011 yılında hem siyasi hem iktisadi çok ciddi büyük şoklar yedi... Açıkçası şimdi bunlar geçti diye düşünüyorum. Dolayısıyla 2012 yılı sanki dışarıdan gelen şoklar açısından Türkiye için birazcık daha rahat olacakmış gibi görünüyor. Ben 2012 yılı için iyimserim.

- Ama sizin aksinize 2012’de ekonomik kriz bekleyenler çok?

Doğru. 2012 için görece daha karamsar olan, ciddi iktisadi sıkıntılar öngören, hatta söylemi Türkiye’de yeni bir kriz olacak noktasına kadar getirenler var. Çoğu da krizin dünyadan yansıyıp bize geleceğini düşünüyor. Bir de “O şekilde olmaz” diyenler var. Ama her iki görüşte olanlar da ekonomik büyümede bir iniş olacağı konusunda hemfikir. Şimdi bir uçak iniyor diye düşünün... Biz hep şunu deriz; uçak hiçbir zaman havada kalmaz, mutlaka iner, ya düşerek iner, yere çakılır! Biz ona ‘sert iniş’ deriz. Veya piste gelir, normal, yumuşak inişini yapar. “2012’de kriz olacak” diyenlere göre Türkiye ekonomisinde sert bir düşüş olacak. Bence de 2012, 2011 kadar parlak bir yıl olmayacak. Bunu herkes kabul ediyor zaten. Türkiye’deki ekonomik büyüme düşüşe geçecek ama kimisi bu inişin düşerek bir kriz şeklinde olacağını söylüyor, kimisi de “Hayır yumuşak iniş olacak” diyor. Ben inişin bayağı bir yumuşak olacağını düşünüyorum.

- Bu kadar cari açığa rağmen mi? Çünkü geçen yıl yaptığımız söyleşide, “Cari açık adeta yırtılır gibi büyüyor. Bu gidişle develüsyon olabilir” demiştiniz. Nitekim oldu da... Cari açığı artık tehdit olarak görmüyor musunuz?

Evet, bu kadar cari açığa rağmen ekonomik büyümedeki düşüşün yumuşak olacağını düşünüyorum.

Avrupa Birliği krizi tepeden döndü

- Üstelik cari açık 2011’de rekor seviyeye ulaştı...

Evet. Bu sene sanırım GSMH’ya oranı yüzde 10 civarına kadar gelir cari açığın. En son ekim ayında açıklanan cari açık rakamı 78 milyar dolardı. Yıl sonunda da en fazla 80 milyar dolara gelir. Bu da demektir ki yaklaşık olarak yüzde 9 küsur, 10 gibi olur GSMH’ya oranı... Çok yüksek açıkçası. Cari açığın 2011’in başından beri çok yüksek problem çıkartacağı düşünülüyordu. Ama çıkmadı bir problem.

- Niye çıkmadı peki?

Kolayca finanse edebildik çünkü.

- Üstelik bir seçim dönemi atlattık...

Evet. Ve kamu maliyesinde seçim ekonomisine dair bir sapma olmadı. Bunu önemle belirtmek lazım. Çünkü özellikle kriz beklentileri açısından çok ciddi bir çıpa görevi gördü bu, tuttu ekonomiyi. Dışardan Türkiye’ye yönelik risk algılaması açısından da aynı şekilde bir etkisi oldu. Dolayısıyla 2011’de tüm şokları yedik. Arap baharını yaşadık. Avrupa Birliği’nde dünya kadar kriz çıktı, atlattık. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki bütçe görüşmelerini yaşadık. Bunların hepsi piyasalar tarafından 40 kere satın alındı ve fiyatlara da yansıtıldı. İçeride ise cari açık tehlikesini yaşadık hep. Buna rağmen bir şey olmadı. Şimdi ben bu şokları geride bıraktığımızı ve 2012’de bu tür şoklar yemeyeceğimizi, dışardaki siyasetin de birazcık daha dengeli olabileceğini düşünüyorum.

AB bir yıl sonra düzelir

- Peki ya AB’deki kriz?

AB’de benim fikrim diğerlerininkinden bayağı bir farklı. Biliyorsunuz, 9 Aralık 2011’de AB Zirvesi yapıldı. Bu zirvenin iki ekseni vardı. Bir, bu zirve Avrupa Birliği’ndeki bütçe açıklarının ve buradan kaynaklanan borçlanma gereklerinin bir şekilde zapturapt altına alınmasını düzenleyecekti. İkincisi, Euro’nun ne olacağına karar verilecekti. Hatırlarsanız, orada bir tek İngiltere’nin ciddi muhalefeti oldu ama öteki ülkelerin, özellikle ‘Euro Bloku’ ülkelerinin büyük bir katılımıyla çözüm yolunda adım atıldı. İlk defa böyle bir uyum oluyor. Ben bunu, “Avrupa Birliği krizi tepeden döndü” diye yorumluyorum.

- Kimisi de “Tamamen çözümsüzlüğe gidiyor” diye yorumluyor ama...

Evet. 2011’de dünyada birçok şok niteliğinde ekonomiyi etkileyecek olay yaşandı. Bu şok olaylar dünya ekonomisinin, özellikle de gelişmiş ülkelerin krizden çıkışını olumsuz yönde etkiledi. Gayet tabii biz de etkiledik. Mesela Avrupa’daki krizin bizi etkilemesi şu kaygıları doğurarak oldu; “Biz çok büyük cari açık veriyoruz, bu açığın finansman kaynağı ise AB ülkeleri. Avrupa banka sistemi bu kadar kötülediği takdirde biz bu finansmanı bulamayız, bu cari açığı finanse edemeyiz. Bizim başımıza dert olur bu” dedik. Nitekim son bir-iki ayda da cari açığı ucu ucuna gerilettik. Bu bir risk algısı yarattı açıkçası. Gayet tabii Avrupa canlanamadığında, bizim ihracat pazarlarımız durgunlaşacağı için o da bir yandan ticaret açığı yaratacak ve cari açığı besleyecek. Böyle bir risk algılaması var. Şimdi ben diyorum ki, bunların hepsi 2011’de oldu. Bunlar bir daha tekrarlanır mı? Bir daha Arap baharı olur mu, olmaz! Bir daha Avrupa bu hale gelir mi, gelmez! Yani bizim için bu kadar risk üreten bir hale gelir mi, gelmez! Dediğim gibi orada ayrılıyoruz. “Daha kötü krizler kopar, Avrupa dağılır” diyenler de var. Ben 9 Aralık AB Zirvesi’nin o bakımdan biraz öğretici olduğu kanaatindeyim. Tabii ki durum kötü. Bir sene önce gelseler o noktaya çok daha iyi olurdu. Ama neticede İngiltere hariç, AB üyesi ülkeler kamu maliyesini sıkılaştırıcı önlemler üzerinde kabaca uzlaştılar, ayrıca Euro’nun yaşatılması ve desteklenmesi konusunda da anlaştılar.

- Yani siz “9 Aralık Zirvesi’nde AB dağıldı” diyenlerle de ayrılıyorsunuz...

Evet. Ben öyle düşünmüyorum. 9 Aralık Zirvesi AB krizinin tepeden döndüğü nokta. Bundan sonra, elbette hemen bu sene içinde her şey düzelmeyecek. Ama yavaş yavaş düzelme yoluna doğru gidilecek.

- Türkiye ihracatını büyük miktarda AB ülkelerine yapıyor. Eğer resesyona girilirse ne olur?

Tahmin ediyorum ilk birinci çeyrekte resesyonist eğilimler olur Avrupa’da, belki bazı negatif hareketler tekrarlanabilir. Ama öyle çok büyük bir çöküntü olacağını düşünmüyorum. Tabii Avrupa’nın bizim ihracatımızı çekecek şekilde düzelmesi ancak bir sonraki sene olur. Ama “Avrupa yeniden bir kriz riski üretir mi?” derseniz, ben “Çok fazla üretmez” diyorum. İkincisi de dediğim gibi Türkiye’de bütün bu şokların hepsi satın alındı. Bu finans piyasalarının bir oyunu haline geldi. Dikkat edin, kriz hafif sakinleşirken “Aaa Portekiz’in büyük ödemesi var... Aaa İtalya’nın kamu borçlanma faizi çok yüksek çıkıyor” diyorlar. Ben yavaş yavaş bu oyunun biteceğini düşünüyorum. Bu yüzden 9 Aralık AB Zirvesi önemli. Oradaki kararlılık gösterisi o oyunu biraz bozar. Ve Türkiye’yi de rahatlatır.

Hızlı büyüme denge bozar

- Peki sizin büyüme tahminiz ne?

Bizim 2011’de hoş gibi görünen ama neticede sıkıntı veren bir büyüme performansımız var. Çok hızlı büyüdük. Bizim gibi ülkelerde hızlı büyüme denge bozar. Dengeyi bozduğunun işareti de cari açıktır. Açıkçası yavaşlayacak büyüme. Düşünün, Türkiye’de ilk 9 aydaki büyüme yüzde 9.6! Çok yüksek. Oradan yüzde 2’ye inecek diyenler var ki, çok sert bir iniş olur bu. “Ülke 2012’de krize girer, ekonomi çok kötüye gider” diyenlerin dayandığı nokta bu. Ben baştan beri 2012 için 4-5 civarında bir büyüme olur diyordum. Şimdi bakıyorum, son birkaç haftada diğer tahminler de benimkine yakınlaşmaya başladı. Bu rakam bir kere çok sert bir iniş olmayacağını göstermesi açısından önemli. Ama yine uçağı indiriyoruz. 2011’deki düzeyde kalmıyor, iniyor.

- Yüksek büyüme dengeyi nasıl bozuyor? Tehlikesi ne?

Cari açığı büyütüyor. Enflasyonu biraz tırmandırıyor. Tasarruf açığınızı büyütüyor. Bu tür riskleri var. Eğer yüzde 7-8’lerden, yüzde 2’ye inerseniz de ciddi sıkıntı var demektir. Yapılan hesaplara göre büyüme yüzde 5-6 aralığında olduğu takdirde işsizlik üretmeyen bir büyüme oluyor. Bunun altında ise, işsizlik fırlayıp gidecek. Bu da beklentiyi bozar. Dolayısıyla orada kritik tartışma büyüme hızının ne olacağı. Bir “2 ve 2’nin altına iner” diyenler var, bir de “5 ve 5’in biraz altına iner” diyenler...

- Siz iyimser gruptasınız...

Evet. 4.5-5 diyorum. Bir de “Büyüme yüzde 2’ye iner” diyenlerin niye böyle olacağını söylemeleri lazım. Orada tuhaf şeyler oluyor. Mesela deniyor ki, Türkiye ekonomisi dışarıdan gelen kaynakla büyüyor. 2012 yılında bu kaynak kesilecek, çünkü dışarısı çok kötü olacak. 2011’e de bu söylemle başlamıştık. Ben aynı kanaatte değilim. Yani yüzde 4.5-5 büyüme cari açığı bir miktar azaltacak. Döviz kurunun geldiği nokta zaten belli. Kasım ayı rakamları açıklandı, dış ticaret açığı ciddi frenlenmiş gibi gözüküyor. Dolayısıyla hem büyüme tarafından hem kur tarafından cari açık biraz aşağıya doğru baskılanacak. Şöyle düşünün, 70 küsur milyar dolar civarı cari açığınız, 100-130 milyar dolar da özel sektörün çevirmesi gereken borç var. Kabaca bir hesapla bu 200 milyar doların çevrilebileceğini, çok büyük sıkıntı çıkartmayacağını gösteriyor. Dolayısıyla “Dış kaynak kesilmesi ekonomiyi alır dibe vurur” demek bana pek doğru gelmiyor. Zaten yavaşlayacaksınız. O yavaşlamayı götürebilecek kadar dış kaynak da olur. Niye olur? Tekrar geri dönüyorum, dışarıda yaşanabilecek şokların bir çoğunu yaşadık. Aynısı tekrar edebilir ama bunun olasılığı çok düşüktür. Dolayısıyla, depremin büyüğü geçti 2011’de... Şimdi artçı sarsıntılar olur ama yıkmaz. 2012 böyle bir yıl olacak.

DİĞER YENİ YAZILAR