AKP 'Sabık İslamcı'

Seçim sonrası en ilginç analiz!

Haberin Devamı

Seçimlerde Türkiye’nin çoğulculuktan yana olduğunu, istikrar istediğini anlatan bir sonuç çıktı. Halk, ’Yola devam ama tek parti rejimi de istemiyoruz!’ dedi...

AKP, Türkiye’nin dünya düzeyinde umutlarını çok iyi temsil ediyor ama Türkiye’nin farklılıklarını temsil etmekte çok renksiz kalıyor. Türkiye açığı, kapalısı, Alevisi ve Kürdü’yle çok daha renkli...

29 Mart yerel seçim sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bence Türkiye’nin çoğulculuktan yana olduğunu anlatan bir sonuç çıktı. Yine istikrar çıktı. Yola devam ama tek parti rejimi de istemiyoruz. Çoğulculuk istiyoruz.

Tek parti rejiminden kastınız nedir?

Tek bir parti bütün toplumu temsil edemez. Her zaman başka bir partiye ihtiyaç var. Hele böyle Türkiye gibi farklılaşmış, çok katmanlı bir toplumda tek bir partinin herkesi temsil etmesi mümkün değil. Böyle bir kategori yok artık Türkiye’de. İnsanların çok farklı seçimleri var. Çoğunluk kadar azınlık haklarının da korunması gerekiyor

Geçen seçimler sonrası ’Türkiye rahatladı’ demiştiniz. Bu sefer de benzer bir durum var galiba?

Evet, aynen. Ümit ediyorum ki bu korku siyasetinden artık kurtuluruz. Çünkü bir korku siyaseti de var ve bu çok zararlı. Sanki İslami Cumhuriyet gelecek gibi, bir tür İslamileştirme çabası var gibi... Bunun bir kısmının da korku siyaseti olduğunu düşünüyorum açıkçası. Her zaman için bu tür kaymalar, baskılar, iktidarı kötüye kullanmalar mümkündür ama tırmandırmada korku atmosferinin de rolü var. Son dönemde Avrupa’da da İslam karşısında bir korku siyaseti gündemde. Kanada’da çok önemli bir araştırma yapıldı ve Müslüman göçmenlerle ilişkili olarak bazı söylentilerin yersiz olduğu ortaya çıktı. Birçok yerde, İslam konusu etrafındaki korkular bazen yersiz değil ama ayrıca kendi başına da bir korku siyaseti üretiliyor. Bu korku siyasetinin bitmesi için de yardımcı olacağını düşünebiliriz bu seçimlerin.

Seçimlerden önce laik kesimde ’AKP bu kez yüzde 50 oyla gelebilir’ korkusu hâkimdi...

İşte, o korkunun yersiz olduğu ortaya çıktı. Herkese bir ders oldu bu seçimler. Bence laik kesimin de siyasette bir sesleri olduğunu düşünmeleri rahatlatıcı oldu. Çünkü laik kesimin partisi yok. Kendilerini sadece laik kesim olarak tanımlayan sosyal grupların partisi olmamasının çok tehlikeli olduğunu düşünüyorum.

Laik kesimin partisi yok

Laik kesimi CHP temsil etmiyor mu sizce?

Laik kesim bugüne kadar Cumhuriyet Halk Partisi’nde temsil ediliyordu. Hatta bir dönem laik kesimi sağ merkez de temsil etmişti. ANAP’ıyla, diğer partileriyle... Ama bugün hem liberal hem laik kesimin partisi yok. AKP’ye oy vermek istemeyenler CHP ve MHP’ye oy veriyorlar. Batı yanlısı laik kesim son dönemde milliyetçi, hatta Avrupa karşıtı oldu.

Peki siz bu seçim sonuçlarını bekliyor muydunuz?

Evet. Şöyle bekliyordum; Türkiye’de demokrasinin perçinlenmesinden yana bir oy dağılımı oluyor enteresan bir şekilde. Her darbeden sonra, darbenin yapıldığı siyasi partinin iktidara geldiğini biliyoruz. AKP de genel seçimlerde daha demokrat olduğu için iktidarı kazandı, daha İslamcı olduğu için değil. İnsanlar oylarını verirken bu özelliğine baktılar, bugün de belki biraz daha kavgacı olduğu için, kavga ortamını tırmandırdığı için bazıları oylarını geri aldılar. Ya da oylarını bu yüzden artıramadı AKP. Çünkü seçmen kavgacılıktan yana oy vermiyor 80’li yıllardan beri. 70’li yıllardan çıkartılan en büyük ders bu olmuştu. Türkiye’de sertleşmeden yana siyaset kazanmıyor. Kazanabilirdi de, ama kazanmıyor. Bu da çok olumlu bir şey. Mesela Kemal Kılıçdaroğlu’nun profili çok daha mülayim, yumuşak ve mütevazı olduğu için kazandığını düşünüyorum. Belki seçimi kazanmadı ama popülaritesinin yüksekliğinin sebebi bu.

Oyların bu düşüşünü yalnızca kavgacı üsluba mı bağlamak gerekiyor?

Ben böyle olduğunu düşünüyorum. Bir araştırma yapmadım, bilimsel bir tarafı yok elbette ama baktığınız vakit daha yumuşak olmaması, biraz da ‘Ya bir başlarına iktidar olurlarsa’ korkusu ve muhalefet ihtiyacı. Yani farklı seslerin çıkma ihtiyacı...

AKP, çıtayı yükseğe koydu

Bu seçimlerden çıkartılacak ders ne olmalı sizce?

Çoğulculuğun illa ki istikrarı bozmayacağı. Çünkü Türkiye’nin tek bir parti tarafından temsil edileceğini düşünmek kötü. Biraz da merkeze farklı partilerin hazırlanması gerekiyor. Burada sosyal demokrat parti CHP’ye çok iş düşüyor. Daha yapıcı bir muhalefet izlemeli, daha iyi hizmet vermeli. Ayrıca tabii burada tehlikeli olan MHP’nin yükselişi.

Neden?

Avrupa karşıtlığının nereye gideceğini bilmiyoruz. Bugün ilginç bir tablo çıktı ortaya. Daha Batıcı seçkinlerin Avrupa’ya karşı döndüğünü gördük, Avrupalı olması beklenmeyen bir AKP’nin ise daha fazla Avrupalı olduğunu görüyoruz. Burada esas kendisini sorgulaması gerekenler var. Çünkü AKP’nin yolu aşağı yukarı çizilmiş durumda. Önündeki reformlar belli. AKP’nin en büyük zorluğu şu; Obama dünya dengelerini değiştirdi. Aslında düşünürseniz, şu anda AKP’nin içinde olduğu dönüştürücü dinamikler çok daha yüksek. Hem kendini, İslam’ı dönüştürdü bu parti, daha da dönüştüreceği söyleniyor, hem Türkiye’yi Avrupa ile aynı eksene oturtmak için bir dizi reform yapıyor, hem de küresel ölçekte beklentiler çok yüksek. Bugün, Batı ile İslam dünyası arasında arabulucu bir konumlanmada Türkiye’nin yer alması bekleniyor. Şu anda dümende AKP var. AKP, Türkiye’nin önüne çok yüksek bir çıta koydu, ’Ben bunu yapabilirim’ diye büyük bir işe soyundu. Halbuki daha sosyal demokrat kanatta çıta belli değil. AB konusunda belli değil, Ortadoğu konusunda belli değil, hâlâ soğuk savaş dönemindeki gibi uluslararası dengelerin korunması isteniyor. Halbuki dünya değişti, CHP değişmedi. Oysa AKP, Türkiye’nin çıtasını şu anda dünya düzeyinde sürekli olarak yükseltiyor. Buna hayır diyemem.

Peki CHP yükseltecek mi?

Göreceğiz. CHP, şu anda sadece çoğulculuk açısından belki önemli bir muhalefet kaynağı. Ama bu muhalefet kaynağının da yapıcı olabilmesi için çıtayı yükseltmesi lazım. Hukuk devletine daha çok sahip çıkacak mı, AB’ye girmek için gerekli olan reformların hayata geçirilmesi konusunda ne diyecek? Kürt meselesi konusunda ne diyecek? Misyonerler konusunda ne diyecek? Çünkü bir misyonerlik korkusu var şu anda. CHP de bugüne kadar bu konularda milliyetçi söylemden çok uzaklaşmadı. Onun için bence bugün kendine yeniden bir yol haritası çizmesi gereken AKP değil, CHP. Tabii ki AKP’nin bu yol haritasında istediklerini yapıp yapmayacağı, reformları gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceği önemli. Ama öbür tarafta yol haritasını pek görmüyoruz.

AKP, SABIK İSLAMCI!

AKP kendini de dönüştürüyor, Türkiye’yi de dönüştürmeye çalışıyor dediniz. Son kitabınız, ‘İç İçe Girişler: İslam ve Avrupa’da AKP’yi tanımlarken ’Sabık İslamcı’ sıfatını kullanmışsınız. Biraz açar mısınız?

Çünkü bu partinin İslamcı parti olduğunu söylemek bence kaba bir tanım. Evet, 1980 sonrası gelişen İslami hareketlerle bir bağlantısı var. Erbakan geleneğiyle de var diye düşünebiliriz ama 28 Şubat sonrası bu gelenekten kopuldu. Hem tek lider anlayışından, hem üçüncü dünyacılıktan kopuldu, hem de AB ile çok dönüşüldü. Onun için AKP yeni bir parti. Muhafazakârlıktan kopmuş bir parti aslında. En azından siyasi söylemlerinde böyle bir şey yok.

Ama algılamada var. Hâlâ insanlar Türkiye’nin giderek muhafazakârlaştığını düşünüyor...

Algılamada var. Ama zaten farklı bir isim koyamadığımız vakit bilimsel olarak, yani muhafazakâr mı, İslamcı mı, Müslüman demokrat mı, İslami reformist mi, siyasal reformcu mu, sağ merkezde mi, yoksa merkeze taşınamadı mı diye tartışır dururuz. Aslında bütün bunlar zaten bu partinin değişimini, henüz daha isimlendiremediğimiz yeni bir süreci ortaya koyuyor. Bu yüzden artık ‘AKP, sabık İslamcı’ diyebiliriz.

ARTIK DİNİ KİMLİĞİN ÖNEMİ KALMADI

Artık ‘AKP, Milli Görüş gömleğini çıkardı mı, çıkarmadı mı?’ diye tartışmaktan vazgeçtik... CHP de bu söylemleri bir kenara bıraktı. Ne türban meselesi gündeme geldi bu seçimlerde ne de darbe... Buradan yola çıkarak, AKP’nin aslında bu kaynaklardan beslendiğini ve artık beslenemediği için oylarının düştüğünü söyleyenler de var...

Artık partinin kendi kimliğini isimlendirmesi zayıflatıcı bir unsur. İslamcılık bir şekilde bir kimlik hareketiydi. Hem dinin öne çıkması hem de farklı bir kimlik adına. Çünkü din bir kimlik değildir aslında, bir inançtır. Ama siyasal harekete dönüşünce hem inanç hem kimlik hareketi oluyor. İslamcılığın böyle bir boyutu var. Ama bugün bu kadar önemi kalmadı bu kimliğin...

Türkiye’nin yeniden birleşmeye ihtiyacı var

Türban artık Çankaya’da. Sizce ne değişti Türkiye’de?

Ben Abdullah Gül gibi bir insanın, yaptığı işlerle, dışişleri bakanı olarak cumhurbaşkanlığına layık olduğunu düşünüyordum. Bunu da söylemiştim. Türbanlı bir cumhurbaşkanı eşinin sembolik olarak sanki cumhuriyetin üzerine bir örtü geçiriyor gibi rahatsız edeceğini de anlıyordum, laik kesimleri ve bu kesimdeki kadınları. Ama gördük ki bu yüzden örtünme baskısı artmadı. Önemli olan işini iyi icra etmesiydi cumhurbaşkanının, bu bir. İkinci bir şey daha demiştim, belki o olmadı seçimlerden sonra. İnsanlar artık Türkiye’deki farklılığın temsil edilmesini istiyor. Dediğim gibi, AKP bugün çıtayı çok yükseğe koyuyor, belki Türkiye’nin dünya düzeyinde umutlarını çok iyi temsil ediyor olabilir ama Türkiye’nin farklılıklarını temsil etmiyor. Homojen bir parti görünümünde. Başörtüsünün de bunda bir rolü var. Bu yüzden, AKP’liler için ’Bari ikinci kızlarının başları açık olsa’ demiştim. Türkiye, bu farklılığı yaşamak istiyor çünkü. İnsanlar şu korkuya kapıldılar; bütün tayinlerin sadece eşleri başörtülü bürokratlara verildiği inancı yayıldı. Bu homojen görünüm Türkiye’nin tablosu değil. AKP, kendi içinde Türkiye’nin farklılığını daha çok temsil etmeli. Türkiye, bugün hırslı bir proje içinde. Hem Ortadoğu’da iddialı, hem Avrupa’da, hem de Obama’nın ziyaretinden beri dünyada... Nato’da artık iddialı. Bu kadar büyük bir iddiası var AKP’nin. Ama Türkiye’nin temsil gücü açısından AKP renksiz kalıyor. Açığı, kapalısı, Alevisi ve Kürdü’yle Türkiye çok daha renkli... Bu seçimler bence bunu ifade etti.

Başörtüsü, çözülemeyen kara bir düğüm

O zaman Obama’ya soru soran gençler arasında hiç türbanlının olmaması ilginç değil miydi sizce?

Onu da New York Times aleyhimize yazmış. O da yanlış, o da... Bence de olmalıydı. Bu şuna benziyor; Batı’ya biz sadece klasik bale dansını gönderiyorduk bir zamanlar. O kadar Batılı’yız ki, sadece klasik bale yapıyoruz gibi... Yanlış anlaşılmasın baleye kesinlikle karşı değilim, kendim yaptım, benim hayatımda çok önemlidir. Ankara Devlet Opera ve Balesi çok kıymetli bir yerdir. Ama çok güçlü olmadığımız bir alanda bu ne kadar doğru? Bolşoy balesi olsak, tamam. Batı’ya bir tek balenin gönderilmesi bir aczi, kendine güvensizliği ifade ediyordu. Obama’nın karşısına sadece başörtüsüz öğrenci çıkarmak da bir vitrin. Biz size hâlâ kendi yüzümüzü gösteremiyoruz güvensizliği...

Bu görüşmeyi organize eden hükümetti ama...

Çıkarsalar da, ‘Bu öğrenciler mi bizi temsil ediyor? Başörtü yasağı var, niye üniversiteliler böyle çıktı?’ denilecekti. Bir de o var.

Peki sizce Türkiye’de başörtü yasağından geri dönüş olur mu?

Çok kutuplaşma oldu, gördünüz. Eğitim meselesi çok önemli. Sanki orada hâlâ bir kara çözülemeyen düğüm var.

Erdoğan, algılamayı da hesaba katmalı

Eğer Başbakan Erdoğan, ’Velev ki siyasi simge olsa ne olur’ demeseydi, sonuç bu olur muydu?

Bazen ne yapsanız aleyhinize döner. İşte orada tersine gitmemek lazım. İlla o söylediğiniz yanlış olduğu için değil, hatırlayın Türkiye, Avrupa Birliği’ne aday oldu, ne adım atılsa yanlış yorumlandı, aleyhine yorumlandı. Irak Savaşı’na tezkere çıkmadı. Denildi ki, ‘Asker böyle istiyor.’ Sonra denildi ki, ‘Amerika’nın yanında yer almıyorlar, çünkü Kürtler’i Irak’ta işgal etmek istiyorlar. Savaş içinde savaş olacak!’ Bunun gibi bazen ne yapsanız aleyhinize döner... Tayyip Erdoğan’ın siyasal simge demesi beni hiç rahatsız etmedi, tersine dini bir simge demedi. Yani eğitime illa dini sokuyoruz demedi, ’Bu bir siyasal simgedir’ dedi. Nasıl Stalin bıyığı vardı, Marx sakalı vardı, bunlardan çok farklı değil. Yani bu sözün ortamı sertleştirmek için söylendiğini düşünmüyorum. Ama siyasetçinin işi, algılanma biçimlerini de hesaba katmak, toplumu yumuşatarak reformlar yapmaktır. Mesela şimdi Obama’da görüyoruz, farklı bir üslupla, yumuşaklıkla birleştirici olmaya çalışıyor, yeni bir dönem başlatıyor. Türkiye’nin de yeniden bir birleşmeye ihtiyacı var.

YARIN: * Türkiye, hem Müslümanlaşıp hem Avrupalılaşabilir mi? * Fransa, hangi konuda Türkiye’yi örnek alıyor?

DİĞER YENİ YAZILAR