Bir madde giderse Cumhuriyet biter

Cindoruk, laikliği koruyan 24’üncü maddenin değiştirilmesine baştan karşı Niyesi çok net, hatta ürkütücü

Haberin Devamı

Tam üç darbe, hadi 28 Şubat’ı da sayalım üçbuçuk darbe yaşamış, iki anayasanın hazırlanışına şahit olmuş, parti başkanlıkları, Meclis Başkanlığı, hatta Cumhurbaşkanlığı Vekilliği yapıp, 82 Anayasası’nın değiştirilmesi için öncülük etmiş merkez sağın önde gelen ismi Hüsammettin Cindoruk, laikliği koruyan 24’üncü maddenin değiştirilmesine baştan karşı. Niyesi çok net, hatta ürkütücü: Cumhuriyet yıkılır!

Türkiye’de nasıl gerçek anlamda bir sosyal demokrat partiden söz edemiyorsak, gerçek anlamda merkez sağı temsil eden politikacıların da sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Hem her zaman demokrasiyi savunmuş, hem hiçbir zaman dini siyasete alet etmemiş, felsefi anlamda liberalizme inanan birkaç isim telaffuz etmeye kalktığımızda ilk akla gelen o olur. Üstelik Türkiye’deki siyasetçi profiline de hiç uymaz Hüsamettin Cindoruk. Gerçekten de, sağda hiç görülmeyen bir nefer gibi çalışmıştır. 12 Eylül döneminin ardından ’emaneten’ başına geçtiği Doğru Yol Partisi’ni, aynen Demirel’e teslim etmiştir. ’Emanetçi’dir, ama başkanlık hiç sırıtmamıştır üzerinde, zira en az Demirel kadar o koltuğu doldurmuştur. Belki hamaset yapmadığından biraz dar bile gelmiştir, ama o ilkeleri darlık olarak görmemiştir hiç... İşte bu yüzden kime Cindoruk desem, “Parti kursa oyumu veririm” diyebiliyor. İster solcu, ister sağcı olsun fark etmiyor. Çünkü Cindoruk, uzun süren siyasi hayatı boyunca kendince bir fark yaratmış, hep ilkeleriyle hareket etmiş. Üstelik bu duruşunu, TBMM Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı Vekilliği gibi pek çok kişinin ilkelerinden taviz vermek zorunda kaldığı makamlarda korumuş. Demokrat Parti Gençlik Kolları’nda siyasete atılan, üç darbe yaşayan, Yassıada’da Menderes’i savunan avukatlardan biri olan Cindoruk ile ’sivil anayasa’yı konuşmayıp da neyi konuşacaktık!... Üstelik de 1992’de Meclis Başkanlığı döneminde tüm partileri çağırıp, uzlaşıyla yeni bir anayasa oluşturmaya çağıran da o. Ve yine Abdullah Gül’ün de üyesi olduğu Refah Partisi’nin laikliği koruyan 24’üncü maddeyi değiştirme ısrarı üzerine tıkanan çalışmanın başında olan kişi de o... İşte bu yüzden hemen tavrını koyuyor ’sivil anayasa’ çalışmalarına... “Devlet açısından laiklik tarifi Türkiye’nin temel kurallarından biridir ve bu Anayasa’nın 24’üncü maddesinde belirtilmiştir” diyor Cindoruk. “Peki ne olur, bu madde değişirse?” diye soruyorum, cevabı net; “Hemen değil ama Cumhuriyet yıkılır! En iyi ihtimalle Türkiye, Malezya gibi olur ve Malezya’nın ne olduğunu görüyoruz.”



Anayasa’nın sivilleşmesi sizce ne anlama geliyor?
Anayasa konusunda bir zihin karışıklığı var Türkiye’de. Ben sivil anayasa tabirini çok hukuksal bulmuyorum. Onun yerine ’halk anayasası’ ya da ’uyum anayasası’ tanımlarını tercih ediyorum. Militarizme karşı anayasa yapma fikrini de çok doğru bulmuyorum çünkü. Yeni anayasanın içinde zaten militarizm olmayacak. İlla cepheye karşı cephe oluşturma fikri hiç doğru değil. Biz hep bu hatayı yaptık. Ben 27 Mayıs’ı yaşadım. Yassıada’da avukatlık yaptım. Oradaki davanın temeli, anayasayı ihlal davasıdır. Yani bir anayasa davasıdır. Yassıada’da şahıslar değil, bence 1924 Anayasası yargılandı. O anayasanın yanlışları, Menderes, Polatkan ve Zorlu’nun üzerinde kaldı. Çok kısa, 105 maddelik bir anayasayı ihlalden idam cezasına çarptırıldılar. Anayasa’yı ihlal olgusu da 27 Mayıs’la ortaya çıktı. Ve başka bir şey daha ortaya çıktı. Siyasetçiler, bir daha anayasa yapamadılar.

Kimler yaptı peki?
1961’de, önce iki bilim kurulu, Ankara Üniversitesi ile İstanbul Üniversitesi’nin bilim adamları, anayasa taslakları hazırladılar. Hazırlarken de çok tartıştılar. Bu tartışma sürerken, CHP’liler haklı olarak bir Kurucu Meclis kurulmasını tavsiye ettiler. Kabul edildi. Bu taslaklardan esinlenerek, ama genelde CHP’nin ‘İlk Hedefler Beyannamesi’ni temel alan bir anayasa hazırlandı. Ama temelde Prof. Sıddık Sami Onar’ın başkanlığındaki bilim heyetinin hazırladığı anayasa ortaya kondu. Ve bu Türkiye’nin önündeki bence en büyük engel oldu. Çünkü birçok yasak getirdi.



Yassıada’ya tıkan kudret

Ama yine de 1961 Anayasası beğenilir...
Doğru. 1961 Anayasası’nın kişi hak ve özgürlüklerine katkısı olmuştur. Ama o zaman hem Demokrat Partililer’in Kurucu Meclis’te olmayışı bir eksikti, hem de onlara konan yasaklar ağırdı. Üstelik Cemal Gürsel’in Cumhurbaşkanı seçilmesi de çok vahim bir hataydı. Biliyorsunuz, Ali Fuat Başgil’in cumhurbaşkanlığına karşı Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel’i dayattı askerler. O dayatma sonunda mizahi bir hadise yaşandı. Gürsel, orgeneral üniformasıyla parlamentoya gelip, kendisini seçenlere meydan okurcasına anayasaya sadakat yemini etti. Bence Türk demokrasisinde anayasa krizi orada başladı... Anayasa sivil bir anayasa diyorsunuz, ama zorla seçtirilmiş bir cumhurbaşkanıyla yola çıkıyorsunuz. O cumhurbaşkanı da, Yassıada Mahkeme Başkanı Salim Başol'un tabiriyle, sanıkları Yassıada’ya tıkan kudretin başı ve temsilcisiydi.

Neden böyle demişti?
Çünkü Demokrat Parti milletvekilleri, ’Demokratik yargılama olsun. Diğer arkadaşlarımız da burada olsun. Meclis bütündür’ diye itiraz ettiler. Başol da, ’Sizi buraya tıkan kudret böyle istiyor’ dedi. Bu çok güzel bir tabirdir. İşte o seçilmiş milletvekillerini oraya tıkan kudrete karşı Türkiye’de anayasa hareketi başlamıştır. Bugün olan da odur.

Refah Partisi’nin inadını AKP de sürdürüyor
Biz Osmanlı Cumhuriyetiz!


Laiklik niye önemli?
Bizim anayasamızda, 24. maddenin yanı sıra bir de 174. madde var. 174. madde değiştirilemeyecek kanunların neden değiştirilemeyeceğini söylerken laikliği ‘çağdaşlığa giden yol’ olarak gösterir. Yani laiklik sadece din ve vicdan özgürlüğü değildir. Bizim cumhuriyetimizde laiklik kurucu unsurdur. Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti’nin bence ideolojisi yoktur. Ama laiklik bir ideoloji kabul edilebilir. O kadar temel bir kuraldır. Neden? Çünkü Osmanlı İmparatorluğu’ndan bir cumhuriyet kuruyoruz. Ben ona ‘Osmanlı Cumhuriyeti’ diyorum. Osmanlı Cumhuriyeti’ni kurarken, temeli İslam olan bir devletten, dini olmayan devlete doğru gidiyorsunuz. Bu çok önemli bir hadise. Peki bu cumhuriyeti nasıl koruyacaksınız? Halkın direnci olmayacak mı? Kurduğunuz genç cumhuriyetin askerleri, dün Osmanlı’nın askerleriydi, bürokratları yine öyle. Onlar direnç göstermeyecek mi? Atatürk’e karşı çok şey söylüyorlar. Ama Atatürk aynı zamanda Milli Mücadele’nin başkomutanı. Kurtarıcı ve kurucu. O kimlikleri yok saymak, görmezden gelmek mümkün değil.

Peki 24’üncü madde değiştirilirse ne olur?
Cumhuriyet yıkılır.

Yıkılır?
24’üncü maddedeki laiklik tanımını eğer ‘inancı gibi yaşama hakkı’na çevirirseniz bugün Malezya’da, Mısır’da olan laiklik anlayışı ortaya çıkar. İkili hukuk ortaya çıkar. Malezya’da nüfusun yüzde 45’ini oluşturan Malaylar’ı devre dışı bırakmak isteyen bir büyük İslamcı akım var. İslamcı akımı çoğaltırsanız, o bir müddet sonra siyasi iktidarın kontrolünden çıkar. Direkt söylüyorum işte... O aşamaya gelmeden meseleyi çözmemiz gerekiyor. Ben liberal bir adamım, Atatürkçüyüm, bunu söylüyorum. Benim korktuğum AK Parti iktidarı değil. Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan değil. Onları aşacak radikal akımlardır. Biz de yaşadık kendi partilerimizde; eğer meseleleri açık ve dikkatlice ortaya koymazsanız bazıları onları yanlış anlar ve ’Artık o gün gelmiştir’der. Nitekim bazı aşırı sağcı gazeteler, Gül’ün seçimini belli bir zafer gününün geldiği gibi yorumladı. Zincir tamamlanmıştır gibi... Hatta hilafetin kaldırılmasının rövanşı gibi...

Biz de yaşadık dediniz...
Erbakan hadisesi, Adalet Partisi döneminde öyle başlamıştır. Erbakan’ın Adalet Partisi içinde giderek aşırı dinci istikamette çalışmalar yapacağı biliniyordu. Demirel bunu önledi. Onu milletvekili adayı yapmadı. Hatta Erbakan, Türkiye Odalar Birliği Genel Sekreteri’ydi. Gidip görevden aldılar. Yani AP içinde barınamadı Erbakan. Sonra parti kurdu ve “Artık bu iş bitiyor. Ama kanlı mı olacak, yoksa kansız mı?” diyebilecek kadar ileri gidebildi. Adalet Partisi’nin gösterdiği siyasi olgunluğu veya öngörüyü AKP’lilerin de göstermesi lazım.

Saddam Hüseyin diktatör ama laikti

Yeni anayasa türbanın yolunu açmak için yapılıyor deniyor. Sizce de öyle mi?
O sosyolojik bir hadisedir. Eğer türban halkın iradesiyle kalkacaksa, karşısında onu önleyen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, Anayasa Mahkemesi’nin kararları var. Onları aşmak süreç alır. O Türkiye’nin öndeki meselesi değil. Üzülerek söylüyorum, Türkiye bu iktidar zamanında imam hatip liselerini, türbanı tartıştı. Ama cumhuriyet kurumlarının özgürlüğünü tartışmadı. Sonra ‘Devlet zor kullanıyor’ oldu. Laikliğin önemini anlatmakta zorluk çekti siyasi partiler. Oysa Irak hadisesi, bize laikliğin önemini anlatan bir hadisedir. Saddam diktatördü ama laikti. Baas Partisi laikti. Amerikalılar Saddam’ı devirdi. Bugün Irak’ın durumu içler acısı. Mezhepler kavgası var. Etnik grup kavgası var. Ülke bölündü. O işlemeyen demokraside, Irak’ta bile laiklik bir birleştirici unsurdu. Türkiye’de de laiklikten vazgeçildiği zaman, bundan en çok AK Parti zarar görür. Onu destekleyen mezhepler, tarikatlar, cemaatler birbirine girer. Büyük bir menfaat ve kurumsallaşma kavgası başlar. Sermaye gruplarını ele geçirmeye girişirler. Bu dini siyasetin tabii bir sonucudur. Dünyanın her ülkesinde böyledir. O nedenle, laiklik en fazla AK Parti’nin teminatıdır.

İşte o madde

Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14’üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz. Din ve ahlak eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve orta-öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır. Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.

44 YILDIR EVLİLER

Cindoruk, 44 yıldır evli. Eşi Dilek Hanım, Hüsamettin Bey nedeniyle siyaset yorgunu! Neler atlatmışlar, ne siyasi oyunlara üzülmüşler... Şimdi Cunda Adası’nda huzuru bulmuş gibiler. Ben gidip, huzurlarını bozdum, Hüsamettin Bey’e ’sivil anayasa’yı sordum. Galiba Dilek Hanım’ı tedirgin ettim. Hüsamettin Bey’in dobralığından tedirgin, “Böyle deme Hüsamettin, yanlış anlarlar” deyip durdu. Baktı ki o dinlemiyor; bana döndü; “Ne olur böyle yazmayın yanlış anlarlar” diye...

DİĞER YENİ YAZILAR