Gazete Vatan Logo

Günde 15 TL'ye doktor, avukat; 10 TL'ye temizlik!

Hatay Reyhanlı'da tüyler ürperten manzara

Suriye'deki iç savaştan kaçanlar Hatay'ın Reyhanlı ilçesine yerleşiyor. Öyle ki yaralananların tedavi edilmesi için üç özel hastane ve onlarca bakım evi var.

Milliyet yazarı Mehveş Evin, Reyhalı izlenimlerini köşesine taşıdı.

İşte Evin'in o yazısı:

Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde 11 Mayıs 2013’teki bombalı saldırıda 53 kişi öldü, onlarcası yaralandı. El Kaide bağlantılı saldırının izleri “fiziken” silinse, çöken binaların yerine yenileri hızla yapılsa da Reyhanlı halkı için hayat, o acı günden sonra aynı olmadı. Saldırının mağdurları ise korkudan konuşmamayı tercih ediyor.
Reyhanlı halkı, El Kaide ve uzantılarının ilçede varlığını sürdürdüğünden emin. El Kaide üyelerinin ayrımını yapmak için verilen tarif şu: Pantolon giymez, asla sigara içmez ve genelde sakallı olmazlar... Bu tarife uyan kişiler gördük mü derseniz, evet. Özellikle Yenişehir’deki öğrenci yurtları ve pansiyonları “savaşçılar”ın mekanı olmuş.
Bu noktadan Suriye’ye geçiş zaten çok kolay. 65 plakalı sivil ambülansın mütemadiyen sınırdan yaralı getirip götürdüğü, “Abu Yahya” kod isimli kişinin ulaşımı sağladığı, herkesin bildiği sırlardan.

Reyhanlı’da mücahitlerin tedavi gördüğü “hastaneler”in bolluğu şaşırtıcı. İlçenin girişinde konteyner-kenti andıran bir hastane, merkezdeyse apartmandan bozma iki “özel” hastane olmak üzere; Suriyeliler’in kurduğu toplam üç hastanede savaşçıların tedavisi yapılıyor. Sokaklarda sık sık koltuk değnekleriyle yürüyen, uzvunu kaybetmiş gençlere rastlıyoruz.

Yeni bir İslam devleti istiyorlar

İç savaşta yaralanan muhaliflere, önce devlet hastanesinde ilk müdahale yapılıyor.. Ağır yaralananlar ve uzvunu kaybedenler ise Suriyelilerin Reyhanlı’da kurduğu protez merkezine yollanıyor. İlaç tedavisi ve bakım için yine Suriyelilerin kurduğu “bakımevlerinde” tedavi oluyorlar. Onlarca “bakımevi” var ama hiçbirinin resmi kaydı yok.
“Bakım evleri”nden biri, apartman altında eski bir internet cafenin yerine açılmış. Kapının önünde oturan üç genç de bacaklarını yitirmiş. Kimi “patlama oldu” diyor, kimi mayından.

El Kaide’ye bağlı El Ahrar-ı Şam örgütüne mensup olduklarını belirten gençlerin yaşı 16-17 arasında değişiyor. Bacağını kaybeden “Cel Celad” adlı genç, “Savaşmayı bırakıp, tedaviye gelmek zorunda kaldık. Ben ve arkadaşlarım Suriye’de yeni bir devlet kurmak isterdik” diyor tercümanımıza.

Nasıl bir devlet sorusunun cevabı; “İslam, hak, hukuk devleti”.

Bir ayda 70 protez bacak

İlçe merkezinin dışında ambardan bozma “protez merkezi”nin kapısını çalıyoruz. 10 personelin çalıştığı bu merkezin tabelası yok. Suriye’de medikal mühendislik okurken eğitimi yarım kalan bir genç adam burada protez takıyor.
Sekiz aydır Reyhanlı’da faaliyet gösteren merkezin uzmanı M.Y, bir ayda 70 protez bacak taktığını söylüyor. Gönüllü çalıştıklarını ifade eden M.Y., “Suriye’de 30 bin insan savaşta ayağını kaybetti. Eğitimimi tamamla-yamamış olsam da, elimden geldiği kadar burada hizmet vermeye çalışıyorum” diyor.

Protez merkezinde rehabilitasyon için kullanılan aletler gözümüze çarpıyor. Ancak M.Y. patronunu arayınca fotoğraf için izin çıkmıyor ve sohbetimiz sonlanıyor.
Reyhanlı’da mücahitler yaralarını sarmaya çalışırken, yerel halkta güvensizlik hakim. Bir devlet memurunun sözleriyle bitirelim: “Korkudan herkes çekildi. Halep sadece 40 km uzaklıkta. İnsanlar birbirini ihbar ediyor. Suriyeli nüfusu yereli geçti.”

Suriyeli komşusu olan Antakyalılar şikâyetçi

* Suriyeli sığınmacıların akın etmesi, Hatay’daki dengeleri radikal biçimde değiştirmiş. Başta acınan, yardım edilen Suriyelilere daha çok antipatiyle bakılıyor.

* Bir yardım görevlisi, “Sığınmacı sayısı arttıkça Hatay’da hoşgörü azaldı. ‘Kültürümüzü değiştirdiler, işimizi elimizden aldılar’ deniyor. Oysa Suriyeliler gerçekten evlerine dönmek istiyor. Mecbur oldukları için buradalar” diyor.

* Hatay “hoşgörü ve medeniyetler şehri” olmasa, çok daha büyük sorunlar yaşanacağı muhakkak. İstanbul, İzmir gibi büyükşehirlerde “Suriyeli antipatisi” çok daha yaygın.

* Hataylıların en çok dile getirdikleri şikayet, mezhepçiliğin inanılmaz artması: “Eskiden kimse kendini Alevi-Sünni-Hıristiyan diye tanımlamazdı. Şimdi her gelen yabancı bize bunları soruyor.”

* Komşuluk ilişkileri pamuk ipliğine bağlı: Antakya’daki İlkevler sitesinde yaşayan Suriyelilerle görüşürken bir bey yaklaşıp şikayet ediyor: “Görün işte, burası çekilir mi? Şu pisliğe bak! 80 Suriyeli aile yaşıyor bu sitede. Her gün iki kamyon geliyor. Kaçak akaryakıt getirip depoda saklıyorlar. Sonra satıyorlar.”

* Site sakini Nizamettin Bey, 100 satılık dairenin boş kaldığını... Sitenin çok pis olduğunu, Suriyeli komşularına anlatamadığını anlatıyor: “Bunlar kırsaldan, hakiki Suriyeli değil. Eşya veriyoruz, adam gidip satıyor. Teşekkür bile yok. Memnun değiliz hayatımızdan. Acıyoruz ama, insanca yaşamak istiyoruz.”

UCUZ İŞGÜCÜ

* İş bulabilen Suriyeliler genelde Mersin, Adana’ya gidiyor. Aileleriyle sınır köylerde kiralık evlerde kalıyorlar.

* Gündelik temizlik için 10 TL’ye çalışan kadınlar var. Tarlada havuç toplamak zorunda kalan Suriyeli avukat, hâkim, doktorlar günde 15 TL kazanabiliyor. Normal fiyat 30 TL.

* Pamuk ve zeytin toplamada kadınlar daha rahat iş bulabiliyor. Bu da eve yansıyor, baskı gören kadın yine zarar görüyor.

KÜMESİ 200’E KİRALIYORLAR

* Reyhanlı’da savaştan önce 60 bin nüfus varken şimdi 150 bine fırladığı söyleniyor. Sığınmacıların büyük çoğunluğu sivil, fakir halk. Sokakta Türkçe bilene rastlamak zor.

* Ne yazık ki düşene vurma durumu da söz konusu.
Reyhanlı’da evini kiraya veren çok. Esnafın tabiriyle kümesler bile “ev” olmuş, 200 TL’ye veriliyor. Ev kirası 500-1500 TL’ye fırlamış.

* Reyhanlı’da tam anlamıyla bir inşaat patlaması yaşanıyor. İnşaatlarda çoğunlukla Suriyeliler çalıştırılıyor.

* Reyhanlı patlaması bir milat... Bir yardım görevlisi, “İnsanlar tepkisel davranmaya başladı. Herkes kendi kabuğuna çekildi” diyor.

İŞBİRLİĞİNE AÇIK OLMALI

Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) Suriyeli sığınmacılarla ilgili iki rapor yayınladı. Brookings’le ortaklığıyla “Suriye Krizi ve Türkiye: Sonu Gelmeyen Misafirlik” raporunun yazarlarından Sema Karaca sorularımızı yanıtladı.

1. Sığınmacılarla ilgili gözlemleriniz neler?

Suriyelilere sağlanabilen imkanlar bağlamında ciddi bir eşitsizlik söz konusu. Bu eşitsizlik ve yük, geri döndürülmesi zor boyutlara ulaştı. Kamp dışındaki insanlar, tabiri caizse “kendi başlarının çaresine bakmak” zorunda. Kamplara gelince, biz de imkanlardan çok etkilendik. Her şeye rağmen sorunlu bir alanla karşı karşıyayız. Kampların uluslararası denetime açık olmaması eleştiriliyor.

2. Denetimden kaçınmanın dezavantajı neler?

Türkiye, kamplarda tek başına sırtlandığı yük bakımından takdiri hak ediyor. Ancak denetime kapalı kamplar “içeride neler oluyor?” sorusunu doğuruyor. Küresel medyada “kamplarda muhaliflere savaş eğitimi verildiği” iddiaları da eklenince, çok hoş olmayan bir tablo çıkıyor.
Ayrıca sınır güvenliğinde ciddi bir zafiyet söz konusu. Sınırdaki resmi geçiş noktaları haricindeki bölgelerden ülkeye silahlı veya silahsız pek çok insanın geçebilmesi mümkün.

4. Krizin Türkiye’ye sosyo-ekonomik etkisi ne?

Suriye’den kaçarken birikimlerini alarak gelen ve kimseye muhtaç olmadan yaşayabilen insanların birikimleri artık tükendi. Türkiye’de çalışmaları yasal değil. Kayıtdışı çalışanlar emeğinin karşılığını alamıyor. Suriyeliler -ki bunların içinde çocuklar da var- ucuz işgücü konumundalar. Kasıtlı veya dolaylı bir emek sömürüsü söz konusu.

5. Ne gibi önlemler alınmalı?

En başta yapılması gerekenler için artık çok geç ; sınırdan kaçak geçişleri en aza indirmek ve sınırdan girişlerde herkesi kayıt altına almak gibi. Zaten bugün konuştuğumuz sorunlar ülkeye girişlerde başlayan bir sürecin meyveleri. Kayıt altına alınmamış insanların temel yardım kalemlerine erişmesi çok zor. Üç yıla yakın süredir vatanlarından ayrılar ve her normal insan gibi çalışmaya, toplumla ilişki kurmaya, hayatlarını yeniden inşa etmeye.. Hem kendilerini hem de ailelerini korumaya ihtiyaçları var. Ne uluslararası camia uzun süre yardım edecektir, ne de Türkiye’nin böyle bir kaynağı ve gücü var

Haberin Devamı