Yine bürokrasi...

Devlet çarkında her işin belli kurallar çerçevesinde yapılması gereklidir elbette. Ancak asıl olan, işin yapılmasıdır. Türk bürokrasisinde uzun yıllardır ilginç bir gelenek hâkim. İş yaparak risk üstlenmektense, hiç iş yapmamak ve dolayısıyla da hiç risk almamak

Haberin Devamı

Devlet çarkında her işin belli kurallar çerçevesinde yapılması gereklidir elbette. Ancak asıl olan, işin yapılmasıdır. Türk bürokrasisinde uzun yıllardır ilginç bir gelenek hâkim. İş yaparak risk üstlenmektense, hiç iş yapmamak ve dolayısıyla da hiç risk almamak.

Neredeyse sistemin en uç noktalarına kadar yayılan böylesi bir davranışın karşısında uygulanabilecek bir ceza ise, ne yazık ki yok!

Hal böyle olunca, devlet bürokrasisinin bildik tavrı, "bugün git yarın gel!" veya "salla başını al maaşını!" diye karikatürize ediliyor.

Bernard Lewis, Modern Türkiye'nin Doğuşu isimli eserinde bürokrasinin, hizmetinde olması gereken topluma tepeden bakan tavrını, bu görevi görenlere "memur" adının verildiği günlere kadar götürür. Batılı ülkelerde "cıvıl servant" diye adlandırılan memurun asli görevinin toplumun hizmetinde olmak olduğunu belirtir.

Gelişmiş ülkeler ile bizdeki memurların vatandaşa karşı takındıkları tavrı kıyasladığınızda, bu tespitin daha uzun yıllar yakamızı bırakmasının zor olacağını görürsünüz.

On beş yıl aradan sonra döndüğüm ülkemizde öylesi olaylarla karşılaştım ki, zaman zaman şaşkınlıktan küçük dilimi yutacak gibi oldum dersem, çok da abartmış sayılmam.

"Televizyon işi"
Örneğin Türkiye'ye döndüğüm ilk günlerde yaşadığım gümrükten ev eşyası çekme tecrübesini hiç unutamam. O kadar ki, günlerce gidip geldiğim gümrükte işlemlerim bir gün tamamlanınca kendimi boşlukta kalmış gibi hissetmiş ve kendi kendime sormuştum, şimdi ne yapacağım diye!

Gümrük deyince anlatmalıyım. Yurt dışındaki ev eşyamın tamamını nakletme hakkım var sanıp iki televizyon getirince gördüm ki, ikincisinden istenen gümrük bedeli televizyonun kendisinden fazla! Böyle olunca da o televizyonu gümrüğe bırakmıştım.

Bıraktım bırakmasına ama hemen sonrasında da yüklü bir ambar bedeli ile karşılaştım. Çaresiz, yurt dışına gideceğim bir gün televizyonu alıp götürmeye karar verdim. Bu kararımı uygulamak için gümrüğe gittiğimde inanamadığım bir uygulamayla karşılaştım. Benim yanıma bir gümrük görevlisi verdiler ve "mevcutlu" olarak havaalanına gitmek zorunda kaldım!

O kadar anımız var ki...
İnanmayacaksınız; kulakları çınlasın Cesim Bey, benim o küçük televizyon Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışına çıkıncaya dek benimle olacaktı. Havaalanına gitmeden uğramak zorunda olduğum arkadaşlarım, onlarla kafa bulduğumu sandılar.

Gerçi ben de farklı düşünmüyor, devletimin benimle kafa bulduğunu sanıyordum.

Cesim Bey'in havaalanına kadar süren yolculuğumuzda yaptığı değerlendirme ise daha çarpıcıydı. Cesim Bey bana, "Bu televizyon işini boş verin, daha büyük bir iş yapın!" deyince, kafamın tası attı...

Söz bürokrasiden açılınca, sizin de benim de kafamızın tasını attıran o kadar çok anımız var ki...

Son günlerde, Sayın Başbakan'ın bürokratik oligarşiden yakınan açıklamaları, bu anılarımı bana bir kez daha hatırlattı.

Elbette bürokrasiyi azaltmak için atılması gereken pek çok adım var. Bunları bekliyoruz.

Ama inanıyorum ki, kurallar işin yapılması için vardır. Bu nedenle, herhangi bir işi yapmamayı kurallarla izah edenlere hiçbir zaman iyi gözle bakmadım, bakmayacağım.

DİĞER YENİ YAZILAR