Sel gider, kum kalır...

Sayfalarca yazıyla anlatabileceğiniz bir konu, birkaç sözcükten oluşan bir atasözüyle özetleniverir. Geçenlerde sohbet ettiğimiz Prof. Dr. Mustafa İsen, devletler arasındaki kültür ve sanat ilişkilerini, çokça bilinen bir atasözüyle özetleyiverdi: "Sel gider, kum kalır."

Haberin Devamı

Sayfalarca yazıyla anlatabileceğiniz bir konu, birkaç sözcükten oluşan bir atasözüyle özetleniverir. Geçenlerde sohbet ettiğimiz Prof. Dr. Mustafa İsen, devletler arasındaki kültür ve sanat ilişkilerini, çokça bilinen bir atasözüyle özetleyiverdi: "Sel gider, kum kalır."

Siyasi yakınlaşmalar içinde olduğumuz ülkeleri düşündüm. Ticari ilişkilerde yoğun birlikteliklerin yaşandığı ülkeleri de... Bir de kültür ve sanatın devletler arası ilişkilerdeki köklü ve kalıcı rolünü.

Bunları düşünmemin ana sebebi ise 3 Ekim'de AB ile başlayacağımız üyelik müzakereleri oldu. Yoğun bir mekik diplomasi sonrasında, AB'den müzakere tarihi aldık. Avrupa Birliği ülkelerine bakanlarımız, Başbakanımız ardı ardına ziyaretler yaptı. Zaman zaman bu gezilere iş adamlarımız da katıldı.

Siyasi ilişkilerde gösterilen başarı tartışılamaz. En azından daha önceki yıllarla kıyaslandığında, böyle bir tartışmanın yapılamayacağı ortada. Ama şurası da bir gerçek ki, bu yeterli olmayabilir. Yetersizliğin en önemli sebebi de AB üyesi ülkelerin kamuoylarında yersiz olarak Türkiye ve Türkler hakkında oluşturulan olumsuz havadır.

Yapılanlar yeterli mi?
Elbette bu, sadece son dönem ilişkilerinden çıkarılacak bir sonuç değildir. Tam da aksine, son dönemde atılan onca iyi niyetli adıma karşın, ülke imajımız halen çok da iyi değildir. Bana göre, neden böyle olduğunu tartışmak bile yersiz. Bir an önce tamamlamamız gereken, yeni adımlar bizi bekliyor.

Bunların başında, Avrupa Birliği ülkeleriyle kalıcı kültürel ilişkiler kurmak geliyor. Zaman zaman inanılmaz yoğunluklara ulaşan siyasi çalışmaları "sel" olarak kabul edersek, "kum" yerine koyabileceğimiz, yani kalıcı olan kültürel temaslardır. Bu konuda ne yapıyoruz derseniz, karşımıza çıkacak cevap neredeyse koca bir hiçtir.

Yarım yüzyıldır varız
Şunu hemen söyleyebilirsiniz. Son günlerde İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı, Avrupa'nın belli başlı merkezlerinde festivaller düzenliyor. Bu etkinliklerden hedeflenen başarı elde edilemez mi? Elbette bir başarı elde edilecektir. Ama bu sonucu büyük bir başarı olarak görmek, çok da mümkün değildir.

Neredeyse yarım yüzyıldır, özellikle Batı Avrupa ülkelerinde biz varız. Okullarımızla, spor kulüplerimizle, camilerimizle... Kültür ve sanat alanında yapılanlar ise yok denecek kadar azdır. Oysa gerçekte kalıcı olan, bu alanda yapılanlardır. Nitekim müzakerelerin başlamasıyla birlikte siyaset, gündemdeki ağırlıklı yerinden yavaş yavaş geri çekilecektir.

Ülke kültür günleri
Kısacası, itiraf etmek gerekir ki yapılanlar yeterli değildir. Avrupa Birliği üye ülkelerinde kendi kültür kimliğimizle görücüye çıkabilmeliyiz. Bu zor olabilir. Ancak Türkiye'nin dışa açılmasında, bu adım son derece önemlidir. Kültür ve sanat alanında yapılacaklar, önemini, etkisini ve hepsinden önemlisi kalıcılığını korumaya devam edecektir. Kısacası, "selin gidip, kumun kalacağını" iyi bildiğimize göre, örneğin ilk akla gelen, ülke kültür günleri düzenlemek olabilir. Bu yeni süreçte benzeri pek çok etkinliği gerçekleştirerek, başta Batı Avrupa ülkeleri olmak üzere, dışımızdaki dünyayla ilişkilerimizi pekiştirmek ve kalıcı biçime dönüştürmek zorundayız.

DİĞER YENİ YAZILAR