Lokmalar düğüm düğümken...

Eminim ki dün akşam benim gibi haber bültenlerine sofrada yakalananların boğazlarında lokmalar düğümlenmiştir

Haberin Devamı

Eminim ki dün akşam benim gibi haber bültenlerine sofrada yakalananların boğazlarında lokmalar düğümlenmiştir.

Dün, 6 şehidimizin toprağa verildiği gündü. Ana haber bültenleri bu hazin görüntülerle açıldı. "Beni de alın askere komutanım. Ağabeyimin yerine ben savaşayım" diye kendini subayların önüne atan acılı kız kardeş... Şehit olan polis babasının şapkasıyla etrafa mutlu mutlu gülücükler dağıtan 5 yaşındaki yetim... Annesinin "Babanın kanını yerde koymayacaksın değil mi kızım?" sözlerini anlamasa bile gülerek "Komiycaaam" diyen 4 yaşındaki dünya şirini kız çocuğu... Oğlunun tabutu başında, "Bu ülkeyi kimse ele geçiremeyecek. İki oğlum daha var. Gerekirse onları da feda ederim" diye bağıran vakur baba... Bu görüntüler ekrana dizilirken, lokmalar da benim boğazıma dizildi. Çeşitli kanatlardaki anchormanlar bu haberleri sunarken yutkunup, gözyaşlarına hakim olmaya çalışıyorlardı. Ama içlerinden biri bunu başaramadı. Flash TV'de Ana Haber Bülteni'ni sunan Hakan Aygün, şehit cenazeleri haberini sunarken gözyaşlarına boğuldu. Daha önce ana haber bültenlerinde duygulanan bayan spikerleri gözyaşı dökerken çokça izlemiştim. Ama ilk kez bir erkek spiker ekranda doyasıya ağlıyordu!

Bu arada Star TV'deki "İkisi Bir Arada" programında ilginç bir olay yaşandı. Türk Polis Teşkilatı'nın kuruluşunun 161. yıldönümü dolayısıyla İzzet Yıldızhan ve Muazzez Ersoy'un sundukları programın stüdyosunu emniyet mensupları doldurmuştu. O gün bir meslektaşlarını toprağa veren polislerin programdaki "Mardin
Kapı Şen Olur" türküsü eşliğinde halay çekip, kıvrak figürlerle dans etmelerini, oryantalle karşılıklı göbek atmalarını ise çok yadırgadım. Keşke şarkılar biraz daha ağır seçilse, emniyet mensuplarımız ise stres atmak için bir başka günü bekleseydi. Bu arada konuk sanatçı Niran Unsal, Ahmet Kaya'dan "Kafama Sıkar Giderim"i okumak istedi. İzzet Yıldızhan'ın uyarısıyla şarkısını değiştirdi. Ama daha sonra ısrarla okudu.

Belli ki program, her türlü hazırlıktan ve ince düşünceden yoksun olarak ekrana sürülmüştü...

Birand'ın zor dakikaları
Geçen gün bu sütunlarda Kanal D Ana Haber'deki müthiş sıçramaya dikkat çekmiş, Mehmet Ali Birand'ın "inatla" çizdiği yeni habercilik rotasının doğruluğundan söz etmiştik. Sonradan gördük ki, bültenin reytingleri de hareketleniyor.

Ama gelin görün ki, çarşamba akşamı ekrana gelen zengin içerikli bülten, bir dizi teknik aksaklığa kurban gitti. Önce, VTR arızalandı. Ölen Koreli gencin ülkesine uğurlanışı haberi, tam ortasında kesildi. Dönüşte Mehmet Ali Birand, sıradaki telefon bağlantısının hazır olmadığını öğrendiği için panik yaşıyordu. Önce "kurayla böbrek" haberine pas attı. Ama rejide ses seda yoktu. Sanırım resim masası da kilitlenmişti. Birand, yılların deneyimiyle lafı çevirmeye çalıştı. Amacı rejiye süre tanımaktı. Bu arada ekrandaki altyazıda haber başlığı olarak "Yazı tura ile hayat" yazıyordu. Birand da neredeyse yazı tura atmak üzereydi. Canlı yayında rejiye sordu: "Şimdi hangi haberi gireceğiz? Böbrek kurası haberim mi yoksa yedek organ haberini mi?" O sırada bir başka haberin bandı yayına verildi. Ancak o görüntü de ekranda dondu, kaldı.

Stüdyoya dönüşte Birand gülüyordu. "Evet" dedi, "Bazen tüm teknik aksaklıklar üst üste gelir. Bu da öyle bir gün işte..." Birand, "anchorman'in kara gününü" samimiyeti, sempatikliği ve her şeyden önce "deneyimi" ile savuşturmasını bildi.

Not: Bülten sonunda Haber Merkezi jeneriği bile yarıda kesildi. Sanırım o geceyi kendilerine yakıştıramadılar.

Hacı'dan ağır mesajlar
SHOW TV'deki "Hacı", Türkiye'nin "olay" dizisi olma yolunda hızla ilerliyor. Dizinin dün gece ekrana gelen ikinci bölümünde Türkiye'nin sıcak gündemine dair adeta "mesaj bombardımanı" vardı.

Hacı'nın küçük kızı, üniversite binasının duvarı önünde türbanını çıkartıp, yerine peruk takarken, "Bunun yüzünden canım okula gelmek istemiyor" diyordu. Onları izleyen çağdaş görünümlü gençlerden biri, diğerine "İnsan böyle şizofren olur ya" derken, diğeri "Yarın öbür gün seni de uzun saçlarını kesmedin diye okula almazlarsa -ki bunun olmayacağının hiçbir güvencesi yok- ne yapacaksın o zaman?" diye sordu ve ekledi: "Bu kafayla yakında biz de soluğu duvar dibinde alırız..." Aynı genç daha sonra türbanlılara destek olmak için okula peruk takarak girdi.

Diğer yandan emniyetçiler, kendi aralarında kurdukları örgüt için "Bizimki siyasetler üstü bir yapı, bağımsız bir oluşum. Siyasi dengeler değişir, iktidarlar değişir ama biz kalırız" tanımlamasını yaptılar. Bu gizli servisin takip edeceği uluslararası helikopter modernizasyonu ihalesi için de "İhaleyi kim kazanırsa Türkiye'nin kaderini elinde tutacak. Bir tarafında ABD-İsrail ortaklığı var. Diğer tarafta Avrupa ülkelerinden biri olacak. Hangisinin devreye gireceğini, kimin başkanlık edeceğini öğrenmek de bizim görevimiz" tanımı yapıldı.

Tekkedeki toplantıya ise iki adam, içi dolar dolu bir çanta getirdi. Tekkenin şeyhi, adamlardan birini "Faysal" olarak tanıtıp, Suudi Arabistanlı olduğunu söyledi. Diğerini tam "Gerhard" olarak tanıtırken, adam düzeltti. "Gerhard değil, Abdullah." Şeyh devam etti: "Evet, o da bir mücahittir. Müslümanlığı seçmiş bir Alman vatandaşıdır. Neyse ki, gücümüz tüm dünyaya yayıldı. Müslümanlar birbirine her zaman arka çıkar."

Hacı'nın Atatürk'le ilgili düşünceleri ise geceye damgasını vuracak cinstendi:
"Bizim köyde bazıları Atatürk'ü sevmezlerdi, dini memleketten kovdu diye... Bir öğretmen vardı. Ben Atatürk'e kızarken bana Atatürk'ü sevmeyi öğretti. Dedi ki, 'Oğlum Atatürk'ün kendisi Atatürkçü müydü? Ondan sonra gelenler Atatürkçü oldu. O İstanbul'dakilere güvenmediği için ta buralara geldi.' O günden sonra Atatürk'ü anladım ve sevdim."

Dizide ayrıca Kuran Kursu adı altında küçük çocuklardan İslami örgüte devşirme yapılması, Cuma namazı eylemlerinin örgütlenmesi gibi konular da işlendi.

Aganigili boya çıktı (!)
Boya firmaları arasındaki müthiş rekabet, firmaları reklam konusunda farklı arayışlara yöneltiyor. Bunlardan sonuncusu da "aganigili boya" oldu. Evet, daha önce fiilisini, su bazlısını, hatta bir tekmede duvar boyayanını bile görmüştük. Ama "cinsel gücü arttırıcı" boyayı Polisan'la tanıdık!

Henüz izlemeyenler için reklamı özetleyeyim:

Adam, "hızlı" geçtiği her halinden belli olan gecenin ardından yatağında dehşetle uyanır. Yabancı bir odada ve yanında tanımadığı bir kadınladır. Sırtında da rujla (ya da tırnakla) çizilmiş kocaman bir kalp ve ok vardır. Dehşetle karısını arar. Yanında uyuyan kadının cep telefonunun çaldığını görünce, rahatlar. Kendi evindedir, o kadın da karısından başkası değildir. Dış ses durumu özetler: "Polisan Elegance ile eviniz o kadar değişir ki, bir süre uyum sağlamakta güçlük çekersiniz..."

Yani yatak odanızın duvarını Polisan'la kırmızıya boyattınız mı, tamam. Ne padişah macunu, ne de avuç avuç fındık... Artık belinize kuvvet! Ancak boya kutusunun üzerine bir uyarı yazısı gerekiyor: "Lütfen Viagra niyetine ağızdan kullanmayınız!"

DİĞER YENİ YAZILAR