Travestiliği özendirir mi?

Televizyon dünyasında son günlerde en fazla tartışılan konu, sekiz erkeğin üç haftada alımlı bir kadın gibi görünmeye çalışacağı "O Şimdi Hanımefendi" yarışması...

Haberin Devamı

Televizyon dünyasında son günlerde en fazla tartışılan konu, sekiz erkeğin üç haftada alımlı bir kadın gibi görünmeye çalışacağı "O Şimdi Hanımefendi" yarışması... "Yayınlansın mı, yayınlanmasın mı? Bu yarışma çocukları ve gençleri eşcinselliğe ya da travestiliğe özendirir mi, özendirmez mi?" soruları her platformda tartışılıyor. Konu TBMM'ye bile taşındı. Yabancı haber ajansları tartışmayı dünya kamuoyunun gündemine dahi getirdi.

Öncelikle şunun bilinmesi lazım: Burada bir
"oyun" söz konusu. Yani kimse, bir diğerini cinsel tercihini değiştirmeye zorlamıyor. Yarışmacılar da seyirciler de bunun bir "oyun" olduğunun bilincinde. Tıpkı Huysuz Virjin'in yarışma sunması, Gazanfer Özcan'ın "Tatlı Kaçıklar"da kaynanayı oynaması, merhum Tevfik Gelenbe'nin yıllarca Arap Bacı'yı sahnelere ve ekrana taşıması, zenne ve köçeklerin yıllardır geleneksel eğlencelerde insanları eğlendirmesi gibi... Sekiz erkek, üç hafta sonra yeniden eski hayatına, eski görüntüsüne kavuşacağından adı gibi emin. Ama bu yarışma ilk kez Türkiye gibi Müslüman ve nispeten muhafazakâr bir ülkede yapılacak. Öyleyse, "genel formatın" aynen uygulanması sakınca yaratabilir.

Bu yarışmanın topluma zararlı olup olmayacağım belirleyen en önemli faktör, sunuş şekli ve yayın zamanıdır. Eğer erkeklikten kadınlığa dönüşmeyi sadece "fiziksel" bir değişim olarak ortaya koyarsanız, tereddütlü kafaları iyice karıştırırsınız. Zira bu konuda "ruh", birinci plandadır. Eğer yarışmacıların zamanla kendilerini "ruhen" de kadın gibi hissetmeye başladıkları vurgulanırsa, büyük bir hata işlenmiş olur. Ayrıca ruj sürüp, ağda yapmanın "kadın olmaya yettiği" gibi yanlış bir fikrin işlenmesi de son derece tehlikeli olabilir.

Bir de bu yarışma mutlaka ve mutlaka sadece erişkinlerin ekran başında olduğu bir saatte yayınlanmak zorunda. Zira ebeveynler, yukarıda değinmeye çalıştığım "nüansları" çocuklarına izah etmekte güçlük çekebilir, yetersiz kalabilirler. Ayrıca yapımcı ve yayıncıların bu projeyi hazırlarken mutlaka uzman psikologlardan yardım almaları gerektiğine inanıyorum. Zira bizim toplumumuz için bu denli "hassas ve tartışmalı" bir konunun ekrana getirilmesinde mutlaka "uzmanlık, özen ve detaycılık" gerekiyor.
Ve son tavsiyem: Yapımcılar ve yayıncılar ilk bölümü ekrana sürmeden önce hep birlikte izlesinler. Eğer ailece izlemelerinde bir sakınca görmüyorlarsa, vicdanlarında bu konuda en ufak bir şüphe uyanmıyorsa, yayınlasınlar!

Enflasyonun nedeni Uğur Dündar (!)
Bunu ben söylemiyorum, Başbakanımız Recep Tayip Erdoğan şakayla karışık Uğur Dündar'a söylemiş.

Malum, kuş gribinin patlak vermesiyle tavukçuluk sektörü müthiş bir darboğaza girmişti. Ta ki, Uğur Dündar başında bonesiyle "Yiyin, sakınca yok" diyene kadar... Kısa süre içinde entegre tavuk ürünlerinin satışı beş katına ulaştı. Dündar sayesinde iyice düşen fiyatlar, üreticiyi rahatlatan makul seviyelere ulaştı. Ama gelin görün ki, tavuk, benzinle birlikte geçen ayın "zam şampiyonu" oldu. Başbakan Erdoğan da bir toplantıda bu durumu espri konusu yapıp, Uğur Dündar'a "Sizin sayenizde enflasyon bu ay arttı" deyivermiş.

Yıllarca iktisat okumama rağmen bu ülkenin ekonomik dengelerini çözebilmiş değilim. Tavuğu ucuzlatsan bir dert, pahalandırsan bir başka dert!..

Bu arada akşam yemeği saatinde tavukçuların yemin törenini haber bültenlerinde izlerken gülmekten az daha boğuluyordum. "Sağlıklı tavuk satacağıma namusum ve şerefim üzerine yemin ederiiiim!.." Yani kibar tabirle "işin suyunu çıkarmak" diye buna denir. Bence bu da yetmez. Tavuk eti satan market ve kasaplarda personel her sabah şu andı okumalı: "Türk'üm, doğruyum, çalışkanını, yasam; tavuklarımı korumak, horozlarımı saymak, butları, kanatları özümden çok sevmektir..."

Bu nasıl buzlu cam usta?
Hırsız-Polis harika bir dizi ama bazen öyle basit hatalar oluyor ki, o anda dizinin hikâyesinden çıkıp, tepe üstü "gerçekliğin" orta yerine düşüyorum. Önceki akşam da aynı duyguyu yaşadım.

Bitlisli Mahmut'un adamları Melih'e şantaj yapmak için Mavi, Arıza ve Ümit'i evde rehin aldılar. Eve önce üst kat komşusu geldi. Mavi, sırtına dayanmış tabancayla komşuyu kapıdan savmaya çalıştı. Ancak kapının üzerinde buzlu cam vardı. Mavi'nin yanındaki adamın siluet olarak bile olsa mutlaka görünmesi gerekirdi. Ama her nasılsa
"görünmez" olmuştu. Daha sonra eve Aksak geldi. Mavi yine arkasında silahlı adamla buzlu camın yanındaydı. Aksak da, -ne hikmetse-buzlu camın arkasına gizlenen (!) adamı fark etmedi.
Bazen dizilerin kapanış jeneriklerindeki "kalabalığı" hayretle izliyorum. Yönetmen, yönetmen yardımcıları, devamlılık uzmanları, sanat yönetmenleri, görüntü yönetmenleri, asistanlar, asistanların asistanları... Liste uzayıp, gidiyor. İyi de bunların bir tanesi çıkıp, "Yahu bu adam buzlu canım arkasında nasıl oluyor da fark edilmiyor?" diye sormaz mı?

DİĞER YENİ YAZILAR