Şaşırmayın, sonunda olacağı buydu

Kimse tutup da RTÜK Başkanı Fatih Karaca'nın haklı isyanını, "Medyaya sansür girişimi" olarak nitelemeye kalkmasın

Haberin Devamı

Kimse tutup da RTÜK Başkanı Fatih Karaca'nın haklı isyanını, "Medyaya sansür girişimi" olarak nitelemeye kalkmasın. Bir medya çalışanı olarak tabii ki her türlü sansür uygulamasına karşıyım. Ama sansür, bir fikri mücadelenin haksızca önlenmeye çalışıldığı hallerde karşı konulması, savaşılması gereken bir konudur. Soruyorum size; bu tür programların topluma verdiği bir mesaj, savunduğu bir sosyal fikir var mı? Ekranda herkes birbirine sövecek, tehdit edecek, darp uygulayacak, sonra da bunun adı "yayın özgürlüğü" olacak, öyle mi? İddiamın arkasındayım. Eğer müdahale edilmezse bu programlarda bir gün naklen cinayet izleyeceğiz.

Son 10 gün içinde yaşananları hatırlayın:

Caner kafasında bardak kırdı. Duygu Hanım, Zümrüt'le yumruklaştı, sonra bıçağa, bardağa sarıldı, ardından akıl hastanesinde tedavi altına alındı. Billur, Öznur'a bardak fırlattı. Kader, Nergis'i önce yumrukladı, sonra kemerle kovaladı. Bir gelin adayı daha önce pavyonda çalıştığı ve gayrimeşru çocuğunu düşürdüğü için ekranda recm edildi. Dün Seda Sayan'ın programında Ayşin, stüdyodaki Doğan'ın üzerine atladı. Seda araya girdi, hemen reklama çıktılar...

Bu kadarı, geçtiğimiz hafta vukuatlarıyla ünlü Adana Adliyesi'nde bile yaşanmadı!..

Benim asıl anlamadığım, kanal yöneticileri RTÜK'ün müdahalesini niye bekledi? Reyting uğruna bunca prestij kaybını nasıl göze aldı? Bu tür programlarla gelen reytingler tsunami dalgası gibidir. Geri çekilirken, itibarı da alıp götürür... Muhtemelen önümüzdeki günlerde otokontrol mekanizması harekete geçecek. Televizyon yöneticileri bu tür programları ya zamanından önce ekrandan kaldıracak ya da rahatsız edici görüntüleri makaslayacak. Çünkü ortaya çıkan bu manzaradan artık onların da büyük rahatsızlık duyduğunu iyi biliyorum.

Bir kelime, bir işlem!
tv 8'deki "Yaşamdan Dakikalar"ı yine soluksuz izledim. Heykellere olan ilgisizliğimizin tartışıldığı bölümde Sunay Akın'ın bir tarifi vardı ki, şair, ciltler dolusu yazıyı, iki cümleye sığdırıverdi:

"Bahar geldiğinde dışarıdaki havayı solumak için pencereyi açarız ya. Hani esen yelde masadaki kağıtlarımız, belgelerimiz uçuşmasın diye de üzerine ağırlıklar koyarız. İşte heykeller de kentlerin tarihleri ve güzellikleri uçmasın diye üzerlerine konulan ağırlıklardır..."

Bir kere daha şükrettim, iyi ki bu ülkede hâlâ şairler var diye... Onların hayatımızdaki ağırlıkları olmasaydı, her rüzgar esişinde duygularımız uçuşup, havaya savrulacaktı...

Taşlar bağlı, köpekler serbest
atv'nin "Köpek" dizisinde bir sahne vardı ki, "Böyle bir hata nasıl gözden kaçar?" dedirtti. "Köpek" lakaplı mahkum, cezaevinde özel hücreye konuluyor. Sonra karşı bloktaki bir mahkumla aynadan ışık yansıtarak, işaretleşmeye başlıyor. Bloklar karşı karşıya. Güneş ışığı bizim Köpek'in hücresine dik açıyla giriyor. Bizimki ayna ile ışığı yansıtıyor. Buraya kadar her şey tamam. Ama güneş ışığını arkasına alan karşı bloktaki mahkum aynı anda aynayla nasıl ışık yansıtıp, yanıt verebiliyor? Yoksa bu bölüm, iki güneşi olan bir başka galakside mi çekildi?

Bir de 4 mafya elemanının Köpek'e gözdağı vermek için dağa taşa kurşun sıkıp, sonra da mermilerini bitirerek (!) bizimkinden bir araba dayak yedikleri sahne var ki, böylesi en absürd sit-com'da bile olmaz. Sen mafya elemanı olacaksın, işin adam vurmak olacak da cebinde yedek mermi bulunmayacak? Hem de elemanların dördü birden aynı ahmaklığı yapacak... Bence bunların "Kurtlar Vadisi"nde staja ihtiyacı var! (Malum, orada şarjör değiştirmeden 38 kurşun atabilen tabancalar kullanılıyor!)

İki bölümdür sayıyorum. "Köpek"te öldürülen insan sayısı 11'i buldu. "Köpek" bu gidişle "Kurtlar"a sıkı bir rakip olacağa benzer. Halk arasında bu gibi durumlar için ne derler bilirsiniz: "Köyde taşları bağlamışlar, itleri salmışlar..."

Ve son söz: Erkan Petekkaya şahane oynuyor.

Gelin-kaynana yarışmasını Yunanistan'a ihraç ediyoruz
Ülkemizde büyük tartışma yaratan gelin-kaynana programına Yunanlılar talip oldu. Uluslararası alanda faaliyet gösteren AGB'nin yaptığı ölçümlerde bu tür programların büyük reyting aldığını fark eden Yunanistan'daki bir yapım şirketi, S Yapım'a başvuruda bulunarak, "Size Anne Diyebilir miyim?"i Yunanistan'da gerçekleştirmek için işbirliği teklif etti. Yunan şirketi ile S Yapım'ın yetkilileri bu hafta İstanbul'da biraraya gelerek teknik detayları görüşecekler. Yarışmacılar arasında ise hem Türk hem de Yunan adaylar bulunacak. Anlaşma sağlandığı taktirde, Kanal D'deki "Yabancı Damat" dizisinde izlediğimiz pek çok kurgu, bu yarışma ile gerçeğe dönüşecek.

Gafoloji
Pek çok okurumuz "Haziran Gecesi"ndeki gafı fark etmiş: Dizide Özcan Deniz'in canlandırdığı Baran, "Çocuğumun vesayetini alacağım" diyor. Bilindiği gibi "vesayet", koruma altında bulunmayan çocuklar ve akli muhakeme kabiliyeti bulunmayanlar içindir. Baran'ınki ise "velayet" olmalıydı.

Zaptiye
Irak'a durduk yerde "kimyasal silahların var" diye saldıran ama bir tane bile zehirli varil bulamayan ABD, 11 kişiyi öldüren sahte rakıları bahane edip sakın bize de saldırmaya kalkmasın? Amerika'nın bize karşı başlatacağı operasyonun ismi ise şimdiden hazır: "Metal Fırtına"ya atıfla "METİL FIRTINA"...

Tavsiye
Bu akşam "Anadolu Rüzgarı" adıyla yeni bir türkü yarışması başlıyor. Görkemli prodüksiyon, özenli bir çalışma ve sizleri hayrete düşürecek yeni sesler bulacaksınız. Vallahi jüri üyesi olduğum için söylemiyorum, izleyin, hak vereceksiniz. (TGRT, 21.00) "Ufuk Ötesi"nde bu akşam güncel bir konu, "Medya Etiği" masaya yatırılıyor. Önemli mesajlar var, kaçırmayın. (Samanyolu TV, 23.20) Beyaz, şovuna yeni karakterler eklemiş. Canlı yayınlanacak bu bölümün konukları Seda Sayan, Tarık Mengüç ve Halit Ergenç. (Kanal D, 23.50) "Yabancı Damat"ta bu akşam işler öyle karışıyor ki, içinden çık çıkabilirsen. O saatte ekran başında olabilseydim, kaçırmazdım. (Kanal D, 20.00) Başarılı oyuncu Cem Davran bu kez talk show deniyor hayırlısı... (atv, 23.20)

Ne demiş?
"Tuncay, Nobre ve Alex soyunma odasında, duşlarda kaldılar sayın seyirciler..." (Fenerbahçe-Kayserispor maçını anlatan Melih Gümüşbıçak'ın sözleri)

Gaf kürsüsü
"İki saat sonrasına döneceğim efendim, sabredin..." (Kuşum Aydın'ın, "Sabah Yıldızları"ndaki sözleri)

Bizim decoder
"Kızıl Ekim" filmini izlediğimde çok etkilenmiştim. Hani şu ABD'ye iltica etmek isteyen Rus Kaptan Marko Ramius'un (Sean Connery) CIA Ajanı Jack Ryan (Alec Baldwin) ile çıktıkları kader yolculuğunu anlatan enfes film. Ruslar, denizaltının kontrolden çıktığını söyleyip, geminin peşine düşmüşlerdi. Discovery Channel'daki "Sıradışı Makineler" belge selinde ise bu senaryoya ilham kaynağı oluşturan gerçek hikayeyi izledim. 1968 yılında K119 bordo numaralı Rus denizaltısı, Pasifik Okyanusu'nda bilinmeyen bir nedenle batmıştı. Ruslar onu, başka yerlerde ararken, Amerikalılar enkazı Havvai açıklarında, okyanusun 5 buçuk kilometre dibinde buldular. Nükleer füzeler taşıyan denizaltının batmasına büyük bir patlama neden olmuştu. Ve Amerikalılar'ın iddiasına göre bu patlama, büyük ihtimalle denizaltının amacına ulaşmasını engellemek için Rus Deniz Kuvvetleri Komutanlığından yapılan elektronik ateşlemenin sonucuydu...

Film, mutlu sonla bitiyordu. Ama gerçeği, tam bir dramdı...

DİĞER YENİ YAZILAR