Bunun adı televizyon kapkaçıdır!

Buradan ilgililere ihbarda bulunuyorum. Star TVdeki "Telegol" programı pazar günü zamanımı alıp, kaçtı. Artık emniyet mi ilgilenir, RTÜK mü orasını bilmem. Ben size nasıl "çarpıldığımı" anlatayım

Haberin Devamı

Buradan ilgililere ihbarda bulunuyorum. Star TVdeki "Telegol" programı pazar günü zamanımı alıp, kaçtı. Artık emniyet mi ilgilenir, RTÜK mü orasını bilmem. Ben size nasıl "çarpıldığımı" anlatayım:

Program saat 23.15 sularında başladı. Hemen bir tanıtım girdi. "Televizyonda ilk kez şike itirafı..." Yüzü mozaiklenmiş bir genç konuşuyordu: "Maçların skorları önceden biliniyor. Bizim gibi as futbolcuları bu şikeli maçlarda oynatmıyorlar... Başkanlar bile bahis oynuyor..."

Hayretten gözlerim faltaşı gibi açılmış, haberin yayınlanmasını bekliyorum. Ama her beş dakikada bir tanıtım girmesine rağmen haber bir türlü ekrana gelemiyor. Bu arada itirafçı futbolcu diğer stüdyoda yüzü karartılmış bir şekilde bekliyor. Futbolcunun Galatasaray altyapısından yetiştiği daha sonra Beşiktaş'ta da forma şansı bulduğu söyleniyor. "Hah" diyorum içimden, "Sonunda şikenin belgesi de ekrana düşecek..." Saat 02.00'ye kadar bekliyorum. Sonunda bomba (!) patlıyor. Futbolcunun ismi Mehmet Aksu imiş.

Başlıyor anlatmaya: "Benim oynadığım Rusya liginde türlü şike var..."

Ne? Rusya Ligi mi? Rüya gördüğümü sanıp, gözlerimi ovuşturuyorum ama nafile... Rezalet, "düz kare" gözümün önünde... Tam 3 saat boyunca beklediğim meğer Rusya Ligi'ndeki şike olayları imiş...

Kendimi hasat parasını toplayıp, Beyoğlu'nda eğlenmeye gelmiş, sonra da Tarlabaşı batakhanelerinde konsamatrisler tarafından donuna kadar soyulup, garsonların döverek sokağa attıkları pamuk tüccarı gibi hissediyorum.

Evet, kapkaça uğradım. Zamanım ve haber alma özgürlüğüm açıkça gasp edildi. Fena halde şikayetçiyim!

Spor programlarında son durum
Ligde ikinci yarının başlamasıyla birlikte pazar gecelerini yine spor programlan teslim aldı. Ben de kumandama pil takviyesi yapıp, çift televizyonda bir o kanala bir bu kanala geçip, spor programlarını izlemeye koyuldum. Hemen söyleyeyim, Lig TVdeki "Maraton" içlerinde en doyurucu olanıydı. Sansal Büyüka özellikle son transfer gelişmelerini saniyesi saniyesine ekrana taşırken, Erman Toroğlu da renkli yorumlarıyla yine cazibe merkeziydi.

Gürsoy'a sobe!
Büyüka, "Ribery şu anda özel uçakla Türkiye'ye doğru yola çıktı" dedikten yarım saat sonra diğer kanallar transfer duyumlarını daha yeni yeni ekrana taşıyordu. Ergun Gürsoy'un Konya'da semazenleri izlerken, uyuduğu görüntü ise programın fark yaratan köşesiydi. Bu arada Lig TV'nin maç yayını sırasında takım logolarını koyup, ekran kirliliği yaratması büyük hataydı.

TRT 1'in "Stadyum"unda ise fazla bir değişiklik yoktu. Gelişmeler, gündemin rutin çizgisi izlenerek ekrana getirildi. Bu arada stüdyo dekorundaki Japon lambalarını tuhaf bulduğumu söylemeliyim. Ayrıca programda hakem hocası Bülent Yavuz'un "ofsayta düşüşüne" de şahit oldum. Trabzonspor'un ikinci golünde Yavuz, "Hakemin devam karan doğru" derken, Faik Çetiner ve Yılmaz Vural pozisyonun açık ofsayt olduğu görüşünde birleştiler. Bir başka pozisyonda ise Çetiner, penaltı atışı sırasında ceza sahasını ihlal eden fubolculara sarı kart gösterilmesi gerektiğini savunurken, Yavuz'un "O kural 4-5 yıl önce kalktı Faik'ciğim" yanıtıyla karşılaştı.

CNN Türk'teki "Santra" ise içerik olarak dolu, ancak görüntü olarak "boş"tu. Bu "boşluk ve yalnızlık hissini" yaratan ise 10 kişilik ay biçimindeki kanapeye yalnızca iki sunucu (Sanem Altan-Yiğiter Uluğ) ile bir konuğun oturmasıydı. Bu görüntüsüyle program, seyircisiz oynanan bir futbol maçını andırıyordu.

Saklamayın
Star'ın "TelegoP'ünde ise yukarıda yazdığım "skandal" hariç, Futbol Federasyonu eski başkanı Haluk Ulusoy'un "Bazı güçler nedeniyle Fatih Terim'i Milli Takım'ııı başına getiremedim" şeklindeki açıklaması ilginçti. Bu arada Serhat Ulueren'in haftalardır diline doladığı "Konuşursam, Ersim Yanal sokağa çıkamaz" şeklindeki iddialarını artık seslendirme zamanı gelmedi mi? Gazetecinin görevi, "haber" değeri olan gerçekleri kamuoyuna açıklamak değil midir? Eğer "özel" bir sır ise hiç söz etmezsin. Ama haberin ucunu gösterdikten sonra vermemek olmaz!

Semra Hanım faşist mi?
Bu soruyu soran Hakan Aygün'dü. Usta haberci, Flash TV'de geçtiğimiz hafta başlayan "Yüzleşme" programında bu kez ünlü kaynana Semra Hanım'ın eski eşi Hamit Türk'ü yalan makinasına bağlamıştı. İkili arasında şu diyalog geçti:

Aygün: Siyasi görüşünüz nedir?

Türk: Sosyal demokratım.

Aygün: Peki son seçimde kime oy verdiniz.

Türk: AKPye...

Aygün: Peki Semra Hanım hangi partiye oy vedi?

Türk: O hep MHP'ye oy atar.

Aygün: Sizce Semra Hanım faşist mi?

Türk: Kızımın da söylediği gibi o, Hitler'in bayan versiyonudur!

Not: Bu arada yalan makinası, Hamit Türk'ün, Semra Hanım'dan 4 yaş küçük olduğunu da ortaya çıkarttı!

Seda'ların dayanışması
Seda Sayan dün sabah Kanal D'de sunduğu şov programı sırasında fenalaştı. Hastaneye kaldırılan Sayan'ın yerine program sunuculuğunu konuklardan Seda Üren üstlendi. Program zamanından önce bitirilirken, Sayan'ın durumunun iyi olduğu öğrenildi.

GAFOLOJİ
"Kürşat'ın arka ayağı, Serhat'a hiç temas etmiyor!" (Erman Toroğlu'nun Lig TV'deki "Maraton" programında insanların iki ayaklı olduklarını unuttuğu an)

ZAPTİYE
Reality şovlarda yeni dönem: Gelin-kaynana yarışmaları "out", CHP Kongresi "in"... Acaba S Yapım, Deniz Baykal, Mustafa Sarıgül ve eşi ile Ateş Ünal Erzen'in aynı eve kapanacağı bir yarışmaya ne der?

BİR TAVSİYE
Şiddeti asla sevmem ama bugün size "şiddet kokulu" bir film öneriyorum. Eğer sinemada ve televizyonda izlemediyseniz, Brad Pitt ve Edward Norton'lu "Dövüş Kulübü'Yıü "uykusuz kalmak pahasına" seyredin. Nasıl olup da dünyamıza şiddetin egemen olduğunun ipuçlarını yakalayacaksınız. Özellikle ses efektleri kusursuz. (Kanal D, 23.30)

GAF KÜRSÜSÜ
Metin Alper adlı okurumuz yazmış: "Ceviz Kabuğu"nda Zekeriya Beyaz, "Osmanlı zamanında askerler geçtikleri yerlerde üzüm ağaçlarından yedikleri üzümlerin paralarını dallara asarlardı" dedi. Hocam acaba üzümün ağaçta mı yetiştiğini sanıyor?

BİZİM DECODER
Digiturk 83. kanaldan yayınlanan Reality TV'de izlediğim "Çarpışma Anı" adlı belgesel, trafik kazalarıyla ilgili gerçek görüntüleri ekrana taşıyordu. Kavşak ve otoyollardaki trafik kameralarının tespit ettiği görüntüler gerçekten de insanın kanını donduracak cinstendi. Sonra Kanal D'deki "Sinyal" programını izledim. Sürücüler, kazalara karşı uyarılırken, bilgisayar canlandırmaları kullanılıyordu. Çizgi arabalar birbiriyle lunaparktaki gibi tokuşuyor, hiçbirine bir şey olmuyordu. Sonra RTÜK'ün yayınlanmasını mecbur kıldığı trafik uyarı belgeselini hatırladım. Orada da "ibretlik" bir görüntü yoktu. Oysa ben Reality TV'deki belgeseli izledikten sonra o gün 50 kilometrenin üstüne çıkmadım. Her ışığa, levhaya diğer zamanlardan çok daha fazla dikkat ettim. Hele radyo kanalını ayarlamaya çalışırken önündeki TIR'ın altına giren sürücüyü izledikten sonra, yoldayken radyoma elimi bile sürmedim. Yani "musibeti" görünce, "nasihate" ihtiyacım kalmadı! Kanallara tavsiyem, "zorlama" belgeseller yerine "Çarpışma Anı"ndan 10 saniyelik görüntü koymaları. Bakın o zaman kazalar nasıl yarıya iniyor!

DİĞER YENİ YAZILAR