Amasra

5 Mayıs 2017

Tarihi M.Ö. XII. yüzyıla kadar uzanan ve Hititler’den Osmanlıya kadar üzerinde nice uygarlık kurulmuş olan Amasra, Pers Prenses Amastris’ten, yalnızca adını değil güzelliğini de almış olmalı ki bugüne kadar her göreni kendine hayran bırakmış, birbiriyle yarışacak incelikte iltifatlarla anılmış. Bunlardan en bilineni ise “Çeşm-i Cihan” yani dünyanın gözü… Batı Karadeniz kıyılarında, etrafı yemyeşil ormanlarla çevrili Amasra, konumu itibarıyla özellikle Ankara ya da İstanbul’dan kolaylıkla ulaşıp keyifli bir hafta sonu geçirebileceğiniz, Türkiye’de görmeniz gereken önemli yerlerden biri. İstanbul’dan otobüslerin yanı sıra arabayla 4,5 5 saatte ulaşılan bu eski liman kasabasına, kış mevsimi dışında her mevsim rahatlıkla gelinebilir.

Doğal ve kültürel doku

Amasra’da sizi bekleyen güzellikler yalnızca tarihsel olanlarla sınırlı değil; Amasra’nın kendine özgü doğal ve kültürel mirası da fazlasıyla etkileyici. Bunlar arasında ise Amasra’ya yaklaşık 10 km uzaklıkta bulunan Gürcüoluk Mağarası, tabiatın ne kadar sanatkârane olabildiğinin kanıtı niteliğinde. Amasra’nın kültürel değerlerinin başında ise tel kırma ve çekicilik geliyor. Metalik renklere sahip sicimlerle kasnağa gerilmiş bezler üzerine işlenen çeşitli motifler, süslemelerle oluşturulan tel kırma çok yaygın olan bir el sanatı.Tarihî yarımadadaki Çekiciler Çarşısı’nı da gezmenizi tavsiye ederim.

Amasra denilince...

Tüm bunların dışında, aslında “Amasra” denilince akıllara gelecek meşhur bir ikili daha var: balık-salata. Deniz kenarında yer alan her şehirde, bu ikilinin meşhur olduğunu düşünebilirsiniz; ancak Amasra’da durum biraz daha farklı, biraz daha tutkulu. Örneğin Amasra’da salata, Karadeniz’in lezzetli balıklarının eşlikçisi birkaç ottan ibaret değil. En az 30 çeşitten oluşan, tarifi ve malzemelerin oranları pek de açıklanmayan ve Amasra salatası olarak anılan bu salataya, en az sunulan balıklar kadar özen gösteriliyor. Hem göze hem damağa hitap eden bu ikili, Amasra geziniz boyunca alternatif aramaya gerek duymayacağınız; bıkmadan yiyebileceğiniz bir lezzete sahip.

Devamını Oku

Doğayla tarihin kesiştiği yer: Fethiye

28 Nisan 2017

Fethiye birbirinden enfes koyları ve lagünüyle ülkemizin en ayrıcalıklı tatil bölgelerinden biri.

Anlatmaya nereden başlanırsa başlansın bir yeri hep eksik kalacak, bahsedilirken nice güzelliğinden biri atlanacak, izahlarda bir köşesi unutulacak yerlerden biridir bence Fethiye. Görüp de beğenmeyenine rastlanmayan ve bir kere görmenin ise asla yetmeyeceği; yeşille mavinin, doğayla tarihin, medeniyetle geleneğin birbirine karıştığı, kaynaştığı nadir yerlerdendir; bir cennet köşesidir. Hâl böyle olunca da her yaştan insanın hem keyif aldığı hem de fazlasıyla hayran kaldığı bu toprakları, mutlaka görmenizi tavsiye ederim. İstanbul’dan Fethiye’ye ulaşmak için Dalaman Havalimanı’na, her gün pek çok sefer düzenleniyor ki bu seferlerin turizm sezonunun başlamasıyla çok daha sıklaştığını da belirtmeliyim.

1,5 saate yakın süren bu uçuşun ardından varılan Dalaman’dan, yaklaşık 50 km uzaklıkta bulunan Fethiye’nin merkezine ulaşmak içinse düzenli aralıklarla toplu taşımacılık yapan HAVAŞ’ın yanı sıra daha hızlı bir alternatif taksi.

Babadağ’a teleferik geliyor

Çevrimiçi bir rezervasyon kanalı olan Look Book Holiday’in daveti, marka ve güç birliği yaptığı Tatilsa’nın güvencesiyle bulunduğum Fethiye’ye, bu seyahatimde bir kez daha hayran kaldım. Look Book Holiday’in kurucusu Murat Mallı Bey’le yaptığım hoş sohbetlerin birinde ise Fethiye için çok önemli bir proje olan Babadağ’a teleferik yapılacağı haberini aldım. Belli ki Fethiye önümüzdeki yıllarda, başta yamaç paraşütçülüğü olmak üzere Türkiye’nin en önemli hava sporları merkezi hâline gelecek, şimdiden duyurulur. Fethiye’yi “deniz kum güneş” olarak görüp yalnızca yaz tatili yapılacak yerlerden biri olarak değerlendirirseniz buraya fazlasıyla haksızlık edersiniz. Elbette enfes koyları ve lagünüyle Fethiye, ayrıcalıklı tatil bölgelerinden biri. Fethiye’nin, Tunç Çağı’na kadar uzanan ve 30’dan fazla antik kenti günümüze kadar ulaşan Likya’nın önemli bir parçası olduğunu da hatırlatmalıyım.

Devamını Oku

Mostar’da Bahar

15 Nisan 2017

Baharla birlikte uyanan doğa, kar sularının erimesiyle daha da coşan nehirler, belki biraz yağmura rağmen hem bir kültür hem de bir doğa gezisine imkân veren tertemiz bir hava… Özellikle bu mevsimde, keyfi daha bir başka çıkacak, toprağın canlanışına şahit olacağınız yerlerden biri ise Bosna-Hersek’in Mostar’ı.

Mostar, Dinar Alpleri’nden doğan, Adriyatik Denizi’ne dökülene Neretva Nehri’nin üzerine kurulmuş. Hum Tepesi, Velez Dağı gibi şehri çevreleyen yükseltiler, Mostar’ı yazın aşırı sıcaktan korurken kışların ise beklenenden daha hafif geçmesini sağlıyor. Yıl boyu Mostar’da nemli ve ılıman bir iklim hâkim. Böylesine keyifli coğrafi özelliklere ve iklim tipine sahip Mostar’ı, dünyaca ünlü turistik bir merkez hâline getiren elbette yalnızca bunlar değil. Geçmişi tarih öncesi dönemlere kadar uzanan Mostar’ın kültürel ve tarihsel dokusu da ilgi çekici. Her çıkan savaştan nasibini fazlasıyla alan ve onca yarasına rağmen güzelliğinden bir şey kaybetmeyen yorgun bir şehir Mostar. Duvarlarındaki kurşun izleri, savaşın acımasızlığını fazlasıyla hatırlatsa da taş döşeli daracık sokaklarına sıralanmış tarihî evler, insanı sıcacık düşlere götürüyor. Ama bölge insanı yaşadıkları acıların bir daha tekrarlanmaması, kimse tarafından unutulmaması ve hatta burayı görmeye gelen insanların da bundan ders alması için “Don’t Forget” (Unutma) yazılı anıt taşlarla, tüm bu yaşananların görmezden gelinmesini istemiyor. Anlıyorum ki can acısı bile unutuluyor; görmezden gelinmek unutulmuyor.

Hırçın Neretva ve Mostar Köprüsü

Mostar’ın can suyu Neretva, ehlileşmeyi reddedip taşkın coşkun akan, üzerine yapılan her köprüyü, raptedilmenin öfkesiyle yıkıp geçen ve hürlüğünden bir an olsun taviz vermeyen bir hırçın nehirmiş. Bir arada yaşamaya hasret çevre halkı da çareyi, Sultan Süleyman’dan yardım istemekte bulmuş. Mimar Sinan talip olup planını çizmiş köprünün; öğrencisi Hayreddin de dokuz yılda inşa etmiş. Neretva Nehri de köprüyü, kendine yaraşır bulmuş olacak ki bu defa yıkıp geçmemiş. 1566 yılında biten köprüye “Köprü yapan, köprü tutan” anlamına gelen “Mostar” adı verilmiş. 1993 yılında Hırvat bombardımanına dayanamayarak yıkılsa da onarılıp 2004’te yeniden açılmış. Bugün ise Mostar ve Mostar Köprüsü, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor. Elbette Mostar’ı yalnızca köprüsünden ibaret görmek, buraya büyük haksızlık olur. Son derece sakin bu kent, küçük bir merkeze sahip olduğu için gezilecek birçok yere yürüyerek gitmeniz mümkün. Nehrin doğu tarafında Mimar Sinan tarafından yapılan ve Hersek’teki en güzel camilerden biri olan Karagöz Bey Camii, Müslüm Bey Konağı ve Biscevica Evi, Mostar’daki Osmanlı dönemi eserlerinin güzel birer örneğidir.

Blagaj ve Bektaşi Tekkesi

Mostar’ın yaklaşık 12 km güneyinde bulunan Blagaj kasabası, mutlaka görmenizi tavsiye edeceğim bir yer. Enfes bir iklim ve bitki örtüsüne sahip olan kasabada, Osmanlı dönemine ait cami, köprü, kale gibi yapıların, tarihi evlerin yanısıra Buna Nehri’nin kaynağı görülmesi gereken yerlerden birkaçı. Ayrıca günümüzde dervişlerin merkezi olarak da görülen bölgede, Buna Nehri üzerine 1500’lerde inşa edilmiş, bugünse Bosnalılar tarafından ulusal anıt olarak kabul edilen ve bir Alevi Bektaşi tekkesi olan Blagaj Tekkesi’ni de mutlaka ziyaret etmelisiniz.

Devamını Oku

Küçük Afrika Kenya

7 Nisan 2017

Afrika denilince hemen herkesin aklına gelen, belli birtakım çağrışımlar vardır. Kimi uçsuz bucaksız çölleri, kimi dümdüz savanaları, kimisi yağmur ormanlarını; bazısı yalnızca bu kıtaya özgü hayvanları merak eder...

Afrika’nın Hint Okyanusu kıyısında bulunan Kenya’nın iklimi de aynı Afrika’da görülen iklim tipleri gibi konuma ve yükseltiye bağlı olarak çeşitlilik gösterir. Büyük Rift Vadisi’nin de etkisiyle ülkenin farklı bölgelerinde tropikalden çöle; yarı kuraktan ılıman okyanusa; ekvatoralden muson ve nemli subtropikale kadar birçok iklim tipi yan yana bulunur. Böylesine iklim çeşitliliğinin bir arada görülmesi de sizin de tahmin edeceğiniz gibi Kenya’yı, hayvan türleri ve bitki örtüsü bakımından Afrika’nın, hatta dünyanın en zengin ülkelerinden biri hâline getiriyor. Eğer yaban hayatına ilgi duyuyorsanız Kenya, fotoğraflamakla bitiremeyeceğiniz dev bir saha. Benim de sayısız kere yapmış olduğum Kenya seyahatlerinden ve yıllar süren fotoğraf çalışmalarımdan derlediğim, birkaç ay önce çıkan “Kenya’nın Yaban Yüzü” adlı kitabım, bu, anlatmakla bitmez zenginliğin küçük bir tanıklığı. Elbette Kenya’da sizi bekleyen yalnızca yaban hayatı değil; Kenya aynı zamanda Afrika’nın en fazla etnik çeşitliliğe ve dolayısıyla da farklı dillere, kültürlere sahip insanların bir arada yaşadığı, rengârenk bir coğrafya. Bir de Hint Okyanusu kıyılarında uzanıp giden bembeyaz kumsallarıyla Mombasa’yı da unutmamalı…

Nasıl Gidilir?

Web: https://www.tavport.com

Tel: 0850 200 70 50 Email: outgoing@tav.aero

Devamını Oku

Upuzun bir macera: Likya Yolu

31 Mart 2017

Likya Yolu, Fethiye’den başlayıp Antalya’ya kadar yaklaşık 540 km devam eden, Türkiye’nin en uzun ve keyifli yürüyüş parkurlarından biri. “Gelecek Turizmde” ile Likya Yolu’nun birlikteliği de işte bu parkurda başlıyor. Gelecek Turizmde, 2007’de Kültür ve Turizm Bakanlığı, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ve Anadolu Efes ortaklığıyla turizm eksenli yerel kalkınma modeli geliştirilmesi amacıyla ortaya çıkan ve her yıl üç sürdürülebilir turizm projesini destekleyerek de çalışmalarını sürdüren sayısız başarılara imza atmış bir oluşum. Kuruluşunun 10. yılı anısına “10 Yıl, 10 Şehir, 10 Hikâye” adlı, oldukça etkileyici bir de kitap yayınladı.. Bu yıl ise Gelecek Turizmde’nin destekleyeceği projeler arasında “Likya Yolu’nda Bir Tarih Molası” da yer alıyor. Kültür Rotaları Derneği tarafından yürütülecek olan bu projede, Antalya’nın Demre ilçesine bağlı Hoyran ve Kapaklı’da, Likya Yolu’nun üç farklı yürüyüş rotasının birleştirilmesi, böylece gezginlerin seçecekleri güzergâhtan yollarına devam edebileceği bir merkez oluşturulması hedefleniyor.

Kırmızı beyaz çizgilerin sırrı

1999 yılında ilk defa Likya Yolu’nu yürüyen, ardından da bu rotayı oluşturup yol boyunca kırmızı beyaz çizgilerle işaret koyan ve böylece Likya Yolu’nu turizme kazandıran kişi ise yazar Kate Clow. Daha sonra Kardelen Karlı adını alıp Türkiye’ye yerleşen Clow hâlen çalışmalarını, kurucusu olduğu Kültür Rotaları Derneği’nde sürdürüyor. Clow, her yıl gönüllülerin de desteğiyle bu kırmızı beyaz çizgileri gezginler için yenilemekle kalmıyor; turizme yeni projeler kazandırmayı da sürdürüyor. Bunlardan en yenisi ise Demre.

Hoyran Wedre Köy Evleri

Canan ve Süleyman Hacımusaoğlu çifti 2006’da Hoyran Wedre’yi hayata geçirmişler. Mimarisinden dekorasyonuna, yemeklerinden bahçesine kadar doğal ve tarihsel dokuyla uyumlu o huzurlu topraklar üzerine kurulmuş Hoyran Wedre Köy Evleri düşlerinizin peşinden gitmek için sizi fazlasıyla cesaretlendiriyor.

Hoyran Wedre Köy Evleri

E-posta: info@hoyran.com

Devamını Oku

Küllerinden doğan ülke Ruanda

25 Mart 2017

Ruanda’nın en doğru tanımı hiç şüphesiz “küllerinden doğan ülke”dir; ama ne kül! 1994’te, sadece 100 gün süren ve 1 milyondan fazla Ruandalı’nın hayatını kaybettiği, sırf tenleri biraz daha esmer diye bütün dünyanın da sessizce izlediği Ruanda, o günleri öylesine geride bırakmış ki bugün ülkenin geldiği yeri gören herkes, şaşkınlıkla ve hayranlıkla bu tanıma katılacaktır.

En güvenli Afrika ülkesi

Öncelikle herkesin merak edeceği güvenlik konusundan bahsederek akıllara takılan ilk soruyu yanıtlayayım: Ruanda, Afrika’nın en güvenli ülkesi. Bu güvenliğin hem ülkedeki suç işleme oranı ve insan hakları anlamında hem de diğer pek çok Afrika ülkesini ziyaret edecekler için bir tehdit olabilen bulaşıcı hastalıklar konusunda olduğunu özellikle belirtmeliyim. Örneğin ülkenin kırsal da dâhil her yerinde, istediğiniz her saat, endişe etmeden dışarıda yalnız başınıza gezebilirsiniz. Ayrıca ülke öylesine temiz ve bulaşıcı hastalıklar konusunda o kadar risksiz ki seyahat öncesi, korunma amaçlı hiçbir aşı, tablet vb. ilaçları kullanmanıza gerek yok.

İstanbul’dan 6,5 saat süren uçuşun ardından varılan Kigali, ülkenin tam ortasında bulunuyor. Çevresinde yön isimleriyle adlandırılmış ve dört bölgeye ayrılmış olan Kigali’yle birlikte Ruanda idari olarak toplam beş bölgeden oluşuyor. Ruanda’ya, engebeli yapısı nedeniyle Bin Tepe Ülkesi deniyor. Bu nedenle rotanız nasıl olursa olsun ilk geceyi Kigali’de geçirip sabah yola çıkmanızı tavsiye ederim.

Nyungwe Yağmur Ormanları

Ülkenin güneybatısında Afrika’nın en büyük yağmur ormanı olan Nyungwe’de ise sık bitki örtüsünün içinde, gökyüzünü görebileceğiniz bir açıklık dahi bulamayacağınız, bu nedenle “gölge alan yürüyüşü” olarak da adlandırılan, zorluk derecesi orta-hafif seviyede bir yürüyüş ve şelale gezisi; 60 metrede asma köprü olan Canopy Köprüsü’nden geçiş, yağmur ormanlarında tecrübe etmeniz gerekenlerin başında geliyor.

Devamını Oku

Bir Rus düşü: St. Petersburg

18 Mart 2017

Doğal güzelliklerinin yanı sıra tarih, kültür ve sanatın içinize kadar işleyeceği meşhur St. Petersburg, bu mevsimde bir başka güzel oluyor. Nisan ayından itibaren rahatlıkla tatil için ziyaret edilebilirsiniz.

eva Nehri’nin Finlandiya Körfezi’yle buluştuğu ve burada bir delta oluşturduğu yer, bundan yalnızca 300 yıl önce, oldukça geniş, ıslah olmaz bir bataklıkken “Deli Petro” veya Avrupalılarca “Büyük Petro” olarak bilinen I. Petro, unvanına yaraşır bir düş kurar. Görüp de hayran kaldığı Avrupa kültürü ve elbette biraz Amsterdam, biraz Venedik; yani kanallar, köprülerle birbirine bağlanmış bir şehir, bu düşün en güzel süsleridir. Ama düşlemek yetmez Petro’ya; buyurganlığı ve ısrarıyla çalışmalar başlar, bataklık kurutulur ve yenitemellerin atılmasıyla St. Petersburg kurulur: Yoktan var edilen bir başkent! Hâl böyle olunca da Rusların; ama en fazla da I. Petro’nun Avrupa’daki şehirlere denk güzellikte bir şehir yaratma düşünün karşılığıdır, St. Petersburg. Dolayısıyla kelimenin tam anlamıyla bir düşler şehridir; düşlerin gerçeğe dönüştüğü; mutlaka görülmesi gereken bir şehir. Ayırdığınız zamanın asla yetmeyeceği; gezmekle bitiremeyeceğiniz; ama bir kere dahi görseniz aklınızdan hiç silemeyeceğiniz; doğal güzelliklerinin yanı sıra tarih, kültür ve sanatın içinize kadar işleyeceği St. Petersburg, bence dünyada görmekten mutluluk ve hayranlık duyacağınız birkaç şehirden biri.

İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan St. Petersburg’ta bulunan Pulkovo Havalimanı’na, THY tarafından haftanın beş günü direkt sefer düzenleniyor. Konaklamak için St. Petersburg’un en işlek kısmı olan Nevski Bulvarı ve çevresi, biraz daha pahalı; ama oldukça keyifli. Bulvardan uzaklaştıkça daha ekonomik seçenekler de bulunuyor ve şehir içi ulaşım oldukça gelişmiş olduğundan rahatlıkla bu seçenekleri de değerlendirebilirsiniz.

Kuzeyin Venedik’i...

- İrili ufaklı adalar üzerine kurulan St. Petersburg’ta bugün 42 ada bulunurken 1800’lerde bu sayı 150’den fazlaymış.

- Oldukça sulak olan şehirde, toplam 93 nehir, dere, kanal ve 100’den fazla göl var.

- Nehir ve kanallarla ayrılan bu kısımlar ise tam 342 köprü birbirine bağlanıyor ve haklı olarak St. Petersburg, “Kuzeyin Venedik’i” unvanını fazlasıyla hak ediyor.

Devamını Oku

Bohemya’nın kalbi Prag

10 Mart 2017

Dünyanın en fazla ziyaret edilen beş şehrinden biri Prag. İster bir Orta Avrupa turu ile isterseniz kendi başınıza mutlaka gidin ve görün derim.

Ne denirse densin, nasıl anlatılırsa anlatılsın, yine de hep bir tarafı eksik kalan yerlerden biridir bence Prag, görüp de beğenmeyenine rastlanmayan bir şehir. Hüzünle sevinci; sakinlikle coşkuyu; tarihle modernliği; gerçekle mistisizmi ve elbette fazlasıyla romantizmi bir arada barındıran nadir yerlerdendir; bir rüya âlemidir. “Altın Şehir”, “Şehirlerin Anası“, “Avrupa’nın Kalbi” gibi isimlerle de anılan Prag, pek çokları içinse Dünya’nın en güzel şehridir ki Prag’ı gördükten sonra bu benzetmelere, adlandırmalara siz de fazlasıyla hak vereceksiniz.

Dünya’da en fazla ziyaret edilen ilk beş şehirden biri olan Prag’ı, Orta Avrupa turu dâhilinde birkaç günlüğüne görebileceğiniz gibi yalnızca bu şehri kapsayan, bireysel bir seyahat planı da rahatlıkla yapabilirsiniz. İstanbul’dan Prag’da bulunan ve Avrupa’nın en işlek havalimanlarından biri olan Václav Havel Havalimanı’na, her gün, farklı hava yolu şirketleri tarafından, ortalama dört uçuş gerçekleştiriliyor. Aktarmasız ve yaklaşık 2,5 saat süren uçuşun ardından varılan Václav Havel, 2012’den önceki adıyla Ruzyne Havalimanı, şehrin 10 km kuzeybatısında bulunuyor. Havalimanından şehir merkezine ulaşmak içinse alternatifleriniz arasında metro yok; ancak oldukça işlek ve gece de devam eden otobüsleri veya taksileri kullanabilirsiniz.

Savaşa rağmen Prag

Denizin ya da bir nehrin ayırdığı ve ayırırken de binbir güzellik kattığı her şehirde olduğu gibi Prag’ın da Vltava’sı şehri adeta mükâfatlandırmış. Çekya’nın en uzun nehri olan Vltava, üzerinde bulunan 18 köprüyle sanki Prag’ın boynunda bir kolye gibi. Bu köprüler arasında ise tarihi XIV. yüzyıla dayanan ve üzerinde 30 tane heykel bulunan Karl Köprüsü, hem şehrin hem de Çekya’nın sembol yapılarından biri.

Kafka’nın izinde...

Prag’da Franz Kafka’nın bir dönem yaşadığı ev olan No:22’yi ziyaret edebilirsiniz. Şehirde Kafka’nın izini sürebileceğiniz yazarın doğduğu evi; kişisel eşyalarının sergilendiği Kafka Müzesi’ni; okuduğu ve çalıştığı yerleri; gittiği kafeleri görebilirsiniz. Eski Kent bölgesinde Prag’ın ünlü meydanlarından olan Wenceslas Meydanı, bilinen adıyla Vaclav Meydanı gitmenizi tavsiye edeceğim bir diğer yer. Meydanın çevresinde ise Ulusal Müze, sanat galerileri, Aziz Vaclavheykeli, Fransisken Bahçesi, Komünizm Anıtı başta olmak üzere pek çok yapı ve keyifle çevreyi izleyip soluklanabileceğiniz kafe bulunuyor.

Devamını Oku