Türkçe'nin ve AKP'nin sıkıntılı günleri

Bir süredir gözlerim bana ihanet ediyor. Okurken, yazarken, televizyon seyrederken epey zorlanıyorum. Ama ben de gözlerime ihanet ediyorum çünkü huylu huyundan vazgeçmez ya lüzumlu, lüzumsuz ne varsa, önüme ve aklıma ne gelirse okuyorum

Haberin Devamı

Bir süredir gözlerim bana ihanet ediyor. Okurken, yazarken, televizyon seyrederken epey zorlanıyorum. Ama ben de gözlerime ihanet ediyorum çünkü huylu huyundan vazgeçmez ya lüzumlu, lüzumsuz ne varsa, önüme ve aklıma ne gelirse okuyorum.

Mesela, Turgut Özal'ın vefatının yıldönümü vesilesiyle oğlunun gazetelerde yayınlattığı ilanı okudum. Bir insanın anadilini bu denli hor kullanması karşısında şaşırdım kaldım. Dili katledenin de bir Cumhurbaşkanının oğlu olması işin cabası. Bir gün üyesi olmayı umduğumuz AB ülkelerinin devlet adamlarının çocukları arasında da anadillerini yarım yamalak bilmekle yetinenler var mıdır acaba?

Türkçe'nin başına gelenler
Bu üzücü ilan beni bir de siyasi düşünce hayatımızın bir belgesini de yeniden okumaya şevketti. Hem de mazoist bir zevkle.

AKP'nin Türkiye'ye armağan ettiği Muhafazakâr Demokrasi başlıklı siyasi manifestoya dalış yaptım. Format ve bilimsel düzey itibariyle vasat bir üniversitede vasat bir doktora öğrencisinin hiç anlamadığı, anlar gibi olduğu, kısmen de anladığı görüşleri oradan buradan derleyerek çala kalem bir üslupla hazırladığı ev ödevivari bir çalışma.

Bundan bize ne diyebilirsiniz. Demeyin. Çünkü kitapçığın yazarı alelade biri değil. İncelediği demokrasi ve muhafazakârlık konusunda ciddi bir bilgisi olmadığı anlaşılan bu yazar, şu anda ülkemizi yöneten partinin ideologu. Ne yazık ki, kavramsal donanımı da Türkçesi de zayıf olan bir ideolog bu.

Başbakanın konuşmalarını da kaleme aldığı söylenen bu yazar, ona manifestonun ön sözünde bakınız neler dedirtiyor: "Bugün orta yerde duran gerçek, insanoğlunun yerküre gemisinde ortak bir kaderle yolculuk ettiğidir!" Ne güzel, değil mi? Oysa Başbakanın renkli ve kulağa hoş gelen bir Türkçesi var. Güzel şiir okuduğu da herkesin malumu.

Yerli yersiz yorumlar ve bilgi kirlenmesi
Yazarımızın Türkçesi hak getire ama koskoca bir partiye yamadığı bir ideolojisi var ve bu ideolojide millete (ya da ulusa) pek yer yok. Bu kelimeyi mecbur kalmadıkça kullanmıyor. Bir yerde "millet" demek zorunda kalıyor ve bunun "çoğulcu bir bütün" (ne demekse?) olduğunu belirtiyor.

Türk kelimesini de kullanmaktan hoşlanmıyor. Örneğin, Batılı teorisyenlerin görüşlerini kendince aktardıktan sonra bir alt başlık atıyor: "Yerli Muhafazakârlar." Okumaya başlayınca bunların Peyami Safa, Tanpınar, Mehmet Akif gibi düşünürlerimiz olduğunu anlıyorsunuz. İdeologumuz yerli mal, yerli kabak der gibi ya da bir zamanlar sömürgeci beyaz adamın Afrikalılar için "yerliler" dediği gibi Yahya Kemal'den bahsediyor.

Bu bilgi kirlenmesine gülüp geçebilirdik eğer AKP ülkemizin en büyük partisi olmasaydı. Hükümet olan bir siyasi heyetin böyle bir metinde yer alan fikirlerle beslenmesi çok yazık. AKP'ye oy veren veya vermeyen biz "yerliler" için de büyük bir talihsizlik.

Öyle anlaşılıyor ki ahali, dilinin kuşa çevrilmesinden, kimliğinin inkâr edilmesinden sıkılmaya başladı. Ona "yerli" diyecek olana da "yerli, senin babandır" diyecek hale geldi.

AKP'de U dönüşü mü?
AKP, kendi seçmen kitlesinden de yükselen homurdanmalardan ötürü iktidarının 3. yılında ne kadar da "milli" olduğunu anlatma gereğini duymaya başladı. Ve tabii, aceleye getirerek ve savunma psikolojisinin yarattığı bir panik havasında.

Başbakanımızın birden bire AB ülkelerinde Türkiye'yi "parçalamak isteyenlerin" taleplerinden şikâyet etmesi, her zaman üst perdeden ve müstehzi bir edayla konuşan Dengiz Mir Fırat Bey gibi bir parti büyüğünün televizyona çıkıp "millilik" konusunda partisi adına iman tazeleme gereğini duyması alarma geçişin göstergesi.

Dua edelim, AKP bu hızlı U dönüşü kazasız belasız atlatsın. Çünkü malum, dereyi geçerken at değiştirilmez. Hem zaten şu anda derenin kenarında bekleyen başka at da yok.

DİĞER YENİ YAZILAR