Fransa'da referandum ve Avrupa Birliği için tarihi dönemeç

Bugün Avrupa Birliği için tarihi bir gün. Fransız seçmeni Avrupa Birliği'nin siyasi temeli olan Anayasa Andlaşması için sandık başına gidiyor

Haberin Devamı

Bugün Avrupa Birliği için tarihi bir gün. Fransız seçmeni Avrupa Birliği'nin siyasi temeli olan Anayasa Andlaşması için sandık başına gidiyor. Oylayacağı referandumdaki sonuç sadece Fransa'nın tercihini yansıtmakla kalmayacak. Seçmenin Avrupa anayasasına vereceği yanıt, Fransa'nın genel durumundan hoşnutsuz olanların talep ettiği sadece yeni ekonomik ve sosyal politikaların belirlenmesiyle de sonuçlanmayacak. Oy çoğunluğunun anayasanın lehinde ya da aleyhinde olması sadece Fransa'nın değil, Avrupa'nın da geleceğini tayin edecek.

Bu nedenledir ki, Avrupa anayasasının Fransa'nın bağımsızlığını ister istemez sınırlaması nedeniyle ulusal egemenliğe indirilen bir darbe olarak değerlendirenlerle ülkelerinin geleceğini Avrupa içinde görenler arasında aylardır süregelen tartışmalara bugün son verileceğini düşünenler yanılıyor olabilirler. Zira bugünkü referandumla ortaya çıkacak olan sonuç, özellikle red oylarının galebe çalması halinde, Fransa'nın "egemenlikçileriyle", "Avrupacıları" arasındaki uçurumun hiç şüphe yok ki, derinleşmesine yol açacak.

Ama bundan çok daha belirleyici sonuçları da olacak, zira kurucu babaları arasında ilginçtir ki, iki Fransız olan J. Monnet ve R. Schuman'dan bu yana büyük bir çaba ve sabırla inşa edilmeye çalışılan Avrupa Birliği'nin niteliği ve hatta varlığı üzerinde de yeniden düşünülmesine de neden olacak.

Son bir aydır peşpeşe yapılan anketler, Fransız seçmeninin yansından fazlasının red cephesinde istikrarlı bir biçimde yer aldığını gösterdi. Ama anketlerde ortaya çıkan tablonun asıl ilginç yönü siyasal bilincinin yüksek olmasıyla ünlenmiş olan Fransızların dörtte birinin referandumdan 3-4 gün öncesine kadar hâlâ kararsız olduğunu ifade etmiş olması.

Referandum tarihinin yaklaşmasıyla birlikte tarafların içi boş ve kısır ama gittikçe keskinleşen ve belden aşağı vurmaya da dönüşen tartışmalarına hedef olan seçmenin, Avrupa anayasası konusunda kafası nasıl karışık olmasın ki?

Liberal ekonomi uygulamalarından Avrupa'yı sorumlu tutanlar, hükümetin % 10 civarındaki işsizliğin önüne geçememiş olmasının faturasını Avrupa Birliği'ne çıkaranlar, siyaset sınıfı içerisinde cereyan eden seviyesiz çekişmeler, oylamanın olumsuz olmasından kendi siyasi geleceği için medet uman Fabius ve benzen politikacılar, Fransa'nın AB'nin siyasi bütününün dışında kalmasının ulusal onuru korumak olduğunu ileri süren Le Pen'ci aşırı sağın hezeyanları, tek başına hareket edecek olan bir Fransa'nın uluslararası arenada geçmişteki ihtişamına kavuşacağına dair kurgular ve daha neler neler.

Avrupa Birliği'ni zora sokmak
Avrupa anayasasını onaylamanın Brüksel'in vesayeti altına girmek anlamına geldiğini söyleyenler ve milli egemenlik kavramının mucidi Fransızları Avrupa fikrinden soğutacak herşey. Saçmalamanın da bir sınırı olduğunu düşünenler ise sözüm ona daha nüanslı davranmayı denediler. Halkın Avrupa'ya evet ama anayasaya hayır demesini istediler. Bunun mümkün olmadığını bile bile.

Anayasaya hayır demenin, netice itibariyle Avrupa'dan uzaklaşmak olduğunu görmezlikten gelerek. Oysa anayasayı reddeden bir Fransa'nın, bizatihi mimarı olduğu bir birlikten kendisini ister istemez tecrit edeceği aşikâr. Bunun yanı sıra, bu tutumun Fransa'yı Çin ve Hindistan gibi yeni devlerin rekabeti ve tabii, ABD'nin hegemonyası karşısında sadece zayıflatmakla kalmayacağını, onu çok uluslu terörizm gibi tehditler karşısında da korumasız bırakacağını kestirmek için kâhin olmaya gerek yok. Hiç şüphe yok, Avrupa anayasasına karşı çıkan bir Fransa, Avrupa içinde de dünyada da yalnızlaşacak ve deyim yerindeyse, Dimyat'a pirince gideyim derken evdeki bulgurdan da olacaktır.

Seçmeni stratejik düşünme yetisi dumura uğramış ve siyasi kavgaların içinde bocalayan bir Fransa'nın, Avrupa anayasasını onaylamamasının Avrupa Birliği'nde de çalkantılar yaratacağına hiç şüphe yok. Fransa'nın reddinin bir domino etkisiyle başka ülkelerin de alacağı kararı tetiklemesi uzak olmayan bir ihtimal. Tereddütler içinde olan Polonya'nın Fransa'nın yolunu izleyebileceğinden şimdiden söz edilmekte. İki gün sonra referanduma gidecek olan Hollanda seçmeninin de Fransa'yı örnek alması, Avrupa ülkelerinin Avrupacı gözlemcilerinin korkulu rüyası.

Zira zincirleme etkilerle ortaya çıkacak olan bu durum, inşa edilmek istenen siyasi birliğin ölü doğmasının resmi. Avrupa'nın gerçekten de Bush'un dediği gibi, köhne bir kıta oluşunun teyidi. Dünya politikasında etkisizleşmiş ve sıradanlaşmış olmasının miladı.

Bizde ise böyle bir durumun, Türkiye'nin zaten AB'ye girme şansı olmadığını veya düşünenler için tabii hiçbir önemi olmayabilir. Fransa'nın reddi halinde, AB'nin çatırdamasına oh olsun deyip sevinenler de olabilir. Fransa'daki red cephesinin aktörleri misali, Türkiye'de de bazılan kendi başına kalan ülkemizi mutlu yarınların beklediğini düşünebilir. Niçin olmasın ki? Vizyonsuz siyaset hiç bir ülkenin tekelinde değil.

DİĞER YENİ YAZILAR