İslam ülkelerinde huzurun yerine terör çörekleniyor...
Ve asırlardan beri bu topraklara terör tohumları ekiliyor...
Bölmeye ve parçalamaya faydası olabilecek her terörize eylemi destekleyenlerin tek amacı coğrafyayı yönetmektir...
Yönetme gücünü elde eden artık işgal etmiş sayılır.
Mezhep ve ırk farklılıkları gibi fay hatlarını sürekli tetikleyerek büyük ve küçük depremlere yol açanlar ayrılıklardan ve çatışmalardan besleniyor.
Saddam Hüseyin ve Kaddafi’nin akıbetlerinden ibret alınmıyor!
Mısır, Suriye, Libya, Irak ve Afganistan’da yaşananlardan bir ders çıkartılamıyor.
Devletler artık yüz yüze yani meydanlarda yiğitçe savaşmıyor!
Birbirleriyle “terör” örgütleri aracılığıyla ve eylemleriyle mesajlaşıyor ve hesaplaşıyor!
Güç koridorlarının gizli sığınaklarında gizli dosyalar açılıyor...
Ekonomik nedenler ve güç elde etme stratejilerinin istihbarat senaryoları aslında dünyanın gözü önünde bir film gibi seyrediliyor!
Lakin, büyük kalabalıkların aklı sadece eylemlerin sonuçlarına kilitleniyor!
Gayri resmi politikalar ile resmi politikalar arasında uçurumların olduğunu bilmeyen de kalmadı!
Afganistan’da Ruslara karşı duran-bize göre mücahitlerle birlikte olan-ABD, daha sonra Afganistan’ı yıllarca Taliban gerekçesiyle vurdu ve vurmaya da devam ediyor.
Taliban kim?
Türkiye Milli Takım’ın Katar Milli Takım’ı ile yapacağı özel dostluk maçı için Başkent Doha’dayız...
TFF Başkanı Yıldırım Demirören ve Milli Takım Teknik Direktörü Fatih Terim bu tarz özel maçlara da büyük önem veriyor.
Başkan Demirören’in Katar’daki Türkiye Büyükelçiliği’mizin davetinde söylediği gibi “futbol sadece bir oyun değildir” sözündeki gerçekliği de şahit oluyoruz...
Evet, her ne kadar sonuçları bazen ayrıştırıcı olsa da, fanatizmi körüklese de, taraftarizm akımıyla şiddet olayları yaşansa da yine de sadece bir oyundan ibaret olmadığını biliyoruz.
Ülkelerin tanıtımında büyük katkıları olan futbol aslında büyük bir endüstri...
Şehir ekonomilerine dahi direkt etkisi tartışılmayan bu endüstri iyi yönetildiği zaman kitleleri bir araya getiren, sevindiren, üzen önemli bir asgari müşterek ve buluşma noktası...
***
Anayasa Mahkemesi’nin ise pasolig diye tek başlıkta toplanan kararını Doha’da öğrenince başta TFF yöneticileri ve bizler sevindik. Çünkü, TFF’nin stadyumlardaki güven ortamını tesis etmesi, tribünlerin terörize ve organize olmaması için büyük çaba sarf ettiğini biliyoruz.
Medya, siyaseti dizayn etme hastalığına yenik düştüğünden beri iflah olmuyor!
Gelişmiş ülkelerde “tavır gazeteciliği” siyasi iktidara muhalefet olsun odağından uzaklaşmış ve sadece insanlığın acılarına, içinde boğuştuğu problemlerine, sağlığına, ekonomisine ve uğradığı haksızlıklara yönelmiş durumda ama bizde hala siyasetin karşısında kötü tavır yayıncılığına devam ediyor.
Çevre ve şehircilik ya da trafik, savaş ve daha ciddi meselelere yönelirken bizde hala siyaset medyanın birinci gündem maddesi!
Millete rağmen ısrarla siyaseti yönlendirme arzusundan vazgeçilmiyor!
Bilgi paylaşımının saygın adresleri olmanın çok uzağında gezinmeye hala devam ediliyor!
Ve dizayn ettiği kadar siyasetin üzerinden geçinme alışkanlığını sürdürüyor!
Kronik bir hastalığa yakalanmış...
Ve daha doğrusu siyasi iktidarın karşısında vazgeçilmez muhalefet olma huyundan da asla vazgeçmiyor!
Kişiler, komşular, şirketler, liderler dahi birbirine haset ve düşmanlık ederken, devletlerarası boyutuna gelene kadar meselenin vardığı yeri artık düşünmeye gerek bile yok!
Seçim öncesi yapay zekaların oluşturduğu yapay kaos ve seçim sonrası sandıktan çıkan siyasi istikrarla son buldu.
Sular duruldu...
Kaos senaryoları ise şimdilik askıya alındı.
Duracak mı?
Asla...
Şimdi başka senaryolar devreye sokulacak...
***
Diyorduk ki, sandığa giderken ülkenin geleceğini düşünmek lazım...
Ve siyasi istikrarsızlığa prim verilmemesinin de ısrarla altını çiziyorduk!
Asıl uyarının ise muhalefete verilmesinin gerektiğini söylüyorduk.
Çünkü; kendilerini yenileyemeyen, partilerini organize edemeyenlerin, ülkede iktidara talip dahi olamayacak kadar bir stratejiden yoksun kalmış muhalefet partilerinin sandığa gömüleceklerini biliyorduk.
Ülkenin meselelerine bu kadar yabancılaşmaya, her türlü sonuca rağmen koltuklarında kalmaya devam ettikleri müddetçe muhalefetin 2023 yılına kadar kendilerine ayrılmış sıralarda küçülerek eriyeceklerini de rahatlıkla söyleyebiliriz!
***
Çatışma kültürü ile siyaset yapmaya ısrar eden, agresif bir söylem geliştiren, ülkenin geleceğini dizayn edecek kadrolardan ve stratejilerden yoksunlaşan muhalefetin buz dağı gibi eriyecekleri belliydi!
Kimin neye inandığı beni ilgilendirmiyor ama neyin doğru olduğu hepimizi ilgilendiriyor prensibini herkes hayatının pusulası yapmayı başarabildiğinde kördüğüm çözülmüş olacak!
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın davetiyle 29 Ekim Cumhuriyet resepsiyonu için Ankara’daydık...
Hemen herkesin diline düşürdüğü Saray aslında abartıldığı gibi değil...
Yani, Antalya’da Merdan Palas, Topkapı, Kremlin, İstanbul’da Çırağan gibi daha nice beş yıldızlı otellerde saltanat sürenlerin Saray takıntısını da anlamakta zorlanıyorum.
Gazetecilik hayatımızda Çankaya ve Başbakanlık binalarını gördüğümde garipsiyordum...
Merdiven altlarında basın toplantısı yapan Başbakanları gördüğümde üzülüyordum...
Devletin bugüne kadar palazlandırdığı patronların devletin tahsis ettiği arazilerde turizm tesisi diyerek Saray dikmelerine kimsenin sesi çıkmıyor da, devletin kendi mülkü sayılan Saray’a bu kadar tepkili oluşlarına da anlam veremiyorum...
Miami
98 yılında ilk defa Frankfurt üzerinden American Airlines Havayolları ile Miami’ye gelmiştim...
Ve burada Türk vatandaşların sayısının çok oluşuna şaşırmıştım...
Daha sonra Orlando, New York ve Washington’a geçmiştim...
Hiç unutmuyorum New York’ta İkiz Kuleler’e götürülmüştük...
Ve 102 katlı kulenin birinin seyir terasına asansör ile çıktığımızda dikkatimi Türk fotoğrafçı çekmişti...
Malcolm X’in fotoğraflarla hayat hikayesini anlatan bir sergi vardı...
Seyir terasına çıktığımda yanımdaki arkadaşlara “buraya bir uçak çarpsa ne olur?” diye söylediğimi de hiç unutmuyorum!