Mevduat sigorta sistemi gözden geçirilmeli mi?

Bankaların batma riskine karşı bir sigorta sistemiyle mevduatın koruma altına alınması evrensel bir olgu. Bu olgu ülkeden ülkeye değişen yapılar gösteriyor

Haberin Devamı

Bankaların batma riskine karşı bir sigorta sistemiyle mevduatın koruma altına alınması evrensel bir olgu. Bu olgu ülkeden ülkeye değişen yapılar gösteriyor.

1994 krizi ile getirilen sınırsız mevduat garanti sistemi 2000 krizine giden süreçte üzerinde çok tartışılan bir konuydu. Sistem küçük bankaların büyüklerle, özel bankaların da kamu bankaları ile rekabetini kolaylaştırdığından özellikle büyük bazı bankalarımızca çok eleştiriliyordu. Gerçekten mevduatın sigortalanmasının koruma işlevi ile yaratabileceği ahlaki riziko arasında çok hassas dengeler vardır ve bu denge ancak etkin bir düzenleme ve denetim sistemi ile korunabilir. Ülkemizdeki sistem bu konuda geçmişte çok başarılı olamadı.

Özel bankaların giderek yabancı kontrolüne geçmesi nedeniyle konuyu bence yeniden tartışmaya açabiliriz.

Bu konudaki uç bir model Yeni Zelanda. Bu ülkenin bankacılık sistemi tümüyle yabancı bankaların kontrolü altında olduğundan 1990’ların başında mevduat sigorta sistemi kaldırıldı. Sistemin garantisi olarak ülkedeki bankaların sahibi olan yabancı bankaların kurumsal yönetim anlayışı görüldü. Ayrıca yabancıların kontrol ettiği bir sistemin arkasında kamu bütçesi desteği olan bir sigorta sisteminin durması ülkedeki yeni kamu yönetimi modeli ile çelişki yaratacaktı.

Bir diğer konu ise kamu bankalarıdır. Sistemde kamu bankalarının ağırlığı mevduat sigortasının daraltılması önünde bir engel oluşturmuştur. Bunun nedeni de kamuoyunun devletin kendi bankasının batmasına izin vermeyeceği yönündeki yaygın anlayıştır. Bu nedenle devlet bankaları açısından sigorta sisteminin aslında bir güven işlevi yoktur; bu ancak özel bankalar açısında söz konusudur.

Şimdi ülkemiz bankacılık ve mali piyasalar yapısal olarak Cumhuriyet döneminde ilk kez yeni bir yapıya yöneldi. Sistemin bir yanında özelleşeceğini beklediğimiz Ziraat, Halk ve Vakıflardan oluşan kamu bankaları diğer ucunda da pay ve oranlarda değişiklik olsa bile yabancıların kontrolüne geçmiş özel bankalar (Yapı Kredi, Garanti, Finans, Denizbank, HSBC, Fortis, Şekerbank, TEB vd.) var; sistem iki uca doğru polarize oluyor.

Ortada ise henüz yabancı kontrolüne geçmeyen sistemdeki birkaç küçük banka ile iki büyük; T.İş Bankası ve Akbank var. Küçükler ve Akbank yabancılaşmaya adaylar gibi görünüyor. Kaldı elde T. İş Bankası. O da bu dönemde olası olarak “tek ulusal banka” imajını sistemde bir rekabet aracı olarak kullanmak isteyebilir.

Gelin bazı sorular sorayım ve bu soruların cevabını siz kendiniz bulun.

Kamu bütçesi tarafından desteklenmesi zorunlu olan bir ulusal mevduat sigorta sistemi, ağırlıklı olarak yabancı bankalardan oluşan bir sistemde neden yabancı otoritelerin gözetimine tabi bankaların yönetimsel hatalarının bedelini ödemekte kullanılsın?

Yabancı bankaların ağırlıkta olduğu bir sistemde bu bankaların ulusal bir mevduat sigorta sistemi ile korunmaları uluslararası boyutu olan bir ahlaki riziko yaratır mı?

AB’nin en az mevduat sigortası düzenlemesini bir yana bırakırsak acaba hem devlet bankaları hem de yabancı kontrolündeki bankalar için mevduat sigorta sistemini kaldırabilirmiyiz? Bu kaldırış yeni polarize yapının doğal bir sonucu olarak görülmeli mi?

Bu yeni sistem ulusal bankalara yabancı bankalara karşı bir rekabet gücü verebilir mi? Rekabette böylesi bir destek yaratmak uzun vadede doğru olur mu? Ya da bu durum haksız rekabet yaratır mı?

Geçmişte mevduat sigorta sistemini en çok eleştirmiş olan T.İş Bankası ve Akbank geçmişteki söylemleri karşısında yeni durumdan en çok yararlanacak bankalar olarak yeni söylemleri ne olacaktır?

Ve en son can alıcı soru. Mevduat sigortası yabancı bankalar için kalkar da, yeniden ağır bir krize sürüklendiğimizde yabancı bankalar tıpkı son krizde Arjantin’de olduğu gibi, ertesi gün kapılarını kapayıp giderlerse ne yaparız?

DİĞER YENİ YAZILAR