Bayram mı dediniz? Nerede o?

Nezaket dışı olacak ama gerçekten içimden hiç bayram kutlamak gelmiyor. Onun için kusuruma bakmayın lütfen. Bayramı bayram gibi kutlamak için bayramın özünde var olması gereken sıcaklığı, coşkuyu, umudu hissedebilmek gerek. Bu son bayramda bunların hiçbiri yok. Aslında son kaç bayramdır yok bayram tadı. Kutlamış olmak için kutlanıyor. Devlet büyüklerimiz üç buçuk günden dokuz gün tatil yarattığı için mecburen hayat duruyor, ekonomi duruyor. Sanki dünya duruyor. İnsanlar, adeta zorla, yaşamın kendisinden, çevremizde, burnumuzun dibinde olan biten acı, keder, ölüm kokan, terör, göç, istikrarsızlık, başıboş kalmışlık gerçeğinden uzaklaştırılmak isteniyorlar. Bu, şayet sadece insanlarımızı biraz rahat ettirmek, huzurlandırmak için uygulanan bir yöntem olsa ve bu anlamda işe yarasa, diyeceğim bir şey olmayacak. Ama hayır, bu bayram uzatmalar benim nazarımda zaten önemli bir kısmı uyuşmaya ve dağılmaya meyilli insanlarımızı zaten meraklı olmadığı okumak, izlemek, araştırmak, yorumlamak ve sorgulamak yetilerinden mümkün olduğu kadar daha tesirli bir zaman diliminde uzak bırakmaktan başka bir isteğin karşılığı değil.

Haberin Devamı

Çok sayıda mülteci

Evet, yine bir Kurban Bayramı vesilesiyle hepimiz elimizi ihtiyacı olan birilerine uzatacağız. İhtiyaçta olan birilerinin açlığını bastıracağız, eksiğini gidereceğiz, çıplaklığını örteceğiz. Ama bunlar zaten her imkânımızda, her zaman yapmamız gereken şeyler değil mi? Birilerinin kendine göre mükemmel, ülke için büyük bir talihsizlik olan politikaları sayesinde elimizi, desteğimizi uzatacağımız insanlar süratle artmakta. Kendi topraklarımızın acıları, ülkemizin yoksunlukları ve yoksulları, şehit ailelerinin yangınları dışında bu sene yoğun sayıdaki mültecilerimiz de bayramın estireceği yardım duygularından nasibini almak üzere kamplarında yığılmış, şehirlerimizin ara sokaklarına, caddelerine dağılmış durumdalar. Yıllarca kıymetli hariciyecilerimizin, bürokratlarımızın ve ordu komutanlarımızın guruplarında bulunma imkanım oldu. Dünya çapında rasyonel, yapıcı, vizyon sahibi, temkinli ve bilgili politikaları ve yönlendirmeleri dolayısıyla saygınlık kazanmış nicesiyle tanıştım. Ülkemizde onların ve yetiştirdikleri kıymetlerin hala daha görevde olduklarından veya görev beklediklerinden eminim.

Haberin Devamı

Tarihî, siyasî, jeopolitik açılardan büyük bir birikim, deneyim ve populistlikten uzak hem temkinli, hem cesur olabilmeyi gerektiren süreçte sanki bu değerlerimizden istifade edilmedi, ya da önerileri kâle alınmadı sanırım. Ülkemizin bu büyük kayıpları ve acıları yaşamasına sebep olan idarî, politik ve siyasî rehavetini başka türlü açıklamak bana göre mümün değil. Öngörülü, strateji bilgisi ve vizyon sahibi olan yetkililer tarafından daha farklı yönlendirilebilirdi bu yaşananlar. Hiç şehit vermeden, şehirlerimiz, kasabalarımız ateş çemberine dönmeden, insanlarımız barış yolunda yine düşman olmadan bu bayrama ulaşabilirdik. Aynı şekilde Suriyeli göçmenlere kollarımızı açıp himayemize alırken de yine aklı selime, dış ilişkilerde, göç politikalarının yönlendirilmesinde, göçmen sorunlarında bilgiye sahip, strateji üretebilecek uzmanlarımızın yorumları ve yönlendirmeleri her halde hiç önemsenmedi. Göçmenlere sınırları açıp çadır vermekle, yerli halkı yardıma davet etmekle göçmen politikası izlenmez. Şayet, kendi fakirinize, muhtacınıza, gazinize, emeklinize, işçinize, memurunuza, esnafınıza esirgediğiniz bütçeden ayırdığınızla göçmeninizin sorununu çözeceğinizi ve insanlık görevinizi yaptığınızı sanarsanız yanılırsınız.

Haberin Devamı

Başını sokacak yer olsun

Daha iyi bir yaşama kavuşmak için ölümü göze alan bu insanların geldiği ülkede çadırdan, arada bir verilen sadakadan çok daha fazlasına ihtiyacı olacağını bilen ve çare üretebilen yetkililere ihtiyacı vardır. Öncelikle başını sokacak bir yeri olması ve karnının az da olsa doyması önemlidir muhacir için. Ama ardından diğer insanî ihtiyaçları gelir; sağlık gibi, çocuklarının eğitimi gibi, psikolojik destek gibi, iş imkânları gibi... Bunların hiç birini veremeyip, geldikleri ‘toplama kampı’ndan kasabalara, şehirlere, zaten burnundan soluyan, ekmek kavgasındaki halkınızın arasına yayılmasına göz yumarsanız bu ‘yardım’ ne gelen göçmene, ne de ülkenin ‘örnek olma’ arzusuna yarar. Suriye’de dört sene içinde 300 bin kişi can vermiş. Ölmemek için kaçanların Türkiye’de doğurdukları çocuk sayısı 100 bin deniyor. Şimdi hükümetin, devlet adamlarının, idarî makamların, yöneticilerin kendi halkımızın huzurunu, ekonomik, sosyal, ruhsal ihtiyaçlarını karşılamak sorumluluğunun yanı sıra, topraklarımıza kabul ettiğimiz binlerce çaresiz insan ve bundan sonra daha doğacak binlerce çocuğu için aynı sorumluluğu doğmuştur. Bu ihtiyaçların hiçbiri bayramdan bayrama et ve giysi dağıtmakla karşılanmaz. Bayram tatilini değil dokuz, on dokuz gün yapsanız da buna çare olamazsınız.

Haberin Devamı
DİĞER YENİ YAZILAR