Şeytanın iflâsı

Selçuk, malikânesinin en üst katında, antika seccadesini kıbleye çevirmiş, namaza durmuştu. Yarın gerçekleşecek olan röportajdan önce gerçek anlamda namazla ve din olgusuyla fikren bütünleşmek, gazetecinin sorularına cevap verirken olabildiğince inandırıcı olmak istiyordu. Bunu gerçekten diliyordu. Ama şeytanı bir türlü izin vermiyordu ki yalnız kalsın ve kendisini anlatmak istediklerine inandırsın.

En önemli hasletlerinden biriydi hâlbuki. Bir başkasını inandırmak istediği şeye hazırlanırken kendisi öyle inanırdı ki; sonra başkalarını uyutmak çok kolay olurdu. Şimdi de benzeri bir durum söz konusuydu ama şeytanı geçit vermiyordu. Seccadenin karşısındaki büyük, derin İtalyan koltukta oturmuş, Selçuk’un gözünün içine bakıyordu.

“Çekil oradan!” dedi Selçuk. Şeytan koltukta biraz daha yerleşti ve alaylı bir sesle konuştu:

“Hâlâ anlamadın değil mi? Sen ve ben, artık beraberiz. Benim sayemde sahip olduğun bir yaşamda bensiz olabileceğini mi düşündün yoksa? Şayet öyleyse, çok yanıldın. Zira biz ortağız. Olduğun yeri bana borçlu olduğun için sen neredeysen ben de orada olacağım hep. Bu sadece ailenle, şirketinle ilgili değil. Hayatının sonuna kadar artık seninleyim. Kurduğun tüm işlerde, beraber olduğun tüm kadınlarla ilişkilerinde, arkadaşlıklarında, davetlerde, küvetteki yalnızlığında bile, hâsılı her şeyinle ve her şeyinde seninle beraberim. Bunu sen seçtin, en başından... ve bunun geri dönüşü yok.”

Haberin Devamı

“Ama ben namaz kılmaya çalışıyorum. Senin burada yerin yok.”

Şeytan koltukta kaykılırken uzun bir kahkaha atarak konuştu:

“Sen namaz kılma provaları yapıyorsun ama gerçek anlamda namaz kılamayacağını ben sana söyleyeyim.”

“Ne anlarsın ki sen namazdan?”

“İnan, senden çok daha iyi anlarım.”

Selçuk, etrafındaki herkese yaptığı gibi, şeytanını da biraz olsun ezebileceğini düşünerek, alaylı bir bakış atarak onun söyleyeceklerinin devamını bekledi.

Şeytan koltuktan kalktı, ağır adımlarla onun tam karşısına geldi. Kollarını göğsünde kavuşturup bacaklarını açıp durdu. Kuyruğu bacaklarının arasından uzayıp Selçuk’un seccadesinin ucuna kadar inmişti. Selçuk, hırslarını pekiştirip arsız hayâllerinin, tutkularının çıkış yolunu bulmakta önderliğini ve korumacılığını yaşadığı şeytanın özel hayatına da böylesine girmişliğinden son derece rahatsızdı. Onu da, insanlara davrandığı gibi, istediği zaman kullanıp istediği zaman da hayatından çıkarıp bir kenara atabileceğini sanmıştı ama belli ki öyle olmuyordu. Buna bir çare düşünmesi gerektiği aklından geçerken şeytan ona doğru eğildi ve dilini alev almış bir yılan gibi kıvırarak Selçuk’un yüzüne doğru uzattı. Onun dudaklarını, yanaklarını, burnunu, gözkapaklarını yalayarak alnına kadar çıktı ve orada durdu. Sanki sevdiğine son bir öpücük konduruyor gibiydi. Selçuk içi titreyerek bekledi. Şeytanının, belli ki söyleyecekleri vardı. Nitekim iblis konuşmaya başlamıştı:

Haberin Devamı

“Şu an böbürlenerek duruyorsun seccadenin başında.”

“Ben böbürlenerek durmuyorum namaza.” diye isyan etti Selçuk.

“Sana bir şey söyleyeyim mi?” dedi şeytan, “Kendinle bu kadar böbürlenmesen, gerçekten samimi dürüst dindar olsan, ben şu anda seccadenin ucunda ayakta durup sana görünemezdim.... Beni istediğin zaman alt edebildiğin, küstahlıkla ezebildiğin, yolunu kesebildiğin insanlardan biri mi zannettin yoksa? O zaman çok yanıldın. Seni keşfedip hırslarını yerine getirmek üzere sana gelen, seninle buluşan benim. Kuvvet bende. Ben olmasam; senin içindeki tüm hırslar, doyumsuz arzular, kıskançlıklar, ödeşme ve nefret hisleri, bunların hiç biri karşılığını bulamazdı. Sayemde buraya geldin, sayemde daha ileri gideceksin. Ben seni nasıl feda edemeyeceksem, sen de benden vaz geçemezsin. Sanırım, farkında değilsin. Sana söyledim: biz gittikçe bütünleşmekteyiz ve tam olacağız yakında. Demiştim ya; dünyada temelli kalmak için senin kadar kuvvetli bir elçi görmedim şimdiye kadar. Sen beni burada, insanoğlunun arasında temelli var edecek olansın. Seni bırakmam, bırakamam. Aynen senin de beni bırakamayacağın gibi.”

Haberin Devamı

“Ama gözaltındayken kendime söz verdim, Allah’la buluşmak üzere.”

Haberin Devamı

Şeytan genizden sarkastik bir kahkaha attı. Selçuk aynen kendi kahkahasını duyar gibi oldu. “Yapma!” dedi iblis, “Yapma! Allah ve sen... Düşüncende Allah varsa ben nasıl ulaşırım sana? Şayet Allah varsa düşüncende sen namaza dururken ben nasıl burada olabilirim? Bilir misin ki; senin dininin hadislerinden birinde yazar: “Namaz şeytanı kovar.” diye. Ama sen namaz kılarken bile ben buradaysam senin şeytani düşüncelerindir sebep.”

Selçuk hâlâ seccadenin başında, kıpırdamadan, şeytanını dinliyordu. Uyuşmuştu âdeta. Herkesi aldatabilirdi ama anlaşılan oydu ki; bir Allah’ı, bir de şeytanı aldatamayacaktı. Birdenbire insanları katakulliye getiriyor olması yetersiz geldi. Evet, insanlar aptaldı, salaktı, beceriksiz ve basitti. Kendisinden daha basit yaratıkları alt etmek, onları zedelemek marifet olmaktan çıkmıştı. Ama hele bir Allah’ı, bir de şeytanı aldatabilsin, işte o zaman gerçek anlamda zekâsını ispatlamış olacaktı.

O anda şeytanın kahkahası duyuldu: “Düşünme bile!”

Sevgili okurlarım; yukarıdaki satırlar “Şeytanın İflâsı” romanımın bir bölümünden alıntıdır. Basıldığı yıl: 2011. Sadece yazdıklarımı kendime hatırlatmak istedim.

Şeytanın bir gün gerçekten iflâsı dileğiyle hepinize aydınlık günler olsun...

Şeytanın iflâsı

DİĞER YENİ YAZILAR