Küçük Efe’nin uzayı

Bu sabah sevgili Maria Dimitrova Kılıçlıoğlu Baraz’ın paylaştığı bir mesajda yetişkinlerin resim algılamasıyla ilgili bir örnek vardı. Bir fil resminin altında aslında fili yutmuş bir boğa yılanının resmini şapka olarak algılayan bir bakıştan bahsediliyordu. Bir deneme yapılsa, eminim yüz yetişkinden doksanı, belki de daha fazlası o çizimde bir şapka görecektir. Ama aynı resmi yüz çocuğa gösterseniz size doğru cevabı verecek olanların oranı tam aksine, doksanın üzerinde olacaktır. Bu çok basit bir örnek belki ama çocukların saf, henüz katkı maddeleri ve elemanlarıyla çarpıtılmamış, duyguları, hayâlleri örselenmemiş yaşamında, yetişkinler tarafından görülmeyen bir dünyaları ve detayları görme yeteneğini ispatı açısından çok önemli.

Yirmi beş sene dört on yaş grubu çocuklara resim dersi verirken, onları belli bir kalıba yönlendirmekten hep uzak durdum. Zira her birini ayrı ayrı dinleyip izlediğim zaman kendi kimliklerinin ifadesi olan o kadar mucizevi çizim ve renklendirme yorumları keşfediyordum ki; ben onlara sanatın ipuçlarını verirken, onlar da beni yepyeni naif ama sağlam öğretilerle besliyorlardı. Hiç bir zaman sınıf dersi uygulamadım. Zaten küçücük yaştan itibaren her gittikleri yerde, yuvada, okulda, oyun alanlarında bile rekabetle karşılaşan ve o minicik zaman dilimindeki hayatlarını mücadelesiz geçiremeyen küçüklerime sadece kendilerine ait hisssettikleri ve kendilerini buldukları bir dünya yaratmaları ve bir diğerine benzemek veya onu taklit etmek zorunda kalmadan iç dünyalarını sanata aktarmaları için fırsat vermeye inandım. Aynı derste kaç kişi olurlarsa olsunlar, her biriyle ayrı ayrı, nefeslerindeki heyecanı, mimiklerindeki değişkenliği izleyerek ve resimlerindeki hikâyeyi dinleyerek çalışmak benden ne kadar enerji alıyorsa, katlanarak bana geriye dönüyordu. Her dersten sonra içimde tazelenen çocukluğum ve çocukluğun sahip olduğu o net, riyasız, abartısız dünya görüşü beni benden alıyordu keyiften.

Haberin Devamı

Hala içimde ölmeyen çocuk hatta çocuklar olmasının nedeni...

Haberin Devamı

Bugün hâlâ içimde ölmeyen çocuk, hâtta çocuklar varsa, bir önemli sebebi de yirmi beş sene boyunca atölyemden gelmiş geçmiş yüzü aşkın miniğin bende hatıra bıraktıkları o müthiş öğretidir.

Küçük Efe’nin uzayı

Maria’nın satırlarını okurken hemen aklıma talebelerimden küçük Efe’nin hikâyesi geldi az önce. Efe, henüz dört yaşındaydı o zaman. Büyümüş de küçülmüş ciddiyetinde ama neşeli, çok akıllı ve yetenekli bir talebemdi. Hiç konuşmadan, büyük bir konsantrasyonla resim yapardı. Çizimlerindeki detaylar inanılmazdı. Bir gün uzay resmi yapmak istediğini söyledi. Ona sözlü olarak bir kaç ipucu verdim ve izlemeye başladım. Sanki uzaya çıkmış da fotoğraf çekmiş gibi dört yaş için müthiş bir incelikle harika bir tablo yaptı. Renklendirmeye geçtiği zaman iç dünyasının zenginliğini, hayâl gücünü görmemek mümkün değildi. Resim Efe’nin kendisiydi aslında... Enerjik, olgun, sabırlı, izlenimci, detaycı... Bitirdiğinde alkışlayarak kendisini tebrik ettim ama o ne? Birden en kalın fırçayı eline alıp siyah boyaya daldırdı ve o güzelim resmin üzerinden geçip tüm sayfayı kapladı. Öğrencilerimin kendi hayâl gücü ve kararlarıyla yaptıklarını durdurmayı sevmediğim için bekledim ama yüzümde kocaman bir hayret ifadesi oluşmuştu. Efe resminin tamamını siyahla kapladıktan sonra fırçasını bıraktı ve arkasına dayanıp “Bitti.” dedi. Ben az önce hayran olduğum sanat eserinin yok olmasından üzgün, sanırım ses tonumdan da anlaşılacağı şekilde, “Efe’ciğim, ne kadar güzeldi resmin. Neden üzerini kapadın? O kadar uğraşıp yaptığın o harika uzay resminden hiç bir şeey görünmüyor artık.” dedim. Ne dese beğenirsiniz?

Haberin Devamı

“Yoo, uzay hâlâ burada. Sadece uzayın hiç ışık almadığı bir zaman geldi.”

Evet, Efe için siyahlığın ardındaki uzay yaşamaya ve ona görünmeye devam ediyordu. Sadece üzerine bir perde inmişti.

İşin garibi, Efe’nin cevabından sonra ben de dikkatle simsiyah kâğıda bakmaya devam ettiğimde, ardında rengârenk kuşaklar içinde dönen gezegenleri, çoktan sönmüş yıldızların bize henüz ulaşmış ışıklarını, degrade lâcivert ve mavilerin derinliğinde saman yolunu gördüm. Uzay oradaydı, kaybolmamıştı... Görünmeyeni görmek duygusu beni kanatlandırmıştı... Gözlerimden yaş indi ve Efe’ye sarılıp “Teşekkürler Efe’ciğim.” dedim... Hepinizin karanlıkların içinden bile rengârenk bir dünya görebilmeniz dileğiyle...

Haberin Devamı
DİĞER YENİ YAZILAR