Bana ay ışığını anlatabilir misin Beethoven?

Haberin Devamı

Güzel bir şeyler yazmak istiyorum bayram günlerinde. Huzur, keyif verecek bir şeyler. Aslında insanın hak ettiği ama artık lüksü olan konforu tattıracak kelimeler, hikâyeler yazmak istiyorum. Ama, ben de o yazılarımı sunduğum okurlar gibi, onlardan biriyim sonunda. Gerçeklerden çok ayrı kalamıyorum. Onun için bugün, benim bayramımı tatlandıran iki hikâyeyi paylaşacağım sizlerle.

Bu hikâye bana, Nâzım’in Abidin Dino’ya, “Bana mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” sorusunu hatırlattığı için ben de bu soruyla seslendim Beethoven’e... Sorumun cevabını bestesiyle alacağımı bilerek. Zira ‘Ay Işığı Sonatı’ Beethoven’in, dinleyenin ruhunu ay ışığının mistik, gizemli buğulu pırıltısı ile aydınlattığı muhteşem bir bestesidir.

‘Ay Işığı Sonatı’nı, romantik izlenimci büyük bestecinin, ayın doğuşunu, batışını, muhtemelen büyük bir aşk eşliğinde izleyip bestelediğini sananlar için, bestenin nasıl yazıldığının öyküsünü paylaşmak isterim.

Bir gün Beethoven, bir arkadaşı ile birlikte Viyana sokaklarında dolaşmaktadır. Tam bu sırada bir apartmandan piyano sesi geldiğini duyar ve kafasını kaldırıp bakar. Apartmanın ikinci katındaki cam açıktır ve büyüleyici ses oradan gelmektedir.

Arkadaşına, bestesinin muhteşem bir duygusallıkla çalındığını ve çalanı muhakkak görmesi gerektiğini söyler. İkisi birlikte ikinci kata çıkıp kapıyı çalarlar. Kapıyı açan kadın, Beethoven’ı hemen tanır ve şaşkınlık içinde kalır. Beethoven, piyano sesine geldiğini ve muhakkak çalan kişiyi görmek istediğini söyler.

Kadın, büyük besteciyi evlerinde görmekten mutlu, hâlâ şaşkın, heyecanla piyanoyu çalanın kızı

olduğunu ve tanışmaktan büyük bir mutluluk duyacağını belirterek onları içeri alır.

Beethoven, piyano çalan kızın olduğu odaya girer. Annesi Beethoven’ın geldiğini söyler ve kız çok heyecanlanır, hemen ayağa kalkar ama tavırlarında bir gariplik vardır; genç kız kördür. Beethoven bunu fark edince, bestesini bu kadar duygulu çalan genç kıza karşı duyduğu hassasiyetle “Lütfen benden bir şey isteyin” der, maddi bir şey isteyeceklerini düşünerek. Ama, genç kızın cevabı maddiyattan çok uzaktır. Zarif, duygulu, utangaç bir sesle dileğini fısıldar: “Ben hiç ay ışığı görmedim, bana ay ışığını anlatır mısınız?” Kulakları işitmemesine rağmen, içinde esen duygu fırtınalarıyla bestelerini yapan Beethoven için bu özel dilek onun ruhunu konuşturmaya yeter. Piyanonun başına geçer ve ay ışığını hiç tanımadan özleyen genç kıza, ay ışığını anlatmak üzere parmakları tuşlarda dolaşmaya başlar.

İşte; o anda bestelenen hepinizin iç çekerek dinlediği meşhur ‘Ay Işığı Sonatı’dır... Bundan sonra belki daha farklı bir duyguyla dinlersiniz... Zira içinde sadece Beethoven’in değil, ismi meçhul o kör genç kızın da büyük besteciyle paylaştığı duyguları olduğunu bilmek sizi dinlerken bambaşka yerlere götürecek... Ve lütfen, biri sizden bir duyguyu anlatmanızı istediğinde, sakın onu sorgulamayın ve elinizden geldiğince hissettiğiniz kuvvette o duyguyu anlatmaya çalışın... Belki müzikle, belki resimle, belki sadece kelimelerle... Ama bilin ki; anlattığınızdan çok daha fazla bir şey anlatıyor ve paylaşıyor olacaksınız... Emsalsiz bir duyguyu...

Bana ay ışığını anlatabilir misin Beethoven

Aziz Nesin’den bir bayram hikayesi

Bu da büyük mizah ustamız Aziz Nesin’den bir bayram hikâyesi. Ustanın, ülkemizin ahvalini trajikomik bir dille sunumunun örneklerinden biri. Beni ve paylaştığım herkesi bayram keyfiyle tanıştırdığı için bir kez de bu sayfamda sizlere sunmadan geçemeyeceğim. Aziz Nesin’in sesinden dinlediğinizi farz ederek okuyunuz lütfen:

“1965 senesiydi. İşe gireli henüz iki hafta olmuştu. Bir genel müdürlükte, özel kalem müdürünün yardımcısıydım. Bayrama on gün kala, müdürüm hastalandı ve rapor aldı. Ertesi gün, genel müdür, beni odasına çağırdı.

-Buyrun efendim.

-Tebrik kartları hazır mı evladım?

-Hangi tebrik kartları efendim?

-Eyvahlar olsun, Şükrü sana söylemedi mi? Bayram geldi, tebrik kartı göndermeli. Şimdiye çoktan postaya vermiş olmamız gerekirdi.

-Hiç haberim olmadı efendim

-Hemen, hemen hemen! Yarına istiyorum üç bin adet kartı sabaha kadar yaz ve postaya ver.

-Emredersiniz efendim! dedim ve odadan çıktım. Ancak üç bin adet bayram tebrik kartını tek tek nasıl yazacağım?

Genel müdür, kartların çini mürekkeple ve güzel bir yazıyla yazılmasını isterdi. Üç bin adet kartın iki bin tanesi makamca kendinden aşağıda olanlara şu şekilde yazacaktım:

‘Bayramını kutlar, gözlerinden öperim.’ Kalan bin tanesi de, daha üst makamdakilere:

“Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve başarılı günler niyaz ederim” şeklinde yazılacaktı.

Hiç vakit geçirmeden masamın başına geçip kolları sıvadım. Önümde davetiyelerden oluşan irili ufaklı pek çok dağ duruyordu. Ben mesaim bitiyor, az sonra çıkar evime giderim derken, sabaha kadar burada kalıp 3 bin kartı yazmak zorunda kaldım. Sızlanmanın faydası yok, işe başlayım:

‘Bayramını kutlar, gözlerinden öperim.’

‘Bayramını kutlar, gözlerinden öperim.’

5, 10, 20, 50, 100, 750, 875. Yazıyorum yazıyorum bitmiyor! Vakit gece yarısını geçti gitti bana öyle bir sıkıntı bastı ki, tarif edemem.

Yazıyorum, yazıyorum, yazıyorum bitmiyor. En nihayetinde alt makam kartları bitti. Ama ben de bittim. Şafak sökmek üzereydi. İşi biten kartları masamın üzerinden alıp başka bir yere koydum.

Ama önümde hâlâ bin adetlik bir kart yığını durmaktaydı. ‘Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve başarılı günler niyaz ederim’e başladım.

Durmadan yazıyordum. Göz kapaklarım öyle ağırlaşmıştı ki, gözlerimi açık tutmam her bir karttan sonra daha da zor bir hale gelmişti. Resmen işkence çekiyordum.

125, 279, 400, 689. yazdım yazdım yazdım. Bir vakit sonra, artık ben kaleme değil o bana hakim olmaya başladı. Ama hâlâ yazıyordum:

‘Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve başarılı günler niyaz ederim. Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve başarılı günler niyaz ederim. Niyaz ederim başarılı günler sizinle eşinizin bayramını kutlarken...’

‘Kutlarken eşinizin bayramını saygıyla sıhhatli günler diler Niyazi ile beraber ederim...’

‘Niyazi ile birlikte sizin ve eşinizin bayramını kutlarken ayrıca sıhhatle ederim... bayramınızı eder, sonra eşinizle Niyazi’ye başarılı günler dilerim...’

‘Sizin de eşinizin de Niyazi’nin de bayramını saygıyla eder, sıhhat dilerim...’

‘Sıhhatli eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, Niyazi’ye başarılar diler aynı zamanda ederim...’

‘Bayramınıza etmeden önce eşinizi saygıyla kutlar Niyazi’nin gözlerinden öperim... Sizin de, eşinizin de, Niyazi’nin de, bayramını da, tatilini de, gelmişini de, geçmişini de.. saygıyla ederim...’

Sabah tam mesai saatinde, gözlerim kan çanağı bir halde kartları yetiştirdim. Genel müdür bir-ikisine şöyle bir baktı:

-Aferin dedi. Bitirmen iyi olmuş. Hemen postalayın!

Hemen postaladık. Bir gün sonra da önce bizim genel müdürü, ardından bendenizi postaladılar.”

Aziz Nesin

Hepinize içinizde acı bırakmayacak tatlarla kutlamak ve anmak üzere nice aydınlık bayram diliyorum... Sevgiyle kalın.

DİĞER YENİ YAZILAR