Gazete Vatan Logo

Cem’le tanıştığımız gece sevişmedik, göğsünde mışıl mışıl uyudum

Geçen hafta Nurgül’ü Bebek’teki evinde ziyaret ettim

Sarıgerme’de bir davete katıldım. Çok eğlendik ama benim için bu davetin bonusu Nurgül Yeşilçay’ı tanımak oldu. Nurgül tanıdıkça sevdiğiniz tiplerden. Her şeyden önce o bu işi çözmüş. İsmi onu değil, o ismini taşıyor. İnanılmaz sevecen olduğu gibi, harbi mi harbi bir kız. İlk tanıdığı insanla bile konuşurken büyük bir samimiyetle her şeyini anlatabiliyor. Geçen hafta Nurgül’ü Bebek’teki evinde ziyaret ettim. Cem Özer bize yedirdikçe yedirdi. İnanamayacaksınız ama Cem yemek yapmanın dışında, turşu ve reçel bile yapıyor. Nurgül’e “Hadi gel seninle suya, sabuna dokunan, seni över gibi değil, seni anlatır gibi bir röpörtaj yapalım” dedim. O da sağ olsun kabul etti. Ve işte karşınızda Nurgül Yeşilçay...

Sen nasıl bir annesin? Nejat’ı nasıl yetiştiriyorsun? Annelikten ne anlıyorsun?

Her şeyden önce kaliteli zaman denen şeye inanmıyorum. Nejat doğduğunda herkes bir şeyler söyledi. İlk bakıcısı da zaten pedagogdu. O da “Kaliteli zaman çok önemli, az ve öz zaman geçirin” diyordu. Hayır, ben buna inanmıyorum. Çocukla birebir bolca zaman geçireceksin, çünkü çocuk seninle olmak istiyor. Hele ki erkek çocuk, anneyle birebir zaman paylaşmak istiyor. Ben Nejat’ı doğduğu günden itibaren her yere götürdüm. Tabii ki bu arada çocuk yetiştirmede herkesin kendi doğruları var. Kimsenin kimseyi bu konuda eleştirmemesi lazım. Ben size Nurgül’ün doğrularını anlatıyorum yani. Biz Nejat’la sette beraberdik. Dizi çekerken Antep’e her hafta gittik. Nejat, ülkesinin gerçeklerinin farkında olup büyüsün istiyorum. O yüzden bir senesini Antep’deki köyde geçirdi. Oradaki çocuklarla sokaklarda oynayarak büyüdü. Mesela gayet matrak. Nejat şimdi acı seviyor, çünkü Antep’te acıya alıştı. Sesi güzel olacak, yanık yanık. Şimdi de bir senedir boş olduğum için doyasıya birlikte olduk. Tiyatrolar, sinemalar, oyunlar, parklar, müthişti yani.

Peki Nejat için planların var mı? Yani şunu olsun, bunu olsun, şunu yapsın, bunu yapmasın gibi.

Klişe olacak ama mutlu olsun istiyorum. Ben öyle hırslı annelerden değilim. Mesela okula gidiyorum, öğretmeni bana “Nejat resimde iyi değil” diyor. “Eee napalım değilse değil, biz iyi olduğu, sevdiği şeylerin üstüne gidelim” diyorum. Çocukların bu sıkı okul programlarıyla yıpratılmasına karşıyım. Ama mesela bir hayal olarak Nejat’ın yönetmen olmasını çok isterdim. Böyle bir şeye tabii ki karışmam, müdahele etmem, seçerse mutlu olurum demek istiyorum.

Cem bana “Oh be iyi ki evliyim” hissini veriyor

Sen mutlu bir çocukluk geçirdin mi?

Mutlu çocukluk derken ne kastedildiğini pek anlamıyorum galiba, çünkü zaten çocuklar o devrede hep mutlu olduklarına inanır. Çünkü ciddi bir fakirlik problemi yoksa, dayak, taciz ortamı altında değilse, oynuyorlar eğleniyorlar işte. Mutlu muydun? Mutsuz muydun? Çocukluk devren nasıl geçti? Bütün bunları büyüyünce idrak edebiliyorsun. Evet, ben şimdi dönüp baktığımda 4 kardeş, büyük aile, anne baba bir arada falan, gayet iyiymiş her şey diyebiliyorum.

Cem’le evliliğin nasıl gidiyor? Nasıl bir eşsin, o nasıl bir koca? Memnun musun kocandan bakalım...

İyi, huzurlu. Bak şimdi ben röportajlarda şunu sevmiyorum, sadece kendini övmek için röportaj yapılmaz. Yapılmaz da ama genel olarak o klişeye uymayacağım diye de kötü bir şey de söyleyemem.

Yani o iyi ya da kötünün dışında nasılsınız? Beraber neler yapıyorsunuz?

Cem çok huzurlu bir koca her şeyden önce. Ya da bana yansıttığı şey huzur. Ben Cem’in yanında çok iyi hissediyorum. “Ohh bee iyi ki evliyim” hissini veriyor bana. Cem’le ortak yönlerimiz gibi, ortak olmayan çok yönümüz de var. Mesela o çok asosyal, ben o kadar değilim. Ben eğlenmeyi, sosyalleşmeyi, partilemeyi seviyorum. Cem ise evde oturmayı, yemek yapmayı filan seviyor. Çok da iyi yemek yapıyor. Kaç erkek tanıdın sen dolma sarabilen mesela. Ben ise yemek yapmayı hiç sevmiyorum. Ama biz birlikte çok gülüyor, çok güzel dedikodu yapabiliyoruz. Birlikte takılabiliyoruz yani.

Kocamı hiçbir konuda aldatmam

Peki çok dürüst söyle, sen şimdi evlendin diye, bütün antenleri kapattın mı yani? Günün birinde aşık olursan ne yaparsın? Yürüyüp gider misin?

Hiçbir şey için büyük konuşmamak lazım. Ben bir gün önce katiyen evlenmem diyordum, ertesi gün evlendim. Aşık olursam da boşanırım. Ama her şeyden önce ilk Cem’e söylerim. Çünkü o dürüstlüğü çok hak eden biri. Ben Cem’i hiçbir konuda aldatamam, ne bir erkekle, ne de başka bir konuyla.

Bana söz vermiştin şu Cem’le ilişkinin başlama hikâyesini anlatacaktın.

Cem ile 2000 senesinde falan 90-60-90 adlı programda tanışmıştık. Seneler sonra Melekler Adası’nın çekiminde, sette bir araya geldik. O sıralar fingirdiyoruz da, söylemiyoruz birbirimize. Bir gün kar yağdığında ben, Cem’e dedim ki “Sevgilicilik oynayalım mı?” O da “Peki” dedi. Birlikte alışveriş yaptık. O benim saçımı yaptı falan. Otelde mahsur kaldık. Yakında bir basket maçı vardı, “Bari oraya gidelim” dedik. Ben onu sinir etmek için basketçiler için “Ay ne yakışıklı çocuklar, şunun omuzları ne kadar güzel” diyorum. Kıskanıyor mu ölçmeye çalışıyorum aklım sıra. Neyse akşamına da bara gittik. Çok eğlendik, dans ettik. Ben de iyice aşka geldim. İstiyorum adamı, onunla beraber olmak, dokunmak, sevgili olmak istiyorum yani. Sonra kendi odalarımıza geçtik ve bana telefon açtı, “Ne yapıyorsun?” dedi. Ben de “Eğer benimle beraber olmak istiyorsan hemen söyle kıvırma” dedim. O da, “Hayır sadece yanında olmak istiyorum” deyince, “Tamam gel” dedim. Sonra geldi, ben de fena halde istiyorum adamı ama o istemedi. Ve bana “Sana çok yoğun şeyler hissediyorum, sen de benim gibi hissedene kadar seninle beraber olmayacağım” dedi. Sevişmedik yani. Uyandığımda fark ettim ki bütün gece onun göğsünde, kardeş kardeş mışıl mışıl uyumuşum. Bir-iki hafta sonra yemeğe çıktık ve “Ben de sana yoğun şeyler hissediyorum” dedim ve birlikte olmaya başladık. İyi taktik yapmış çocuk yani.

Yabancılardan çalışmak istediğim çok oyuncu var ama Türklerden yok!

İki tane yeni projen olduğunu biliyorum, bir film bir dizi galiba. Bize bunları anlatır mısın?

Evet. Sinema filmimizi, yani “Yedi Kocalı Hürmüz”ü çekmeye başlıyoruz. Ben Hürmüz’ü oynuyorum, Gülse Birsel Safinaz’ı, Haluk Bilginer Kuşçu Cebrail’i, Mehmet Ali Alabora doktoru, Erkan Can lazı, Cengiz Küçükayvaz berberi, Sarp Apak Külhan Bey’i oynuyor. Yönetmeniz de Ezel Akay. Ayrıca bir dizim olacak. Senaryosuna çok güveniyorum.

Senin hayal ettiğin, şununla da oynasam ne iyi olur dediğin, ama asla yan yana bile gelmediğin birisi var mı?

Yabancılardan çok var tabii, ama Türklerden yok. Hem çok iyilerle oynadığım, hem de oynama ihtimalim de olduğu için.

Beni kesseler plajda kaftanla dolaşamam

Bu kadar meşhur olup bu doğal duruşu nasıl sağladın?

Karakterim bu ve bundan dolayı çok acı da çektim. Ama yararlarını görmeye başladıktan sonra, bu yanımın bir özellik olduğunu fark ettim. Sonradan gördüm ki, bu konuda tutarlı olduğum sürece herkes benim bu halimi benimseyecek. Her şeyi açık açık söylüyorum. Kimsenin arkasından konuşmuyorum. Sert gibi gözükebilir, ama değil aslında.

Bu kadar doğallığının yanında aynı zamanda seksi bir kadınsın. Seni daha da seksi yapan şey bunun farkında olmaman bence. Moda konusunda nasıl tercihler yapıyorsun?

Aslında biri gelsin, bana bir tarz yaratsın istiyorum. Bana giyim koçluğu yapsın isterim yani... Resim yaptım yıllarca, renklerden falan çok iyi anlarım. Hangi renk zıttır, hangi renk birbiriyle uyar. Kadrajdan falan da anlarım ama, birincisi çok üşengecim, ikincisi benim bunlarla harcayacak vaktim yok. Ayrıca güzel dedikleri de bana güzel gelmiyor. Mesela beni kesseler plajda kaftanla dolaşamam.

Son zamanlarda dizilerdeki sevişme sahneleri gündemde. Hakikaten sevişme sahnelerinin kuralları var mı?

Çok önemsemiyorum sevişme sahnelerini. Ama şu da var, herkesin bir oyunculuk tekniği var. Nurgül’ün tekniği, Meryl Streep’in tekniği, ne bileyim Türkan Şoray’ın tekniği gibi. Benim de bazı kurallarım var tabii. Yok dersem bu toplumu hiç tanımıyorum demektir. Her şeyi de yapmam. Gerçekten yapmam, belki yurt dışında yaşıyor, orada büyümüş, o kültürü almış, oraya bir şeyler üretiyor olsaydım durum farklı olabilirdi. Bizde heykel çıplaklık çağrıştırıyor diye yıktırdılar. Yani neyi tartışıyoruz ki, kimse sesini de çıkarmadı.

Çocuk doğurmayı bencillik olarak görüyorum

Cilt bakımlarına giden, periyodik bakımlar uygulayan bir kadın mısın?

Evet, evet... Şöyle özenip bir cilt bakımı alışverişi yaparım. “Tamam bu sefer her gün cildimi temizleyeceğim, her gün bakım yapacağım” derim. Ama bir hafta sürer.

Son zamanlarda bir de sperm bankasından sperm alıp çocuk yapan kadınlar ve babasız çocuk yapmak çok tartışıldı. Bu konuda ne düşünüyorsun? Sen yapar mıydın?

Ben çocuk doğurmayı bencillik olarak görüyorum. Çocuk gelip de kulağımıza “Beni doğur, beni doğur” demiyor. Ben kendim için doğurdum. Dolayısıyla çocuğa haklılık mı, haksızlık mı o anda düşünmedim. Şimdi düşünüyorum... Dolayısıyla o insanlar doğru da yapıyor olabilir, yanlış da... Biz bunu yargılayacak durumda değiliz.

Ünlü olduktan sonra bocalıyorsun ve kendini çok önemli hissediyorsun, bunu kaldırmak zor!

Son zamanlarda ünlü isimlerle magazinciler arsında gerginlikler yaşanıyor. Aslına bakarsan magazin basınının meşhur ettiği balon isimler bile zaman zaman onlara karşı inanılmaz saldırgan olabiliyor. Sen bu işe nasıl bakıyorsun?

Gerçekten meşhur olmak çok zor ve bunu kaldırmak da... Başında çok bocalıyorsun. Bocalama evresinde de saçma sapan şeyler yapabiliyorsun. Kendini çok önemli hissediyorsun. Mesela ben Asmalı Konak’ta oynadım, açık olan TV’lerin yüzde altmışı beni izlemiş, bizim diziyi izlemiş yani. Sen kendini çok önemli hissediyorsun bu durumda. Ama dizi bitiyor. Sonra insanlar onu zar zor hatırlıyor. Şunu görmek lazım, bizim yaptığımız iş, yani televizyon işi, diziler falan, popüler kültürün bir parçası. Göründüğün sürece varsın, sonra silinip gidiyorsun. Sinema filmi tabii ki farklı, o daha kalıcı bir şey. Bir sürü insanda anlattığın şeyleri gördüğümde yadırgamıyorum. Ama arkadaşların şunu idrak etmeleri lazım, bu işten bu kadar paralar kazanılıyorsa, seni seyredenle, halkla büyüyorsan, artık hayatın ortalık yerde olacak ve buna kızamazsın. Bu da bu işin zor kısmı. Yani bir işin iyi taraflarını, kazancını kârını isteyeceksin ama kötü tarafı bize dokunmasın diyeceksin. Yok öyle bir şey.

Haberin Devamı