Gazete Vatan Logo

Anayasada İslami vurguya gerek yok

Milliyet gazetesi yazarı Nagehan Alçı bugünkü köşe yazısında Azerbaycan’ın ardından Hırvatistan’a geçen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başkent Zagreb’de beraberindeki gazetecilerle yaptığı sohbete yer verdi.

Anayasada İslami vurguya gerek yok

Meclis Başkanı Kahraman’ın ‘Yeni anayasada laiklik olmamalı. Anayasa dindar olmalı’ sözleri Türkiye’nin gündemi olurken, Cumhurbaşkanı Erdoğan “Bunların hepsi boş şeyler. Anayasada tüm dini grupların inançları güvence altına alınıyorsa, özellikle İslam’a vurgu yapmaya ne diye ihtiyaç olsun?” yorumunu yaptı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Anayasada bu ülkedeki tüm dini grupların inançları güvence altına alınıyorsa, devletin tüm inanç gruplarına eşit mesafede olması esas alınıyorsa, özellikle İslam’a vurgu yapmaya ne diye ihtiyaç olsun? Ben bir Müslüman olarak inancımı istediğim gibi yaşayabiliyorsam mesele bitmiştir. Hıristiyan Hıristiyanlığını, Musevi Museviliğini, ateist ateistliğini yaşayabiliyorsa mesele bitmiştir” dedi.

Azerbaycan’ın ardından Hırvatistan’a geçen Cumhurbaşkanı Erdoğan başkent Zagreb’de beraberindeki gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan, Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın açıklamaları üzerinden laiklik ve dindar anayasa tartışması, Kilis’teki gelişmeler, AB ile sürdürülen temaslar ve vize muafiyeti başta olmak üzere gündemdeki konulara ilişkin şu açıklamalarda bulundu:

Haberin Devamı

AĞZINA KİLİT VURACAK DEĞİL

TBMM Başkanı’nın ağzına herhalde kimse kalkıp kilit vuracak değil. Bu insan, hayatı siyasetin içinde geçmiş biri. Ortada bir anayasa çalışması var, o da görüşünü söylemiş. Beğenirsin beğenmezsin, o ayrı mesele. ‘Peki, bu konuda, Tayyip Erdoğan olarak siz ne düşünüyorsunuz?’ diye soruyorsanız, benim düşüncem Ak Parti’yi kurduğum dönemden itibaren belli. Laiklikle ilgili düşüncemizin ne olduğu, kurucusu olduğum Ak Parti’nin programında kayıtlı. Kaldı ki İsmail Bey de Ak Parti’nin mensubu olarak Parlamento Başkanı seçildi. Bu da onun Ak Parti programında belirtilenleri kabul ederek oraya gelmiş olduğunu gösterir. Yeni hazırlanmakta olan anayasa ile ilgili bir bilimsel toplantıda kendine göre, dünyadan bazı örnekler vererek bazı şahsi kanaatlerini paylaşmış. Bizim kanaatimiz bellidir. Ben görüşümü Kahire’de o dev opera binasındaki konuşmamda da söyledim. Laikliğin, devletin tüm farklı inanç grupları için bir güvence olduğunu, bütün farklı inanç gruplarına eşit mesafede durması olduğunu anlattım. Hatta o zaman, şimdi hapiste olan Müslüman Kardeşler yetkilisi Muhammed Bedii, ‘Bu dediğiniz nasıl bir şey’ diyerek şaşkınlığını dile getirmişti. Kendisini kahvaltıya çağırmıştım. Kendisine anlatmamın akabinde de ‘Böyle olduktan sonra ben de bunu tasvip ediyorum’ demişti. Laikliği, ladinilik, din karşıtlığı gibi sunar ya da uygularsanız, elbette itirazlarla karşılaşırsınız. Oysa laiklik, devletin, tüm inançlara, ateistler dahil tüm gruplara eşit mesafede olması; tüm inanç gruplarının devletin güvencesi altında olmasıdır.

Haberin Devamı

MESELE BİTMİŞTİR

(‘Anayasa’da laikliğe dokunmadan, İslam’a biraz daha vurgu yapalım’ görüşlerini sorulması üzerine): Bunların hepsi boş şeyler. Anayasa’da bu ülkedeki tüm dini grupların inançları güvence altına alınıyorsa, devletin tüm inanç gruplarına eşit mesafede olması esas alınıyorsa, özellikle İslam’a vurgu yapmaya ne diye ihtiyaç olsun? Ben bir Müslüman olarak inancımı istediğim gibi yaşayabiliyorsam mesele bitmiştir. Hıristiyan Hıristiyanlığını yaşayabiliyorsa onun içinde bitmiştir. Musevi Museviliğini yaşayabiliyorsa onun için de mesele bitmiştir. Ateist ateistliğini yaşayabiliyorsa onun için de bitmiştir. Biz öteden beri bu anlayışı savunduk. Ak Parti iktidara geldiğinde bana “Siz geldiniz, başörtüyü getirecek misiniz” diye sormuşlardı. Bende öyle bir gündemimiz olmadığını söylemiştim. Başörtüsü zorunluluğu diye bir gündemimiz hiç olmadı. Ama başörtüsü yasağı vardı. Milletin teveccühü sayesinde o yasağa son verdiğimizde de bazıları ‘411 el kaosa kalktı’ diye manşet attı. Yeni anayasa konusunda da önemli olan, ülkemize yakışanı yapmaktır. Hatta gerekiyorsa, şu anda ABD’de olduğu gibi, içeriği belli ara başlıklardan, içeriği fıkralardan oluşan, kısa bir anayasa yapılmalı. Ki arkadaşların bir çoğu, mesela Mustafa Şentop Hoca da bu işe olumlu bakıyor. Bu işi süratlendirir diye düşünüyorum.

Haberin Devamı

ÇİFTBAŞLILIK GÖRÜNTÜSÜ

Haberin Devamı

Bir başkanlık sistemini konuşuyorsun kıyamet kopuyor. İtirazları da biz söyledik diye! Ama önerebildikleri bir alternatif de yok. Patinaja son vermek, patinajdan kurtulmak lazım. Ülkenin çift başlılık görüntüsünden kurtulması lazım. Bu başarılırsa ülke hızlı mesafe alır. Halk buna hazır aslında. Sıkıntı, siyasi kadroların başındakilerde. Temenni ederim ki bu sıkıntılar aşılır.

ONU AHMET BEY’E SORUN

(Başbakan’ın ‘Tam Başkanlığı benimsiyorum dersem, kendimi inkar etmiş olurum’ sözlerinin sorulması üzerine ): Onu Ahmet Bey’e sormanız lazım (Gülüşmeler. ) Benim kendi meşveret meclisimdeki danışmanlarımla bu konuda çalışmalar yapıyorum. Anayasacı arkadaşlarım tüm dünyayı tarıyorlar Araştırıyorlar. Bizim amacımız alternatifleri de değerlendirebilmek.

EL SIKMAMA KONUSU

TBMM Başkanımızın bazı ifadelerinden hareketle yaygara koparılarak bir yere varılabileceğini düşünmüyorum. Ama muhalefette her olayda sadece hakaret peşinde koşanlar olduğu malum. Başlarındaki zatın sağda solda benimle ilgili hakaretamiz konuşmaları ortada. Birileri hem Cumhurbaşkanı’na kalkıp ‘kalpazan’ diyecek, her türlü hakareti edecek, hem de gelip elinin sıkılmasını bekleyecek. Böyle bir şey olabilir mi? Ben parlamentoda değilim. Bu ülkenin Cumhurbaşkanıyım. Dolayısıyla bir insan saygı duyarsa, biz de ona saygı duyarız. Bu makamdayız diye, sağ yanağımıza vuranlara hiç ses çıkarmayıp bir de sol yanağımızı çevirecek değiliz. Kusura bakmasınlar, Tayyip Erdoğan böyle biri değil.

‘ERGENEKON YOK DİYEMEM’

Tabii ki bu yargıyla alakalı bir konu. Sulandırılması elbette doğru olmaz. Ama mesela ben bu konuda Sayın Başbuğ konusundaki itirazımda, kendisinin mesai arkadaşım olduğunu ifade etmiş; yargılanacaksa Yüce Divan’da yargılanması gerektiğini daha o zaman söylemiştim. Ergenekon’da da Balyoz’da da, kimileri haklı olarak yargılandıysa da, elbette haksızlığa uğrayanlar da oldu. (“Ergenekon veya Balyoz gibi örgütler yoktur denemez mi demek istiyorsunuz?” sorusuna) Adı tam öyle midir değil midir ayrı konu. Ama ortada hiçbir şey yoktu fikrine de katılmıyorum. Zaten ortada bir şeyler de olduğu için yaşandı tüm bu sıkıntılar.. Aslolan ve de önemli olan, hakkın er ya da geç tecelli etmesidir. Zulme olmayan olmamalı. Zulmetmiş olanlar varsa, onlar da layıkları ne ise onu bulmalı.

İSRAİL’LE İNŞALLAH FARKLI BİR NOKTAYA GELİNECEK

Önemli olan, İsrail’in Türkiye ile girdiği bu süreçteki hatasını anlamış olması. Biz üç şarttan söz etmiştik. Bunun ilk adımı, özürle atıldı. Obama İsrail’den dönüşte beni havaalanından aradı, Netanyahu yanındaydı. O görüşmede Netanyahu özür diledi. Diğer iki şart ise tazminat meselesi ve Gazze’ye ambargonun kalkmasıydı. Birincisi olur, diğer ikisi de olur demişti Obama. Nitekim bir müddet geçti, aracılar gelip gitmeye başladı. Tazminat meselesiyle Hillary de çok ilgilendi. Tazminatta da önemli bir ilerleme sağlanmış durumda. Gazze konusundaki görüşmelerde de ciddi mesafe alındı. Gazze’nin en önemli sıkıntısı enerji. Dedik ki ‘Biz Aşdod limanına bir enerji verebilen gemi yanaştıralım oradan enerji sağlayalım’. Gemi konusunda bazı tereddütleri oldu. Onlar karşı teklif getirerek, Almanlarla birlikte bir santral kurmamızı önerdiler. Biz de bunun mümkün olabileceğini belirttik. Şimdi o teklif önlerinde. Ama biz gemi olayından da vazgeçmiş değiliz. O da masada. İkincisi dedik burada çok ciddi su sıkıntısı var. Ya denizden arıtma su yoluna ya da sondaj yoluna gidilmeli. Bu önerilerimize de olumu bakıyorlar. Temenni ederim ki çözülür... Okul, hastane ihtiyaçları da giderilmeli. Tüm bunların, inşaat malzemelerinin Türkiye üzerinden iletilmesine de ‘evet’ diyorlar. Şimdi, mayıs ortasında ekiplerimiz yeniden bir araya gelip görüşecekler. Tüm bunları halledebiliyorsak, biz olumluyuz. Atılacak adımları Filistinli kardeşlerimizle de istişare ediyoruz.. (Gazze’ye ambargo fiili olarak ortadan kalkıyor değil mi? sorusu üzerine) Dediğimiz meseleler hallolduğunda kalkmış olacak.. İnşallah bu meseleler hallolduğunda, farklı bir noktaya gelinecek.

MEDENİYETLER İTTİFAKI

Bu, Zapatero ile ikili görüşmelerimiz neticesinde tohumları atılmış bir projedir. İlk planda BM bu işin içinde yoktu. Sonradan BM çatısı altında faaliyetlerine devam etti. BM üyelerinin bu projeye dahil edilmesi hem İspanya hem Türkiye’nin ortak fikriydi. Tabii İspanya’da yönetime gelenler projeyi Zapatero kadar sahiplenmedi. BM’de de Kofi Annan’la başladık. Ban Ki-Mun’un çabaları oldu... Ülke ve kurum bazlı olarak üye sayısı 145’e ulaşmış durumda. Şunu açıkça ifade etmem lazım ki istenen heyecan henüz yok. Yine de BM çatısı altında böyle bir oluşumun bulunması bizim için son derece olumlu. Bu çatı altında İslamafobi, İslam’ı terörle yan yana getirmeye çalışanlara karşı bir duruş sergileme gibi önemli konularda olumlu çalışmaların yapılabileceğini ümit ediyorum. Ban Ki-mun’un da toplantıya gelmesini arzu ederdim. Gelmedi. İlk görüşmemizde sebebini soracağım. Bizim arzumuz, 20 daimi üyenin olacağı bir BM teşkilatı. Geçici üyesi olmayacak. Yılda 1 ya da 2 yılda bir, daimi üyeler yenilenecek. Hem farklı kıtaların hem de farklı dinlerin temsilcileri yer alacak.. Ama birileri ellerine geçirdikleri saltanatı kimseyle paylaşmak istemiyor..

SEVİYESİZ VE KALİTESİZ

(AP Başkanı Schultz’un ‘Biz Erdoğan’la anlaşmadık. Bizim muhatabımız Davutoğlu’dur, hükümettir, onlar da gayet ciddi muhataplar’ şeklindeki sözleri): Seviyesizliğe ve kalitesizliğe, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak bir cevap vermek çok uygun düşmez. Bahsettiğiniz kişi, benimle ne zaman görüşse, benim liderliğimin ne kadar saygın olduğumdan, ne kadar güçlü olduğundan söz eder. Yüzüme karşı böyle konuşan bir insanın şimdi o türden farklı tavırlara girmesine ne demeli? Ben bu tür davranışları, adeta Alman ekolünün Türkiye’ye bir operasyonu gibi görüyorum. İşte 3 milyar euro meselesinde en büyük yükü Almanya alıyor falan deniliyor. Halbuki cüzi bir miktar hariç, henüz Türkiye’ye gelen bir şey yok.. Merkel, Nizip’i gezip gördü. Yaptıklarımız ortada. Neyin projesini istiyorsunuz? Sizin proje dediklerinizi biz çoktan hayata geçirmişiz. 22-23 yerde uygulamasını yapmıştık... Samimiyseniz, proje isteyeceğinize, destek verin. Kaldı ki destek bütçemize de girmeyecek. Doğrudan Suriyeli kardeşlerimize gidecek.

EKİM AYINDA YÜRÜRLÜĞE GİRECEKTİ

Başbakanlığım dönemimde Ankara Palas’ta 2016 Ekim’de Schengen’in uygulamaya gireceği açıklanmıştı. Koşul moşul yok. İmzalar atılmıştı. Ekim ayında yürürlüğe girecekti. Şimdi Haziran’a, 4 ay önceye çekmenin adeta bir kazanımmış gibi sunulmasını anlayamıyorum. Kaldı ki 53 yıl beklemişiz. Bu tür küçük şeylerin büyük kazanımmış gibi sunulmasına üzülüyorum.

Resmi iyi okumak lazım. Onca harcama yapmışız. Akdeniz’de, Ege’de onca insan hayatını kaybetmiş. Bizim Sahil Güvenlik botlarımız 100 bin insan kurtarmış.

Tüm bunlar karşısında halen, filanca buraya geliyor onunla neyi hallederiz derdinde olunmasına anlam verebilmek zor. Samimiyseniz katkıda bulunun. Türkiye’ye adeta lütufta bulunuyor ya da iane yapıyor gibi davranmaya hiç kimsenin hakkı yok. Bunları G-20’de yani Sayın Donald Tusk’a da Junker’e de açık açık söyledim. İkisi de benim çok iyi ahbabım, dostumdur. Ama konuşma öyle bir noktaya geldi ki biraz sertleşmek durumunda kaldım.

ERMENİSTAN ATEŞLE OYNUYOR

Türkiye’nin iyi niyet gösterdiği biliniyor. Ermenistan ateşle oynuyor. Ülkemizde 100 bin civarında Ermeni var. 50 bin kadarı, Türkiye vatandaşı değil. Oturma izni olmayanlara karşı hoşgörülü davranıyoruz. Ülkemizde yaşayan Ermeni vatandaşlarımızın yıllarca verilmeyen vakıf mallarını da iade ettik. 24 Nisan’da geçen yılki taziye mesajıma benzer bir mesaj da yayımladım. Biz iyi niyetli olduğumuzu gösteriyoruz. Ama Ermenistan tüm bunları anlamıyor. Sarkisyan ateşle oynuyor. Ama tablo da ortada. Bu çatışma ortamında Azerbaycan ve Aliyev güç kazanıyor. Rusya da tam manasıyla Ermenistan’a destek veremiyor. En azından açıktan destek veremiyor, çünkü Azerbaycan ile de menfaat ilişkisi var. Şu an Azerbaycan’ın ele geçirdikleri yerlerle ilgili olarak ‘Bizim için önemli değil’ deseler de Ermenistan’ı korku sarmaya başladı. Nüfus, asker sayısı ve diğer imkanlar bakımından Azerbaycan’ın gücü Ermenistan’la kıyas edilmeyecek kadar fazla. Azerbaycan’ın durumu çevresindeki ülkelere benzemez. Ne Gürcistan’a ne de Ukrayna’ya benzer. Rusya Ukrayna’da bile istediği sonucu alamadı. Sadece Kırım garip ve Tatarların nüfusu az olduğu için orada bir sonuç elde edebildi. Bu hususta Rusya da yanlış yapıyor.

PYD VE YPG ARTIK TELAFFUZ EDİLMİYOR

(‘PYD hususunda ABD ile ilişkilerde yeni gelişmeler söz konusu mu?’ sorusuna): Temaslarımız sürüyor. DAİŞ’le mücadelede, son dört beş gün içinde verdiğimiz koordinatları vurma konusunda daha gayretliler. PYD ve YPG isimleri de artık telaffuz edilmiyor. Eski tavırları yok. Tabii biz yine de temkinliyiz. Yaklaşımımızı aynen muhafaza ediyoruz. Şu anda Azez noktasında Türkmen dağlarında, o bölgelerde çatışmalar yoğun şekilde devam ediyor. Rejim son zamanlarda farklı bir şekilde aslında güç kaybediyor. Muhalif grupların desteklenmesi önemli. ABD, 250 kişilik bir eğitici unsur gönderdi o bölgeye. Başarı için ne gerekiyorsa yapılmalı. Çok kısa sürede bitmez gibi ifadeler kullanılmasının nedenini anlamakta zorlanıyorum. (Obama’nın sözlerinin hatırlatılması üzerine) Bu tür ifadelerin kullanılmasını, doğru bulmuyorum. Çünkü devlet politikalarında devamlılık esastır.

HER TÜRLÜ TEDBİR GÖRÜŞÜLÜYOR

(‘Kilis için ne gibi adımlar atılıyor?’ sorusuna): Malumunuz karada Fırtına obüsleri devrede. Önümüzdeki ay bize ABD’den HIMARS bataryaları geliyor. Bunlar, 90 km menzili olan etkin silahlar. Güvenliğimizle ilgili her türlü önlem alınıyor.. Tabii güvenli bölge konusundaki haklılığımız da her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. Terörden arındırılmış güvenli bölgenin yanı sıra uçuşa yasak bölge oluşturulması da önemli. Eğit-Donat’ı zaten devam ettiriyoruz. (Kara harekatı düşünülüyor mu? sorusu üzerine) Güvenliğimizle ilgili gereken her türlü tedbir görüşülüyor. Evvelsi akşam Ahmet beylerin (Davutoğlu) yaptığı toplantı da güvenlik tedbirleriyle alakalıydı. Dönünce kendileriyle konuşacağız. Güvenli bölge diye sözü edilen yer, o bölgede eni 90 km, derinliği 40-45 km olan alan. Ama bu alanı büyütmek mümkün. Yer müsait. Mültecilerin önlenmesi isteniliyorsa, yeteri kadar alanı bu işe tahsis etmek lazım. Bu yapıldığında, Türkiye’de şu anda 280 bin çadır ve konteyner kentlerde yaşayan Suriyeli kardeşlerimiz oraya yerleşebilirler. 500’er metrekarelik arsaların içine 100-150 metrekarelik konutlar yapılabilir. Yani bahçeleri de olacak. Orada, okul, hastane, çocuklar için oyun alanı, ibadethane, tüm sosyal donatılar olacak. Ama buraların güvenliği de sağlanmalı.. Nasıl sağlanacak? Nasıl bir Kıbrıs’ta yeşil hat var orada güvenliği kim sağlıyor, BM. Aynı şey terörden arındırılmış güvenli bölge için de yapılabilir. Bir de uçuşa yasaklı bölge olduğu an, buranın huzuru da güvenliği de sağlanmış olur. Yalnız bu konularda hak verseler de iş adım atmaya gelince çekingen davranıyorlar. Mesela Merkel hiçbir şey söylemedi. ‘Çalışalım’ dedi, hala çalışıyor. Çadırları gezdi. Çadır dediğin 3 sene, 4 sene dayanır. Kızılay’ımız yeni çadır türlerine giriyor ama hepsi çadır. Oysa bizim bu insanlara, yaşanabilir imkânlar sağlamamız lazım. Merkel “10 milyar euro ben ayıracağım” diyor. Kim için? Kendi ülkesine gelenler için. Ben diyorum ki gelin bunu Suriye’deki güvenli bölge için ayırın.. Zira bu adımlar orada atılacak olursa belki de bu insanların kahir ekseriyeti size gelmeyecek.

KÜLTÜR MERKEZİNİ AÇTI

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Hırvatistan’ın başkenti Zagrep’te Yunus Emre Kültür Merkezi’nin açılışını gerçekleştirdi. Erdoğan, dünyanın 37 farklı ülkesinde 45 Yunus Emre Kültür Merkezi olduğunu ifade etti. Türkçe ile Hırvat dili arasında 2 bin ortak kelime olduğunu belirten Erdoğan haydi, yastık, boya, çay, böbrek, badem, çizme gibi kelimelerin bunlardan sadece birkaçı olduğunu söyledi.

Açılışa katılan Hırvatistan Dışişleri Bakanı Miro Kovaç ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında karşılıklı jestler herkesi güldürdü. Konuşmasına Türkçe olarak Sayın Cumhurbaşkanım diye başlayan Hırvat Dışişleri Bakanı Kovaç’a Erdoğan Sayın Dışişleri Bakanım diyerek karşılık verdi. Erdoğan açılış törenindeki konuşmasında Türkçe ile Hırvatça arasındaki ortak kelimelere dikkat çekti. Yastık kelimesinin Hırvatça’da yastuk olarak kullanıldığını hatırlatan Erdoğan, Karadeniz’de de yastuk deriz diyerek espri yaptı.

TERCÜME UYARISI

Yunus Emre’nin ’sevelim sevilelim’ dizelerini okumadan önce Cumhurbaşkanı Erdoğan tercümanı, Yunus Emre’den bir dörtlük okuyacağım aman onun tercümesini iyi yap diye uyardı.

Erdoğan, “Yunus Emre Kültür Merkezimizin Zagreb’deki merkezinin bu anlamlı açılışını gerçekten çok önemli buluyorum, zira İslam’ın Hırvatistan’da resmi din olarak kabulünün yıl dönümü kutlamalarını yaptığımız bir günde bu açılışın da yapılıyor olması gerçekten duygulandırıcı” dedi.

‘AÇIK HAVA MÜZESİ’

“Türkiye, dünya tarihine yön veren kadim medeniyetlerin tam kesişme noktasında yer alıyor” ifadesini kullanan Erdoğan, “İstanbul, Bursa, Konya, Diyarbakır, Şanlıurfa, Hatay, İzmir gibi şehirlerimizin her biri farklı tarihi birikimlere sahiptir. Anadolu’nun her şehri adeta bir açık hava müzesidir. Bu zengin birikime, bu kültür mozaiğine eminim bir çoğunuz ülkemizi ziyaret ettiğinizde şahit olmuşsunuzdur” dedi.